AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK) tarafından disipline sevk edilen eski Diyarbakır Milletvekili Mehmet İhsan Arslan, Hürriyet yazarı Hande Fırat'a açıklamalarda bulundu.
Bu kararla ilgili olarak "Partimiz adına normal, kendi adıma üzücü buluyorum. Sözlerimin özellikle AK Parti muhalifleri tarafından bambaşka yerlere çekilmeye çalışıldığı bir ortamda, elbette düzeltme yapma ihtiyacı duyuyorum" diyen Arslan, şöyle devam etti:
- "O mülakata dair bir hususu burada paylaşmak durumundayım. BBC benim özel tercihim değildi. Onlara konuşmam, kitaplarımın yayına hazırlanmasına katkı sunan arkadaşın tavassutu ve ricası üzerine oldu. Röportajı yazıya döktüklerinde, benim onayımı alıp öyle yayımlayacaklardı. Ama öyle yapmadılar.
'İstemeyerek de olsa yol arkadaşlarımızı incittiysem kendilerinden helallik diliyorum'
- Hal böyle olunca, okurlara sundukları o metinde, yanlış anlaşılmaya ya da benim kastetmediğim anlamlar yüklenmeye müsait ibareler de yer aldı. Nihai metin benim onayım alınarak oluşturulsaydı, bunlar yaşanmazdı. Ama olan oldu. Gereksiz bir tartışmaya sebebiyet vermiş olmak beni tabii ki üzdü. Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Tayyip Bey’e ve partimize ne kadar değer verdiğimi bizim camiada tüm arkadaşlarımız gayet iyi bilirler.
- O sadece partimizin değil, davamızın da lideridir. Aramızda özel bir hukuk var. Ona ve ailesine daima saygı ve sevgi beslemişimdir. Bu husustaki hassasiyetim herkesin malumudur. İstemeyerek de olsa yol arkadaşlarımızı incittiysem kendilerinden helallik diliyorum."
Fırat'ın disipline sevke giden süreçle ilgili olarak yönelttiği sorular ve Arslan'ın bunlara verdiği yanıtlar şöyle:
'Siyasetteki son durağım AK Parti'
- AK Parti’den ihraç edilebileceğinizi söyleyenler de var...
Bence herkes işini yapmalı. Hiç kimse kendini disiplin kurulunun yerine koymasın. Partimizdeki ilgili arkadaşlarla meseleyi kardeşçe konuştuk. Takdir arkadaşlarımızındır. Ben AK Parti’ye kuruluş günlerinden itibaren dava şuuruyla gönül vermiş bir insanım. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu davanın bir neferi olmaya devam edeceğim. Benim siyaset serüvenim Milli Nizam’la başlamıştır. Bu fani hayatta siyasetteki son durağım ise AK Parti’dir.
'Arınç ve Çiçek ile alınmış bir karar yok'
- Mülakatınız Bülent Arınç ve Cemil Çiçek’in açıklamalarıyla aynı zamana geldi. Hükümetin reform hazırlığından söz ettiği dönemde peş peşe gelen o açıklamalar, birlikte alınmış bir karar doğrultusunda mı yapıldı?
Elbette hayır. Benim mülakatımın ana konusu, geçtiğimiz günlerde yayımlanan iki kitabımla alakalıydı. Beni yakinen tanıyanlar, hangi konuda ne düşündüğümü ve kastımın ne olduğunu gayet iyi bilirler. Başta saygı duyduğum insanlar olmak üzere hiç kimsenin hukukunu ihlal etmek istemem. Ama dediğim gibi, yayımlanan o metinde, bambaşka yerlere çekilmeye müsait, başkalarının hukukunu incitme izlenimi doğuracak ibarelerin yer alması beni de üzmüştür.
'AK Parti'nin elinde Kürt kanı yoktu' bana ait bir ifade değil'
- Gelelim tartışma yaratan ifadelere... “AK Parti’nin elinde Kürt kanı yoktu” tarzında bir ifade sizce epey sorunlu değil mi?
