F-35 projesi, 1980'lerden beri gelen çeşitli savaş uçağı programları sonrasında ortaya çıktı. 1983'ten 1994'e kadar süren Gelişmiş Kısa Kalkış/Dikey İnişli uçak çalışması F-35’in ata programlardan biri olarak biliniyor.
Program, 1995 yılında Müşterek Taarruz Uçağı (Joint Strike Fighter / JSF) ismini aldı. Amerikalı şirket Lockheed Martin’in ana yüklenicisi olduğu programa Birleşik Krallık, 1995 yılında kurucu üye olarak katıldı. İtalya, Hollanda, Danimarka, Norveç, Kanada, Avustralya ve Türkiye de programa, Konsept Gösterim Safhası’nda dahil oldu.
1999 yılında ilk adımı atan Türkiye, 2002 yılında Sistem Geliştirme ve Gösterim, 2007 yılında ise Üretim, Destek ve Sürekli İyileştirme safhaları ile programa katılımını artırdı.
Askeri havacılıkta geleceğini F-35’lerle kurmak isteyen Türkiye, toplam 100 adet geleneksek iniş-kalkış yeteneğine sahip F-35A tedarik etmeyi planladığını açıkladı. Bunlardan 30’unun siparişini de verdi.
F-35’in kısa kalkış ve dikey iniş yeteneğine sahip F-35B ve uçak gemileri için tasarlanan F-35C versiyonları da bulunuyor.
F-35 ile Başlangıç Operasyonel Kabiliyeti’ne ilk ulaşan kuvvetler, sırasıyla Temmuz 2015’te Amerikan Deniz Piyadeleri, Ağustos 2016’da Amerikan Hava Kuvvetleri ve Aralık 2017’de İsrail Hava Kuvvetleri oldu. F-35’in ilk operasyonel kullanımını ise İsrail Hava Kuvvetleri gerçekleştirdi.
Türk firmalarının programdaki yeri
Türkiye’nin programa katılımıyla Türk firmaları da F-35’in üretim sürecine dahil oldu. Bu firmalar, uçağın çeşitli parçalarında ve sistemlerinde, tasarım ve üretim görevleri üstlendi.
Projede yer alan Türk firmalarına ve üretimde üstlendiği rollere bakınca / karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:
TUSAŞ, F-35A uçaklarının orta gövdesini, ABD dışındaki tek kaynak olarak üretiyor. Bunun yanı sıra orta gövde kompozit ve metalik parçaları, hava alığı, hava yer harici yük taşıyıcısı ve adaptörü de TUSAŞ tarafından hazırlanıyor.
AYESAŞ da F-35’in panaromik kokpit ekranını üretiyor. Bunun yanı sıra füze kontrol arayüz kartlarının üretimini ise tek kaynak olarak üstleniyor.
Alp Havacılık, ana ve burun iniş takımlarının parçalarını, uçağın yapısal bazı parçalarını ve F-35’in motoru F135 için çeşitli bileşenleri üretiyor.
ASELSAN’ın ise aviyonik sistemler ve uçağın hedefleme sisteminde kullanılan optik bileşenler ile ilgili çalışmaları var.
HAVELSAN da Türkiye’nin F-35 Entegre Pilot ve Bakım Eğitim Merkezi’nin kurulumunu üstlendi.
Kale Havacılık, uçak gövde ve kanat yapısal parçalarının yanı sıra iniş takımları için de parçalar üretiyor. Kale Pratt & Whitney ise F135 motorunun çeşitli parçalarını sunuyor.
Bunların yanı sıra Gür Metal, F-35’in, füze kontrol arayüz biriminin kasasını teslim ederken Fokker Elmo Turkey de Elektrik Kablajı ve Bağlantı Sistemi alanında katkı sunuyor.
Türkiye’nin programdan çıkarılmasına rağmen bazı parçaların üretimine bu firmalarda devam edildiği de biliniyor. Amerikan Savunma Bakanlığı sözcülerinden Jessica Maxwell de Temmuz 2020’de, 139 parçanın üretiminin 2022 sonuna kadar devam edeceğini söyledi.
Öte yandan Türkiye’nin F-35’te kullanılacak füze ve mühimmatlara yönelik çalışmaları da oldu. ROKETSAN ve TÜBİTAK SAGE, SOM-J seyir füzesi geliştirirken ASELSAN ve TÜBİTAK SAGE de Hassas Güdüm Kiti’ni F-35’te kullanıma uygun olarak tasarlandı.
‘S-400 sisteminin F-35’leri zaafa uğratacağı iddiası geçersizdir’
Türkiye’nin ilk iki F-35 uçağı için 21 Haziran 2018’de ABD’de Türk yetkililerinin de katılımıyla bir tören gerçekleştirilmişti. Bu tarihten itibaren Türkiye’nin uçak sayısı 6’ya ulaştı. Hatta Amerika’da Türk pilotların eğitimi de başlamıştı.
Ancak Beyaz Saray, 17 Temmuz 2019’da, Türkiye’nin Rus menşeli S-400 hava savunma sistemlerini teslim alması sebebiyle F-35 Programı’ndan çıkarılacağını açıkladı.
Bu açıklamaya yanıt Türk Dışişleri’nden geldi. Bakanlıktan yapılan açıklama, “F35 programının ana ortaklarından olan Türkiye’nin programın dışında bırakılması adil olmadığı gibi, S-400 sisteminin F-35’leri zaafa uğratacağı iddiası da geçersizdir” ifadelerine yer verildi.
