EKSEN

‘Türkiye için ‘Trump mı yoksa Biden mı daha iyi’ sorusunun cevabı ABD’nin küresel ve bölgesel çıkarlarına bağlı’

Prof. Hüseyin Bağcı’ya göre, Türkiye için ‘Biden mı Trump mı daha iyi’ sorusunun yanıtı ABD’nin küresel ve bölgesel çıkarlarına bağlı, Türkiye’nin en önemli şansı bölgedeki kritik önemi. Biden ekibinin PYD/YPG’ye bakışına dikkat çeken Bağcı, ABD ile Türkiye ilişkilerinde bagajın çok yüklü olduğu ve iki tarafın da beklentileri bulunduğunu belirtti.
Sitede oku

ABD'de 3 Kasım başkanlık seçimi düğümü nihayet çözülüyor. Eyaletlerdeki hukuki girişimleri geri tepen Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump sonunda geri adım işareti verip ABD sisteminde özerk bir kurum olan Genel Hizmetler İdaresi'nin geçiş sürecini başlatmasına onay verdi. Washington'da iktidar devri için düğmeye basıldı. Demokratik Parti'nin 'seçilmiş başkanı' Joe Biden ise kabinesinin ulusal güvenlik ve dış politika ekibini dünyaya duyurdu.

Bu koşullarda Trump ile dikkat çekici ilişkiler geliştirmiş olan Erdoğan yönetiminin Biden liderliğindeki ABD ile ilişkilerinin nasıl seyredeceği tartışılıyor. Türk-Amerikan ilişkilerini ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ile konuştuk.

'Biden politikaları Obama yönetimine dönüş mahiyetinde olacak'

Trump’ın 4 yıllık başkanlık döneminin ‘sert metodlarla’ gittiğini söyleyen Bağcı, Biden’ın kazanmasıyla uluslararası politikalarda küreselleşme ve çok yönlü diplomasinin geri geleceği görüşünde. Bağcı’ya göre, Joe Biden’ın açıkladığı kabine, Donald Trump yönetiminin aksine çok yönlü ve Barack Obama dönemine dönüş mahiyetinde olacak:

Demokrat Parti'nin önde gelenlerinden Van Hollen: Biden'dan Ankara'ya karşı daha sert tavır bekleyin

“Joe Biden’ın kazanması özellikle Batı dünyası, Avrupa ülkelerinde memnuniyetle karşılandı. Zaten hemen tebrikler yapıldı. Donald Trump’ın gitmesi sadece Avrupa’yı değil, bütün dünyayı bir noktada gerginlikten kurtardı. Çünkü onun uyguladığı politikalar, diplomasi ve siyaset modeli bildiğimiz Amerikan devlet başkanlarının çok tersi bir durumdu. Şöyle; kendine özgü diyorlardı ama değildi, bu çok sert bir metottu. Trump bu sert metodu da 4 yıldır uyguladı, bunun sonucu olarak da her ne kadar en fazla oyu alan ikinci kaybeden başkan olsa da artık dünyada Donald Trump dönemi bitti. Şimdi yeni bir dönem var. Uluslararası ilişkilerde özellikle hem küreselleşmenin hem de çok yönlü diplomasinin ve siyasetin geri geleceği beklentisi var. Biden’ın dün gece açıkladığı 6 kişilik ekibi de bunun bir kanıtı olarak gözüküyor. Yani eski Dışişleri Bakanı John Kerry’den tutun da yeni Dışişleri Bakanı Antony Blinken’e, göçmen bakanlarına kadar, göçmenlerin de çok fazla ön planda olduğu Amerikan toplumunun gerçek durumunu yansıtan bir kabine sunacak gibi gözüküyor. Bu da tabii, Donald Trump yönetiminden çok farklı bir yönetim olacak. Çünkü Donald Trump daha çok beyazların olduğu bir politika takip etmişti yönetiminde. Şimdi Barack Obama dönemine biraz daha geri dönüş gibi oluyor. Çünkü Barack Obama yönetimi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi gibiydi. Her çeşit milletten, ırktan insanlar vardı. Bu iyi bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

‘Türkiye’nin en önemli şansı bölgede kritik önemde olması’

Türkiye için ‘Trump ve Biden mi daha iyi olur’ sorusunun yanıtının Amerika’nın bölgesel ve küresel çıkarlarına bağlı olduğunu söyleyen Bağcı’ya göre Türkiye’nin bu konudaki en büyük şansı bölgede kritik bir öneme sahip olması. İlişkilerde bagajın çok yüklü olduğunu belirten Bağcı, her iki tarafın da beklentilerine dikkat çekti:

Türkiye, ABD eliyle ‘demokratikleşme’ sürecine girerse sonuçları ne olur?

