ABD Başkanı Joe Biden'ın başkanlığa gelmesi sonrasında ilk G7 ve NATO zirveleri ile Biden'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le ilk yüz yüze görüşmesi vesilesiyle dikkatler küresel politikalara evrildi.
G7 bildirisi ve NATO 2030 stratejik konseptiyle Transatlantik bağları yeniden sıkılaştırma öne çıkarken, Çin’in ilk defa Batı’nın hedef tahtasına oturtulacağı ortaya konuldu. Rusya’nın daha yakın hedef olarak 'tehdit' olarak nitelendirilmesi hali devam etti.
Gelişmeleri Antalya Bilim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tarık Oğuzlu ile konuştuk.
‘Amerikalılar Avrupa’ya adeta Normandiya’ya benzer diplomatik bir çıkarma yaptı’
Prof. Tarık Oğuzlu’ya göre, ABD’de Biden göreve geldikten sonra Çin ve Rusya karşısında safları sıkılaştırmak için Avrupa’ya adeta Normandiya’ya benzer diplomatik bir çıkarma yapıldı. ABD’nin asıl tehdit olarak Çin'i gördüğünü söyleyen Oğuzlu, Biden'ın liberal uluslararası düzen dediğimiz olguyu yeniden diriltmek için müttefiklerini kazanmaya çalıştığını belirtti. 'Büyük Amerikan Stratejisi'nde Rusya'nın daha 'sınırlı', Çin'in ise asıl 'önemli' tehdit görüldüğünü anımsatan Oğuzlu, bu açıdan Washington'ın birlikteliği pekiştirmekten başka çaresi olmadığını dile getirdi:
“20 Ocak 2012’de başkanlık koltuğuna oturan birisi için geride bıraktığımız süre çerçevesinde yaptıkları bence başarılı olarak değerlendirilebilir. Japonya ve Güney Kore başbakanlarını Beyaz Saray’da ağırladı. Çin’i Asya’dan kuşatma politikası çerçevesinde ilişkileri iyileştirmeye çalıştı. Amerikalılar Avrupa'ya sanki bir Normandiya Çıkarmasına benzer diplomatik bir çıkarma yaptı. Burada amaç Çin ve Rusya karşısında safları sıkılaştırmak, liberal uluslararası düzen dediğimiz olguyu tekrardan diriltmek. Bunu da genel Amerikan büyük stratejisi çerçevesinde değerlendirmek lazım. Rusya daha küçük tehdit ama asıl önemli tehdit Çin. Bu tehdide karşı da Amerika, Trump’ın yapmaya çalıştığı gibi tek başına yalnız kovboy edasıyla bir şey yapamayacak. Dolayısıyla müttefiklerini kazanmaktan başka bir çaresi yok. Bütün yatırımını buna yapmaya başladı. 6 aydır yaşanan gelişmelere baktığımızda Avrupalı müttefiklerin özellikle Çin noktasında Amerika’nın pozisyonuna giderek yaklaştıklarını sezinliyorum. Bu hem Avrupa Birliği belgelerine yansıyor hem de NATO’nun 2030 strateji konseptine yönelik çalışmalarda 'Reflection Paper' gibi bir şey yayımlandı. Hem onda var, hem de basın bildirgesinde de ilk kez hem de Genel Sekreter Jens Stoltenberg’in basın toplantısında altını çizdiği şeklinde Çin vurgusu artık geçiyor. Bu önemli bu durum. AB belgelerinde de var, Çinli diplomatlara ambargo uygulanıyor, Uygur noktasında Avrupalılar Çin’i yüksek perdeden eleştirmeye başladılar.”