Bu kararın üzerinden 2 yıldan fazla süre geçmesine rağmen hiçbir olumlu gelişme kaydedilemedi.
Üstelik ABD’nin 14 Aralık 2020’de, Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını uygulaması da ikili ilişkilerdeki gerilimi zirveye taşıdı.
Türkiye haklarını arıyor
Türkiye’nin son hamlesi ise ABD’de hukuki yollardan hak aramak oldu.
Savunma Sanayii Başkanlığı’na bağlı SSTEK, Türkiye'nin F-35 savaş uçağı programındaki hakları kapsamında ABD'de yapacağı girişimlere yönelik stratejik ve hukuki danışmanlık hizmeti almak için harekete geçti. Bu kapsamda uluslararası hukuk şirketi Arnold&Porter ile anlaşma imzaladı.
Geçtiğimiz Şubat ayında imzalanan anlaşma, 750 bin dolar değerinde ve 6 aylık bir süreyi kapsıyor.
Sputnik’in edindiği bilgilere göre, anlaşma kapsamındaki temel amaç, programa geri dönme ısrarı değil, Türkiye aleyhine oluşan hak kaybının hukuki olarak aranması.
Bu kapsamda, resmi olarak teslim edilen F-35 savaş uçaklarının fiili olarak verilmemesi ve yapılan maddi yatırımın da iade edilmemesi konusunda girişimler olacak.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir de Türkiye’nin F-35 programına yatırımının 1 milyar 400 milyon dolarlık bir tutarda olduğunu, 24 Mart’ta, Hakan Çelik’e verdiği röportajda açıkladı.
‘F-35'lerde 871 kusur tespit edildi’
Tüm bu gelişmelerin yanı sıra F-35’lerin yaşadığı teknik sorunlara dair tartışmalar da devam ediyor.
Önce 1 Ocak’ta Kovid-19 ve teknik sorunlar nedeniyle F-35 uçaklarının tam kapasite seri üretiminin süresiz olarak ertelendiği açıklandı.
14 Ocak’ta ise ABD Savunma Bakanlığı Test ve Değerlendirme Ofisi, F-35'lerde 871 kusur tespit edildiğini duyurdu.
Bu kusurlardan 10’u, pilotların güvenliğini tehlikeye atabilecek ve askeri operasyonların verimliliğini düşürebilecek kadar önemli.
Şu ana kadar ABD'nin 3, Japonya'nın da 1 olmak üzere toplam 4 F-35 uçağı düştü.
12 Mart’ta ise gece görevi için havalanan F-35B’den ateşlenen 25 milimetrelik mermi, namlu ağzından çıktıktan hemen sonra infilak etti. Uçağın gövdesinde 2 milyon 500 bin dolar tutarında “A sınıfı” hasar oluştu.
ABD Sayıştayı’ndan uyarı
F-35’lerdeki en büyük sorunlardan biri de maliyet olarak karşımıza çıkıyor. ABD Sayıştayı’nın Kongre’ye sunduğu yıllık raporda Pentagon’un F-35 savaş uçaklarını 6 ayda bir yenileme projesinin 2 milyar dolar ek maliyet getirdiği belirtildi.
Raporda, yaklaşık 20 yıldır süren ve şimdiye kadar 398 milyar dolara mal olan programa ilişkin endişeler dile getirildi.
Ayrıca F-35’lerdeki birim fiyatın yüksekliği de düşürülmeye çalışılıyor. 2018’de F-35A’ların fiyatı, 94 milyon 300 bin dolardı. F-35A’nın birim fiyatının, 2020 yılında, 80 milyon dolara düşürülmesi hedefleniyordu. Şu anda F-35A’nın birim maliyetinin 85 milyon dolara yakın olduğu ifade ediliyor.
Öte yandan F-35’lerin en önemli özelliklerinden birinin hayalet yani radara yakalanmayan uçak olduğu belirtiliyor. Ancak ABD’de yayınlanan National Interest dergisi, giderek gelişen Rus S-400 hava füze savunma sistemlerinin, F-35’i tespit ve takip edebildiğini yazdı.
Türk Hava Kuvvetleri’nin geleceği
ABD’nin Türkiye’ye F-35 savaş uçaklarını vermemesi, Türk Hava Kuvvetleri’nin gelecekte kullanacağı platformun ne olacağı sorusunu da gündemde tutuyor.
Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail Demir, 31 Ocak’ta yaptığı açıklama ile bu konuda çeşitli sinyaller verdi. Demir, her bir F-16 savaş uçağı başına 1.200 ila 1.500 adet yapısal parçanın yenilendiğini ifade etti. Böylece uçakların yapısal ömrünün, 8.000 saatten 12.000 saate çıkarılması hedefleniyor.
Bunun yanı sıra Türkiye’nin Milli Muharip Uçak Projesi de devam ediyor. Programın ana yüklenicisi TUSAŞ’ın Genel Müdürü Prof. Dr. Temel Kotil, Sputnik ile yaptığı söyleşide, uçağın, 18 Mart 2023’te hangardan çıkarılacağını, 2025’te ilk uçuşunu yapacağını ve 2029’da da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterine gireceğini açıkladı.