Türk dış politikası haziran ayı ortalarında hızlanan diplomasi takvimiyle karşı karşıya. Ankara açısından en kritik görüşme NATO zirvesine paralel olarak 14 Haziran'da Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ABD Başkanı Joe Biden ile gerçekleştireceği görüşme. Türk-Amerikan ilişkilerinde uzun süredir sıkıntılı başlıklar değişmiş değil. Türkiye'nin Rusya'dan aldığı S-400 hava savunma sistemlerinden, PYD/PKK/FETÖ ve Suriye'ye uzanan bir dizi başlıkta sıkıntılar devam ediyor.
20 Ocak'ta görevi devralan Biden ile Erdoğan arasındaki ilk telefon görüşmesi ise bir hayli gecikmeli biçimde 23 Nisan'da gerçekleşti. Biden bu telefon görüşmesinde Erdoğan'ı 1915'ün yıldönümünde 'Ermeni soykırımı' ifadesini kullanacağına dair bilgilendirdi. Biden yönetimi Amerikan yasaları uyarınca Türkiye'nin Rusya'dan S-400'leri alamayacağını öne sürerken, geçen yıl sonu uygulanmaya başlanan CAATSA yaptırımlarının ağırlaştırılması da söz konusu.
Böylesi bir iklimde Ankara'da Türkiye'nin NATO üyeliği ve stratejik önemi vurgusuyla Biden-Erdoğan zirvesinden 'yeni başlangıç' umudu dikkat çekiyor.
Türk-Amerikan ilişkilerindeki durumu İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi ve emekli Tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu ile konuştuk.
'Türkiye ile ABD arasındaki sorunlar bir görüşmeyle çözülemeyecek kadar derin'
Dr. Naim Babüroğlu’ya göre, Türkiye ile ABD arasında yıllardır süren gerginlik hali ortadayken, sorunların iki ülke liderleri arasında bir görüşmeyle çözümü mümkün değil. Babüroğlu, bunun sebebinin iki ülke arasındaki sorunların görüşmeyle çözülemeyecek kadar derin olmasından kaynaklandığı görüşünü dile getirdi:
“Türkiye ile ABD arasında yaklaşık üç yıldır süren bir gerginlik var. Bu gerginlik azalmak yerine gittikçe artıyor. 14 Haziran’da Brüksel’de toplanacak NATO liderler zirvesi sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden görüşecek. Ben mevcut problemlerin çözümlenmesi yönünde umutlu değilim. Çünkü ABD ile Türkiye arasındaki mevcut sorunlar ikili görüşmeyle çözülecek sorun değil. Örneğin Suriye’deki PYD/PKK terör örgütüne ABD desteğini bu görüşme nedeniyle çeker mi ya da bu desteği azaltır mı, hayır. PYD/PKK terör örgütüne desteğini arttıracak. Bu konuda kararlı. Türkiye’yi en çok bu konu ilgilendirir. Bunda demek ki bir çözüm olmayacak. ABD, Rusya’dan satın alınan S-400 hava savunma sistemlerine ilişkin engelleri ortadan kaldırır, F-35 savaş uçağının Türkiye’ye satışına izin verir mi? Sorunun cevabı hayır. S-400’ler önündeki engeli kaldırmıyorsa, F-35 savaş uçaklarının parasının ödemesine rağmen satışına onay vermiyorsa, bu da çözümlenmiyorsa, bu görüşmede önemli iki sorundan ikisi de çözümlenmiyor. S-400’ler nedeniyle getirdiği CAATSA yaptırımlarını da kaldırmaz. Tersine ‘S-400’leri elinizde bulundurduğunuz sürece ilave CAATSA yaptırımları gelir’ diyecektir. Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta ABD’nin izlediği politika federatif bir yapı, iki devletli bir yapı değil. Yani ABD, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın tezleri ve iddialarını destekleyen bir politika izliyor. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs ile ilgili, bu görüşme nedeniyle Türkiye’yi memnun edecek bir politika izler mi? Hayır. FETÖ terör örgütünü de teslim etmez. Sözde soykırım aldı, iftirada bulundu. Bu sözde soykırım iftirasını geri alır mı? Almaz. O halde bu görüşmeden ne bekleniyor sorunun cevabı bana göre Türkiye ile ABD arasındaki bu önemli sorunların hiçbiri çözülmeyecek.”