‘Avrupa'da pragmatik orta yolcu siyasilerin zemini kayıyor, Yeşiller ABD'yi yakın örnek'
Fransa ve Almanya’daki pragmatik liderlerin orta yolcu siyaset anlayışının zeminin kaydığına işaret eden Oğuzlu, Almanya'da yükselen Yeşiller gibi yeni anlayışların ABD’ye yakın olduğu görüşünde:
“Macron ve Merkel gibi pragmatik yani ‘ne şiş yansın ne kebap’ diye tabir edebileceğimiz ‘Ne Amerika’dan vazgeçerim, ne Çin’den vazgeçerim’ tarzında orta yolcu siyaset yapan kişilerin de altındaki zeminin yavaş yavaş kaymaya başladığını görüyorum. Bu Alman siyasetinde çok güçlü olmaya başladı. Alman siyasetinde Yeşiller diye fenomenden bahsediliyor. Yüksek ihtimalle bu parti tek başına olmasa bile büyük bir koalisyonun parçası olarak gelecek. Yeşiller’in Çin ve Rusya karşısındaki politikası Amerika’ya çok yakın. Değerler anlamında ciddi bir itiraz var hem de Yeşiller kendi siyasi geçmişlerine ters bir şekilde Avrupa’nın reel politik, jeopolitik bir aktör olmasını da savunmaya başladılar. Ama bunu Amerika’nın yanında hareket ederek yapmak istiyorlar. Amerika’ya karşı NATO’dan bağımsız tek başına değil. Macron çizgisi biraz öyle bir çizgi. Amerika’ya yaklaşan bir Avrupa’dan bunu görüyorum. Rusya konusunda Amerika’nın biraz Avrupa’ya yaklaşmaya başladığını sezinliyorum. Böyle bir Transatlantik pazarlık var."
'Çin'e yeni kalkınma stratejisiyle meydan okunurken, Rusya'yı Çin'den uzaklaştırma stratejisine yatırım yapılıyor'
Oğuzlu, ABD'nin Çin ve Rusya karşısında beklentisinin yeni küresel kalkınma stratejisini doğurduğunu dile getirdi. Çin'in 'Kuşak ve Yol' girişimine karşı hem Avrupa hem Uzak Doğu kanadının mobilize edilmeye çalışıldığını belirten Oğuzlu, bunun aynı zamanda Rusya ile sürdürülebilir bir ilişkiyi gerektirdiğini vurguladı. Oğuzlu'ya göre ABD bir yandan da Rusya’yı Çin’den uzaklaştırarak yalnız bırakma stratejisine yatırım yapıyor:
"Rusya ve Çin karşısında yapılan pazarlığın iki önemli unsuru var. Amerika’nın Avrupa’dan beklediği ‘Çin karşısında beni yalnız bırakma. Doğu Çin Denizi’nde Güney Çin Denizi’nde sen de görün’. Çin’in Tek Yol Tek Kuşak kalkınma stratejisine alternatif bir küresel kalkınma stratejisi benimsemeye başladılar. Amerika’nın kendi içinde yapmaya çalıştığı o yatırım hamlesini bu sefer Amerika, dünyanın genelinde yapmaya çalışıyor. Çin’in Yol Kuşak projesine alternatif bir kalkınma stratejisi. Bunu tek başına yapamayacak. Bir taraftan Japonları Doğu Asya’da destekliyor ve cesaretlendiriyor. Diğer taraftan da Avrupalı müttefiklerini. Rusya noktasında, Rusya’yı biraz dizginlemek yatıştırmak Avrupa ile Rusya arasındaki gerginliği aşağıya çekmek, Rusya ile sürdürülebilir bir ilişkiyi tekrardan tesis etmek noktasında Biden’ın bir vurgusu var. Biden, Putin’e 'katilsin' dedi. Rusya’nın Gürcistan ve Ukrayna konusundaki politikasını herkes gibi Amerika da çok rahatsız. Putin’in Libya, Suriye ve Doğu Akdeniz gibi birçok yerde Amerika’ya posta koymaya başlamasından rahatsızlar. Şöyle bir stratejileri de var gibi. Çin’in yanındaki Rusya’yı yavaş yavaş Çin’den uzaklaştırmak ve Çin’i yalnızlaştırmak. Bu bir günde olacak bir şey değil hatta olmama ihtimali de yüksek. Ama Amerika bu stratejiye yatırım yapıyor. Bunu yapması için Avrupalıları yanında görmesi lazım. Çünkü bence Avrupalı müttefikler Rusya ile bir gerginlik istemiyor.”
