Gül Kahve, 1890 yılında İstanbul Kasımpaşa’da kuruldu. 1922’de Ankara’ya taşınan Gül Kahve, şehre de yeni bir lezzet getiriyor.
Dedesinden ve babasından aldığı kuru kahveciliği 51 senedir sürdürdüğünü ifade eden Ahmet Hamdi İncegül, salgından oldukça etkilendiklerini belirtiyor. Hem telefonla sipariş aldıklarını hem de Ankara Hacıbayram’daki dükkânda satış gerçekleştirdiklerini söyleyen İncegül, satışlarının salgından önceki dönemle kıyaslanamayacak derecede düştüğünü dile getiriyor.
‘Bu günler de geçecek ve eski günlerimize döneceğiz’
İncegül, 'eski bayramların' onlar için nasıl geçtiğini ve bu bayramda durumun nasıl olduğunu şöyle anlatıyor:
“Kahvenin, Türk milletinin kültüründe çok özel bir yeri var. Kız isteme törenlerinde, misafirliklerde, kahve ikram edilir, çay ikinci planda kalır. Sevdiğin kimselere kahve ikram etmek bir ayrıcalık olmuş oluyor. Bayramlarda da kahve ikram ederiz. Eskiden bayramlar çok daha canlı ve hareketli geçiyordu. Bizim bayramdan 15 gün önce hazırlıklarımız başlar, bir hafta kala çok yoğun bir şekilde devam ederdi. Bayrama 2-3 gün kala millet içeri zor girer, kuyruk oluşurdu. Ama şimdi pandemi dolayısıyla bu hareketlilik azaldı. Tabii bu günler de geçecek ve eski günlerimize döneceğiz inşallah.”
‘Avrupa’nın kahve ile tanışması Türkler sayesinde oldu’
İncegül, Türklerin kahve ile tanışmasına dair ise şunları söylüyor:
“16. yüzyıldan sonra Mısır Valisi’nin İstanbul’daki saraya yolladığı kahve, bir başlangıç oldu. Bundan sonra İstanbul’da kahvehaneler, kahve evleri kuruluyor ve yeni bir kültür oluşuyor. Avrupa’nın kahve ile tanışması da Türkler sayesinde oldu. Viyana kuşatması sırasında çuval çuval kahve ile Viyana önlerine gitmişiz sonra kuşatma başarılı olmayınca o kahveler orada kalmış. Avusturyalılar bunu alıp önce yakıyorlar, güzel bir koku çıkıyor. Daha sonra onu içecek olarak değerlendiriyorlar. Kahvenin orada keşfedilmesi ile birlikte oluşan kültürle onlar da değişik çeşitlerde kahveler yapıyorlar. Ama bizim Türk kahvesinin lezzetini hiçbiri tutmuyor.”