SEYİR HALİ

Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan: Mesele Rektör Bey’in nasıl seçildiği değil kim olduğu ile alakalı

Boğaziçi Üniversitesi’ne yapılan rektör ataması hakkında Eski YÖK Başkanı Prof. Dr. Özcan, “Mesele zannediyorum Rektör Bey’in nasıl seçildiğiyle ilgili değil daha çok kim olduğuyla alakalı. Sayın Rektör’ün hakkında intihal dedikoduları olmasaydı zannediyorum ki atanma şekli insanları o kadar rahatsız etmeyecekti” dedi.
Sitede oku

Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) Eski Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan, Boğaziçi Üniversitesi’ne Prof. Dr. Melih Bulu’nun atanmasını RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programında değerlendirdi. 

Prof. Dr. Özcan, oluşan tepkilerin atanma biçiminden ziyade atanan kişi kaynaklı olduğunu “Türkiye’yi üzen, bize ve akademimize yakışmayan bir olay oldu. Mesele zannediyorum Rektör Bey’in nasıl seçildiğiyle ilgili değil daha çok kim olduğuyla alakalı. Sayın Rektör’ün hakkında intihal dedikoduları olmasaydı zannediyorum ki atanma şekli insanları o kadar rahatsız etmeyecekti” diye ifade etti.

‘Yakışmayan insanları atayarak ilerlemeyi gerçekleştiremeyiz’

Prof. Dr. Özcan, daha önce benzer şekilde atanan rektörlerin tepki uyandırmadığını “Daha önce de AKP cenahında milletvekili olan birkaç arkadaşımız bu türlü pozisyonlara geldiler. Necdet Ünüvar, Ankara Üniversitesi rektörü oldu. Cevdet Erdöl, Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nin rektörüydü. Onlar atandıklarında başta insanlar ‘hep AK Partililer atanıyor. Bu bir gelenek mi oldu? Pozisyon bulamadıkları insanları atadılar’ gibi sözler söylendi ama çok kalıcı olmadı. Çünkü her iki adayın da bilimsel duruşları hatalı değildi. Onun için onlar kabul gördüler. Bu Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan Rektör’ün intihal yapması ile alakalı bir şey. Boğaziçi gibi oturmuş, bilimsel alanda kendini ispatlamış, dünya çapında başarılı olan çok üniversitemiz yok. İnsanlar böyle güzide üniversitelerin başına gerçekten hak edenlerin geldiğini görmek istiyorlar. Hızını kesecek, bilimsel çalışmalarını engelleyecek, yakışmayan insanları atayarak ilerlemeyi gerçekleştiremeyiz” diye anlattı.

‘Son zamanlarda atanan rektörlerin neredeyse 3’te 1’inin eseri yok’

Son zamanda atanan rektörlerin kayda değer bir kesiminin eseri olmadığını belirten Prof.Dr. Özcan, üniversitelerin siyasallaştığını “Son zamanlarda atanan rektörlerin neredeyse 3’te 1’inin eseri yok, yayını olmayınca atıfı da yok. Böyle bir durumdayız. Türkiye için hazin bir tablo, böyle olmasını kimse istemez. Bugünlerde üniversitelerin çok siyasallaştığını görüyoruz. Mesela bazı rektörler ve öğretim üyeleri var, her akşam TV de AK Parti’nin sözcüsüymüş, avukatıymış gibi konuşuyorlar. Yandaş TV dediğimiz kanallarda maalesef böyle şeyler oluyor. Bir üniversite hocasının siyasi tercihi olabilir ama bir avukat gibi AK Parti’yi savunması pek hoş olmayan bir davranıştır” diye söyledi.

‘Gençleri bırakın konuşsunlar, akademinin kapısına kelepçe vurmak ne demektir?’

Öğrencilerin kendilerini barışçıl yollarla ifade edemezlerse tek tipleşeceklerini vurgulayan Prof. Dr. Ercan “Protestolara gelince, o da vahim bir durum. Bu çocuklar eğer barışçıl yollara fikirlerini açıklayamayacaklarsa ne yapabilirler? Şiddet yoksa ellerine tabanca alıp insanları öldürmüyorlarsa sopayla birilerini dövmüyor üniversitenin camını çerçevesini indirmiyorlarsa, bunun ne mahsuru olabilir? Bırakın konuşsunlar. Bu çocuklar kendilerini nasıl ifade edecekler? Bizim toleransımız yok mu? Konuşmazlarsa tek tip insana doğru gençlerimizi götürürüz. Gençleri birazcık serbest bırakmamız lazım. Şiddete başvurdukları zaman müdahale edin. Üniversitenin kapısını kelepçelerle kapattılar. Akademinin kapısına kelepçe vurmak ne demektir? İnsan bunları zor sindiriyor. Anlıyorsunuz ama zor kabul ediyorsunuz” dedi.

