EKSEN

‘İdlib'de yeni hareketlenme NATO zirvesi ve Biden-Erdoğan görüşmesinden bağımsız değil'

Ali Örnek’e göre, İdlib cephesinin hareketlenmesi NATO zirvesi ve Biden-Erdoğan görüşmesinden bağımsız değil. Örnek, ABD ve Batı medyasının HTŞ'yi 'yeniden markalandırma' girişimlerine dikkat çekti. Biden'ın Delta Crescent'in önünü kesmesinin YPG'yi Türkiye'ye muhtaç edeceğini belirten Örnek, 'Kuzey Irak' tipi pazarlıklar yürütüldüğü görüşünde.
Sitede oku
NATO zirvesi ve Türkiye ile ABD liderlerinin yapacakları görüşme öncesinde dikkatlerin çevrildiği yerlerden birisi de son bir senedir hareketsiz görünürken son dönemde cihatçıların saldırılarını artırdıkları Suriye cephesi. NATO müttefiki olarak önemi sürekli vurgulanan Erdoğan yönetimi, Suriye'de de ABD ile çalışma arzularını dile getiriyor. Suriye konusunda Trump yönetiminin politikalarını devam ettiren Biden yönetiminin izleyeceği çizgi henüz netleşmiş değil. Suriye'yi Sezar yasasıyla cezalandırma, petrolüne el koyarak tarım alanlarını yağmalama politikası devam ettirilirken, Trump'ın bir Amerikan şirketine tanıdığı petrol alanlarıyla ilgili muafiyete son verilmesi ise soru işaretleri yarattı. Biden yönetimi ile birlikte Amerikan medyasında da İdlib'deki cihatçı grupların dünyaya 'ılımlı' olarak yeniden pazarlanması süreci başlatılmış görünüyor. 
NATO zirvesi ve Biden-Erdoğan görüşmesinin Suriye sahasına olası etkilerini gazeteci-yazar Ali Örnek ile konuştuk.

‘İdlib'de yeni hareketlenme 14 Haziran görüşmesinden bağımsız değil'

Ali Örnek, Erdoğan-Biden görüşmesinde pek çok başlıkta topyekün değerlendirme olacağının anlaşıldığını söylerken, önemli başlıklardan birisini Suriye'nin oluşturduğunu vurguladı. Biden yönetiminin Trump'ın ardından Suriye konusunda radikal bir değişikliğe gitmediğini, aslında Trump'ın da Obama'nın politikalarını devam ettirdiğini belirten Örnek, bu politikanın da Suriye'yi rejim değişikliği hedefi için kaynaklarından mahrum bırakmak olduğunu anımsattı. Örnek'e göre İdlib'deki yeni hareketlenme yaklaşan 14 Haziran görüşmesinden bağımsız değil: 
“ABD-Türkiye ilişkilerinin son 5 yılda seyrettiği haline baktığınızda ikili görüşme için açıklanan ajandada Afganistan, Dağlık Karabağ, Suriye, Libya ve İran konusunun ele alınacağı, ayrıca S-400 kriziyle gündeme gelen ABD yaptırımları bulunuyor. Bunların topyekun bir değerlendirmesi olacağını görüyoruz. Ancak burada önemli başlıklardan biri Suriye. ABD’nin yeni bir yönelimi var mı? Suriye konusunda çok radikal bir yeni yönelimden bahsedemeyiz. Biden'dan önce Trump da Obama’yı devam ettiriyordu. Fikri olarak çıkış noktası Obama siyasetiydi. 'IŞİD’i geriletme' adı altında Suriye’nin üçte birini kontrol altında tutmak. Bu bölge hem tahıl hem doğalgaz-petrol hem de hidroelektrik potansiyeli bakımından Suriye’nin çok önemli bir parçası. Şam'da rejim değişikliği ve Esad'ı kenara çekilmeye zorlamak için Suriye'yi bu kaynaklardan mahrum bırakma planı izlemişti Obama. Bunu Trump devam ettirdi ama açık sözlü devam ettirdi. ‘Ben petrolleri aldım’ dedi. Ardından Biden geldi. Biden, 'İranlı milisleri hedef alıyoruz' iddiasıyla Suriye’de bir bombardıman yaptı. Bu aslında bir girizgahtı. Aynı dönemde İsrail de ABD koordinasyonuyla Suriye’ye birkaç defa saldırı düzenledi. Artık Suriye sahasının yakında hareketleneceğini gözlemliyoruz. Rusya ve Suriye son olarak İdlib'i kontrol eden Heyet Tahrür Şam'ın bir askeri bir de medya sorumlusu olmak üzere iki ismini öldürdü. Ardından Serakib kavşağı ve Cebel Zaviye bölgesinde Türkiye ile Suriye ordusu arasında İdlib'de karşılıklı top atışları yaşandı. Bu cephenin yeniden hareketlenmesi yaklaşan 14 Haziran görüşmesinden bağımsız olarak ele alınmamalı."

