Doğu Akdeniz'in enerji kaynaklarına dair paylaşım mücadelesi devam ederken, Erdoğan yönetimi son birkaç yılda karşısında oluşan bloklaşmayı yarmak çabasında. Yunanistan, Kıbrıs Rum Yönetimi, Mısır ve İsrail gibi ülkelerle, Körfez'den ortakların doğalgaz forumu eşliğinde katılmış olduğu bu blok karşısında, Ankara'nın politikaları yaklaşık iki yıl önce bölünmüş Libya'nın batısındaki hükümetle yapılmış anlaşma üzerinden yürütülüyor. Ancak hem Ankara'nın Ege'deki çekinceleri nedeniyle tarafı olmadığı BM Deniz Hukuku, hem de hasımlarının hamleleri işini zorlaştırıyor.
Ankara'nın izlediği siyaset özellikle Yunanistan ile Mısır'ı yakınlaştırmışken iki ülkenin geçen yaz imzaladığı deniz alanlarını sınırlandıran anlaşmanın ardından Kahire yeni hidrokarbon ihalesine çıktı. Bu ihalenin ruhsat sahalarından birisinde Türkiye kıta sahanlığının güney sınırlarının dikkate alınması ise Ankara'da umut yarattı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, 'Doğu Akdeniz'de Mısır'la deniz yetki alanlarının müzakere edilebileceği ve ileride anlaşma imzalanabileceği' değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'nin Doğu Akdeniz için pazarlık girişimleri, Mısır ve Yunanistan faktörleri ve Çavuşoğlu'nun deniz yetki alanlarıyla ilgili umutlarını Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer ile konuştuk.
‘Doğu Akdeniz’de lehimize olan statükoyu, Libya ile yaptığımız anlaşmayla Yunanistan ve Mısır’ı anlaşmaya cesaretlendirdik’
Aydın Sezer'e göre, Çavuşoğlu'nun Mısır'ın Türkiye'nin kıta sahanlığına 'saygı duyduğu' değerlendirmesi 'yanlış bilgilendirmeden kaynaklanıyor olabilir'. Türkiye kamuoyuna Mısır ile 'arka kapı diplomasisi yürütüldüğünün' yansıdığını anımsatan Sezer, verilen mesajların uzun süredir ilişkilerin hasmane olduğu Mısır ile olası mutabakata kamuoyunu hazırlama amaçlı göründüğünü vurguladı:
“Çavuşoğlu’nun geçtiğimiz günlerdeki açıklamaları özellikle Mısır’ın Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki iddiaları, arz, talepleriyle ilgili yaptığı açıklama ‘Mısır saygı gösteriyor’ şeklinde. Büyük bir olasılıkla Çavuşoğlu yanlış bilgilendiriliyor. Bir defa her şeyden önce bunun net olarak altını çizelim. Eğer yanlış bilgilendirilmiyor ise Çavuşoğlu, Türkiye ile Mısır arasındaki arka kapı diplomasisi dediğimiz istihbarat teşkilatları arasında yürütüldüğü belirtilen Habertürk’te Çetiner Çetin’in de geçtiğimiz günlerde 'bu artık ikinci bir seviye gidiyor' şeklindeki bilgilendirmesiyle bir hareketlilik söz konusu. Ama bunun kamuoyuna anlatılması açısından yani Türkiye-Mısır yumuşamasının ya da Mısır ile varılacak mutabakatın kamuoyuna açıklanması açısından sanırım tıpkı Libya müdahalesinden önce yaptığımız deniz alanları anlaşması öncesinde kamuoyu Mısır ile ilişkileri neden düzeltmemiz gerektiği konusunda deniz alanları açısından hazırlanıyor. Bu iç politikaya yönelik bir söylem."