‘Rektör atamasında yanlış bir seçim yapılmıştır’

Prof. Dr. Özcan, öğrencilerin tepki göstermekte haklı olduklarını söyledi ve Rektör’ün istifa etme ihtimalini “Sarıyer’de ve Beşiktaş’ta virüsü bahane ederek toplanma yasağı gelmiş, samimiyetsiz bir şey. Bence gençlere bu kadar baskı yapmasınlar. Onlar bu meselede haklı, rektör atamasında yanlış bir seçim yapılmıştır. Atanan Rektör Sayın Melih Bulu yerinde olsam istifayı da düşünürüm ama onun yapacağını düşünmüyorum. Zannediyorum ki kendisini atayan merciye bir söz vermiştir. ‘Beni buraya getirdiniz ben de burada dört yıl hizmet vereceğim’ şeklinde bir sözdür bu. Cumhurbaşkanımız kendisi de istemiş olabilir. İstifa olayını zor görüyorum ama üniversitenin ve Türkiye’nin huzurunun kaçtığını düşünüyorum” diye yorumladı.

‘Zaafımız, adayların bir kişi tarafından atanmasıdır’

Rektörlerin seçiminin tek kişide olmasını zaaf olarak nitelendiren Özcan, önceki sistemde üniversite iradesi açısından kısıtlı olduğunu kendi döneminden örneklerle anlattı:

“Orada zaafımız, adayların bir kişi tarafından atanmasıdır. Bu tek kişiye verildi iş, hata buradan kaynaklanıyor demek değil. Daha önceki sistemde üniversiteler seçimle altı aday belirliyor ve YÖK’e yolluyorlardı. YÖK bu adaylar üzerinde çalışıp üçünü önem sırasına koyarak Cumhurbaşkanı’na yolluyordu. Cumhurbaşkanımız bu adaylardan birini seçiyordu. Çok demokratik gibi gelen bu süreç aslında çok demokratik sonuçlar üretmiyor. Üniversite’deki hocalarımızın iradesi hiçbir zaman sonuna kadar gidemiyor, kayboluyor. YÖK’ün iradesi de maalesef Cumhurbaşkanı’na kadar gidiyor ve orada kayboluyor.

‘YÖK başkanı olduğumda en çok sürekli müdahale edecekler diye korkardım, öyle bir şey kesinlikle olmadı’

Çoğu zaman Sayın Abdullah Gül’e söylemişimdir: “Efendim, biz sırayla size rektörleri yolluyoruz.  Birinci sırada bizim özellikleri bakımından birinci gördüğümüz bir arkadaş var ama siz tutuyorsunuz üçüncü sıradakini seçiyorsunuz ve bizim üzerimizden tank gibi geçiyorsunuz. Eğer bizim bilmediğimiz sizin bildiğiniz bir şey varsa lütfen söyleyin. Kararlarımız bir olsun. Kamuoyunda YÖK’ün prestijini de düşürmeyelim.” O zaman Abdullah Gül bana çok veciz bir şey söyledi: “Hocam size verilen sirayetler çerçevesinde işinizi yapın. Üçe indirin ve bana yollayın, müsaade edin bende bana verilen yetkiler çerçevesinde işimi yapayım. Onlardan bir tanesini seçeyim.” Bu çok hoş bir şeydi çünkü ben YÖK başkanı olduğumda en çok ikide bir müdahale edecekler diye korkardım. Öyle bir şey hem Cumhurbaşkanımız hem Başbakanımız tarafından kesinlikle olmadı.

‘Cumhurbaşkanımızın ikna olduğu zaman sizin fikrinizi kabul ederdi, şimdi onu görmüyorum’

Bir olay hatırlıyorum ki Sayın Erdoğan bir rektörün atanmasını anlayamamış. Ona bir ilimizde bir arkadaşın daha uygun olduğunu söylemişler. Biz onu değil, başka bir arkadaşı seçmişiz. Bunun nedenini sordu. Ben de kendisine CV’lerini gösterdim. YÖK’ün seçtiği aday bilimsellik bakımından Stanford’dan PhD’li, güvenilir ve ehil gördüğümüz bir şahıstı. Hemen kabul etti. Cumhurbaşkanımızın o zamanlar güzel bir alışkanlığı vardı; İkna olduğu zaman sizin fikrinizi kabul eder ve orada devam ederdi. Fakat şimdi onu görmüyorum.”

Yorum yaz