O söz, muhabir arkadaşın sorusunda geçen bir ibare. Onun formüle ettiği bir ifade. Bana ait bir şey değil. Kitabımda da öyle bir cümle yok. Kitabımda ne anlattığım belli. Ben, AK Parti’nin siyasi arenaya çıktığında Kürtler konusunda geleneksel partilerden ve genel tavırdan çok farklı bir anlayış sergilediğini söylüyorum. AK Parti’nin Kürtlere İslam’ın kuşatıcılığıyla yaklaştığını, etnik ayrımcılık yapmadan herkesi kucakladığını anlatıyorum. AK Parti’nin insanlara yaklaşımında etnik ayrımcılığa prim vermemesinin bugün için de çok değerli olduğuna inanıyorum.
'O bir lider olarak hiç kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptı'
- Cumhurbaşkanı Erdoğan, yapılan reformlar neticesinde Kürt meselesinin ortadan kalktığını belirtiyor. Sizin kitabınızı okuyan ise bu sorununun tümüyle sona ermediği izlenimine kapılıyor. Tamamen zıt kutuplarda değil misiniz?
Reformların ve atılımların zirvede olduğu dönemde, Tayyip Bey AK Parti grubunda konuşurken, bizim partimize mensup olmayan bölge vekillerinin bile ağladıklarını unutamam. Kitabımda da belirttiğim gibi, bu konularda hiçbirimizin Tayyip Bey’e küsme hakkı olamaz. O bir lider olarak hiç kimsenin yapamayacağı şeyleri yaptı. Öte yandan ben de tümüyle haksız sayılmam. Zira bölgenin kalkınması ve refah seviyesinin yükselmesi, kanaatimce sorunun tüm boyutlarıyla sona ermiş olduğu anlamına da gelmiyor.
AK Parti olarak meselenin farklı boyutlarına da kafa yorarak, bölge insanının nabzını tutarak, bu ülke için büyük işler yapabileceğimizi, o bölgedeki oy oranımızı daha da yükseltebileceğimizi düşünüyorum. Bana sorarsanız, terör örgütünün varlığını sürdürebilmesi, HDP gerçeğinin ortada durması, bölge insanlarının sorunlarında halen çözüm bekleyen boyutlar olduğunun işaretidir.
'Öküz altında buzağı aramanın anlamı yok'
- Kastettiğiniz özerklik ve federasyon mudur?
Benim somut bir reçetem yok. Hukuk ve demokrasi dışında bir önerim olmaz. Kitabımda da “farz edelim ki federasyon, özerklik” demişim; zaman zaman dillendirilmiş önerilere sadece bir atıf yapmışım. Dolayısıyla öküz altında buzağı aramanın anlamı yok. Ben sorunun halen çözüm bekleyen boyutlarını hep birlikte konuşarak belirleyebileceğimizi; çözümü de istişare ve ortak akıl ile bulabileceğimizi söylüyorum. Bölgedeki mesele sadece terör sorunu olsa, bunu güç kullanarak pekâlâ halledebilirsiniz. AK Parti olarak bizim yaptığımız en doğru şeylerden birisi, Kürtler ile PKK gibi yapılanmaları birbirinden ayırmaya azami özen göstermek olmuştur. O bölgedeki vatandaşlarımıza daha çok kulak verelim. Kalkınma ve refah seviyesinin yükselmesine rağmen yaşanan bazı sıkıntıların çözümünü hassasiyetle ele alalım. Terör örgütüne hiçbir açıdan istismar alanı bırakmayalım.
'AK Parti bölgede yeni bir hava oluşturdu'
- O röportajınızın bir yerinde “devletin kendi dağlarını bombalamasından” bahsediyorsunuz...
