EKSEN

‘Biden, Rusya, Çin'e karşı Trump'tan farklı yol izlemez, bu iki ülkeyle ilişkileri yüzünden AB ile sıkıntı yaşayabilir'

Prof. Doster'e göre, Biden, dış politikada Trump'dan çok farklı yol izlemeyecek, Rusya ve Çin ile ekonomik işbirliğini ilerlettikleri için AB ve Almanya ile sıkıntı yaşayabilir. ABD için Türkiye’nin NATO’daki ordusu, Müslüman kimliği ve jeopolitiğinin önemli olduğunu belirten Doster'e göre, Ankara 'elinde kalan jeopolitiği pazarlamak isteyecek'.
Sitede oku

ABD'de Donald Trump'ın ardından sancılı bir sürecin sonucunda başkanlığı devralan Joe Biden Amerika'da pandemi ve ekonomik kriz eşliğinde selefinin kararlarını tersine çevirmeye başlarken, dış politikada da kolları sıvıyor. Biden'ın ve ekibinin ABD'yi ortaklar ve müttefikleriyle birlikte yeniden 'dünyanın lider ülkesi' kılma hedefi dikkat çekerken, Çin ve Rusya'dan İran'a ve Yemen'e uzanan meselelerde ilk mesajlar da verildi. Biden yönetimi ile birlikte ABD'nin Türkiye ile ilişkilerinde bir dizi sıkıntılı başlıktaki olası değişiklikler de tartışılıyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın 'Biden yönetimiyle birlikte ilişkilerde yeni imkan ve fırsatların ortaya çıkacağına' inandıklarını söyledi.

ABD'nin uluslararası ilişkiler sisteminde geldiği durum ve Türkiye hükümetiyle ilişkileri Marmara Üniversitesi'nden Prof. Barış Doster ile konuştuk.

‘Biden Trump’tan çok farklı bir yol izlemeyecektir’

Prof. Barış Doster’e göre ABD dış politikası başkanlardan bağımsız. ABD’nin uzun süredir Rusya ve Çin’i hasım devlet olarak konumlandırdığı anımsatan Doster, yeni başkan Biden’ın Trump yürüttüğü bu politikalardan çok da farklı bir yol izlemeyeceği görüşünü dile getirdi. Biden için şimdiden 'OBiden' gibi saptamalar kullanıldığını söyleyen Doster, Biden başkanlığında da ABD'nin Çin ve Rusya'yı hasım gören tutumunun değişmeyeceğini dile getirdi:

Putin’le telefonda görüşen Biden’a Rus senatörden öneri: Dış meselelere yaklaşımında kendine hakim olması fena olmaz

“ABD başkanlarının tercihleri ile ABD’nin mecburiyetleri arasında büyük fark olduğunu düşünenlerdenim. Başkanların derisinin rengi, cinsiyeti, partisi arasında aman aman fark olmaz dış politika söz konusu olduğunda. Ama uzun yıllardır ABD’nin hegemonyasındaki aşınma, ekolojik hakimiyetindeki gerileme dikkate alındığında ABD başkanlarının kendi tercihleriyle yönettikleri ülkenin nesnel durumu arasında büyük bir uçurum olduğu görülüyor. Kimileri Biden için 3. Obama dönemi diyorlar, kimileri biraz daha esprili bir dille ‘OBiden’ dönemi olarak adlandırıyorlar. Ama ben Biden’ın özellikle Çin ve Rusya’ya ilişkin tutumunun Trump’tan çok da farklı olmayacağını düşünüyorum. ABD’nin zaten on yıllardır strateji savunma belgelerinde Çin ve Rusya açıkça hasım devlet olarak, ABD hegemonyasına meydan okuyan rakip güçler olarak sıralanmakta, tanımlanmakta. Çin’i yakın çevresinden kuşatmak için Avusturya, Japonya, Güney Kore’yi son zamanlarda öncelikle Hindistan’ı seferber çabaları gözlenmekte ABD başkanlarının. Öbür taraftan Rusya’yı da yakın çevresinden kuşatan Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Kafkaslar, Doğu Avrupa’da Balkan üçüzleri dediğimiz Estonya, Letonya, Litvanya’da ABD varlığı şimdiye kadar nasıl devam ediyor ise ABD hangi hamleleri yaptıysa Biden dönemi de bundan farklı olmayacaktır. O yüzden pek çok gazeteci meslektaşımızdan, dış politika yorumcusundan, uluslararası ilişkiler çalışan akademisyenden bu konuda farklı düşünüyorum.”

