EKSEN

'AKP'nin Kanal İstanbul'u dış yatırımcıya pazarlamak ve Biden'a karşı koz olarak Montrö'yü tartışmaya ihtiyacı var'

Metin Gürcan’a göre, ABD'nin çevreleme stratejisini uygulayamadığı tek yer Montrö Sözleşmesi'yle 'kapalı deniz' kılınan Karadeniz. Gürcan dengelerin bozulmasının risklerine atıf yaptı. Gürcan'a göre Biden'dan beklerken Putin'den ikaz telefonu alan Ankara, Montrö'yü tartıştırarak Kanal İstanbul'u pazarlamak ve ABD'ye karşı el üstünlüğü hedefliyor.
Sitede oku

ABD'deki Biden yönetimi ile birlikte Ukrayna'nın Donbass bölgesindeki ateşkes sarsılırken, gerilim Karadeniz'e yansıyor. Rusya'yı çevreleme hamlesiyle tatbikatlarını yoğunlaştıran ABD öncülüğündeki NATO, Ukrayna'ya desteklerini artırırken, Türkiye yönetimi de Kiev yönetimiyle ilişkisini derinleştiriyor. Türkiye'nin İHA/SİHA desteği sunduğu Ukrayna ile ilgili olarak son olarak Savunma Bakanı Hulusi Akar, 'stratejik müttefik' ifadesini kullandı. Rusya Federasyonu ise Ukrayna'nın 'iç sorunu' gördüğü Donbass'ta çözüm için Minsk anlaşmalarının uygulanmasına atıf yaparken, özellikle iyi ilişkiler bulunan Türk hükümetinin gerek Ukrayna'ya desteği gerekse referandumla Rusya'ya geri dönmüş olan Kırım'la ilgili tutumundan 'rahatsızlığını' dile getiriyor. Türkiye'de iktidar partisi eliyle Karadeniz'in askerileştirilmesini önlerken kıyıdaş ülkeleri gözeten ve Türkiye'nin egemenlik hakları iççin hayati önem taşıyan Montrö Sözleşmesi'nin tartışmaya açılmış olması da Moskova'da ikazlarla karşılanmış durumda.

Gelişmeleri, uluslararası ilişkiler ve güvenlik analisti Metin Gürcan ile konuştuk.

‘Karadeniz önümüzdeki dönemde daha da ısınacak’

Metin Gürcan’a göre, Trump döneminde içine kapanmış olan ABD, Biden’la birlikte farklı bir yönelime girdi, özellikle de NATO ve Avrupa arasında açılan makası kapatmaya başladı:

“Büyük resimle başlamak lazım. Medyada Türkiye’yi merkeze koyup bütün aktörler, Türkiye’nin etrafında dönüyormuş gibi analizler görüyoruz. Bu da ister istemez bizi küreseli okumada renk körü yapıyor, 2’yi 5, 5’i 7 görüyoruz. Aslında olaylara büyük resimden yani bir büyük güç mücadelesi seviyesinden çok da bizim üst kata çıkamadığımız üst kattan başlayalım. Amerika, Rusya ve Çin arasında... Trump döneminde Amerika izolasyoncu, içe kapanmacı -özellikle güvenlik boyutunda- Avrupa ile makasın, görüş ayrılıklarının arttığı bir dönemdi. Daha da önemlisi NATO ile Trump’ın çok iyi geçinemediğini biliyoruz. Biden’ın iş başına gelmesiyle bu sorunlar aşılıyormuş gibi duruyor. Avrupa ile Amerika arasındaki makas kapanıyor. NATO ile makas kapanıyor. Batı güvenlik bloğu Trump döneminde Rusya’ya karşı büyük tavizler verildiğini düşünüyorlar. İsveç, Norveç, Finlandiya, Kuzey Buz Denizi, aşağısında Doğu Avrupa Estonya, Letonya, Polonya ve Balkanlar, Karadeniz, daha da önemlisi Ege, Doğu Akdeniz hatta oradan Libya, Kuzey Afrika’ya kadar uzatabiliriz mevzuyu. Rusya’nın Libya’da artan hava ve deniz hareketliliği, Tunus, Cezayir’e yapmış oldukları Rus savaş gemilerinin liman ziyaretleri..."

