Blinken açıklamasında, “Bir NATO müttefiki olarak Türkiye'nin S-400'leri alması kabul edilemez” ifadelerini kullandı ve CAATSA yaptırımlarının devamına ilişkin karar vereceklerini söyledi. Aynı zamanda Türkiye için “sözde stratejik ortak” ifadesini kullanması da dikkat çekti.
Polis Akademisi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şahin, Blinken’ın söylemlerini “bakanlık koltuğu için” Kongre’yi etkileme çabası olarak görüyor:
“Bu onay sürecinde, bunun gibi söylemleri kullanacaklarını tahmin ediyordum. Amerika’nın yeni yönetiminde de Türkiye’ye karşı böyle bir tavır vardı. Dışişleri Bakanı olduktan sonra aynı söylemlere devam edeceği konusunda şüphelerim var.”
‘Sözde stratejik ortak’ ifadesini kullanarak iyi yaptılar’
Blinken’ın açıklamalarından ABD’nin sadece S-400’lerden değil Türk-Rus ilişkilerinden de rahatsız olduğunun anlaşıldığını kaydeden Şahin, şunları ekliyor:
“‘Sözde stratejik ortak’ ifadesini kullanarak iyi yaptılar. Çünkü Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiye baktığımız zaman hiçbir stratejik müttefik bir diğer müttefikine hasma karşı uygulamış olduğu yaptırım kararlarını almaz. Bu malumun ilanı oldu. Türkiye’ye nasıl baktıklarını daha net bir şekilde ortaya koydular.”
‘Hem F-35 programına geri dön hem S-400’leri al olmaz’
Altınbaş Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Kasım Han da Blinken’ın mesajlarının kendisini şaşırtmadığını söylüyor. Han’ın değerlendirmeleri şöyle:
“Önümüzdeki 6 aylık süre tamamlanana kadar Biden yönetiminin yeni bir karar çıkaracağını veya var olan yaptırım paketini daha da ağırlaştıracağını düşünmüyorum. Bu konuda görüşmeler yapmak isteyeceklerdir. Bundan sonrası oldukça pürüzlü bir zeminde sert müzakereler şeklinde geçecektir. Türkiye, Washington’da sempatik bir dinleyici bulma noktasında ciddi çaba sarf etmek mecburiyetinde kalacaktır. Türkiye’nin de bir taviz vermeye niyeti varmış gibi durmuyor. Dolayısıyla meselenin düzelmesi çok kolay değil. İlişkilerin hem F-35 programına geri dön hem de S-400’leri al diye bir noktaya ulaşmayacağı da çok açık.”
“Sözde stratejik ortak” ifadesinin yanlış olduğunu değerlendiren Han, “Peki ABD, YPG/PKK’ya verdiği binlerce TIR’lık destekle ‘özde stratejik ortak’ mı oluyor? O zaman Türkiye’nin de bunu sormaya ihtiyacı var” diye tepki gösteriyor.
‘Sadece nüans farklılıkları olur’
Stratejist emekli Kurmay Albay Cahit Armağan Dilek, ABD’de de başkan değişince devletin uzun vadeli politikalarının değişmeyeceğini, sadece söylemlerde nüans farklılıklarının olacağının altını çiziyor.
Amerika’nın Türkiye S-400’e sahip olduğu sürece ilişkileri ilerletmemekte kararlı olduğunu belirten Dilek, CAATSA yaptırımlarına ilişkin ise şunu ekliyor:
“Amerikan yasası gereği uygulanan yaptırımların sonuçlarının incelenmesi gerekiyor. Biden durup dururken Türkiye’ye jest için CAATSA’yı ortadan kaldıramaz. Türkiye’de S-400 konusunda hiçbir şey kalmadığını teyit ettikten sonra başkan, CAATSA yaptırımlarını kaldırabiliyor.”
Biden başkanlığının Ortadoğu ve özellikle Suriye’ye yansımaları da merak ediliyor. Biden’ın, Donald Trump’ın çıktığı uluslararası anlaşmalara yeni maddeler ile dönebileceğini öne süren Dilek, “İran’la olan nükleer anlaşmaya dönerken İran’a yeni kurallar dikte edecekler. Sadece nükleer çalışma değil füze sistemlerinin sınırlandırılmasına yönelik de kural getirmek istiyor” diyor.
Dilek’in, Biden döneminde Fırat’ın doğusundaki PKK/YPG yapılanmasına ilişkin değerlendirmeleri de şu şekilde:
“Amerika, Suriye’nin kuzeyindeki bölgeyi siyasi olarak tanıma noktasına doğru geliyor. Kürt grupları bir araya getirme konusunda bir çalışma yapıyorlardı. Orada oldukça ilerleme kaydettiler. Suriye’nin kuzeydoğusundaki bölgenin anayasasının temel maddeleri ortaya çıktıktan sonra Amerika belki orada konsolosluk açmaya kadar gidebilir.”
‘ABD, Obama döneminden farklı bir Türkiye ile karşı karşıya’
Prof. Dr. Mehmet Şahin de Biden’ın Türkiye ve Ortadoğu politikalarının eski Demokrat Başkan Barack Obama ile aynı olamayacağı görüşünde. Şahin’in ifadeleri şöyle:
“Artık ABD, Obama döneminden farklı bir Türkiye ile karşı karşıya. Obama’nın ikinci döneminde Türkiye’nin Suriye operasyonları ve savunma sanayisinde bu kadar ilerleme yoktu. Türkiye’nin Rusya gibi ülkelerle bu denli ilişkileri de bulunmuyordu. Türkiye hem kapasitesi hem de dış politikadaki ilişkileri ile daha güçlü konumda. O açıdan ABD şunu düşünmek zorunda: Bölgede Türkiye ile didişerek mi var olacak yoksa Türkiye’ye belli konularda iş birliği yapacağı devlet olarak mı görecek? Önümüzde süreçte bunlar belirlenecek. Türkiye ile tüm başlıklarda yüzde 100 anlaşma olmayacak ama Türkiye’yi göz ardı edemeyecekleri de ortada.”