‘ABD ile Avrupa arasında da birçok kriz alanı var, Almanya ile durum eskisi kadar ballı-börekli olmaz'

ABD-AB ilişkilerinin eskisi gibi olmadığına işaret eden Doster, ABD ve Almanya arasında NATO bütçesi, Ukrayna, Kırım, İran, Irak, ABD’nin Trump döneminde çekildiği P5+1 anlaşması dahil olmak üzere birçok konuda sıkıntılara işaret etti. AB'nin Almanya'nın öncülüğünde enerji alanında Rusya ile ve son olarak da Çin ile yatırım anlaşmalarına atıf yapan Doster, bunların Transatlantik'teki uyumunun eskisi kadar 'ballı-börekli' olmayacağını vurguladı. Doster'e göre özellikle Almanya, artık ABD'nin her istediğine evet demeyecek bir yönelimde:

“Avrupa Birliği’nin lideri olarak Almanya’yı anlıyorum. Almanya’yı alın elde avuçta pek de bir şey kalmıyor. ABD-Avrupa ilişkilerini konuştuğumuzda asıl bir ABD-Almanya ilişkilerini konuşmaktayız. Son 8-10 yıldır ABD ve Almanya arasında, NATO bütçesi, Ukrayna, Kırım, İran, Irak, ABD’nin Trump döneminde çekildiği P5+1 anlaşması ve benzeri pek çok konu başlığı üzerinden bir gerilim söz konusu. Yani Afganistan’da ek asker talep ediyor Washington DC, Berlin’den; olumsuz yanıt alıyor. Pamuk eller cebe diyor, ‘Hayır biz Avrupa ordusu konusunda öncelik sahibiyiz’ yanıtı alıyor. Bu liste böyle uzar gider. Ayrıca her iki devlet birbirlerinin liderlerini dinliyorlar. İki devlet birbirlerinin koca koca biri otomotiv, biri bilişim şirketine milyarlarca dolarlık, euro'luk vergi cezaları kesiyorlar. Yani didişme, dalaşma her sahada devam ediyor. Son dönemde Almanya, çok da ABD’nin huyuna suyuna gitmiyor. Çin ve Rusya ile ilişkilerini geliştiriyor. Hatta İran konusunda ABD’nin her isteğine evet demeyen bir Almanya karşımızda. Geçtiğimiz yılın aralık ayının son günü Avrupa Birliği ile Çin arasında imzalanan yatırım anlaşmasına ABD sert tepki verdi; ‘Avrupa Birliği bu tür adımlar atmadan evvel keşke bize danışarak uyum içinde olsaydı’ dedi. Bu eğilim devam ederse Almanya’da, ABD ile Almanya gerilimi daha önümüzdeki yıllarda çok konuşacağımız konular arasında olacaktır. Almanya’nın Rusya’nın en büyük enerji müşterilerinden biri olduğu düşünüldüğünde bu yatırım anlaşmasının sonraki aşamada Çin ile AB arasında bir serbest ticaret anlaşmasına da kapı aralayabileceği fonda tutulduğunda ABD ile Avrupa uyumunun eskisi kadar ballı börekli olmayacağını söyleyebiliriz. Birincisi ABD’nin aşılan hegemonyasından dolayı bunu söyleyebiliriz. İkincisi Almanya’nın ekonomik, teknolojik ve endüstriyel gücüne koşut bir askeri ve diplomatik güç olma çabasından dolayı bunu söyleyebiliriz.”

‘Biden’ın kişiliği Türkiye politikasında belirleyici olmaz, ABD emperyalist bir ülke’

ABD’nin emperyalist bir ülke olduğuna işaret eden Doster, Biden’ın kişiliğinin özellikle Türkiye politikasında çok da anlamlı olmadığını ifade etti. Türkiye’nin ABD açısından NATO’daki ordusuyla, Müslüman kimliği ve jeopolitik ağırlığıyla öne çıktığını belirten Doster, iki ülke ilişkilerinin Trump döneminden çok farklı olmayacağı değerlendirmesini yaptı:

Biden’in güvenlik danışmanı Sullivan, Rusya’yla 'karmaşık ilişkiler' bekliyor

“Biden’ın kişisel özelliklerinin ABD dış politikasına ilişkin konuştuğumuz zaman hele de bir de Türkiye ile ilişkiler söz konusuysa, çok da anlamlı, kayda değer olmadığını düşünüyorum. Yani ABD bir emperyalist devlettir. Türkiye’nin iktisadi büyüklüğü kadar savunma bütçesi olan bir devlettir. Dünyada 150’den fazla ülkede 800 kadar bilinen-bilinmeyen açık veya gizli askeri üssü olduğu bilinmektedir. Dünyaya, Ortadoğu’ya, Türkiye’ye bakışı da ABD’nin mecburiyetleri, gereksinimleri, emperyalist karakteri tarafından şekillenen bir devlettir. Türkiye orta büyüklükte bir devlettir. ABD nezdinde NATO’daki ordusuyla, Müslüman kimliği ve jeopolitik ağırlığıyla öne çıkan bir devlettir. O yüzden her iki ülkenin birbirlerine bakışta bu ölçek, kapasite belirleyicidir. Yoksa biz burada Biden’ın ne kadar iyi bir eş ne kadar müşfik bir baba ne kadar bonkör bir dede olduğunu konuşmuyoruz. ABD gibi emperyalist bir devletin başındaki adamı konuşuyoruz. O yüzden de iki ülkenin önceliklerinin, hedeflerinin, beklentilerinin, menfaatlerinin, tehdit tanımları ve algılarının ilişkilere egemen olacağını; kişisel beklentilerin, bireysel dostlukların pek de fazla öne çıkmayacağını düşünüyorum. Biden dönemi Trump döneminden farklı olmayacaktır diye de eklemek istiyorum.”

