Görüşmede, Stoltenberg de NATO'nun söz konusu bölgedeki varlığını artırmak için çaba sarf edeceğini ve bununla ilgili çalışmaların hâlihazırda başlatıldığını kaydetti.
Gürdeniz, 1936 yılında imzalanan Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Karadeniz’de denge ve istikrar döneminin başladığını hatırlatarak, “Montrö’nün, 21 gün kalma ve 45.000 ton tonaj kuralı, denizaltı ve uçak gemilerine getirdiği kısıtlamalar sayesinde Karadeniz, bir Basra Körfezi örneği olmamıştır” dedi.
Karadeniz’e kıyıdaş ülkeler, Romanya ve Bulgaristan’ın 2004’te NATO üyesi olması ile sürecin değişmeye başladığını ifade eden Gürdeniz, şunları söyledi:
“NATO varlığının Karadeniz’de sürekli operasyonel bir kimlikle yer alması, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin zorlanarak, zaman zaman bazı kurallarının ihlal edilmeye çalışılması ve Karadeniz’in deniz ortamına dengesizliğin getirilmesi, Türkiye’nin yararına değildir. Çünkü Türkiye boğazları, kendisi dâhil 6 ülkenin giriş kapısıdır. Karadeniz’de ne kadar çok istikrarsızlık olursa Türk boğazları ve Türkiye’nin jeopolitiği bundan acı çeker. O nedenle kıyıdaş ülkelerin, NATO’nun, Avrupa Birliği’nin, ABD’nin, Karadeniz’deki kışkırtmalarına düşmemesi gerekir.”
‘İşbirlikçi ülkeler, sonunda jeopolitik olarak kaybediyor’
“Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, geçmişte Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’nin düştüğü hatalara düşmemelidir” diyen Gürdeniz, şu ifadeleri kullandı:
“Saakaşvili de ‘Amerika’nın uzak karakolu’ olarak 8 Ağustos 2008’de Osetya üzerinde bir kışkırtmaya girdi ve kaybetti. Emperyalizm bölge ülkelerini büyük güçler aleyhinde kışkırtıyor. Bölgedeki büyük güçler müdahale edince de bu ülkeler kaybediyor ve emperyalizm yardıma bile gelmiyor. Aynı şeyi Ukrayna’da da gördük. 18 Mart 2014’te Kırım’da büyük bir kışkırtma oldu. Neticede müdahale geldi ve Kırım’ı kaybettiler. Dolayısıyla Atlantik sistemi ile böyle kritik coğrafyalarda kışkırtmaya giren işbirlikçi ülkeler, sonunda jeopolitik olarak kaybediyor. Ülkeler bu kışkırtmalara girerek kenar kuşağın en kritik bölgesinde ABD’nin çıkarlarına hizmet ederek esasında kendi halklarını ve geleceklerini bir nevi ipotek altına sokuyorlar.”
‘Çok ağır ve yakışmayan bir tahrik’
ABD'nin 'USS Porter' füze fırkateyninin, İstanbul Boğazı'ndan Karadeniz'e geçerken ABD Deniz Kuvvetleri'nden yapılan paylaşımda, "Biz kırmızı ışıkta durmayız" ifadelerini kullanıldığını hatırlatan Gürdeniz, “Bu çok ağır ve müttefiklik ruhuna yakışmayan bir tahrikti. İstikrarı ve barışı bozan, küçültücü ve küstah bir açıklamaydı. Türkiye’nin bu konuyu büyütmesi gerekirdi ama yapmadı. Büyütmediği gibi bunu yayınlayan gemi ile Türk savaş gemileri tatbikat yaptı. Bunu bir kez daha eleştiriyorum” dedi.
‘Yunanistan ABD’nin ana kalesi oluyor’
Soğuk Savaş döneminde de Karadeniz’in Rusya’nın güneyden kuşatılmasında çok önemli bir yere sahip olduğunu ifade eden Gürdeniz, “Rusya’nın ithalat ve ihracatının yüzde 65’i Türk boğazları üzerinden yapılıyor” dedi. Gürdeniz, ABD’nin Yunanistan’daki üslenme faaliyetleri hakkında şunları söyledi:
“ABD, Dedeağaç ve Girit’e yığınaklanmayla Yunanistan’da 20’ye yakın üs kolaylığı elde etmeyle burada Rusya’nın ticaret yollarının Batı’dan kuşatılmasında çok önemli bir stratejik üstünlük elde etmiş oldu. Amerika bu dönemde Türk-Yunan ihtilafını kullanarak, Yunanistan’dan hayal edemeyecekleri tavizleri kopardı. Yunanistan, ABD’nin, Doğu Akdeniz’de ve Rusya’nın güneyden kuşatılmasında ana kalesi oluyor. Bu şartlar altında Rus-Yunan ilişkilerinin de geleceğinin çok parlak olmadığını söyleyebilirim. Aynı şekilde Çin’in kontrolünde olan Pire Limanı var. Yakın gelecekte ABD’nin Yunanistan’a baskıyla Çin’i de oradan çıkarabileceğini söyleyebilirim.”