'ABD Colani'nin rakiplerini temizliyor, Amerikan medyası eşliğinde HTŞ yeniden markalandırılmaya çalışılıyor’

Ali Örnek, liberal Amerikan medyasının son bir yıldır İdlib'e yönelik ilgisinin birkaç aydır arttığını vurgularken, Colani ile yapılan söyleşiyi örnek gösterdi. Heyet Tahrür Şam'ın 'küresel cihadı bırakan yerel direniş örgütü' imajının çizilmek istendiğini vurgulayan Örnek, ABD'nin de örgüt içinde Colani'ye itiraz edenleri ortadan kaldırdığını anımsattı. Örnek, Türkiye'nin de Suriye ordusunu kendi topraklarında 'işgalci' gibi göstermeye çalıştığını ve HTŞ ile Colani'nin 'yeniden markalandırılmasına' çalışıldığının altını çizdi:
“Amerikan medyasının son bir yıldır İdlib’e gidip tekrar HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani ile röportaj yapması ve HTŞ’nin 'küresel cihadı reddeden yerel bir savunma gücü' olarak pazarlanması vardı. Son birkaç aydır hızlandı. Colani de buna göre imaj yapıyor. Kavuğunu çıkardı, takım elbise giydi. Hatta iki yıl önce 'kafir' ilan ettiği Suriyeli Alevilere seslendi, 'Sizlerle barış yapabiliriz' gibi konuştu. Sürekli 'ben yerel bir direniş örgütüyüm ve küresel bir cihat projem' yok diyor. Bu öncelikle Türkiye’nin söylemiyle parlar. Çünkü geçen sene yaşanan çatışmalarda Türkiye’nin tezi şuydu: 'İdlib’de terörist bir grup yok, yerel direniş örgütleri var. Bunlar bir işgale karşı koyuyorlar'. Yani Suriye yönetiminin kendi topraklarına yeniden egemen olmasını Türkiye bir 'işgal' olarak görüyor. Bu anlamda Cumhurbaşkanı da 'İdlib’de terörist yok' dedi. Bütün İdlibli gruplara da kefil oldu. Bu tezin paralelinde İdlib’de de El Kaide’nin benzer bir değişimi vardı, Colani radikal rakiplerini tasfiye etti. Bunlardan bazıları ABD’nin İHA saldırılarında öldürüldü. Colani’nin El Kaide’yi daha 'ılımlı' hale getirme planına muhalif olan yahut Türkiye’nin müdahalesiyle koordinasyon sağlamasına karşı çıkan yabancı El Kaide liderleri ve militanları da bu İHA saldırılarında öldürüldü. Aslında ABD operasyon yaptı. Colani’yi rahatsız eden, rakip olabilecek, küresel cihatçıları tarafına çekip işleri kızıştırabilecek bütün isimler kıstırıldı. Diğer kısmını da Colani halletti. Huraseddin diye ayrı bir grup çıktı. Onların liderlerini tutukladı, bazılarına işkence yapıldı. Bunları cihatçılar arasındaki tartışmalarda görüyoruz. Garip bir şekilde öldürüldüler, suikastlar oldu. Gördüğümüz manzara şu. İdlib’de Amerika’nın tabiriyle ‘rebranding’ var, yeniden markalaşma yaratılıyor." 