'Mısır ile Yunanistan'ı anlaşmaya ittik, iki derecelik boylam arasında kaldık'
Mısır'ın Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'yle yıllar önce 2003'teki deniz alanları anlaşmasının Kıbrıs açısından sonuçlar doğuran yeni bir realite ortaya koyduğunu belirten Sezer, Ankara'nın taa o zamandan KKTC'nin hak ve iddialarını korumak için bu anlaşmaya karşı çıkmış olduğunu anımsattı. Sezer bu bölgedeki parsellerde Türkiye'nin Mısır ile çakışan sahası bulunmadığını vurgularken, buna karşılık aradan geçen yıllarda Kahire'nin bir anlaşmaya ikna edilemediğinin belirtti. Sezer'e göre gelişmeleri Türkiye'nin aleyhinde tetikleyen asıl mesele ise Ankara'nın Doğu Akdeniz'de lehine olan statükoyu kendi eliyle bozarak Libya ile yaptığı anlaşma oldu. Seçer Yunanistan ile Mısır'ı işbirliğine bu anlaşmanın ittiğini belirtirken, Türkiye'nin ise Kahire açısından anlaşabileceği sınırları 28 ve 30'uncu boylamlarla sınırladığının altını çizdi:
"Bilindiği üzere 2003'te Mısır ile Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında yapılan deniz alanları belirleme anlaşmasını müteakiben Akdeniz’de Türkiye açısından değil ama Kıbrıs açısından sonuç doğuran bir yeni realite ortaya çıktı. Türkiye, Mısır ile GKRY arasındaki anlaşmaya karşı çıkarken, Güney’in attığı tek yönlü adıma karşı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin hak ve iddialarını korumak amacıyla olduğunu da açıkça resmi bir şekilde dile getirmiştir. Zaten bunun böyle olduğu da bizim Doğu Akdeniz’deki Kıbrıs adasının batısındaki çatışan alanlarda haritalarımızda da net olarak görebiliyoruz. Kıbrıs parsellerinden 1-3-5-7 diye giden parsellerde Türkiye ile çatışan noktaların tümü Kıbrıs Cumhuriyeti ile çakışan noktalar. Yani Mısır ile bizim o noktada bir çakışan sahamız yok. O nokta daha iyi anlaşılması açısından 30 derece boylamı üzerine kadar geliyor. Yani dik çizgiler olarak harita canlandırılırsa gözünüzde Mısır, GKRY anlaşmasının uç sınırı, dış sınırı 30 derece boylamın üzerindedir. Dolayısıyla biz bu realiteyle 21 yıl gibi bir süre geçirdik. Mısır ile kendi aramızda doğrudan bir anlaşma yapamadık. Bunu 2003’ten önce de yapmadık. Bu AKP’nin Mısır politikasının bir sonucu değil. AKP’den önce de biz bunu Türkiye olarak yapamamıştık, Mısır’ı ikna edememiştik. 30 derece boylamın üzerindeki uç noktaya daha sonra 2019’da bizim Libya ile yaptığımız anlaşmayla birlikte tetiklediğimiz Doğu Akdeniz’de lehimize olan süreci bozup, burada siyaset ve askeri varlıkla tesis ettiğimiz statükoyu bozup Libya ile bir anlaşma yaptığımız için doğal olarak Yunanistan ve Mısır’ı kendi aralarında anlaşmaya itecek şekilde cesaretlendirdik. Bu bekleniyordu, aynen beklendiği gibi oldu, Yunanistan ve Mısır anlaşmaya vardı. Buradaki dış sınır noktası da 29 derece boylamın üzerinde. Yani Rodos’un bir bölümünden aşağı inen dik çizgi 28 derece boylamı üzerinde. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’in batısında 28’in batısı Yunanistan ve Libya’ya doğru olan kısımda Mısır’la Yunanistan anlaştı. Biz bu anlaşmayı tanıyıp tanımamamız ayrı bir konu, burada uluslararası hukuk temelinde ortaya çıkan yeni realiteyle yüzleşmemiz ayrı bir konu. Biz 28’de Yunanistan, 30’da da Kıbrıs Rum Yönetimi’yle Mısır’ın imzaladığı anlaşmanın arasındaki o dar iki derecelik boylam arasında kaldık. Yani 28-30 arasındaki saha Mısır ile bizim aramızda doğal sınırlara sahip, Mısır açısından, Türkiye açısından değil. Türkiye çok daha geniş bir alandan bahsediyor. Mısr-28-30’u da Türkiye ile anlaşacağı bir hat olarak görmeye başladı. Bugün Mısır’a bunun anlaşmasını yapalım desek, savaş halinde olsak bile hiçbir diplomat buna hayır demez. Mısır bunu yaparak o zaman Akdeniz’deki tüm sınırlarını güvence altına almış olacak, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Rum Yönetimi ile.”