"Türkiye açısından Biden’ın gelmesi, Donald Trump’la kıyaslama yapıldığında ‘hangisi daha iyi’ sorusuna verilecek yanıt; bunu Amerika’nın bölgesel ve küresel çıkarları belirleyecek. Bütün Amerikan başkanları Amerika’nın çıkarlarını savunmak için orada. Türkiye ile işbirliği yapmak gerekiyorsa, yaparlar. Gerginlik gerekiyorsa, bunu yaparlar. Bunu göreceğiz. Ama Türkiye’nin bir şansı tabii, bu coğrafyada çok kritik bir noktada olması, siyasal ve askeri dengelerin oluşmasında çok önemli bir rol oynaması, benim de görüşüme göre ABD’nin stratejisinde Türkiye’yi devre dışı bırakacak, yok sayacak bir politikanın olmayacak olması. Yeni bir dışişleri bakanı var. Bu dışişleri bakanı Türkiye’yi çok iyi bilen biri. Benim de şahsen 1995’ten beri şahsen tanıdığım biri Antony Blinken, birçok konferanslarda beraber bulunduk. Türkiye hakkındaki açıklamalarını bazıları olumlu bazıları olumsuz olarak yorumluyor. Ama adam nereden bakarsanız bakın yeni dışişleri bakanı. Bölgeyi ve Türkiye’yi çok iyi bilen biri. Bu nedenle özellikle Türk hükümetiyle, Dışişleri Bakanı’yla iyi anlaşacak gibi gözüküyor bu noktada. Ama tabii, Türkiye’nin de nasıl bir tavır takınacağını göreceğiz. Çünkü ABD ile Türkiye arasındaki dosyalar çok fazla, bagaj çok yüklü. Karşılıklı, her iki tarafın beklentileri olan konular var.”

'Biden normatif değerlere dönüş yapılacağı izlenimi veriyor'

ABD'de başkanların 'ahlaki yaklaşımlarının' Amerika içerisinde de tartışıldığını, Trump'ın ise bu tartışmalardan uzak durarak 'Önce Amerika' diyen bir çizgi izlediğini anımsatan Prof. Bağcı, Biden'ın 'demokrasi ve insan hakları' başlığı altında 'normatif değerlere' geri dönüş yapılacağı izlenimi verildiği görüşünde:

Akar: Türkiye ve ABD arasında görüş ayrılıkları olsa da iki ülkenin uzun bir işbirliği geleneği var

“Harvard Üniversitesi profesörlerinden Joseph Nye’ın ‘Do Morals Matter?’ diye bir kitabı var. Bütün Amerikan başkanlarının dış politika yaklaşımlarını hangi ahlaki temeller üzerine oturttukları veya oturtmadıkları üzerine. Woodrow Wilson döneminden alıp Trump’a kadar getiren çok önemli bir çalışma. ABD’nin özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası liberal düzen devam edecek mi etmeyecek mi sorusu, Amerikalıların dünyayı algılamasıyla da ilgili bir olay. ABD’nin dış politikasında ahlaksızlık mı yoksa ahlak mı hakimdir sorusu Amerikalıların da kendi içlerinde tartıştıkları bir konu. Richard Nixon dahi Vietnam Savaşı’nın mimarlarından sayılır. Onun bile odasında Woodrow Wilson’ın fotoğrafı vardır. Bunu şunun için söylüyorum; Amerika’nın dış politikasında ahlak aramak dönemsel olarak farklı. Hangi devlet başkanından söz ediyorsunuz? Mesela Trump’la ilgili olarak baktığımızda pek fazla ahlaki bir yaklaşımın olmadığı, bencil bir yaklaşımın olduğunu görüyorduk. Çünkü ‘America First’ diyordu adam, önce Amerika, Amerika’yı ön plana alan bir yaklaşım. Bu nedenle Amerika’nın tekrar insan hakları, demokrasi gibi normatif değerlere dönüşü yapacak mı Biden dönemiyle? Bunu göreceğiz. Ama verilen izlenim en azından o yönde. Kabineye baktığımızda, kabinede verilen mesaj, göçmenlerin ne kadar önemli olduğunu vurgulaması çok önemli. Dün Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın açıklaması vardı. Ailesinde her çeşit adam var. Holokosttan kurtulan da var, Macaristan’dan göçen de var. Amerika zaten bu. Hatta ve hatta Samuel Huntington’un ‘Biz kimiz’ isimli bir kitabı vardı. Orada Amerikan toplumunu anlatır."