'ABD rejim değişikliğine YPG'nin yetmeyeceğini gördü, İdlib'in patronlarına yeniden ılımlı etiketi için kolları sıvadı'

Örnek'e göre ABD'nin bu girişiminin asıl sebebi YPG'ye dayalı Suriye siyaseti ve rejim değişikliği hedefinde başarısız olmak. Suriye'nin çok ağır Sezar yaptırımlarına dayandığını, Washington'ın politikalarının sonuç vermediğini vurgulayan Örnek, sonunda ABD'nin YPG'nin rejim değişikliği hedefi için yeterli olmadığını gördüğü görüşünde. Örnek, ABD'nin Türkiye'nin ve HTŞ dahil cihatçı grupların askeri ağırlığının farkında olduğunu belirtirken, amacının da Fırat'ın batısını yeniden aktive etmek olduğu değerlendirmesinde bulundu.
"ABD’nin YPG’ye dayalı Suriye siyaseti, Suriye’yi kaynaklarından alıkoyma ve Şam’ı rejim değişikliğine zorlama siyaseti başarısız oldu. Sezar yaptırımlarını getirdiler. Çok ağır bunlar, ekonomi çökertir. YPG kontrolündeki bölgelerden tahıl ihtiyacının yüzde 60'ını, petrolün yüzde 80’ine yakınına denk geliyor. Bu bölgelerden Suriye ile yapılan bütün ticareti kestiler. Bu durum Suriye’nin büyük kentlerinde ekmek ve gaz kuyrukları olarak kendini gösterdi. Ama bir rejim değişikliği yaşanmadı. Hatta geçen seçim sürecinde kitlesel eylemlerde Suriye yönetimi buna cevap verdi. Dolayısıyla bu gelişmeler ABD’nin Suriye planını yeniden ele almasını gerektiriyor. Rejim değişikliğinde ısrar edeceklerse -ki bence bunu Rusya’ya karşı cephe olarak da görüyorlar- bu iş için YPG’nin yetmeyeceğini gördüler. Türkiye var, 30 bin militanı var ÖSO adı altında. Bu gruplar arasında sürekli çatışmalar olsa da son kertede belirleyici Türkiye. Türkiye’nin 20 bin civarında askeri var. HTŞ’nin sadece 20 bin militanı var. Fırat’ın batısının tekrar aktive edilmesi gerekiyor bir şekilde. Bunun formatı yeniden 2013 gibi Halep ve Şam’ı zorlama olarak mı formüle edilecek, yoksa bir ilhak mı olacak ayrı bir tartışma konusu. Buraya yeniden el atmak gerekiyor. Bunun için de o bölgenin gerçek patronuna tekrar 'ılımlı' etiketinin vurulabilmesi gerekiyor.”

‘Batı yardımları Rusya engelliyor gibi sunuyor, yardımların hangi kapıdan yapılacağı HTŞ ve YPG'yi meşrulaştırmakla alakalı' 

