ABD’de resmi olmayan seçim sonuçlarına göre Demokrat Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturacağının anlaşılmasının ardından, Türkiye’de ‘ABD eliyle demokratikleşme’ rüzgarları esmeye başladı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'de demokratik değerlerin güçlendirilmesine yönelik projeleri de kapsayan hibe programını ilan etti. ABD Büyükelçiliği'nin idaresinde uygulanacak hibe programında 'güvenliğin desteklenmesi', 'ekonomik refahın güçlendirilmesi, yeniliğin teşvik edilmesi, girişimciliğin artırılması ve dijital ekonominin geliştirilmesi', 'demokratik değerlerin güçlendirilmesi', 'Türkiye-ABD bağlarının güçlendirilmesi' olmak üzere 4 konu başlıkları yer aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın“Ekonomide ve hukukta yeni bir reform dönemi başlatıyoruz” şeklindeki açıklamasının ardından baş gösteren “reform” tartışmalarının sürdüğü bu dönemde ABD’nin son hamleleri nasıl değerlendirilmeli? Türkiye “ABD eliyle demokratikleşeceği” bir döneme mi giriyor? ABD’nin müdahil olduğu yerde demokratikleşme mümkün mü? Türkiye, böyle bir döneme girerse, bunun sonuçları ne olur? Sputnik’in bu sorularını Siyaset Bilimci Prof. Dr. Barış Doster ve Gazeteci-Yazar Mehmet Ali Güller yanıtladı.
‘Türkiye ile ABD arasında 1950’lerden bu yana en az 200 tane sorun yaşanmıştır’
Siyaset Bilimci Prof. Dr. Barış Doster’e göre, ilişkileri “yapısal olarak sorunlu” olan Türkiye ile ABD arasında 1950’lerden bu yana yüzlerce sorun yaşanmış durumda. Prof. Dr. Doster, iki ülkenin ilişkilerinin tarihini şöyle özetliyor:
“ABD ile Türkiye ilişkileri yapısal olarak sorunlu ilişkilerdir. Özellikle Türkiye’nin 1952 yılında NATO üyesi olduktan sonra yaşananlar, ABD’nin hem doğrudan hem NATO hem de yeri geldikçe de IMF ve Dünya Bankası gibi ABD emperyalizminin nüfuz sahibi olduğu uluslararası ekonomik örgütler eliyle yaptığı baskıların, kurmaya çalıştığı ve iyice kuvvetlendirdiği nüfuzun tarihidir bir anlamda da. Yapısal sorunlardan kast ettiğim ise 1960’larda yaşananlar… Johnson Mektubu’nun ardından yaşananlar, Casus Uçak Krizi, Küba’nın da dahil olduğu füze krizi, ABD’nin terör örgütlerine, darbe, darbe girişimi ve muhtıralara verdiği destekler, 1 Mart tezkeresi, Halkbank davası, Rahip Brunson meselesi… Yani herhangi biri bir otursa en az 8-10 madde sıralayabilir ki 1950’lerden bu yana iki ülke arasında yaşananlar dahilinde en az 200 adet sorun sıralamak mümkündür.”
‘Türkiye ile ABD arasında, iktidardan bağımsız olarak dengeli olmayan ve sorunlu ilişkiler mevcut’
Türkiye ile ABD arasındaki sorunların bir diğer temel sebebinin ise iki ülkenin ölçek farkları sebebiyle dünyayı ve yaşadıkları bölgeyi kavrama, tanımlama ve algılama farkları olduğunun altını çizen Prof. Dr. Doster “Biri orta büyüklükte bir devlettir; diğeri ise büyük bir devlet ve emperyalist bir güçtür. Ayrıca yine bununla alakalı olarak iki ülkenin tehdit algıları, öncelik, hedef, beklenti, ittifak ilişkileri ve menfaatleri farklı farklıdır. ABD Türkiye’ye, Müslüman kimliği, jeopolitik ağırlığı, NATO’daki ordusu ve Ortadoğu ülkesi olmasından dolayı önem verir. Türkiye’nin ABD açısından önemi, anlamı, değeri bunlardan kaynaklanır. Fakat buna karşılık Türkiye’nin ana akım siyaseti, bürokrasisi, iş dünyası, medyası ve akademisinde ABD’nin doğrudan veya dolaylı olağanüstü bir nüfuzu vardır. Ve bu yapısal ilişkiler, Türkiye’yi veya ABD’yi yöneten iktidarlardan bağımsız olarak dengeli olmayan ve sorunlu ilişkilerdir” ifadelerini kullandı.