'Türkiye'ye Suriye'de Obama ve Clinton yanlış yaptırmıştı'

Türkiye'ye özellikle Suriye'de Obama ile Clinton'ın yanlış yaptırdığı görüşündeki Prof. Bağcı, o dönemde Ankara'ya hangi sözler verilmişse tutulmaması bir tarafa ardından geçen süreçte ABD'nin PYD/YPG'ye yönelik yardımların en üst noktasına ulaştığını anımsattı. Bağcı, bu nedenle en azından bugünkü koşullarda Suriye konusunda ABD ile Türkiye'nin benzer düşünmelerinin zor göründüğü kanaatinde:

"Amerika’nın Suriye ve diğer yerlerde Türkiye’nin hoşuna gitmeyen politikalara devam edip etmeyeceği sorusu, DAEŞ dahil olmak üzere, Sullivan’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olması, Hillary Clinton ile olan yazışmalarını biliyoruz, zaten bana göre de Türkiye’nin Suriye’ye girmesine neden olan Hillary Clinton ve Barack Obama. Yani, Türkiye’ye yanlışlığı yaptıran onlar, Davutoğlu döneminde. Ben Davutoğlu dönemini en sert şekilde eleştirenlerden biriyim, yanlış yaptıklarını da söylüyorum. Amerika’nın ‘leading behind’ (geri plandan liderlik) politikasına kandılar. Hangi sözleri aldılar hala bilmiyorum. Davutoğlu bunları hala açıklamadı. Ama Amerikalılardan bir söz almış olmaları gerekir. O sözü bilmiyoruz. Amerikalılar gördüğüm kadarıyla özellikle Donald Trump döneminde dikkat ederseniz, DAEŞ’le mücadele esnasında ve sonrasında Ortadoğu’ya çok silah göndermeye başladılar. Kürtlere, PYD’ye ve YPG’ye verilen yardım özellikle son 4 yılda en üst noktaya geldi. Bu nedenle Amerikan dış politikasında Türkiye ile ABD’nin benzer düşünmeleri en azından bugünkü koşullarda çok zor. Çünkü Türkiye terörist olarak görüyor, onlar ise DAEŞ’e karşı mücadele eden yerel güçler olarak görüyorlar. Kürtlerin yeni siyasi anlamda Kabe’si Washington oldu, önceden Moskova’ya bakıyorlardı. Şimdi Washington’a bakıyorlar.”

‘En büyük reform, başkanlık sistemi’ söylemi Avrupa’da alıcı bulmayacak’

Bağcı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘en büyük reform başkanlık sistemidir’ söyleminde ısrar etmesinin 10-11 Aralık’ta yapılacak AB zirvesinde de Türkiye ilişkilere bir sorun olarak yansıyacak. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin daha gerginleşeceğini öngörürken, önümüzdeki süreçte iç ve uluslararası politikada daha çok sorunlarla karşılaşacağı beklentisini gerçekçi bulan Bağcı'ya göre, Avrupa Birliği’nin Türkiye’den beklentisi ekonomi ve hukuk alanlarında konuşmakla kalmayıp pratiğe dökmek. Bağcı, ‘en büyük reform başkanlık sistemidir’ söyleminin ise Avrupa’da alıcısı bulunmadığını dile getirdi:

“Avrupa ile ABD’nin ilişkilerinin düzelmesi Türkiye’nin de işine gelecek. Bugün Cumhurbaşkanı’nın parti genel başkanı olarak bir konuşması vardı. ‘En büyük reform başkanlık sistemi’ dedi Türkiye’de. Bunun sonucu olarak tekrar dolar ve euro yükselmeye başladı. Çünkü reform yapılması gereken nokta başkanlık sisteminin reforme edilmesiydi. Sistemin tıkandığı noktasında zaten genel bir uzlaşı var ülke genelinde. Türkiye’de başkanlık sisteminde kontrol mekanizması olmadığı için, Cumhurbaşkanı’nı kontrol edecek ne bir meclis ne de senato var. Meclis zaten devre dışı bırakılmış durumda. Bütün sorunların çıkış noktası da son 2 yıldır uygulanan sistemin başarısızlığı olarak görüldü. Ama bugün Cumhurbaşkanı’nın en büyük reformu başkanlık sistemi olarak gördüğü andan itibaren bu yeni bir tartışma konusu olacak. Bakın bugünden itibaren yeniden bu tartışmalar gündeme gelecek. Türkiye’nin bu sistemle nereye kadar gidip gitmeyeceği tabii ayrı bir tartışma konusu. Erken seçimlere gider mi gitmez mi bilmiyorum ama Türkiye’de başkanlık sisteminin en büyük reform olduğunu iddia etmek bugünkü koşullar içerisinde çok zor. Çünkü eksiklikleri çok olan, yürümeyen, sistemi tıkayan bir olay haline dönüştü. Cumhurbaşkanı’nın bu konuda önümüzdeki dönemde de ısrar etmesi, özellikle 10-11 Aralık’ta yapılacak Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde de bir problem olarak ortaya çıkacak. Çünkü hukuk ve ekonomide reform dediğiniz anda sistemin reforme edilmesi gerekiyor. Reformu biz sistemi değiştirerek yaptık diyorsanız, bundan geri adım atmayacaksanız o zaman Türkiye’nin önümüzdeki dönemde iç ve uluslararası politikada daha çok sorunlarla karşılaşacağı beklentisi içerisine girmek gerçekçi olsa gerek. Bugünkü Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını Avrupa’nın nasıl algıladığına bakacağız. Benim gördüğüm kadarıyla, Avrupa ile ilişkilerin yumuşamaya değil, gerginleşeceği izlenimi var bende. Ama daha önümüzde vakit var. Ne gibi karşılıklı görüşmeler, sözler alınır verilir, onu bilemiyorum. Ama Avrupa Birliği’nin Türkiye’den beklentisi tabii özellikle ekonomi ve değişik diğer hukuk alanlarının yapılmasının bir an evvel pratiğe uygulanması. Söz vermek başka bir şey, bir de bunları uygulamaya sokmak başka bir şey. Uygulamayı göreceğiz, vakit daralıyor tabii. Türkiye’deki başkanlık sisteminin en büyük özelliği bütün kararın hepsinin Cumhurbaşkanı’nın verecek olması. Meclisin verdiği bir karar yok burada. Bu nedenle acaba Cumhurbaşkanı geri adım atar mı veya nasıl bir politika takip edecek, bunu göreceğiz. Ama bugünkü açıklamalar, ‘en büyük reform başkanlık sistemidir’ dediği andan itibaren bunun Avrupa’da alıcı bulacağını düşünmüyorum. (Amerika’nın Joe Biden döneminde bu konuda baskı yapıp yapmayacağı konusunda) Öyle beklentiler var. Mücadele teknikleri, taktikleri var. Amerikalılar Türkiye üzerinde eşit güç olmadığı için büyük baskı şansına sahipler, bunu yapabilirler de. Ama yapmak isterler mi, Biden bunu yapmak ister mi, bunu bilmiyorum. Önce bir gelsin, başkan olsun, ondan sonra göreceğiz. Şimdiden bir şey söylemem çok zor.”

Yorum yaz