Ali Örnek, Batı medyasının Suriye'nin kuzeyindeki yardımları sanki Rusya veto ediyormuş gibi sunmasının meselenin gerçek boyutlarının görülmesini engellediği görüşünde. ABD'nin İdlib'e yardımları El Kaide, Fırat'ın doğusuna ise YPG üzerinden yollamak taraftarı olduğunu belirten Örnek, bunun da oradaki yapıların 'meşrulaştırılması' gibi siyasi hedefler barındırdığını anımsattı. Örnek, Rusya'nın ise bu 'meşrulaştırmaya' meydan vermemek için iki kapıya karşı çıktığını ve onun yerine Türkiye'nin kontrol ettiği Bab es Selame'yi tercih ettiğini vurguladı. Örnek, burada Türkiye'nin tutumunun ABD'yle Suriye bağlamında ilişkiler bakımından önemli olacağı görüşünde:
“Yardımlar konusunda karşılıklı vetolaşma meselesinin arka planına bakabiliriz. Maalesef Batı basınında sürekli 'Rusya veto etti' diye veriliyor. Bu tartışmanın gerçek boyutunu insanların görmesini engelliyor. ABD ile Almanya, yardımların temelde iki kapıdan yapılmasını içeren Rusya önerisinden farklı olarak geçen sene bir öneri sundular. Birincisi Bab el-Hava yani İdlib, el Kaide kontrolündeki bölgeye, ikincisi Yarubiye ozerinden YPG bölgesine ulaştırılmasını içeriyordu. Rusya ise yardımlar için kuzeyde sadece Bab üs Selame'nin açık tutulmasını istiyor. Çünkü bu kapı Türkiye'nin kontrolünde. Zaten karşısında Cerablus var, orası da 2016'dan beri Türkiye'nin kontrolünde. Buradaki tartışma neydi? Batı basınında 'Rusya yardımı siyasi olarak görüyor. Esad’ın iktidarını güçlendirmeye çalışıyor' gibi şeyler görüyoruz. Ama yardım iki tarafta da siyasi olarak kurgulanıyor. Karşıt taraf da hem YPG hem de İdlib bölgesini meşrulaştırmak için kullanıyor. Sonuçta BM oraya nasıl yardım dağıtacak? Bir 'muhafızı' olması gerek. Bu İdlib'de El Kaide'nin kurduğu 'kurtuluş hükümeti' dışında olamaz. Diğer tarafta da Suriye Demokratik güçleri, YPG var. Siz BM olarak bu yardımı götürdüğünüzde bunlarla muhatap olmak zorundasınız. Bu muhataplıkları Yugoslavya'dan hatırlıyoruz, uluslararası alanda meşrulaştırmayı beraberinde getirir. Rusya bu muhataplaşmayı engellemek için Bab üs Selama'yi istiyor. İki taraf da karşılıklı birbirlerini veto ettiler. Geçen hafta ABD'nin BM Daimi temsilcisi Greenfield Hatay'a gitti. Bab el Hava'nın çok önemli olduğunu söyledi. Yani İdlib'e yeniden yardım ulaştırılması gerektiğinden bahsetti. Bu BM yardımı HTŞ'nin yeniden organizasyonuyla, bölgenin müdahale alanının yeniden aktifleştirilmesiyle mümkün. Paralel giden bir süreç, birbirinden ayrı düşünülemez. Burada kritik nokta Türkiye'nin tavrının ne olacağı... Greendfield Hatay'da 'Türklerle beraber çalışıyoruz, Rusya'nın vetosunu aşmaya çalışıyoruz' dedi. Bakalım Türkiye kapının açılmasına izin verecek mi? Çünkü Türkiye-ABD ilişkileri tek başına ABD'nin Türkiye'ye tavizler verdiği bir ilişki olamaz. Karşılıklı bir durum, yeni bir uzlaşmaya gidilmesi lazım. Bunun en önemli başlığı YPG bölgesi. YPG bölgesinin statüsünün ne olacağı... Dolayısıyla Türkiye ile sadece Bab üs Selame’ı konuşmuyordur ABD. Geri planda Yarubiye kapısı da konuşuluyordur. Basına yansımıyor ama konuşulmaması mümkün değil. Bu konuda çıkacak sonucu merakla bekliyorum. Öngörüm de yok nasıl sonuçlanacağına dair. Ama Yarubiye’nin açılması ve bunun Türkiye koordinasyonuyla olması demek. En azından bunu teklif etmeleri, -çünkü BMGK’da Rusya ve Çin yeniden veto edebilir- Türkiye’nin yeşil ışık yaktığı anlamına gelir.”

'Türkiye 'sınır güvenliği' diye girdi, fiili ilhak yapıyor, vali atayıp, üniversite açıp, Türk Lirası'nı kullanıma sunuyor'