'A2/A4 doktrinini ABD'nin dünyada uygulamadığı tek deniz Karadeniz'

ABD’nin Rusya ve Çin’e karşı uyguladığı çerçeveleme stratejini uygulayamadığı tek yerin Karadeniz olduğuna işaret eden Gürcan, Suriye’de çatışmaların stabil hale gelmesiyle odağın Ukrayna’ya kaydığını ifade etti. Tatbikatların devam etmesiyle önümüzdeki dönemde Karadeniz’in daha da ısınacağını öngören Gürcan, Türkiye’nin de bu sıcaklıktan etkileneceği görüşünde:

"Amerika’da ‘anti-access/area denial’ diye bir doktrin var, 'erişimi reddet, alan hakimiyeti sağla' diye. Çin’e ve Rusya’ya karşı uyguladığı çerçeveleme stratejisi. Temelinde şu yatıyor. Mümkün olduğu kadar hava sahası hakimiyetini Rusya’ya bırakma. İkincisi ise özellikle uluslararası deniz ticaret yollarını kontrol edecek şekilde deniz gücünü güçlendir ve bayrak göster. ‘Anti-access/area denial’ yani A2/AD doktrinini Amerika’nın dünyada uygulayamadığı tek yer Karadeniz. 2008 Gürcistan-Rusya savaşında da gördük. O dönemde de Amerika Karadeniz’e girmek istemişti, Türkiye izin vermedi ve giremedi. Suriye’deki çatışmaların da nispeten yavaş yavaş siyasi geçişe ve anayasa tartışmalarına doğru kayması, çatışmaların stabil hale gelmesi ister istemez olayı Ukrayna’ya kaydırıyor. Batı güvenlik bloku ile Rusya arasındaki en büyük cephe şu anda Ukrayna’da. Bunun kuzeyi Doğu Avrupa, güneyi Balkanları da sayabiliriz. Trump dönemindeki izolasyoncu politikaların terk edilmesiyle Biden yönetimi Rusya’ya yönelik çevreleme stratejisini tahkim ediyor. Bölgede askeri hareketlilik gerçekten yüksek. Europe Defender 2021 her sene NATO’nun ABD'nin başını çektiği tatbikat bu sene çok daha yüksek katılımlı. Neredeyse 4 kat daha fazla asker, 14 ülke, Türkiye de destek verecek. Romanya, Bulgaristan, Estonya, Letonya da destek veriyor. Böyle büyük bir operasyon. Mayıs ayında daha da belirginleşecek. Tatbikatlar serisi Ağustosa kadar sürecek. Önümüzdeki dönemde Karadeniz’in daha da ısınacağını düşünüyorum. 2021’de daha gergin geçecek. Rusya da buna karşılık olarak Ukrayna’nın doğusunda askeri yığınağına devam ediyor. Günün sonunda olay Amerika’nın Karadeniz’de bayrak gösterme çabaları, Rusya’nınsa mümkün olduğu kadar Kırım’ın ilhakından sonra Karadeniz’de yeni bir denge kurma çabası. Bunun sıkıntılarını, sıcaklığını da Türkiye yakınen hissediyor.”

‘Montrö Sözleşmesi Karadeniz’i kapalı deniz olarak görüyor, dengeleri bozulursa...'