‘Türkiye, ABD’ye karşı esneklik gösteren taraf olmak zorunda kalır’
Türkiye’de iktidarın son dönemde ABD’ye yönelik sıcak mesajlar verdiğini aktaran Prof. Dr. Doster, bunun olası sonuçlarını “Türkiye’deki iktidarın hem içerideki sıkışmışlığı hem yabancı yatırımcı arayışı hem de ABD’deki başkan değişiminden dolayı ABD’ye sıcak mesajlar verdiğine tanık olmaktayız. Bundan ne çıkar? ABD, esneklik göstermez.Türkiye esneklik gösteren taraf olmak durumunda kalır. ABD, ne Irak ne İran ne Suriye siyasetinden ne terör örgütlerine verdiği destekten ne de Kürt devleti kurulması projesinden vazgeçmez. ABD’nin o anlamda politikaları değişmez. En fazla ABD başkanının üslubu bir ölçüde değişir. Ama stratejik yönelim asla ve asla değişmez. Buna karşılık, Türkiye’nin son yıllardaki iktisadi, diplomatik ve politik ölçekteki yalnızlaşması ve içerideki maalesef hiç birimizin arzu etmediği kutuplaşmanın siyasal yansımaları ya da başka bir ifadeyle siyasetteki kutuplaşmanın topluma yansımalarından dolayı Türkiye, ABD’ye karşı daha fazla alttan alan, ılımlı bir üslup kullanmak zorunda olan müttefik olarak karşımıza çıkar” diye anlattı.
‘İktidar ve muhalefetin Amerikancılık yarışına başlaması, siyasete yön verenlerin 15 Temmuz’dan ders çıkarmadığını gösteriyor’
Peki Türkiye, “ABD eliyle “demokratikleşeceği” bir döneme mi giriyor? Gazeteci-yazar Güller bu soru üzerine “Muhalefetin Joe Biden’dan demokrasi beklemesi ve de iktidarın Biden yönetimine ‘ABD müttefikimiz, bölgesel ve küresel sorunları ABD’yle çözeriz’ mesajı vermesi, dünyanın ilk antiemperyalist ulusal kurtuluş savaşını vermiş bir ülkeye yakışmıyor. İktidar ile muhalefetin ‘Amerikancılık yarışına’ başlaması, Türk siyasetine yön verenlerin birincisi 15 Temmuz’dan ders çıkarmadığını, ikincisi Türkiye’nin ulusal çıkarlarını hedef alan tehditlerin ABD’den geldiğini saptayamadıklarını, üçüncüsü de dünyanın yeni eğilimini çok iyi anlayamadıklarını gösteriyor” dedi.
‘ABD’den demokrasi değil darbe gelir’
ABD’den demokrasi değil darbe geleceğine işaret eden Güller, sözlerine “Amerikan rüyasının bittiği, Amerikan hegemonyasının inişe geçtiği, yeni bir dünyanın kurulmakta olduğu bir süreçte ABD’den medet bekleyebilmek, ya genetik kodlardaki Amerikancılıkla ya da dünyayı iyi okuyamamakla açıklanabilir. ABD eliyle ‘demokratikleşme’ mümkün değildir çünkü demokrasi dışarıdan ihraç edilebilen bir şey değildir. Demokrasi, egemenliğin tanrıdan ve onun yeryüzündeki temsilcisinden alınıp, millete verilmesi işidir. Bu da devrimlerle, kurtuluş savaşlarıyla, bağımsızlık mücadeleleriyle olur. Emperyalizme teslim olarak değil, emperyalizme karşı cephe alarak demokrat olunur. Türkiye’nin ‘küçük Amerika’ hedefiyle Atlantik’e çıpalandığı geride kalan yıllar bile ABD’den demokrasi gelemeyeceğini resmetmektedir. 12 Mart, 12 Eylül, işte en son 15 Temmuz Amerika’dan gelenin demokrasi değil darbe olduğunu göstermiştir. Öte yandan 24 Ocak kararları, 5 Nisan paketleri, özelleştirmeler, 21 Şubat krizleri, bunlar da ABD’den gelen demokrasi paketleri değil, ekonomiyi ve demokrasiyi tırpanlayan bağımlılık paketleridir” diye devam etti.