Ali Örnek'e göre Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki fiili ilhakı sürüyor. Ankara'nın Suriye'nin kuzeyine giriş gerekçesinin terör örgütleri ve yarattıkları güvenlik sorunu olarak koyduğunu, BM'de ülkeyi temsil eden Suriye yönetiminin ise durumu 'işgal görse' de Rusya üzerinden belirli ölçüde 'yeşil ışık' yaktığını anımsatan Örnek, Ancak Erdoğan yönetiminin durumu değiştirdiğini anımsattı. Ankara'nın vali atayıp, üniversite açtığını vurgulayan Örnek, Türk lirasının kullanıma sokulmasının da dikkat çekici olduğunun altını çizdi. Örnek, Ankara'nın Suriye'nin kuzeyine resmen el koymayı kabul ettiremeyeceğini bu yüzden verili durumu senelerce bu şekilde sürdürebileceğini de ekledi:
“(Türkiye'nin ihlakı) bana kalırsa fiili olarak sürüyor. Türkiye giderken şöyle dedi, ‘Burada terör örgütleri var ve bunlar bana güvenlik sorunu yaratıyor ve buraya müdahale edeceğim’. Bu terör örgütleri iki örgüt, IŞİD ve YPG. Önce Cerablus, El Bab ve Afrin’de operasyonlar yapıldı. Fırat’ın doğusuna da geçtiler. YPG kontrolündeki yerlere operasyon düzenlediler. Bu aslında bir bypass girişimi. Sonuçta her egemen ülke, BM’de Daimi Temsilcisi olduğuna göre Suriye yönetimi, BM nezdinde o ülkenin meşru hükümeti. Şam yönetimi Rusya üzerinden Türkiye'nin bazı operasyonlarına yeşil ışık yaktı. Ama bunu hiçbir zaman resmiyete dökmedi. Suriye yönetimi Türkiye’nin hamlelerini işgal olarak nitelendirir. Resmi olarak da bunun peşine düşebilir, uluslararası mahkemelere taşıyabilir. Dolayısıyla Türkiye 'işgal' söylemini by-pass etmek için BM'nin sınır güvenliği maddelerini kullanmaya çalıştı. Bu yeni bir taktik değil. 2013’te bir tampon bölge sundular, o da benzerdi. Davutoğlu, Fidan, sızdırılan ünlü görüşmede sürekli Türk kurmayları bunu tartışıyordu. 'Oraya terörle mücadele diye gitsek dünya bizi destekler mi desteklemez mi' diye. Aslında Türkiye’nin bu şekilde bir planı vardı. Bunu sınır güvenliği üzerinden meşrulaştırma çabaları vardı. Bunun için de PKK ile mücadele söylemini çok kullandılar. Oysa BM Güvenlik Konseyi'nin sınır güvenliği için yapılacak sınırlı askeri operasyonun çok daha fazlası var Suriye’nin kuzeyinde. Türkiye üniversite açıyor, vali atıyor, Türk Lirası kullanımını teşvik ediyor. TL kullanımı teşviki vali atanmasından daha önemli. Şu anda Türk Lirası inanılmaz değer kaybı yaşadığı için bu hamlenin çok karşılığı kalmadı. Ama bunda ısrar ediyorlar. Dolayısıyla zaten fiilen bir ilhaktan bahsediyoruz. Bunun resmileşmesini hiçbir zaman beklemiyorum. Çünkü dünyada süreç böyle işlemez. BMGK, 'Suriye’nin kuzeyini size veriyoruz' diye bir şey demez. Türkiye de bu illeri İçişleri Bakanlığı’na bağlayamaz. Ama fiilen bu süreç sürdürülebilir. Dünyada birçok örneği var. Fiilen Türkiye askeri caydırıcılığını kullanarak silahsız grupları bir güvenlik gücü haline getirerek ve vali-kaymakam atayarak uzun yıllar yönetebilir. Bu bana kalırsa Türkiye’nin zaten başından beri muradıydı.”

‘Delta Crescent’in ortadan kalkması YPG’nin Türkiye’ye muhtaç hale gelmesi demek'

