EKSEN

‘ABD, Türkiye politikasında haksız ancak herkesle kavgalıyken Türkiye, ABD’yle pazarlık edemez’

Hasan Ünal’a göre, yeni ABD yönetiminin Türkiye'ye dair ilk mesajları 'izahat gerektiriyor' ancak bu duruma dış politikada artık saklanamaz hale gelen hatalar yol açtı. Türkiye'nin ideolojik bagajlarla dış dünya ile sürekli kavgaya tutuşarak 'yalnızlaştığını' belirten Ünal, Ankara'nın herkesle kavgalıyken ABD'yle pazarlık edemeyeceğini söyledi.
Sitede oku

ABD’de iş başına gelen Joe Biden yönetiminin Türkiye'ye yönelik tutumu, üst düzeyde yetkililerin ilk mesajları eşliğinde tartışılıyor. Yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Türkiye’nin Rusya’dan aldığı S-400 hava savunma sistemleri nedeniyle ‘sözde stratejik ortak’ ifadelerinin ardından, Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da Transatlantik ilişkileri güçlendirme temalı ilk AB temasında olumsu değerlendirilen bir saptama yaptı.

Sullivan'ın, Avrupa Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen'in Kabine Şefi Bjoern Seibert ile görüşmesinde Türkiye'nin, Çin ile birlikte 'ikili kaygı konusu olduğunda' mutabık kalındığı kaydedildi.

Biden da üst düzey yönetim yetkilileri de şimdiden pek çok ülkenin lideri ve yetkilileriyle telefon görüşmeleri gerçekleştirmişken, Ankara ile henüz temas kurulmaması dikkat çekiyor. Biden yönetiminin işe başlarkenki tutumunu Maltepe Üniversitesi'nden Prof. Hasan Ünal ile konuştuk.

Beyaz Saray: ABD ve AB, Çin ve Türkiye dahil ortak kaygı konularında beraber çalışma hususunda mutabık kaldı
‘İzahat gerektiriyor, geçiştirilebilecek bir mesele değil'

Prof. Hasan Ünal'a göre, ABD'nin yeni yönetiminin yetkililerinin sarf ettikleri ifadeler mutlaka 'izahat gerektiriyor'. Ünal, müttefik ülke olasına rağmen Türkiye'nin Çin ile aynı kefeye konulmasının geçiştirilebilecek bir esele olmadığını söylerken, Türkiye hakkında üçüncü bir tarafla böylesi bir ifadenin anılmasının da kabul edilebilir olmadığı görüşünü dile getirdi:

“En son Çin ile aynı yere konulma meselesinde bir paragraflık metni okuduğumda, İngilizcenin gelişinde diyor ki, iki taraf da birbirlerine ilgili olan mı diyor yoksa endişe olan konular üzerinde çalışmaya karar verdiler gibi tercümesi. Çin ve Türkiye dahil olmak üzere. Mutlaka o metin dolayısıyla Ankara’daki büyükelçiliğin bakanlığa çağrılıp izahat istenmesi lazım, bu ne demek diye. İzahatın da iki-üç ayağı olmalı. ‘Bu ne demek, burada size ilgili alanlarla mı yoksa endişe kaynağı mı olan demek istediniz? İki, Çin ile bizi niye aynı yere koydunuz? Üç, siz bizimle müttefik misiniz değil misiniz? Bizimle ilgili meseleleri üçüncü taraflarla niye konuşuyorsunuz? Avrupa Birliği yetkilisiyle konuşmanıza ne gerek var, bizimle konuşamıyor musunuz bizimle ilgili meseleleri, nedir bu tavır?’ diye mutlaka izahat istenmesi lazım. O cümle öyle geçiştirilebilecek bir cümle değil. Yapısı itibariyle iki tarafa da çekilebilecek biçimde. Ama Çin ile aynı yerde sayması bir de bir üçüncü tarafla Türkiye’yi açıkça konuştuğunu söylemesi kabul edilebilir bir şey değil.”

