Ege Denizi’nde 30 Ekim’de meydana gelen 117 kişinin hayatını kaybettiği ve binden fazlasının yaralandığı 6.6 büyüklüğündeki depremin ardından İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Vakfı Başkanı Tunç Soyer, İstanbul’da gerçekleşen ‘İzmir Zamanı’ isimli etkinlikte konuşma yaptı. Soyer, konuşmasında Türkiye’deki girişimcileri birer İzmir gönüllüsü olmaya ve İzmir’in gelişimine destek vermeye çağırdı.
Soyer “Bunca zorluk içinde, İzmir deprem felaketinin yaralarını sarmaya çalıştığımız bir zamanda, neden şu anda İstanbul’da sizinle beraberim, bunu paylaşmak istiyorum. Son 18 ayda İzmir, tarihin en büyük orman yangınlarından birini, pandemiyi, tsunamiyi, deprem felaketini, ardından tekrar pandemiyi yaşadı, yaşamaya devam ediyoruz. Bu zor süreçte zamanımızın önemli bir kısmı krizi yönetmeye çalışmakla geçti. Çok acı tecrübeler yaşadık. Hızla çözümler üretmeye gayret ettik ve bunların ne kadar verimli olabileceğini gördük. Bugün burada olmamızın nedeni, bu tecrübemiz henüz sıcakken sizlerle paylaşmak ve çözümleri nasıl güçlendireceğimizi, sürdürebileceğimizi konuşmak” diye konuştu.
‘Mekansal dönüşüm fikirsel dönüşümle beraber sürmeli’
Yaşanılan zor süreçlerin geride kalması için dayanışma ve birlikteliğin önemine işaret eden Soyer “Dirençli bir kent olmanın diğer bir sırrı ise yaşam hakkını gözetmenin kent yöneticileri tarafından en öncelikli görev olarak tarif edilmesi. Çünkü yaşam hakkını gözetip sonsuz saygı duymadan kentteki yaşam kalitesini yükseltmek de mümkün değil. İzmir’de dirençli bir kent olmanın odağına ortak aklı ve yaşam hakkını koyduk, bu uzlaşma iklimini tüm paydaşlarımızla birlikte tesis ettik. Sosyal ve ekonomik gelişmenin kaynağını ise ‘yenilikçi düşünce’ olarak tanımladık. Bu buluşmamız, doğamızla barışık, afetlere karşı dirençli, özgür ve uyum içinde bir yaşamı İzmir’den başlamak üzere inşa etmek için bir ortak akıl ve üretim çağrısıdır. Zira biz dönüşüme sadece mekansal dönüşüm olarak değil, fikirsel ve yönetimsel bir dönüşüm gerekliliği olarak bakıyoruz. Çünkü biliyoruz ki, mekansal dönüşüm fikirsel dönüşümle beraber yürüdüğü zaman yaşamın topyekün bir değişiminden bahsedebiliriz” ifadelerini kullandı.
‘Bir hafta içerisinde kimseyi sokakta bırakmayacağız’
Depremin ardından sürdürdükleri çalışmaları da aktaran Soyer “İlk başlığımız arama kurtarmaydı. İkinci başlığımız dışarıda süren hayatın organize edilmesiydi. 4 bin 239 ağır, 6 bin 929 orta hasarlı binamız var. Ve bu binalarda yaşayan yaklaşık 50 bin kişi sokakta kaldı. İş, yalnızca çadır kurmakla, battaniye dağıtmakla iş bitmiyordu. Biz de mobil çamaşırhaneler, mobil duşlar kurduk örneğin. Çok hızlı bir biçimde dışarıda devam eden hayatı koordine ettik. Üçüncü başlık olarak ise bundan sonra bu tip felaketlerin yaşanmaması için nasıl bir kentsel dönüşüm yapacağımıza dair çalışmalardı. Depremle ilgili bilim insanlarının ve meslek örgütlerinin katılımıyla bir ortak akıl çalıştayı yaptık. Her bir binaya bir deprem güvenlik karnesi vermek için kent yapı stokunun envanterini çıkarmaya başladık. Acil ihtiyaçları için orta hasarlı binaların sahiplerini de maddi olarak destekleme kararı aldık. Halen dışarıda olan yüzde 10’luk kesimi de bir hafta içinde kimseyi sokakta bırakmayacağız” dedi.
