İstanbul Sözleşmesi’nin mimarlarından Prof. Feride Acar, RS FM’de Atilla Güner’le Akşam Postası'nda Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesini değerlendirdi. Prof Acar, “Bu geldiğimiz noktaya inanamıyorum. 2011 bizim için bayram günüydü. Türkiye çekincesi olan ülkeleri bile ikna etmişti. Türkiye’nin o dönemdeki imajını böylesine sarsacak bir davranış düşünülse, planlansa bu kadarı olmazdı” ifadelerini kullandı.
İşte Prof. Acar’ın sözlerinden satırbaşları:
'Bu noktaya nasıl gelindi?'
"Bugün karşılaştığımız durumu hayal etmek mümkün olmadığı gibi o gün adeta evrende bambaşka bir dünyada yaşıyorduk. Sözleşmenin hazırlanması ve yazılması sırasında Türkiye en çok destek veren devletlerden biriydi. 11 Mayıs 2011'de bizim için adeta bayram günü gibiydi. Bu sözleşmeye ilişkin ilk adımların atıldığı noktadan itibaren ben bu işin içerisinde ve merkezindeydim. Türkiye beni delege olarak Salzburg'a gönderdi. 2009 ve 2010 yıllarında iki yıl süreyle 47 üye devletin temsilcisi sözleşmenin yapılabilmesi için katkıda bulundular. Aynı siyasi parti iktidardı ve son derece destekleyici bir tutum vardı. Daima en ileri insan hakları normlarını savunan konumda olduk biz hep.
'Türkiye ikna için rol oynadı'
2010 yılının sonunda Türkiye'ye Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığı geliyordu. Türkiye sözleşme için çok aktif bir rol oynadı. Bizim kadar daha ikna olmamış olan devletleri ikna etme yönünde ciddi rol oynadık. Türkiye'nin başkan olduğu dönemde bu sözleşmenin imzaya açılmasını mümkün kılmak için 11 Mayıs 2011'de İstanbul Çırağan Sarayı'nda dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun katılımıyla sözleşme imzaya açıldı ve Türkiye ilk imzayı attı.
'Cinsel yönelim tartışması'
Cinsel yönelimden ötürü insanlara ayrımcılık uygulamak, hele ki bu ayrımcılığın şiddet biçiminde ortaya çıkmasına müsaade etmek insan haklarında saygılı bir devletin yapacağı bir iş olabilir mi? Burada itiraz edilecek ne var? Ben anlamakta zorluk çekiyorum. Farklı cinsel yönelimde olmak bizim yasalarımıza göre suç değil. Cinsel yönelimi farklı olan insanlara da aynı korumayı temin etmek, haklarını korumakla mükellefsin denilmesi devlete neden kabul edilmez oluyor anlamak mümkün değil.
'Günah keçisi yaptılar'
Birtakım marjinal kesimler, günümüzün çağdaş değerleriyle hiçbir anlamda bağdaşmayan kendi değerlerini meşrulaştırmak ve toplum içerisinde oluşan birtakım olumsuzlukların tamamını İstanbul Sözleşmesi'ne yükleyerek bunu günah keçisi yapmak gibi bir yola girdiler. Bu bir taktik ya da strateji olabilir. Şimdi Türkiye'deki birçok baro sözleşmeden çekilinmesinin sakat ve hukuksuz bir işlem olduğunu hatta yok hükmünde olduğunu iddia ediyor. Hem Danıştay'a hem de kararın dayandığı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ne Anayasa Mahkemesi'nde itiraz edecekler. İnsan hakları prensipleri ve Türkiye'nin 2000'li yılların başındaki dış imajını bu kadar sarsacak başka bir davranış düşünülse ya da özellikle planlansa böylesi yapılamazdı."