Yayımlanan röportaj metnindeki o ibare beni de rahatsız etti. Yanlış anlaşılmaya müsait bir cümle. Madem sordunuz, kastımın ne olduğunu anlatayım. AK Parti’nin iktidara gelişinden önceki dönemlerde, bölge insanlarının sıkıntılarını sadece bir terör meselesinden ibaret gören zihniyetlerin, dağları ve ormanları bombalandığı zamanlar olmuştu. AK Parti’nin iktidara gelişiyle o hatalı politikalar son buldu. Bölgede yeni bir hava oluştu. Herkesi kucaklayan partimiz, bölge insanlarımızdan da teveccüh gördü. Türkiye olarak o eski yanlışlıklara düşmemeliyiz. Dediğim budur.
'Hukuku uygularken titiz olunmalı'
- FETÖ ile mücadele süreciyle ilgili olarak yargıya yönelttiğiniz eleştiri çok ağır değil mi? “15 Temmuz kimyamızı bozdu, can havliyle FETÖ’nün yargıdaki taktiklerini kullandık” diyorsunuz.
Alıntıladığınız cümle, o haliyle maalesef yanlış anlaşılmaya son derece müsait görünüyor. İzninizle açıklayayım. FETÖ’nün yargıya ve güvenlik birimleri başta olmak üzere devletin kilit noktalarına sızarak bu ülkeye, bu millete nasıl zarar verdiğini; kurumlarımızı nasıl yıprattığını hepimiz biliyoruz. 15 Temmuz’da askeri darbe yapmaya kalkıştılar. Milletçe korkunç bir şok yaşadık. Bu karanlık yapılanmanın mensuplarına ve suçlulara karşı, hızla ve sert bir şekilde müdahalede bulunmak gerekiyordu. Ulusal güvenliğimizin ve devletin bekasının tehlikeye atılmasına elbette seyirci kalınamazdı.
Yargı başta olmak üzere ilgili kurumlarımızın, FETÖ belasını defetmenin ardından yeniden teenni içinde hareket etmeyi esas almalarının önemli olduğu kanaatindeyim. FETÖ ile mücadele tabii ki devam edecek. Hukuku uygularken titiz olmak da bu mücadelenin bir parçasıdır. FETÖ, hukuka güveni yerle bir etmiştir. Yargı, her hatalı uygulamanın kredibiliteyi zedelediğinin bilincinde olmalıdır. Yargıya güven yeniden canlanmalıdır. Benim kastettiğim budur. Bugünlerde sözü edilmeye başlayan hukuk reformunu da bu ihtiyacın idrak edildiğinin işareti olarak yorumluyorum. Reform ajandasını ülkemiz için büyük bir imkân olarak görüyorum.
'Yeni sistem halkın iktidar üzerindeki gücünü artırdı'
- Ve diğer başlık, yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi konusundaki yaklaşımınız... Parlamenter sisteme dönme ihtimalinden söz etmek, AK Parti ile ilkesel bir görüş ayrılığı anlamına gelmiyor mu?
Bence o anlama gelmiyor. İktidarımız döneminde gerçekleştirilen sistem değişikliğinin bir devrim olduğuna inanıyorum. Başkanlık sistemi, demokrasiyi zayıflatmaz. Nitekim bu yeni sistem halkın iktidar üzerindeki gücünü arttırdı. Başkan olacak kişinin yüzde 50+1 oy alması gerekiyor. İster parlamenter sistem olsun ister başkanlık sistemi olsun, uygulamanın teori kadar önemli olduğunu unutmamak lazım.
Bizdeki yeni sistemin artıları ve eksileri de uygulamalar neticesinde ortaya çıkıyor. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da söylüyor, ortaya çıkan eksiklerin giderileceğini belirtiyor. Kitabımda da ifade ettiğim üzere Tayyip Bey, son derece kabiliyetli, enerjik, karizmatik ve tecrübeli bir lider. Ancak, Allah elbette gecinden versin, Tayyip Bey’den sonra bu makamı onun kadar iyi kullanacak ikinci bir lider bulmanın hiç de kolay olmayacağına inanıyorum. Dolayısıyla benim soru işaretlerim Tayyip Bey’den sonraki döneme ilişkindir.