‘İmar mevzuatıyla ilgili çağdaş vizyona ihtiyaç var’
Depremin ardından oluşan tecrübenin unutulmaması gerektiğine değinen Soyer “Biz depremin ardından oluşan bu tecrübeyi unutmamak ve unutturmamak istiyoruz. Bizim afet mevzuatımız 1959 tarihli bir yasayla sürdürülüyor. İmar mevzuatı ise 1985 yılından. 35 yıl geç kalınmış bir mevzuatla devam ediyor. Her ikisi de kapsamlı bir revizyon görmedi. Bunun için, şehirlerimizin mekansal iyileştirilmesiyle ilgili yeni bir perspektife ve bütüncül bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var. Çünkü kullandığımız teknolojiler, ekonomimiz ve sosyal hayatımız baş döndürücü bir hızla dönüşüyor. Bu değişimin tam odağında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kentler var. Ama kentlerin gelişim hızıyla geldiği nokta bu mevzuatlarla yönetilecek gibi değil. Ortaya çıkan sorunlar da çözülecek gibi değil. Bu nedenle imar mevzuatıyla ilgili, ruhsatlandırma ve denetleme süreçleriyle ilgili çağdaş ve yenilikçi bir vizyona ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.
‘Yerel yönetimlerin hizmet potansiyelini gerçeğe çevirecek reforma ihtiyaç var’
İmar mevzuatı ile ilgili vizyonun gelişmesinde belediyelerin öneminin de altını çizen Soyer “Belediyeler sadece çöp toplayıp altyapı hizmeti veren kurumlar değil. Türkiye’de yerel yönetimlerin hizmet potansiyelini gerçeğe çevirecek güncel durumu tarif eden bir reforma ihtiyaç var. Bu reform tarıma, turizme, ticarete, sanayiye, girişimciliğe, kültür sanata ve yaşamın tüm alanlarına yerelden bakmayı başaran bir perspektif taşımalı.
‘Zirve, İzmir’i Avrupa başkenti yapmak için önemli bir adım’
2021’de dünyanın en iyi kültür etkinliklerinden biri olan Dünya Belediyeler Birliği Kültür Zirvesi’ni İzmir’de düzenleyeceğiz. Dünyanın önde gelen kültür üreticileri, sanatçıları ve kanaat önderleri İzmir’de buluşacak. Bu zirve daha büyük hedeflerimizi, örneğin İzmir’i Avrupa’nın kültür başkenti yapma hedefimizi gerçekleştirmek için de önemli bir adım olacak. Türkiye’nin kültür sanat insanlarını bu sürecin hazırlanma aşamalarında birlikte görmek istiyoruz. Hayatlarımıza ilham vermesi için geçmişin eserlerinin gün yüzüne çıkartılmasına da büyük önem veriyoruz. Bu kapsamda İzmir’in tarihi kent merkezinde bulunan ve henüz yer altındaki antik kent Agora ile 20 bin kişilik amfi tiyatronun gün yüzüne çıkarılması için var gücümüzle çalışıyoruz. Çalışmalarımız bize İzmir’in tam ortasında yeni bir Efes kazandıracak.Kentimizdeki paydaşlarla yaptığımız ortak akıl çalışmalarının bir meyvesi olarak tarihi İzmir Kemeraltı Çarşısı ile birlikte UNESCO Dünya Mirası geçici listesine girdi. Konak Pier’den başlayan Kemeraltı Çarşısı’ndan geçen ve Agora’dan Kadifekale’ye çıkan bu güzergah yani tarihi İzmir, dünyanın her yerinden Türkiye’ye gelenlere, sanatçılara, kültür üreticilerine ilham verecek, hayatımıza anlam kazandıracak” diye ekledi.