‘ABD Türkiye’ye bölgede eskisi gibi stratejik önemde olan bir aktör olmadığı mesajı veriyor’
20'inci yüzyılın son çeyreğinde Türkiye ile ABD arasında zaman zaman krizler yaşandığını anımsatan Babüroğlu, Türkiye’nin 2000 öncesinde bu krizlerde Washington'a misliyle karşılık vermesine karşın son 19 yılda bu geleneksel politik tutumun terk edildiğini vurguladı. Babüroğlu'na göre Biden-Erdoğan görüşmesi öncesinde bundan ötürü bir iyimserlik havası esiyor. Ancak Babüroğlu, ABD'nin son yıllarda Türkiye'ye kendisi için eskisi gibi stratejik önemde bir aktör olmadığı ve Ankara'nın kendisine karşı atacağı olumsuz adımların riskini karşılayabileceği mesajını verdiğinin altını çizdi:
“1962’den bugüne ABD ile Türkiye arasında zaman zaman krizler oluştu. 1962’de Jüpiter krizi, 1964’te Johnson mektubu, 1974’te haşhaş ekimi krizi, 1974 silah ambargosu krizi, 1975’te ABD’nin Türkiye’deki üslerinin kapatılması krizi, 1 Mart 2003 tezkere krizi, ondan sonra bir kırılma noktası dönüm noktası oluyor. Temmuz 2003’teki çuval krizi dahil olmak üzere 2021’e kadar daha önce 1950’lerden 2000’lere kadar izlediği geleneksel politikanın dışında bir politika izliyor. Çünkü 1974’te haşhaş ekimi ABD’ye rağmen yapıldı. Silah ambargosu koyan ABD’ye rağmen Kıbrıs Barış Harekatı yapıldı. Silah ambargosu uyguladığı için ABD’nin üsleri kapatıldı, tezkere geçmedi. Demek ki 2000’ler öncesinde Türkiye’nin ABD’nin gösterdiği herhangi bir gerginliğe veya krize misliyle karşılık verme politikası vardı. Üsleri kapatma, ABD’ye rağmen harekât yapma, tezkereyi geçirmeme gibi. Fakat 2003 çuval krizi dahil olmak üzere bugüne kadar FETÖ krizi, Rahip Brunson krizi, PYD/PKK terör örgütünü 2014’ten bugüne kadar desteklenmesi, S-400 ile ilgili gerginlik CAATSA yaptırımları ve sözde soykırım iftirası. Bunların hiçbiri 2000’lerden önce misliyle karşılık verme, geleneksel politikasını takip eden politikalar değil. Tamamen dışında, ABD’nin attığı olumsuz adımlara karşı bir mukabele, misliyle karşılık verme yok. Sadece diplomatik bir kınama açıklaması var, yani eylem yok. Mesela sözde soykırım iftirası var, sadece bir açıklama yapıldı. S-400 ile ilgili birçok açıklama ve tehditler var. Pentagon mektubu tehdidi var, Trump’ın tehdit mektubu var. Barış Pınarı Harekatı var, durduruldu. O zaman bilimsel olarak tarihi süreç içerisinde incelediğimizde demek ki 2003 çuval krizi dahil olmak üzere bugüne kadar yaklaşık 18 yıldır Türkiye’nin politikasıyla 2003-1950 arasındaki misliyle karşılık verme, mukabele etme ya da mutlaka karşılık adım atma politikası birbirine ters. Bundan dolayı iyimserlik havası esiyor. Normalde sözde soykırım olayı varsa, S-400 krizi varsa, Brunson, PYD/PKK terör örgütüne zırhlı araç verdi, şimdi tank verme aşamasında, bunun karşılığında bir karşılık yoksa o zaman iyimserlik devam edecek. Diplomatik kınamalar ve açıklamalarla bu devam edecek. Ama ABD şunu gösterdi Türkiye’ye. Özellikle sözde soykırım kararı, S-400 olayı ve PYD/PKK’ya devam eden desteği düşündüğümüzde ABD, Türkiye’ye diyor ki; ‘Türkiye bölgede eskiden olduğu gibi ABD için stratejik önemde olan bir aktör değil. Türkiye’nin bana karşı atacağı olumsuz adımların riskini karşılayabilirim’. Bu Türkiye açısından önemlidir.”
