Son dönemde özellikle AstraZeneca ve Johson&Johnson koronavirüs aşıları hakkında yayınlanan ‘ölüm’ ve ‘kanda pıhtılaşma’ haberleri, Pfizer’in bu haberlerin yayılmasında etkin rol aldığı yönündeki iddiaları tartışmaya açtı.
Kovid-19 salgınının ilk dalgası 2020'nin başlarında tüm dünyada etkisini göstermeye başlarken, ilaç firmaları virüsün yayılmasını önlemek için aşı arayışına girdi. Pfizer ve BioNTech ortaklığı, virüse karşı mRNA aşısı geliştiren ilk firmalardan biri oldu ve Nisan 2020’de aşının klinik testlerine başlandı.
Kovid-19’a karşı aşı çalışmalarında daha önce yeterli denemelerin olmaması ve Mrna aşılarının uzun vadede etkileri henüz detaylı bir şekilde gözlemlenememişken, aşının hızlıca denemelerden geçmesi tartışmalara neden oldu.
Pfizer/BioNTech ortaklığında üretilen aşı, ilk günden itibaren ana akım Batı medyası tarafından sıklıkla övülürken, diğer aşı üreticilerine karşı ise önyargılı bir tutum sergilenmişti.
Pfizer aşısı bağlantılı ölümler
19 Nisan 2021 itibarıyla aşının kullanıldığı 12 ülkeden resmi hükümet verileri, Pfizer-BioNTech koronavirüs aşısının uygulanması sonucunda 2 bin 485 can kaybının yaşandığını ortaya çıkardı. Bu da 12 ülkeye tedarik edilen 1 milyon dozda 39.4 doz aşının ölüme sebebiyet verdiğini gösteriyor. Bu ortalama, AstraZeneca ve Johnson&Johnson aşılarındaki ölüm kayıtlarından 3 ila 5 kat daha yüksek.
Pfizer aşısı kaynaklı ölümlerin en çok görüldüğü ülke ise, uygulanan 1 milyon doz başına ölü sayısının 143'e ulaştığı Norveç oldu.
ABD Salgın Hastalık kontrol ve Önleme Merkezi’nin (CDC)Aşı Olumsuz Etki Raporlama Sistemi (VAERS) tarafından sağlanan verilere göre, ABD'de 1134 kişi Pfizer aşısıyla aşılandıktan sonra hayatını kaybetti. Bu rakam ise Johnson & Johnson aşısı kaynaklı ölüm oranından 20 kat daha fazla.
Meksika Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı verilere göre ise, Pfizer aşısının AstraZeneca ve diğer aşılardan çok daha fazla yan etki gösterdiği ifade edildi. Bakanlığın verilerine göre, 17 Nisan itibarıyla Pfizer aşılarında 100 bin dozda 2.08 ciddi yan etki vakası görülürken, AstraZeneca için ise bu oran 100 bin dozda 1.56.
Aşının ölümlerle bağlantısı henüz incelenmedi
Rakamlar her ne kadar Pfizer aşıları ile ölümler arasında bir bağlantı olduğunu doğrulasa da, şu ana kadar ölümlerin aşıyla doğrudan bağlantılı olduğu tespit edilemedi.
Dünyanın dört bir yanındaki medya kuruluşları, Pfizer'in mRNA aşısıyla bağlantılı onlarca ölüm vakası bildirmesine rağmen bu vakaların hiçbirinin incelemeye alınmadığı görülüyor.
Bu yılın Ocak ayında Norveçli bir yetkili, Bloomberg ile bir söyleşide bulunup Pfizer aşısı kaynaklı 29 ölümden ötürü endişelerini dile getirdi ve ayrıca hastalara, Pfizer aşısı ile aşılanmanın oluşturduğu riskler hakkında uyarıda bulundu.