İsrail Enerji Bakanı Steinitz: Türkiye Doğu Akdeniz Gaz Forumu'na katılmak isterse memnuniyet duyarım
‘Dış politikadaki hatalar artık bu saklanamaz durumda’

Prof. Ünal'a göre Türkiye açısından mesele sadece Trump'ın gitmesi ve Biden'ın gelmesi değil. Ünal, Trump yönetimi döneminde de Ankara'nın ABD ile ilişkilerinin sorunlarla yüklü olduğunu anımsattı. Özellikle son bir yılda Türk dış politikasının sürdürülemez hale geldiğini söyleyen Ünal, Biden yönetimiyle birlikte bu dış politikanın iyice zora gireceği görüşünü vurguladı. Ünal'a göre Ankara Libya'dan Yunanistan'a uzanan cephelerde önemli hatalar yaptı ve artık mesele iç kamuoyuna 'Bunlar Türkiye hakkını aradığı için oluyor' denilerek saklanamaz durumda:

“Trump’ın son bir yılında bile Türkiye’nin dış politikası artık sürdürülemez hale gelmişti. Trump her ne kadar Amerikan derin devletini, güvenlik bürokrasisini belli oranlarda dizginliyor gibi görünse de bunu yapamıyordu. Sonuçta biz Trump’ın yaptığı şeyleri de eleştirmeye başlamıştık, mesela Abraham Anlaşmalarını. Trump’ın belki de kariyerinin en büyük başarılarından birisi diye kendi kamuoyuna, başta İsrail lobisi olmak üzere Amerika’daki değişik lobilere satmaya çalışan bu yönetimin yaptıklarını da eleştiriyorduk. Bu eleştirilerimizde de ideolojik bir tavır sergiliyorduk. Dolayısıyla Trump’ın dışişleri bakanı da Türkiye aleyhine özellikle Yunanistan merkezli bir askeri ittifak oluşturma çabası içindeydi. Şu anda Biden yönetimiyle birlikte Türkiye’nin zaten Trump döneminde son bir yıldır iyice sürdürülemez hale gelmiş olan dış politikasının daha da zora girmesi ihtimali aksine ihtimalden çok daha fazla. İki alanda sıkışmış durumda Türkiye, bunlardan birisi Libya. Geçen yaz aslında dikkatlerden kaçırılan bir şekilde Libya’daki zeminin altımızdan kaydığı Türk basınında yeterince görülmedi. Libya’yı adeta fethe çıktığımız o günlerde Mısır’ın Cufra üzerinden kırmızı çizgi ilan etmesi ve bir savaş sebebi olarak konuyu lanse etmesiyle birlikte başlayan Libya’daki uzlaşma çabaları aslında Türkiye’nin pozisyonunun aleyhine gelişmelere dönüştü. İki-üç anlaşma imzalandı, en son 23 Ekim’de. Bunların Libya’daki durumu getirdiği nokta şu: Aslında olumlu bir şey, istikrar açısından. Ama biz orada istikrara mı oynadık yoksa Libya’yı fethe gidip adeta Libya’yı kullanarak Mısır ve yönetimini batıdan mı kuşatmaya çalıştık, bu pek bariz değildi. Ama bizim karşımızdaki bütün devletler Libya’da karşımıza dikildiler. Mesela o sırada Fransa ile de büyük kavgaya tutuştuk, doğrudan liderden lidere ağır lafların söylendiği şekilde. Bir anda Libya’da karşımıza, Mısır, Fransa, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Yunanistan, babadan kalma rakipler ve bütün bunlarla birden baş edebilmemiz mümkün değildi. Ardından giriştiğimiz Yunanistan krizinde de bunun örneklerini gördük. Orada da Fransa gemi ve uçak göndererek gerekirse Yunanistan’ın yanında tavır alacakmış gibi bir duruş sergiliyor. İsrail, Mısır destek açıklıyor. Türkiye’de de basında bir koro vardı; 'Türkiye haklarına sahip çıktığı için bunlar oluyor. Türkiye çıkarlarını koruduğu için, artık eski Türkiye olmadığı için, kafa kaldırdığı için herkes böyle yapıyor' gibi aslında dış politikanın ruhuna aykırı, medyayı büyük ölçüde teslim almış olan da bir grup var. Bütün bunlar dış politikadaki hataların nasıl artan oranda bir kar topu etkisiyle üzerimize doğru geldiğini kamuoyundan da saklıyor, gizliyor. Artık saklanamaz durumda.”