Türkiye’nin Kanal İstanbul tartışmalarına kadar Karadeniz’in güvenliğiyle ilgili 3 temel jeopolitik parametresi olduğu anımsatan Gürcan, Ankara'nın NATO üyesi olarak Rusya'yı tahrik etmemeye özel olarak dikkat ettiğini vurguladı. Gürcan, Montrö Sözleşmesi'nin ülkeleri Karadeniz'e kıyıdaş olanlar ve olmayanlar olarak ikiye ayırdığını belirtirken, Ankara'nın sözleşmenin titizlikle uygulanmasına özen gösterdiğini vurguladı. Karadeniz'in kapalı bir deniz olduğunu ve jeopolitiğinin hassasiyetinin altını çizen Gürcan, Osmanlı'nın Birinci Dünya Savaşı'na sürükleyen Göber ve Breslau vakalarına da atıfta bulundu. Gürcan'a göre Karadeniz’in dengeleri bozulduğunda kontrol edilemeyen süreçleri doğurabilir:

“Kanal İstanbul tartışmalarına kadar Türkiye’nin Karadeniz güvenliğiyle ilgili 3 temel jeopolitik parametresi vardı. Soğuk Savaş dönemindeki parametreler sonrasında da devam etti. Jeopolitik parametrenin birincisi NATO batı güvenlik blokunun bir parçası olarak mümkün olduğunca Karadeniz’in kıyıdaş ülkeleri Gürcistan ve Ukrayna ile ikili işbirliğini güçlendirme, savunma kapasitelerini artırma çabalarına destek verme. Türkiye’nin Gürcistan ve Ukrayna ile her zaman ilişkileri iyi oldu. Karadeniz’de onlarla birlikte hareket etti. İkinci parametre ise çok önemli. NATO üyesi ülkeler Romanya ve Bulgaristan’a destek sağlarken Karadeniz’i NATO tatbikatlarına Amerikan savaş gemilerine açarken Rusya’yı tahrik edecek girişim ve eylemlerden kaçınmak. Buna her zaman Türkiye dikkat etti. Üçüncü parametreyse en önemlisi. Karadeniz güvenliği bakımından önemi tartışılmaz, Montrö Sözleşmesi’nin titizlikle uygulanmasına özen göstermek. Türkiye bundan hiçbir şekilde taviz vermeden bu sözleşmeyi uyguladı. 1936’da imzalanmış, Boğazların geçiş rejimini düzenliyor. Ticaret gemileri için serbest geçiş ilkesi esas. Savaş gemilerine süre ve tonaj sınırlamaları var. Montrö Sözleşmesi’ni irdelemek gerek. Ruhuna baktığınızda, devletleri iki kategoriye ayırıyor; Karadeniz’e kıyısı olanlar ve olmayanlar. Kıyıdaşlara ekstra imtiyazlar tanıyor. Montrö’nün doğasında Karadeniz’i kapalı deniz olarak kabul ettiği sonucunu çıkarabiliriz. Montrö’ye göre Karadeniz kapalı bir deniz. Bu nedenle Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin diğer devletlere nazaran üstünlüğü olması lazım. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin savaşa girmemesinin temel nedeni Montrö Sözleşmesi. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı nasıl savaşa girdi? Almanya’dan gelen Goeben ve Breslau zırhlılarının Boğazlardan geçerek Karadeniz’e açılması, Rusya’nın Sivastopol Limanı’nı Yavuz ve Midilli adıyla bombalamaları ve 3 gün sonra Osmanlı’nın savaş girmesi. Karadeniz jeopolitiği çok hassas. Oynadığınız zaman veya sert hamleler yaptığınızda Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşı’na katılışı gibi kontrol edemediğiniz süreçleri tetikliyorsunuz. Eğer yerine ikame edebilecek daha iyi bir sözleşmeniz yoksa oynamamanız lazım. Yoksa bozarsınız. Bozunca da yerine koyabilecek yeni bir sözleşme verecek kapasiteniz, gücünüz yok.”

'Biden'dan telefon beklerken Putin'den telefon geldi'

Gürcan, Kanal İstanbul ve Montrö tartışmalarının kritik bir dönemde açılmasına işaret ederken, Biden'dan beklenen telefonun Putin'den geldiğini vurguladı:

“Kanal İstanbul tartışmalarından bakarsak Montrö ile alakalı bir mevzu. Kritik bir dönemde Rusya’yı rahatsız etme pahasına yapılıyor. En son Zelenskiy ziyaretinden önce Cumhurbaşkanı ile Putin arasında telefon görüşmesi gerçekleşti. Aslında Ankara telefonu Biden’dan bekliyordu, 'yanlış yerden' geldi telefon. Heyecanla açtılar 'Biden aradı' diye, arayan Putin’miş. Putin de şunu diyor, ‘Ukrayna’da nerede pozisyonlandığına dikkat et. Montrö’yü çok fazla aşındırmamak lazım’.