‘Füze savunma sisteminin yeteneklerini deneyen ABD ve NATO tatbikatlarında kullanılması Rusya'yı rahatsız eder'
Babüroğlu'na göre ABD ile Türkiye'nin S-400'leri kullanmasına engel teşkil edecek seçenekler konuşulmuştur. Bu sistemlerin sözü edildiği gibi Azerbaycan yahut Nahcıvan'da kullanımını güç bulan Babüroğlu, zaten ABD kontrolündeki Katar'ın bir seçenek olabileceğini söyledi. Türkiye'de depoda tutularak sadece ABD ve NATO tatbikatlarında kullanılması formülünün de söz konusu olabileceğini söyleyen Babüroğlu'na göre bu seçenekler de savunma sisteminin zayıf yanlarını ölçmeye dayalı olacağı için Rusya sıcak bakmaz:
“Bir kere şunun altını çizelim. ABD ve NATO, S-400 hava savunma sisteminin Türkiye’de kullanılması konusunda olumlu tavır sergiler mi sorusunun cevabı kesinlikle hayır. ABD, Türkiye’nin ileri süreceği herhangi bir kart nedeniyle ‘Türkiye S-400’leri kullanabilir’ demez. Demeyeceğine göre ileri sürdükleri formül, seçenekler nedir? Bir, Rusya’ya teslim etmek olabilir. Bunu Türkiye artık yapamaz. Rusya da kabul etmez. İki, Türkiye’nin dışında başka bir coğrafyada depoda bulundurulması. Yani Girit modelinde olduğu gibi GKRY’ye konuşlandırmadan Girit’e taşınması gibi. Nahcivan, Azerbaycan ve Katar olabilir. Azerbaycan ve Nahcivan olmaz. Çünkü Ermenistan var, Rusya bunu tehdit olarak algılayarak karşı çıkar. Katar olabilir. ABD, evet diyebilir. Çünkü ABD kontrol eder, denetler. Çünkü ABD’nin Katar’da 13 bin askerinin bulunduğu üssü var. Depoda olabilir. O zaman şu soru akla gelir. Dördüncü seçenek, Türkiye’de bulundurulur, Girit modeli gibi, depoda olur. Sadece ABD veya NATO ülkeleriyle Türkiye arasında tatbikat yapılır. Rus füze savunma sisteminin yetenekleri kuvveti zayıf taraflarının ortaya çıkarılmasını hedefleyen tatbikatlar yapılır. Buna ABD belki evet diyebilir. Ama ABD şu ana elinizde bulundurmuyor diyor. Belki Türkiye ABD’yi buna ikna edebilir. Tam da Girit modeli bu. İsrail, ABD ve diğer NATO ülkelerinin ikili-üçlü tatbikatlarında depodan çıkartılır. Rus füze savunma sisteminin kuvvetli ve zayıf taraflarını ortaya çıkarmak ve buna karşı gerekli önlemleri almak açısından NATO tatbikatları yapılır. Rusya acaba bu anlaşmada bu tür silah sisteminin bu şekilde kullanılmasını kabul etmeyen madde yok mudur? Olmazsa bile Putin’in Rusya’sı buna sıcak bakmaz."
'Ankara Gürcistan ve Ukrayna'da tamamen ABD'nin istediğini yapıyor'
Babüroğlu'na göre, Ankara'nın özellikle Ukrayna ve Doğu Avrupa'daki tutumu Moskova'ya rahatsız ediyor. Babüroğlu, Ankara'nın ABD'ye karşı politikalar izlediği görünümü bulunsa da aslında Gürcistan, Ukrayna ve Karadeniz politikalarında tamamen ABD’nin istediğini yaptığı değerlendirmesinde bulundu:
"Silah sisteminin kuvvetli-zayıf taraflarını ortaya çıkarmak için tatbikatta kullanılması zaten son 5 aydan veri Rusya ile Türkiye arasında mesafenin gittikçe açıldığı bir döneme giriyoruz. Her gün bu mesafe gittikçe açılıyor. Özellikle Ukrayna krizinde Türkiye ile Ukrayna arasındaki sıcak ilişkiler, Türkiye’nin Ukrayna’ya insansız silahlı hava araçları satması, Polonya’ya bu şekilde silah sistemi satması gibi konular var. Lavrov bu konuda bir açıklama da yaptı. Demek ki aslında Türkiye ile Rusya arasındaki mesafe gittikçe açılıyor. Her ne kadar Türkiye’nin ABD’ye karşı politikalar izlediği görünümü var ise de Rusya’ya rağmen Gürcistan’la ve Ukrayna’yla ile politikaları, Karadeniz’deki ile politikaları tamamen ABD’nin istediği politikalar.”