‘Amerika ikinci bir Soğuk Savaş yaratmak istiyor çünkü düşmanı yoksa kendini toparlayamıyor, savruluyor’
Rusya ve Çin’in stratejik güvenlik belgelerinde düşmanlaştırdığının açık olduğuna vurgu yapan Oğuzlu’ya göre, Amerika ikinci bir Soğuk Savaş yaratmak istiyor çünkü düşmanı yoksa, 'öcü' gösteremiyorsa kendini toparlayamıyor, savruluyor. Bu düşmanlaştırmayı dünyayı 'demokrasiler ve otokrasiler' diye ayırarak normatif değerler üzerinde yaptığını belirten Oğuzlu, Rusya'nın daha yakın çevresini koruma odaklı olmasına karşın Çin'in birinci sıraya konulması sebebinin yumuşak güç, sert güç ve ekonomik güçle gelmesi:
“Hem Rusya hem de Çin’i stratejik güvenlik belgelerinde düşmanlaştırdığı açık. ABD ikinci bir soğuk savaş da yaratmak istiyor. Buna da ihtiyacı var çünkü Amerika’nın düşmanı yoksa kendini toparlayamıyor, savruluyor. Biden’ın da Amerika’yı içeride ve dışarıda toparlayabilmesi için bir tehdide, ‘öcü’ye ihtiyaç var. Normatif değerler üzerinden de yapıyor bunu. Dünyayı demokrasiler ve otokrasiler ligi diye ayırmaya başladı. Demokrasiler ligini sıkılaştırmaya çalışıyor. Çin’in yöneltmiş olduğu tehdit daha sistemik ve küresel. Çin’i mecburen birinci sıraya koymak zorunda. Çünkü yaşamsal, Çin her konuda iddialı. Sert gücü, yumuşak gücü, ekonomik gücü tam bir Amerikan hegemonyasına zarar verebilecek kapasiteye sahip bir ülke. Rusya’nın böyle bir kapasitesi yok. Rusya ne yumuşak ne ekonomik güç anlamında Amerika’nın altını oyamaz, buna kapasitesi yetmez. Askeri gücü var. Ama bunu da küresel bir eylem planı çerçevesinde Amerika’ya taş koymak adına değil kendi yakın bölgesinde borusunu öttürmek için kullanıyor. Nispeten yönetilebilir bir ilişi. Rusya’nın sırtını sıvazlarsanız, gönlünü alırsanız, ‘Tamam sen de büyüksün, canını sıkma’ derseniz, bence Rusya bundan öte bir şey istemiyor. Ama Çin böyle değil. Çin sinsi sinsi geliyor. Kimseyi ürkütmeden bunu yapmaya çalıştı uzun yıllar. Ama iddiaları ve arzuları açığa çıktı. Çin’in bunu istemesinden daha doğal bir şey yok, küresel siyaset böyle bir şey. Birbirlerinden bir farkı yok.”
‘Çin ya da Amerika, başkaları üzerinde baskı kurup ‘benimle misin’ sorusunu sorarlarsa o taraf uzun vadede kaybeder’
Biden yönetimi altında ABD'nin üstenci, yukarıdan bakan, hegemonya odaklı siyaseti ABD'de iç siyasetteki konumu sağlamlaştırmak ve Amerikan ekonomisi lehine kullanmaya çalıştığını söyleyen Oğuzlu, bu işin ileri boyutlara taşınmasının Avrupa'daki müttefikleri ürkütebileceğini kaydetti. ABD dışında hiçbir ülkenin arada sıkışmak ve ikinci bir Soğuk Savaş istemediğini, vurgulayan Oğuzlu, Çin'in de 'baskı, çevreleme' politikasına henüz yanıt vermediğinin altını çizdi:
“Biden'ın çok şahin, köşeli, keskin çizgiler içerisinde davranan, üstenci yukarıdan bakan, hegemonya odaklı, dış aktörleri ürkütme kapasitesi ihtimali çok yüksek. Ama Biden içeriği sağlamlaştırmak ve Amerikan ekonomisini daha güçlü bir yere çekmek adına kullanıyor. Bu kullanılan bir araç. İç siyasette Cumhuriyetçileri yanına çekmek açısından bu politikayı takip etmek zorunda. Amerika’daki kutuplaşmayı, ekonomik anlamdaki geriye gidişi durdurmak ve daha ileriye sıçraması adına bunu yapması gerekiyor. Bunu çok ileri boyuta taşırsa ve açıktan parmağı göze