Çavuşoğlu: Libya krizi NATO için önemli sınavdır
‘Bir yere bir şey yapmaya gidildiğinde amacınızın bariz olması lazım; Libya'ya neden gidildi?'

Türkiye'nin Libya'nın batısında iş birliği yaptığı hükümetin son dönemde kendi istikbali için önemli değişikliklere gittiğini anımsatan Ünal, Türkiye'nin Libya'ya gitme nedenlerinin ve biçiminin yeniden düşünülmesi gerektiği görüşünde. Ünal, Ankara'nın attığı adımlarla kendisine karşı cephe oluşturulmasına yol açtığını söylerken, sıkışmışlıktan çıkışın çaresinin de İsrail ve Mısır ile ilişkileri normalleştirmek olduğunu belirtti:

“Türkiye’nin Libya’ya ilişkin istikbalini bağladığı hükümet orada politikalarında önemli değişikliklere gitti, kendi açısından da haklı. Ben o günlerde ısrarla anlatmaya çalıştım ki devlet yetkililerimiz, en üst ağızdan Hafter’in adını ağzına alarak sürekli eleştirel şeyler söylemeseler daha iyi olur, bu bizi yeni bir Esad vakasına götürüyor bizi, bunlara gerek yok diye. Bir yere bir şey yapmaya gittiğinizde amacınızın çok bariz olması lazım. Biz Libya’ya niye gittik? Deniz yetki alanları anlaşması yapmaya gittik. Libya’da istikrar sağlansın ve ardından Libya’nın yeniden yapılandırılmasında Türkiye pay alsın diye gittiysek, bunun şartları belliydi. O zaman Libya’daki durumu bizim gibi istikrara kavuşsun da ben de bu ülkenin geleceğinden, ticaretinden vs. pay alayım diyen ülkelerle iş birliği yapmamız gerekiyordu. Bu arada zaten sürdürülemez hale gelmiş Mısır ve İsrail ilişkilerini yoluna koymak gerekiyordu. Bunu yaparsanız zaten Suudiler ve diğerleriyle normalleşmeniz kolaydır. Türk medyasında söylendiği gibi kukla yönetimler olduğu için değil, bizim İsrail ve Mısır’la uzlaşmamız ideolojik bagajdan kurtulmamız anlamına geleceği için böyle olacaktı. Bunları yaptığımızda Yunanistan’ı izole bir hale getirecektik. Libya’da da daha güçlü olacaktık ama Libya bizim olmayacaktı. Ne olurdu? Libya petrolünü satar hale gelirse ki bizim rafineriler kullanamıyormuş Libya’nın petrolünü, hala aynı mı durum bilmiyorum, ama satsın parasını alsın. Biz gidelim inşaat ihalelerine. Fransa gelsin Total için petrol işletme ruhsatları varsa, onları kullansın. Bu Libya’yı sömürmek anlamına gelmiyor."