‘Şu saatten sonra Türkiye ile ABD arasında ‘eskisi türden’ bir ilişki olmaz’
Güller, Türkiye’nin ABD ile yeniden eskisi türden bir ilişkiye dönmesinin mümkün olup olmadığı konusunu ise “Biden yönetimine ılımlı mesajlar veren iktidar yeniden ABD’yle işbirliği modeline dönmek isteyebilir ve de dönebilir ama bu Türkiye ile ABD arasında ‘eskisi türden’ bir ilişkiye şu saatten sonra dönüşemez. Şartlar değişmiştir, ABD hegemonyası zayıflamıştır, dünyanın ekonomi merkezinden sonra siyasi merkezi de Asya-Pasifik’e doğru kaymaya başlamıştır. Bakın AB’nin bile ‘ABD’den stratejik özerklik’ kazanabilmek için ‘stratejik pusula’ belirlediği bir süreçte, BOP eşbaşkanlığı süreçlerinin yeniden yaşanabilmesi mümkün değildir” sözleriyle değerlendirdi.
‘ABD eliyle demokratikleşme mümkün değil’
Güney Amerika dahil dünyanın çeşitli bölgelerinde ABD’nin müdahalelerinin sonuçları düşündüğünde ABD eliyle “demokratikleşme” mümkün görülebilir mi? Güller’e göre bu imkansız:
“ABD eliyle demokratikleşme mümkün değildir. İşte az önce anlattığım gibi Türkiye’ye ABD demokrasi değil darbeler getirmiştir. Aynı şekilde ABD Latin Amerika ülkelerine de demokrasi değil, darbeler götürmüştür. Bir ülkenin bir başka ülkeye demokrasi götürmesi zaten mümkün de değildir. ABD’nin demokrasi götürme işinin ne olduğunu Irak’ta, Libya’da, Suriye’de gördük. ABD’nin demokrasi diye bir derdinin olmadığını Suudi Arabistan’la ilişkisinde gördük. ABD’nin demokrat değil emperyalist olduğunu Vietnam’da gördük. Ve ABD’nin aslında kendi içinde de demokrat olmadığını 10 yılda bir patlayan siyah öfkelerde görüyoruz. Emperyalist ABD ırkçıdır, kölecidir, faşisttir… Ve siyah düşmanlığı o nedenle hâlâ sürebilmektedir. Şu yüzyılda bundan daha demokrasi dışı, daha insanlık dışı bir durum yoktur.”
Türkiye ile Avrasya ülkeleri ilişkilerin soğuk olduğu bir dönem başlar mı?
Peki, Türkiye, ABD ile yeni bir döneme girerse bunun sonuçları neler olur? Prof. Dr. Doster, Türkiye’nin son yıllarda Batılı ülkelerle yaşadığı gerilimlerin sonucu olarak ‘taktiksel bir Rusya yönelimi’ ve ‘Çin’le yakınlaşma’ süreceğine girdiğini anlatarak “Bu üzerinde uzun uzun düşünülmüş, uzlaşmaya varılmış bir devlet politikası veya ulusal strateji değildi. Bu sadece, Batı ile yaşanan gerilimin ardından bir taktik arayıştı. Eğer iktidar, bu son haftalardaki eğilimiyle ABD’den umduğunu bulur, beklentilerini karşılarsa o zaman eskiden olduğu gibi Türkiye yeniden ABD ile muhabetinin daha fazla olduğu ve Avrasya’nın yükselen güçleri olan Rusya ve Çin’le ilişkilerinin daha soğuk olduğu bir döneme girer. Bunu görmek şaşırtıcı olmaz” diyor.
‘Türkiye’nin iktidarlar eliyle ABD’yle yeniden bağımlılık ilişkisine döndürülmesi mümkün değildir’
Gazeteci Güller’e, Türkiye’nin iktidarlar eliyle ABD’yle yeniden bağımlılık ilişkisine döndürülmesi mümkün olmadığına işaret ediyor:
“Türkiye’nin iktidarlar eliyle ABD’yle yeniden bağımlılık ilişkisine döndürülmesi mümkün değildir. İktidarların ABD’ye bağımlılığı ise Türkiye’ye darbelerden ekonomik kayıplara, ulusal çıkarlardan vazgeçilmekten bölünmeye kadar pek çok yıkım getirir. Ama en Amerikancı hükümetin bile artık bunu başarabilmesi mümkün değildir.”