'Dünyaya demokrasi, insan hakları, hukuk devleti götürecek yeryüzündeki 200 devletin sonuncusu ABD'dir'

Biden yönetiminin Türkiye'ye yönelik 'demokrasi taşıma' beklentilerine katılmayan Prof. Doster, geçmiş yönetimlerinin Vietnam'dan Küba'ya, Irak'tan Suriye'ye uzanan icraatlarına atıfla ABD'nin dünyaya 'insan hakları, demokrasi, hukuk devleti götürebilecek yeryüzündeki 200 devlet arasında sonuncusu olduğu' görüşünü dile getirdi. Doster, "Dünyada bunları vadedebilecek 8 milyar insan arasında son kişi ABD başkanıdır" diye ekledi. Prof. Doster'e göre Erdoğan yönetimi ise ABD'ye karşı 'elinde ne kadar jeopolitik değeri kaldıysa, onu pazarlamak isteyecek':

“Türkiye’nin satabileceği bir jeopolitiği artık elde ne kadar kaldıysa o kadar var. Ama birincisi Türkiye’deki liberal solcuların, dünyada ABD ve Avrupa’dan demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, özgürlük beklemeleri bana çok inandırıcı gelmiyor. Dünyaya insan hakları, demokrasi, hukuk devleti götürebilecek yeryüzündeki 200 devlet arasında sonuncusu ABD’dir. Dünyada bunları vadedebilecek 8 milyar insan arasında son kişi ABD başkanıdır. ABD’nin kirli, kanlı tarihi, Vietnam’dan Küba’ya, Irak’tan Suriye’ye kadar yaptıkları bizim ABD’den kan ve gözyaşından başka bir şey görmeyeceğimizin somut delilleriyle doludur. O yüzden ben bu liberal yaklaşımlara usulden ve esastan karışıyım. ABD’nin umurunda mıdır Türkiye’de insan hakları ve demokrasi? Cemal Kaşıkçı barbarlığından sonra ABD’nin Suudi Arabistan’a bakışı değişmedi. ABD’nin umurunda mıdır Mısır’da, Ürdün’de, Birleşik Arap Emirlikleri’nde neler olduğu? O yüzden bu retoriği ciddiye alan biri değilim. Türkiye, ABD açısından hangi bağlamda önemlidir? Bir, NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip olduğu için önemlidir. İki, Ortadoğu jeopolitiğinde coğrafi konumuyla önemlidir. Üç, Müslüman kimliğiyle önemlidir. Bu Biden’ın derisinin renginden, politik tercihlerinden bağımsız bir durumdur. Bu Türkiye’nin ABD nezdinde nesnel olarak hangi özellikleriyle öne çıktığına ilişkin bir saptamadır. Elde avuçta ne kadar kaldıysa, onun ABD’ye pazarlanmak isteneceğini düşünüyorum.

‘ABD açıkça Atina'nın safında, iki tarafı uzlaştırmaya çalışırken Türkiye’nin daha fazla ödün vermesini ister’

ABD’nin Doğu Akdeniz'deki gerilimde açıkça Yunanistan’ın tarafında durduğunu anımsatan Doster, Biden yönetiminin iki tarafı uzlaştırmaya çalışsa da en başta Türkiye'den ödün vermesini isteyeceği görüşünde:

"ABD, Doğu Akdeniz meselesinde Kıbrıs’ta, Ege’de, Türkiye-Yunanistan dengesini gözeten bir durumda bile değil. Açıktan Yunanistan tarafında, onların arkasında duruyor, aynen AB gibi. Son yıllarda Suriye’nin başına gelen bu emperyalist çullanış olmak üzere Doğu Akdeniz’de biz her ne konuşuyorsak aynı zamanda diğer konuların yanında enerji meselesini, enerji kaynaklarını ve Akdeniz’deki hidrokarbon kaynaklarının hangi güzergah üzerinden Batı, Avrupa pazarlarına pazarlanacağını da konuşuyoruz aynı zamanda. İsrail’in payı ne olacaktır, Katar ne ölçüde devreye girecektir? İran ne kadar devre dışı bırakılacaktır? Rusya’nın bu konudaki tepkisi sert mi, yumuşak mı olacaktır gibi başka başka dinamikler, farklı farklı değişkenler var. ABD burada öncelikle Yunanistan’ın da sırtını sıvazlayan bir devlet olarak Türkiye’nin ödün vermesini, Türkiye’nin geri adım atmasını ister. İkisini uzlaştırmaya çalışırken elbette daha fazla ödünü Türkiye’nin vermesini talep eder. Ama önümüzdeki süreç az evvel sıraladığım diğer unsurlarla beraber ele alınmalıdır. ABD-Türkiye ve AB-Türkiye ilişkileri çatallaştığında ortaya devletlerin kapasitesi sürüldüğünde kimin daha çok ödün vereceği, kimin daha az ödün vereceği zaten bellidir.”

Yorum yaz