‘One Minute’ çıkışının üzerinden 12 yıl geçti: Türkiye-İsrail ilişkileri ne duruma geldi?
'Türkiye'nin ideolojik bagajlarından kurtulması halinde İsrail, Mısır ve Suriye'yle normalleşme mümkün olur'

Prof. Ünal, Türkiye'nin ideolojik bagajlarından kurtulması ve devlet çıkarları aklıyla hareket etmesi halinde İsrail ve Mısır ile normalleşmesinin mümkün olduğu görüşünde. İsrail'in Hamas'la, Mısır'ın İhvan'la ilgili taleplerini anımsatan Ünal, Türkiye açısından da aynı durumun PKK için söz konusu olduğunu belirtti. Bu devletlerin egemen devletler olarak taleplerinin normal karşılanması gerektiğini vurgulayan Ünal, Türkiye yönetiminin aynı zamanda Rusya ve Suriye ile oturup kapsamlı bir uzlaşmaya gitmesi gerektiğinin altını çizdi.

"Bence normalleşe mümkün ama yapılabilir mi bilmiyorum. Çünkü bence İsrail’in talepleri üç kalemde toplanıyor. Hamas ile kurduğunuz ilişkiye son verin diyorlar. Bu gayet meşru bir şey. Biz Suriye ile uzlaşırken PKK konusunu nasıl gündeme getirdiysek o da aynı şeyi söylüyor. Hamas senin bildiğin gibi bir örgüt değil diye tartışmanın anlamı yoktur. Bu gibi konularda bir devlet neyi nasıl görüyorsa öyledir. Başka birisi gelip 'PKK, terör örgütü değildir' diye konuşmaya kalkışsa biz ne yaparız? İkincisi diyor ki ‘Doğu Kudüs’teki faaliyetlerinize son verin. Bunları ben biliyorum zaten.' Ne demekse zaten, bizim bir şeyler yaptığımızı söylüyorlar orada. Üçüncüsü 'İsrail aleyhine bu medyayı durdurun' diyor. Yani bunların kabullenilemez, karşılanamaz bir tarafı yok gayet meşru. Buradaki sıkıntı şu: İsrail ile normalleşilse bile İsrail’i Yunanistan ve Kıbrıs Rum tarafının yanından çekmek zaman alacak. Siz var olan bir yapıyı paramparça ettiğinizde o yapının tekrar eski haline getirilmesi de zaman alıyor ve bu emek alacak. Bu istese yapılır. Aynı şey Mısır ile de geçerli; diyor ki ‘Benimle devletten devlete ilişki kur’. Benim iç işlerime karışma anlamında. Yine Türkiye’de bulunan kimse bilmiyoruz, Mısır aleyhine faaliyet gösteren grupların faaliyetlerine son ver. Bunlarda aslında gayet meşru şeyler, bir egemen devletin başka bir egemen devletten talepleri olarak. Vaktiyle aşırı gidildiği için bunlar karşılanamaz talepler gibi görünüyor şu anda. Türkiye’nin bunları yapabilmesi hatta Rusya ve Suriye ile oturup, Suriye’yi istikrara kavuşturmak için kapsamlı bir uzlaşmaya gitmesi, çok kolay, mümkün. Bunları yaptığınızda zaten eliniz güçlenir.”

Türkiye ve Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmelerin 61. turu tamamlandı: 'Atılabilecek adımlar ele alındı'
‘Dış politikada sürekli kavgaya tutuşarak sonuç elde edilemez'

Ünal’a göre dış politika ayrıntılar üzerine inşaa edilen bir alan ve dış dünyayla sürekli kavgaya tutuşarak iç politikaya malzeme etmemek gerekiyor. Ankara'nın Müslümanlar yüzünden Fransa ile, Filistin yüzünden İsrail ile kapışmalarını anımsatan Ünal, atılan adımların desteklenen kesimler nezdinde bir işe de yaramadığını vurguladı. Aynı şekilde Yunanistan ile istikşafi görüşmelere önkoşulsuz başlanılarak Türkiye-AB ilişkilerine Yunanistan konusuyla sınırlandığını kaydeden Ünal, bu şartlarda Türkiye'nin kaybetmekten başka şansı kalmayacağının altını çizdi:

“Aynı şey Fransa için de geçerli. Fransa ile niye kavga ettik biz? Ben somut bir şey bulamıyorum. İslamcılık tekeli diyorsunuz ama dış politikada böyle ideolojik yaklaşımlar olmayacağına göre bunu yapmamak lazım. Fransa’daki Müslümanlar ve Türkler, Türkiye’nin bu eğilimdeki dış politikasından memnun mudurlar? Türkiye bütün bu İsrail karşıtı politikaları ve retoriği ile Filistinlilere daha fazla yardımcı olmuş olabilir mi? Filistin yönetimi bundan şikayetçi olabilir mi, bence olabilir. Hatta şunu söyleyeyim, Hamas’a biz yardımcı olduk mu? Bütün bu yaptıklarımızla Hamas’a bir borcumuz olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ama ona bile yardımcı olmamış olabiliriz. Çünkü İsrail üzerindeki dostane telkin etkimizi kaybettik. Bu aynı şekilde diğer ülkeler için de geçerlidir. Dolayısıyla dış politika nüanslar üzerine inşa edilmek zorunda olunan bir alan. İç politikada sürekli kullanılmaması gereken bir alan. Bunların hepsi kırılırsa, bunların tekrardan yapıştırılması, bir araya getirilmesi A, mümkün olmayabilir. Aynı şekilde bir araya getirilmesi, yeni bir yapı kurmak zorunda kalabilirsiniz, rahmetli olur. B, bir araya getirilebilir ama böyle bir Japon yapıştırıcıyla, tarihi eserlerin restorasyonunda çalışan ustaların inceliğiyle yapılacak bir iştir. Ama zararın neresinden dönülürse kardır."

Türkiye, ABD için ‘sözde stratejik ortak’ olarak kalmaya devam edecek mi?
‘ABD, Türkiye politikasında haksız ancak herkesle kavgalıyken Türkiye ABD’yle pazarlık edemez’

ABD’nin aslında Türkiye politikasında başta YPG/PKK olmak üzere pek çok konuda haksız konumda olduğunu söyleyen Ünal, ancak Ankara'nın yalnızlığının büyük sorun olduğu görüşünde. Ünal, "Ama Amerika ile bunları bu şekilde pazarlık edemeyiz. Herkesle kavgalı olduğumuz bir ortamda Amerika ile bir toplu pazarlığa giremeyiz. Onun için bir yerden başlamamız lazım ve sıkı başlamamız lazım" vurgusunu yaptı:

"Bir yerden başlamak da lazım, bu şekilde gidemez. Aynı şey Amerika, Rusya için geçerli. Azerbaycan’ın Karabağ savaşı sırasında sergilediği dış politika ve uyguladığı diplomasiyi biz neden yapamayalım? Azerbaycan’a bu telkinleri vaktiyle biz yapmıştık. Bu dediğim konularda adımlar atsak Amerika konusunda da ayağımız sağlam yere basar. Amerika’nın haksız olduğu bir sürü konu var. Böyle üzerimize gelemez Amerika. Bir yandan YPG/PKK’ya açıkça destek ver. Sonra Türkiye’den 'sözde müttefik' diye bahset, Çin ile aynı kategoriye koy... Böyle bir dünya yok. Amerika kendi içinde belli kutuplaşmalar ve sıkıntılar içinde. Dünya çok kutupluluğa evrilmiş. Amerika da neleri yapabileceğini, neleri yapmayacağını bilmeli, görmeli. Ama Amerika ile bunları bu şekilde pazarlık edemeyiz. Herkesle kavgalı olduğumuz bir ortamda Amerika ile bir toplu pazarlığa giremeyiz. Onun için bir yerden başlamamız lazım ve sıkı başlamamız lazım. Ama istikşafi görüşmelere başlıyoruz ve Avrupa Birliği’ni Türk-Yunan sorunlarının içine çekiyoruz. Böyle yaparsak kaybedecek taraf otomatikman Türkiye’dir. Türkiye’nin başka bir dış politika refleksi yok mu? 10 sene önce terk ettiğimiz politikalara aşağı yukarı geri dönmek zorunda kalıyoruz.”

Yorum yaz