Fransa’da ise ‘Pfizer aşısının yan etkilerinin diğer aşıların oluşturduğundan daha fazla olduğunu’ söyleyen doktor Michael Cohen, aşının güvenilirliğini Fransa’da da gündeme getirmiş oldu. Cohen, Fransız basınına verdiği demeçte, Fransa'da Pfizer aşısı bağlantılı 386 ölümden bahsetti.
Fransa’nın ardından İngiltere’de de Pfizer aşısı kaynaklı 314 ölüm endişe uyandırdı ancak bu sefer endişe, 15 Nisan tarihinde bizzat İngiliz hükümeti tarafından dile getirildi. Hükümet tarafından yayınlanan rapor, 9 Aralık 2020-5 Nisan 2021 tarihlerini kapsıyor.
Öte yandan yakın zamanda Oxford Üniversitesi, portal ven trombozu (kanda pıhtılaşma) riskinin, mRNA aşılarında AstraZeneca aşılarından 30 kat daha yüksek görüldüğünü gösteren bir çalışma yayınladı.
Pfizer-BioNTech aşısına yönelik ifşaatlar her ne kadar dile getirilse de, firmanın ‘agresif planlama stratejisinin’ bu haberlerin önüne geçtiği dile getirildi.
MRNA teknolojisine yönelik kuşkular
2021'in başlarında Le Monde tarafından yayınlanan makaleye göre, Avrupa İlaç Ajansı (EMA) sunucularından sızdırılan belgeler, Pfizer aşısının laboratuvar testlerinden tam ölçekli seri üretime geçerken karşılaştığı ciddi sorunları ortaya çıkardı. Belgelere göre, süreç sırasında önemli bir RNA bütünlüğü kaybı oldu. Bu kaybın yüzde 78.1'den yüzde 59.7'ye doğru seyrettiği, bazı partilerde yüzde 51'i gördüğü ifade edildi. Makalede ayrıca mRNA'nın yüzde 40'ından fazlasının kararsız olduğu ve vücutta zararlı komutlar üretebileceği belirtildi.
Öte yandan sızan belgeler, Pfizer'in dozajı artırarak sorunun üstesinden gelmeye çalıştığını ve bunun da daha yüksek oranda inflamatuar vakalar, trombofili, paroksizm ve diğer yan etkilere yol açtığını göstermekte.
Avrupa İlaç Ajansı’nın (EMA) Pfizer aşılarındaki bu sorunu kabul etmesine rağmen, EMA Direktör Yardımcısı Noel Wathion'dan ve üst düzey yetkililerinden gelen e-postalar, ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) ile eş zamanlı olarak aşının onaylanmasını hızlandırmak için EMA’nın zorlanmaya devam edildiğini ortaya çıkarıyor.
MRNA'nın uzun vadede yaratacağı sorunlar incelenemiyor
Anlatılanların tümü, Pfizer aşısının güvenlik sicili hakkında ciddi tartışmalara yol açsa da, ‘uzun vadeli etki sorunları’ henüz tespit edilemedi.
Şimdiye kadar, genel olarak mRNA teknolojisine dayanan ilaçlar ve aşılar hakkında araştırmalar bir yana, aşının uzun vadeli güvenliği konusunda herhangi bir çalışma yapılmadı.
Bilim insanları ve doktorlar, mRNA’nın muhtemel kanserojen veya doğurganlığın azalması riskinin bulunup bulunmadığı konusunda henüz bir araştırma gerçekleştirilmediğini belirtiyor.
Diğer yeni teknolojiler gibi mRNA teknolojisi de dünya genelinde olumlu-olumsuz yorumlarla birlikte kabul edilirken, bu yeni teknolojinin güvenliği ve kitlesel uygulanması hakkında resmi uluslararası izlemelere, denetimlere ve tartışmalara ihtiyaç duyulabileceği düşünülüyor.
Öte yandan birçok bilim insanı, Pfizer aşısının ve diğer mRNA tabanlı ürünlerin etkilerinin araştırılmasının, siyasi kurumların ve ilaç devlerinin oluşturduğu baskılar ve lobi faaliyetleri olmadan mümkün olmayacağını savunuyor.