‘Mısır'la bu koşullarda bir anlaşma 'tu kaka’ yapılan Sevilla planını bizzat Türkiye Cumhuriyeti devletinin gerçekleştirmesi olur’
Sezer'e göre Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de taşındığı yer Mısır 'anlaşma imzalayalım' diye yalvarsa dahi Ankara'nın kabul etmemesi gereken bir nokta. Gelinen koşullarda böyle bir anlaşmanın Türkiye açısından Libya ile yapılan anlaşmadan bile daha facia sonuçlar yaratacağını belirten Sezer, böylelikle akademik açıdan hazırlanmış ve sadece hak iddialarına yer veren Sevilla haritasını böylelikle Ankara'nın kendi kendine hayata geçireceği sonuçlar ortaya çıkacağına dikkat çekti:
“Mısır’ın saygı göstermesini bırakın Mısır bize imzalayalım diye yalvarsa dahi Türkiye’nin kabul etmemesi gereken bir nokta. Bizim Mısır’la bunu kabul edip imzalamamız konusunda kuşkusuz şu söylenebilir. Bu hattın doğusunda veya batısında bizim hak iddiasında bulunmayacağımız anlamına gelmez, bunun önünü kesmez. Ama o hattın dışındaki diğer ülke Mısır maalesef. Yunanistan ile mücadele ediyorsunuz, Mısır-Yunanistan, Kıbrıs’la mücadele ediyorsunuz Kıbrıs-Mısır var karşınızda. Kilit ülke konumuna geliyor Mısır. Bu adımın hukuki açıdan kesinlikle atılmaması gerekiyor. Bu adım eğer atılırsa Libya deniz alanları anlaşması fiyaskosundan çok daha büyük sonuçları doğuracak yine kendi ayağımıza sıkacağız. Korkarım, Sevilla Üniversitesi aslında hukuki bir boyutu olmayan tamamen Türkiye’nin hak ve menfaatleriyle uyumlu olan o ‘tü kaka’ yapılan Sevilla Üniversitesi haritası ya da Sevilla planını bizzat Türkiye Cumhuriyeti Devleti gerçekleştirmiş olacak.”
'Mısır ile Yunanistan'ın uluslararası mahkemelere gitmesi Türkiye için sakıncalı sonuçlar yaratabilir'
Mısır ile Yunanistan'ın 28 derece boylamının doğusu için zaten 2003'te bulundukları anlaşmazlık pozisyonunun değişmediğini anımsatan Sezer, tartışmaların taşıdığı uzlaşmazlığın uluslararası hukuk açısından uygun zeminler de yarattığına atıf yaptı. İki ülkenin anlaşmayla çözemedikleri sorunu Uluslararası Adalet Divanı'na ve BM Deniz Hukuku Mahkemesi'ne de taşıyabileceklerini anımsatan Sezer, buradan çıkacakların ise Türkiye açısından son derece riskli sonuçlar olacağına dikkat çekti. Sezer bu sonuçların ise Yunanistan'ın 28 boylamının doğusunda da hak iddia edebilmesi ve/veyahut Türkiye'nin 28 boylamının doğusunda Atina'ya 'dur' derken, batısına geçemez hale getirilmesi olduğunu vurguladı:
“Mısır’ın Yunanistan ile 28 derece boylamın batısında yani Yunanistan ve Libya’ya yönelik boyutunda bir sorun yok. Fakat onun doğusunda bir sorun var. Mısır ile Yunanistan 2003’te de aynı noktadaydılar, anlaşamadılar. Çünkü anlaşma sınırının doğusunda hem Yunanistan hem de Mısır’ın ihtilaflı sahaları var. Mısır, Yunanistan’ı bir şekilde müzakere masasında ikna edip ya da baskı uygulayıp son Mısır-Yunanistan anlaşmasında 28 derece sınır boylamı çektiği andan itibaren Türkiye lehine tamamen değil de Meis iddialarımızla ilgili olarak çok önemli bir sonuç doğurdu. Yani Mısır, Yunanistan’a