sokarcasına yapmaya çalışırsa Avrupalı müttefiklerini bile kendinden uzaklaştırabilir. Amerika’yı dışarıda tutalım dünyanın genelindeki hava bence şöyle; hiçbir ülke ikinci bir soğuk savaş istemiyor, gerginlik istemiyor. Herkes herkesle ilişki kurmak istiyor. Birçok ülke çok taraflı ve çok boyutlu hem ekonomik hem dış politika stratejilerini takip etmek istiyor ki ülkemiz de bunlardan bir tanesi. Kimse arada kalmış ve sıkışmış hissetmek istemiyor. Böyle bir iklimde Çin ya da Amerika, hangisi başkaları üzerinde baskı kurup benimle misin sorusunu sorarlarsa o taraf uzun vadede kaybeder. Amerika bu noktada çok istekli ve arzulu görünüyor. Baskı, çevreleme, kuşatma; Çin daha o topa girmedi. Zaten Çin stratejisinde de bu yoktur. Açıktan ben geldim demez Çinliler. Zamana yaymaya çalışıyor ve ticaret üzerinden örümcek ağı konsepti çerçevesinde kendisine bağımlı aktörler haline getiriyor. Onun da yoğurt yiyişi farklı. Küresel aktörlerin iç işlerinde nasıl yönetildikleri, hangi medeniyete, dine inandıklarından ziyade sadece güçlü olduklarından dolayı belli bir şekilde dış politikaya baktıklarını söylemek yanlış olmaz. Yani hegemonya kurma stratejisi güç kapasitenizle alakalı bir şey.”
‘Biden safları sıkılaştırma stratejisi çerçevesinde Türkiye’ye ‘tarafını seçsen iyi olacak’ mesajı veriyor’
Oğuzlu'ya göre manevra kabiliyeti olan Türkiye'nin, 'yalnız kovboyculuk' oynayan Trump yönetimiyle işi daha kolayken, Biden'la daha zorlaşıyor. Oğuzlu, Biden yönetimin safları sıkılaştırma stratejisi çerçevesinde Türkiye’ye ‘tarafını seçsen iyi olacak’ mesajı verdiğine işaret etti:
“Türkiye’nin işi giderek zorlaşıyor. Trump varken işler kolaydı. Çünkü manevra kabiliyetiniz fazlaydı, Trump kimseyi sıkmıyordu. ‘Yalnız kovboyculuk’ yaptığı için birçok aktöre hareket alanı açıyordu. En başta Çin’e. Çin ve Putin, Trump’ın Amerikasından çok mutluydu. Türkiye de çok mutluydu. Çünkü rahatlıkla biri birine karşı oynayabiliyordu. Ama şimdi Biden geldi ve safları sıkılaştırma stratejisi çerçevesinde Türkiye’ye şu mesajı veriyor. Türkiye sen bize yakınlaşmak istiyorsun, ilişkileri tekrar düzeltmek istiyorsun. Ekonomik ve diplomatik anlamda ihtiyacın var, biz bunları görüyoruz. Adımlar da atıyorsun. Ama yeni bir dünya düzeni kuruluyor. Batı’yı tekrar diriltmeye çalışıyorum, sen de artık şu tarafını seçsen iyi olacak. Şifahi anlamda bu sözlerin önemi ve değeri tartışılmaz. Ama bundan iki sene öncesi tam tersi şeyler duymuyor muyduk? Şimdi şimdi söylemeye başladı, NATO’nun ne kadar önemli olduğu, AB üyelik sürecinin ne kadar yaşamsal olduğu. Bence dışarıya karşı da verilen mesajlar biraz üst perdeden değil miydi son zamanlarda? Bir ayar verme, hesap sorma, düzen kurma, aşırı iddialı bir politika. Bunlar yaşandı Türk dış politikasında. Ama son 5 senedir bir ölçek küçültme ve Batı’yı tekrardan kazanma stratejisi de var. Açıkçası önemli ve değerli görüyorum. Türkiye’nin yer alması gereken taraf hangisi diye soracak olursanız, bıçak kemiğe dayanırsa yüzde yüz Batı’dır. Çünkü ekonomik anlamda ilişkiler girift ve karşılıklı bağımlı, asker anlamda da öyle. Ne Şangay ne Avrasya Ekonomik İşbirliği Örgütü, Türkiye için alternatif olamaz. O da siyasetin kendisi değil mi? Bunu nasıl yürüteceğiniz önemli.”