'Bu görüşmeden Türkiye lehine herhangi bir gelişme olmaz'
Biden ile Erdoğan'ın NATO zirvesi vesilesiyle buluşmasından Türkiye lehine bir sonuç beklemeyen Babüroğlu, iki ülke arasındaki sorunların yine dondurulmasının söz konusu olacağı değerlendirmesinde bulundu:
“Bu zirve kısa süreli olacaktır. Çünkü hiç kuşku yok Biden çok sayıda liderle görüşecektir, planlanmıştır. Türkiye ile de görüşecektir. Normal Washington ya da Ankara ziyaretlerinde olduğu gibi uzun süreli değil daha kısa süreli bir ikili görüşme, NATO karargahında Brüksel’de yapılacak bir görüşme diye değerlendiriyorum. ABD’nin Dışişleri Bakan Yardımcısı geldi, görüşme yapıldı. Görüşülecek ana konular tekrar incelendi. Şimdiden ortaya kondu. Aslında iki taraf da şu anda elinde yazılı kartlarda PYD/PKK terör örgütü, CAATSA yaptırımları, S-400, FETÖ, sözde soykırım ve Kıbrıs/Doğu Akdeniz ile ilgili ne diyeceği belirlendi. Bu görüşmeden bu konularda Türkiye lehine olumlu herhangi bir gelişmenin olacağını değerlendirmiyorum. Ne olabilir? Yine dondurulur. S-400 aktif duruma getirilmez, kullanılmaz. Bu tür görüşmeler ve açıklamalar devam eder. ABD’nin yine PYD/PKK terör örgütüne desteği devam eder. CAATSA yaptırımları devam eder. FETÖ’yü teslim etmez. Sözde soykırım kararını geri almaz. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı desteklemeye devam eder."
‘Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit eden bir örgütle işbirliği yapan ABD İdlib'i de küçük Afganistan yapmak istiyor'
Babüroğlu'na göre ABD Türkiye'den Suriye'de politikalarını kendisine yaklaştırmasını istiyor. ABD'nin Türkiye'nin bütünlüğünü tehdit eden bir örgütle işbirliği yaptığını, diğer yandan da İdlib'i 'küçük Afganistan' yapmak hedefiyle terör örgütü HTŞ'yi kara listeden çıkartmaya hazırlandığını vurgulayan Babüroğlu, tüm bunların Türkiye için büyük ulusal güvenlik riski olacağının altını çizdi. Babüroğlu'na göre, Türkiye tüm bu durumlara karşı bölgesel ittifaklar aramalı:
"Türkiye ile ABD şu anda mevcut durum ne şekildeyse öyle devam eder. Türkiye, Suriye’de ABD ile çalışma yönünde iradesini daha da kuvvetlendirir. Eğer bu durum olursa, ABD’nin tam da istediği bu, Rusya’dan uzaklaşan ABD ve NATO’ya daha çok yaklaşan bir Türkiye istiyor. Suriye’de ABD ile iş birliği yapan bir Türkiye ne demek? PYD/PKK terör örgütünü destekleyen ABD ile iş birliği yapan Türkiye ne olacak? Türkiye’nin coğrafi bütünlüğüne kasteden terör örgütünü destekleyen bir ülke ile iş birliği yapıyorsunuz demek. Başka ne demek? İdlib’de radikal unsurlar var, Heyeti Tahrir Şam, İdlib’in bir bölümünü kontrol ediyor. Türkiye, Rusya ve ABD tarafından terör örgütü kabul edilmiş. ABD şimdi İdlib’deki Heyeti Tahrir Şam’ı terör örgütü listesinden çıkarma aşamasında, yardım edecek. İdlib’i küçük Afganistan’a çevirme hedefinde. Sonra İdlib ve Türkiye sınırı 130 km, en çok Türkiye etkilenir. Dolayısıyla Suriye’de Türkiye ile ABD arasında bir iş birliğinin kurulması önümüzdeki orta ve uzun dönemde PYD/PKK terör örgütü ve El Kaide gibi İdlib’deki diğer radikal unsurlar açısından Türkiye için bir sorunudur. Türkiye’nin yapması gereken nedir? ABD ile bu ana problemler çözülemeyeceğine göre Türkiye bölgesel ittifaklara girmelidir. Suriye’de Rusya, Suriye, Irak, İran, İsrail ve Mısır ile yani bölgesel aktörlerle ittifaka girerse, hiç olmazsa ABD’ye rağmen ileride Adana Mutabakatını kullanarak Suriye ile beraber PYD/PKK terör örgütünü etkisiz duruma getirme girişimlerini başlatabilir. Aksi durumda sadece problemler biraz dondurulmuş olur. Ama dondurulmuş bu problemler daha güçlü ve Türkiye’yi daha olumsuz etkileyecek bir konumda birkaç yıl sonra tekrar ortaya çıkar.”