diyor ki 28’in doğusuna geçemezsin. Türkiye burada Mısır ile doğal olarak bir teması dahi olmadan ‘uluslararası hukuk’a uygun bir zemin bulmuş oldu. Mısır, bu sahada yeni parseller ihalesine çıktı. Bunun aynısını Kıbrıs ile yaptığı bölgede de çıktı. İki ayrı bölgede bu parseller çıktı. Yunanistan itiraz ediyor. Yunanistan ile Mısır arasındaki ihtilaflı sorun tarafların son anlaşmayla çözemedikleri de dikkate alınırsa, Uluslararası Adalet Divanı’na ya da Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Mahkemesi’ne gidecek. Çünkü her ikisi de taraf. Bu sorunun mahkemeye gitmesi Türkiye açısından müspet veya menfi sonuçlar doğuracak. Son derece riskli bir süreç çünkü eğer Yunanistan hattı çıkarsa, Yunanistan 28 derece boylamın doğusuna geçecek. Bu işin sonu Meis’e kadar Yunanistan’ı götürecek. Yok eğer Mısır hattı çıkarsa bu defa bizim de 28 derece boylamın doğusuyla ilgili Yunan maksimalist iddialarına dur denilmesi anlamında bir kazancımız olacak. Ama bu da bize 28’in batısını unutturacak. Libya ile yaptığımız anlaşmayı…”
‘Türkiye statükoyu bozarak tetiklediği sonuçların realitesiyle karşı karşıya'
Sezer, Türkiye'nin uzun yıllardan beri tesis edilmiş statükoyu siyasi ve askeri varlığıyla bozarak tetiklediği sonuçların realitesiyle karşı karşıya olduğu görüşünde. Türkiye için 'başarı' kriterinin bu noktadan sonra ancak Yunanistan ile yapmış olduğu tüm anlaşmaları bozması olacağını dile getiren Sezer, ancak meseleyi uluslararası mahkemeye taşıyacak böylesi bir sürecin Kahire'de işletilmesinin olanaksızlığına dikkat çekti. Sezer, bunun Ankara'nın müttefiki olan İhvancı Mursi döneminde bile yapılamadığını da anımsattı:
“Bunu biz yaptık. Biz burada Yunanistan ile aramızdaki ihtilafı, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de hakkı yoktur, Yunanistan Akdeniz devleti değildir tartışmalarını bir kenara bırakarak söylüyorum; biz burada siyasi ve askeri varlığımızla Türkiye lehine uzun yıllardan beri tesis edilmiş statükoyu bozarak konunun aktör sayısını fazlalaştırdık. Mısır’ı dahil ettik bu sürece. Bu sürece Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs yanında dahil etmenin getirdiği sahada yeni bir realiteyle karşı karşıyayız. Dolayısıyla Çavuşoğlu’nun kullandığı ifadeleri talihsiz buluyorum. Eğer şundan bahsediliyorsa bir başka opsiyon da şu. Mısır ile yürütülen müzakerelerde eğer Mısır hem Yunanistan hem de Kıbrıs ile yapmış olduğu anlaşmaları bozup ortadan kaldırıp Türkiye ile Doğu Akdeniz’de bambaşka bir boyuta geliyorsa bu ilk etapta Türkiye açısından muazzam bir başarı ve gelişme olur. Bu kamuoyuna anlatılır. Biz 'demokrasi' dedik, 'insan hakları' dedik. Bunun kamuoyunda alıcısı bulunur. Fakat buna Mısır’ın bu hareketini Kıbrıs ve Yunanistan ne tepki gösterir? Anında Uluslararası Adalet Divanı ya da BM Deniz Hukuku Mahkemesi ki bu iki ülkenin de AB üyesi olduğunu unutmayacaksak Mısır’ın böyle bir adım atmayacağını net olarak söyleyebiliriz. Bunu biz Sisi’den önce Mursi’ye de yaptıramadık."