Örnek'e göre Biden'ın göreve gelir gelmez Trump'ın tanıdığı muafiyeti kaldırarak Suriye petrollerini çalan Delta Crescent'ın önünü kesme kararı önemli. Örnek, bu durumun tecrit altında ABD ile petrol ticaretini yürütebilen YPG'yi Türkiye'ye muhtaç hale getirmek anlamına geleceğini belirten Örnek, ABD ile Türkiye'nin belirli pazarlıklar yürüttüğünü düşünüyor. 
“Biden göreve gelir gelmez bir yazı kaleme aldı. ‘Biz Suriye’de en başından beri söylediklerimizi hala tekrar ediyoruz’ dedi. Bu Türkiye’nin aynı zamanda Rusya ile Astana sürecine aykırı. Çünkü Astana da Türkiye, Şam yönetiminin, Şam’ın egemenliğini kabul etti. Erdoğan'ın o Bloomberg yazısı malumun ilamıydı, ‘Ben Rusya ile yaptığım hiçbir anlaşmayı uygulamıyorum’ demekti. Bu zaten açıktı. Bu da Rus basınında bugünlerde özellikle bir ilhak tartışması olarak yer aldı. Sadece Rus basınında değil. Suriye analistleri de Türkiye’nin ilhakından bahsediyorlar. Fiili ilhakın uluslararası bir destekle kalıcılaştırılmasından. Çünkü YPG bölgesi yeterli değil. Bu konuda da açıkçası ABD ve Türkiye’nin belli pazarlıklar yürüttüğünü düşünüyorum. Bunun YPG’ye yansıması ne olacak, muallak. Trump, 'Ben petrolü aldım' diye açıkça söylerken, bir petrol şirketi kuruldu Delta Crescent isminde. Delta Crescent, Suriye petrollerini YPG’den alacaktı. Bu YPG için çok önemliydi çünkü ABD ile bir ekonomik ilişki kuruluyordu. Fiziken YPG bölgesi izolasyon altında, Türkiye sınırı kapatmış, Suriye bölgesi sınırı kapatmış. Irak’ta Bağdat yönetimi var, vanalar uluslararası taşımacılık anlamında oraya açılıyor. Bunu bypass ediyorlardı. Bu petrollerin bir kısmını Barzani’nin Türkiye’ye sattığı Irak petrollerine karıştırıyorlardı. Bir kısmını da TIR’larla kaçak yollardan ÖSO bölgesine getiriyor, Türkiye’ye sokuyorlardı. Petrolün alıcısı hep Türkiye’ydi, bu anlamda bir değişiklik yok. Delta Crescent’in ortadan kalkması demek YPG’nin tek başına Türkiye’ye muhtaç hale gelmesi demek."

'Bu Irak'ın kuzeyindeki modele çıkar. Para bu düzende egemenlik ilişkileri dahil bütün sorunları çözebilecek yegane araç'

Ali Örnek'e göre Suriye'nin kuzeyi için uygulanmaya çalışılan model Irak'ın kuzeyindeki modele çıkar. YPG'nin petrolü Türkiye'ye satmak zorunda kalması halinde 'ehlileştileceğini' belirten Örnek, paranın egemenlik dahil bütün sorunları çözebilecek yegane araç olduğunu anımsattı. Örnek'e göre Trump'ın Erdoğan'a mektubu ve sürekli YPG'lilerle Türkiye'yi barıştırma girişimleri de Ankara ile Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki türden bir ilişki yaratma hedefi güdüyor. Ancak Örnek, Erdoğan'ın Suriye vakasında elinin biraz daha güçsüz olduğunun altını çizdi:
"Bu bana kalırsa Irak kuzeyinde uygulanan modele çıkar. Bu 'bir koyacağız üç alacağız' siyasetine çıkar. Para bu düzende bütün bu soruları çözebilecek ve aynı zamanda egemenlik ilişkilerini çok daha kalıcı ve kesin şekilde çözebilecek yegane araç. Eğer YPG bölgesi petrolü sadece Türkiye’ye satmak zorunda kalırsa, buna muhtaç bırakılırsa, Türkiye aleyhine iş yapamaz. Tıpkı Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi gibi, ehlileştirilir. Aynı zamanda Türk patronları da yatırım, inşaat işleri var, buralara girebilir. Kuzey Irak’ta da böyle olmuştu. Türk müteahhitler zamanında, iki yılda 'kırmızı çizgimiz' denilen Irak Kürdistan’ını imar ettiler. Dolayısıyla bir ilişki tesis edilebilir. Bence ABD başından beri bunu zorluyor. Trump’ın Erdoğan’a mektubu, 'gel seni YPG’lilerle barıştırayım, onlar da hazır' demesi buna işaret. Ardından defalarca konuştu. Mazlum Kobani, 'Türkiye ile ön koşulsuz görüşmeye hazırız' dedi. ABD bunu bir zorluyor ama nasıl sonuçlanır bilmiyorum. Erdoğan içeride eli biraz zayıf. Ekonomi kötü halde. Mavi Vatan, Libya vs akamete uğramış durumda. Suriye o kadar değil. ABD için Suriye'de yegane olmak için bastırıyorlar. Bence bunu alabilirler. Alacaklar demiyorum. Çünkü Suriye sahası tahmin edilemez bir sürü denkleme sahip. İran ve Rusya’nın tepkisi ne olacak? Türkiye buna oynuyor. Türkiye başat vekil güç olmaya oynuyor ve bunun için eli güçlü.”
Yorum yaz