'Hükümetin Kanal İstanbul’u rant projesi olarak dış yatırımcılara pazarlayabilmesi için Montrö ile belirlenen boğazlardan geçiş rejimini tartışmaya açması şart’

Montrö ve Kanal İstanbul tartışmalarının iç siyasi tüketim amacıyla, kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı zemininde olduğunu söyleyen Gürcan, milliyetçi ve muhafazakar tabanı konsolide etmenin amaçlandığını dile getirdi. Gürcan, hükümetin Kanal İstanbul’u bir rant projesi olarak dış yatırımcılara pazarlayabilmesi için Montrö ile belirlenen Türk boğazlarından geçiş rejimini tartışmaya açmasının şart olduğunu söyledi. Gürcan'a göre Kanal İstanbul Karadeniz'i kapalı deniz olmaktan çıkarma riski barındırıyor:

"Putin’i rahatsız etmek pahasına Montrö’yü tartışmaya yol açmak hem de Karadeniz’deki jeopolitik dengeleri sorgulamaya girer bir tutuma doğru evrilmek, bunun nedenleri neler? Bence iç siyasi tüketim açısından Montrö ve Kanal İstanbul üzerinden kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı bir tartışma zemini yakalamak. Bu tartışma üzerinden AKP Parti ve MHP, Cumhur İttifakı’nın oturduğu milliyetçi ve muhafazakar tabanı konsolide etmek istiyor. Tam da bu nedenle emekli amirallerin bildirisi üzerinden dönen tartışmalar ve toplumun bu bildiri üzerinden ikiye ayrışması. Birinci sebep iç siyasi tüketim. İkinci nedense Kanal İstanbul. Hükümetin Kanal İstanbul’u bir rant projesi olarak dış yatırımcılara pazarlayabilmesi için Montrö ile belirlenen Türk boğazlarından geçiş rejimini tartışmaya açması şart. Çünkü Montrö, Karadeniz’i kapalı bir deniz olarak kabul ediyor. Karadeniz’e kıyıdaş olanlara ekstra imtiyazlar sağlıyor. Montrö’ye taraf olmayan Amerika, Çin için Kanal İstanbul projesi şu demek. Adı üstünde bir kanal olduğu zaman boğazlar dışında Karadeniz’i dış dünyaya bağladığınızda, Karadeniz’in kapalı deniz olma vasfını aşındırmış ve uluslararası açık deniz haline getirmiş oluyorsunuz. Böyle olunca da serbest geçiş hakkı kendini dayatıyor. Karadeniz’e giren Amerikan ticaret ve sondaj gemileri, Çin ticaret ve sismik araştırma gemileri ile alakalı Montrö düzenlemesi olmadığı için ortaya hiçbir şey kalmıyor. Savaş gemileri için de böyle. Kanal İstanbul büyük bir proje. Dediklerine göre 50 milyar dolarlık rant yaratacak. Önümüzdeki 10 sene de inşası bitecek olan büyük bir proje olarak görülüyor. Hükümetin de hikayesi bitti. Gazı, petrolü olmayan fakat bir şekilde rant üretmeye devam etmesi gereken bir ekonomi modeli var. Bu ister istemez hükümeti bu tarz büyük çılgın projelere itiyor. Dış yatırımcı bulunması lazım. O da geleceği zaman milyonlarca dolar para yatıracak ve garantiler istiyor. Kanal İstanbul ile alakalı Karadeniz boğazlar rejiminin düzenlemesi Montrö’nün aşınması anlamına geliyor."