'Ulusal çıkarlar gerektirdiğinde adımlar atılır, deniz alanları aldatmacasına gerek yok'
Bölgenin diğer kilit ülkesi İsrail'in ise Türkiye ile ilişkilerinin ideolojik ve siyasi boyutlarından bağımsız olarak enerji kaynakları temelinde Ankara'yı hep gözetmeye çalıştığına dikkat çekti. İsrail'in bu yolda Kıbrıslı Rumlarla uzun süre anlaşmadığını anımsatan Sezer, İsrail örneğinin dış politikanın çıkarlar temelinde gerçekçi biçimde yürütülmesinin gerekliliğini sergilediğini belirtti. Sezer, Mısır konusunda da iç siyasette deniz alanları üzerinden 'pazarlanmasına' gerek olmadığı ve ulusal çıkarların gereklerinin yerine getirilmesinin zorunluluğuna atıfta bulundu:
"Bizim İsrail ile ilişkilerimizin ideolojik ve siyasi boyutu bir tarafa, konuya tamamen maddi temelden deniz alanları ya da hidrokarbon yasakları ya da Doğu Akdeniz’deki enerjinin kullanımıyla ilgili perspektiften bakacak olursak, İsrail başından beri bu bölgede Türkiyesiz adım atılamayacağını, siyasi veya askeri açıdan değil fizibilite, maddi, ekonomik anlamda bir anlamı olmayacağını bildiği için 2003 yılından 2010 yılına kadar yani Davos sürecine kadar Kıbrıs ile oturup anlaşmadı, her zaman reddetti. Türkiye’ye rağmen bu anlaşmayı yapılmasının pozitif bir sonuç doğurmayacağını hep vurgulayageldi. O nedenle GKRY, Doğu Akdeniz’de en son anlaşmayı İsrail ile yapabilir. Davos süreci, Hamas’a yönelik yaklaşımımız özellikle de Mavi Marmara ile ilgili süreçten sonra İsrail adım attı. Yani Davos ile İsrail’in GKRY ile yaptığı anlaşma arasında yaklaşık 1 yıllık bir süreç var. İsrail orada Türkiye’nin zaten doğal müttefikiydi. Fakat dış politika öyle bir şey ki atacağınız bir adımın başka ilişkilerinizi, çıkarlarınızı, ülkelerle ittifakınızı da gözeterek atılması gereken, gerçekçi bir temel oturması gereken bir boyut. Ondan sonra Sisi, Mursi boyutu üzerinden bunu da kendimizin iç işimiz yaptık. Bütün dünya Sisi’yle iş yapıyor. Bu arada Mısır’da da çok ciddi ekonomik çıkarlarımız, çok önemli yatırımlarımız var. Bu vesileyle Türkiye’nin Mısır ile yakınlaşmanın gerekçesini kamuoyuna deniz alanları üzerinden anlatılmasının ciddi bir aldatmaca ve Türkiye’nin milli çıkarlarıyla uyumlu olmayacak bir sonuç doğuracağını, üreteceğini söyleyebilirim. Biz Mısır ile anlaşacaksak, barışacaksak, bunu kamuoyuna anlatmanın riskini AKP’nin hiçbir şekilde dikkate almaması gerekiyor. Milli çıkar bunu emrediyorsa, bu adımın atılması gerekiyor. Hepimiz de bu adımı savunacak durumdayız. Hiç kimse milli çıkar üzerinden AKP ile iç politika polemiği yapmaz."