Bu deyimin kaynağı Osmanlı'ya, isyanlarıyla ünlü yeniçerilere kadar uzanır. Hoşaf dilimize Farsçadan geçmiştir. Şeker şurubunda bütün veya dilimler halinde kaynatılan meyvelerden yapılan kompostodur.
Bir kompostonun bir deyime nasıl dönüştüğünü gelin, Yalvaç Ural’ın 11 Eylül 2011’de Milliyet gazetesindeki köşe yazısından okuyalım:
“Eskiden yeniçerilere, yemeğin yanında hoşaf da verilirmiş. Aşçı önce yemekleri, daha sonra da aynı kepçeyle hoşafı dağıtırmış. Yağlı kepçe, hoşafları yağlandırdığı için kâselerin üzerinde her zaman bir yağ dokusu olurmuş. Yeniçeriler buna pek aldırmazlarmış.
Günün birinde yemekhaneye sevmedikleri bir subay atanmış. Aslında çok temiz ve titiz bir subaymış. Ama öylesine zor biriymiş ki, askerler onu başlarından atabilmenin çaresini aramaya başlamışlar. Bir gün, aşçıbaşı yemekleri yine kepçeyle dağıtmış. Ardından da subayın emri üzerine yeni bir kepçe alıp hoşafları dağıtmış.
Hoşaflarının tertemiz, eskisi gibi üstünün yağlı olmadığını gören yeniçeriler bunu fırsat bilerek, ‘Hoşafın yağı kesildi’ diye kazan kaldırıp, subayı başlarından göndermişler. İşte o günden sonra da ‘Hoşafın yağı kesildi’ diye bir deyim dilimize girmiş.”