'Montrö'yü tartışmaya açmakta ABD'ye karşı pazarlıklarla elini güçlendirmek hedefi de var'

ABD ile S-400'ler, Halkbank davası, Suriye'deki meseleler gibi hasset konular olduğunu anımsatan Gürcan, aynı zamanda hükümetin Montrö’yü tartışmaya açarak ABD’ye karşı pazarlıklarda elini güçlendirmeyi hedefledi görüşünde:

"Son nedeni Amerika ve jeopolitik dengelere bağlıyorum. Biden’a karşı pazarlıklarda elini güçlendirmek istiyor iktidar. Hassas konular var. S-400 meselesi, Halkbank meselesi, Suriye kuzeyindeki mevzular, diğer netameli konularla alakalı tartışmalarda, pazarlıklarda elini güçlendirebilmek için Karadeniz jeopolitiğini ve Montrö’yü de tartışabileceği sinyalini Amerika’ya vererek bunu bir pazarlık meselesi olarak kullandığını değerlendiriyorum. Günün sonunda iç siyasi tüketim, Kanal İstanbul üzerinden rant elde etme çabası ve Biden yönetimiyle stratejik pazarlıklarda koz olarak kullanabilmek için şu anda Montrö, Kanal İstanbul ve Karadeniz jeopolitiğini tartışıyoruz.”

‘Türkiye’nin asıl gündemi çok başka, Montrö bildirisinden darbe çağrısı dayatması çıkması mantıklı değil’

Gürcan, Türkiye’nin asıl gündeminin ‘Montrö değil ekonomik kriz olduğu görüşünü aktardı. 104 emekli amiralın Montrö'nün tartışılmasının olası sonuçlarına işaret eden bildirisinin 'fazla asker koktuğu' görüşündeki Gürcan, bu bildiriden darbe çağrısı çıkarılmasının ise mantıklı olmadığını dile getirdi:

“Memleketin gerçekleri ortada. Gerçek gündem ekonomik kriz, tenceresi kaynamayan mutfak, lebalep dolu hastane yoğun bakım servisleri, evde boş oturan gençler, fakir intiharları. Bunlar gerçek gündemken konu birden nasıl buraya geldi, anlamadık. Bildirinin Montrö ile alakalı bütün ifadelerine imzamı atarım. Bildiride Montrö ile alakalı duruşunda benim desteklediğim bir pozisyon var. Fakat hem tonu hem içeriği açısından ben emekli bir asker olmama rağmen bildirinin çok asker koktuğunu düşünüyorum. Bu biraz daha sivil denizcilerin de katılımıyla Montrö bildirisi şeklinde olsaydı bana sorun olmazdı gibi geliyor. İmzacılar keşke demokratik görünümlü bir metin ortaya çıkartarak daha geniş bir kamuoyu desteği üretebilselerdi, bu olmamış. Ama günün sonunda bu insanlar emekli, sivil vatandaşlar. Anayasa madde 25-26 net. Tek tek veya topluca düşünce ve ifade özgürlüğü anayasal hak. Bu anayasal hak kapsamında fikirlerini açıklayabilirler. O bildiriden bir darbe çağrısı dayatması çıkmasını çok böyle mantıklı olmadığını düşünenlerdenim. Bu memleketin hayrına değil. Zamanlama açısından, yayınlandığı mecra açısından yine sıkıntılar olabilir. Ama emekli amirallerimiz devleti bilen insanlar. Bu insanlar uzmanlıklarıyla alakalı konuda bir hassasiyet göstermişler. WhatsApp görüşmeleri bir ay öncesindeki faaliyetler takip altındaymış zaten, İçişleri Bakanı söylüyor. Devleti bilen insanlar, biraz angaje olup ikaz edilseler şu anda bu kadar gürültüye gerek olmayacak şekilde daha iyi yönlendirilebilirlerdi diye düşünüyorum. Bu açıdan devletin bildiği ve takip ettiği konuda böyle bir hamle acaba ön mü verildi sorusunu da sormadan edemiyoruz. En son bir amiral kaldı, o da salıverilir. Çünkü orada gerçekten suç unsuru olacak bir şey yok. Türkiye gerçek gündemine döner.”

Yorum yaz