SEYİR HALİ

‘Merkez Bankası Başkanı işe faiz artırmakla başlayacaktır ancak bu önlem tek başına yeterli değil’

Merkez Bankası başkanının değişmesinin ardından Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın henüz resmen teyit edilmemiş istifasının doğuracağı olası sonuçları Prof Dr. Erinç Yeldan, ekonomist Ali Ağaoğlu ve Taner Özarslan, RS FM’de değerlendirdi.
Sitede oku

Hafta sonu Murat Uysal'ın görevden alınmasıyla Merkez Bankası başkanlığına Naci Ağbal’ın atanmasının ardından Türkiye’nin gündeminde şimdi de Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın henüz resmileşmemiş istifası var. Bu son gelişmeler ışığında ekonominin olası gidişatını Prof Dr. Erinç Yeldan, ekonomist Ali Ağaoğlu ve Taner Özarslan, RS FM’de Ali Çağatay’la Seyir Hali programında değerlendirdi.

Prof. Dr. Erinç Yeldan: Türkiye reel ivmelenme yerine sanal olarak büyüme telaşına kurban oldu 

Prof. Dr. Yeldan, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik durumun sebeplerini “Pandemi ve öncesinde, 2018’de içine sürüklendiğimiz seçim konjonktürünün mutlaka bir ekonomi mucizesi yaratma telaşı ile Türkiye, sabit sermaye ya da üretkenliği arttırıcı olmayan ve parasal yönden aşırı genişleyici bir hareket göstermiştir. Türkiye, reel olarak ivmelenme değil, kredi üzerinden sanal olarak büyümesi telaşına kurban oldu. Türkiye, hükümetin her ne pahasına olursa olsun büyüme ve tüketimi arttırmaya ve inşaat sanayi sektör tercihi ile imar rantına dayalı bir gelir stratejisi gütmesinin bedelini ödüyor. Kredinin geniş tutulması için faizin düşük ve döviz kurunun ucuz olması gerekiyordu. Türkiye 2009 krizi öncesi dönemi dünyada sıcak paranın bol olduğu bir ortamda bu iki tercihi kullanarak büyüyebilmişti ama 2016-2017 sonrası dönem böyle değil. Enflasyonla mücadelede yapılması gereken ilk iş faiz ve döviz kurunun kullanımında bankaların kişilerinin uluslararası normlara göre serbest bırakılması ve uluslararası normlara göre hareket edilmesidir” diye anlattı. 

‘IMF borcu- uluslararası piyasa borcu ikilemini hükümetin kendisi yarattı’ 

‘Türkiye, uluslararası piyasalardan serbest fakat pahalı borçlanmaya mı yönelmeli yoksa IMF’ye giderek daha ucuz fakat yaptırımlı bir yola mı girmeli?’ sorusuna Yeldan, “‘Kırk satır, kırk katır’ benzetmesiyle betimlediğiniz seçimi AKP kendisi yarattı. ‘Standby’ dediğimiz politika deneyimine baktığımız zaman belirli unsurlar var. Bunların başında maaşların durdurulması ve kesilmesi, asgari ücretin geriletilmesi, sosyal harcamaların azaltılması, kamu harcamalarının kısılması var. Zaten bu hafta meclise gelecek torba yasayla beraber ciddi anlamda emek gelirleri üzerine bir baskı zaten uygulanıyor. Bunun ötesinde kamu harcamalarının disiplini zaten yapılması gereken bir olgu, 2018 sonrası telaş içinde büyüme konjonktürünün yarattığı bir olguydu. Bütçe açıklarının 2021 bütçesinin zamanında teklif edilememesi, içinde bir yığın istisnalar ile 2021’in kurgulanması yani bütün bunların yasaya uygun olarak yeniden düzenlenmesi için aslında bir IMF’ye ihtiyacımız da yok” diye devam etti.

 ‘Gelir eşitsizliği ile mücadeleyi ana eksenine koyan bir program olmadığı sürece güven kurulamaz’

Yeldan “Burada yapılması gereken IMF’yi sembolik olarak ‘beraber çalışıyoruz’ görünümü vermek olabilir ama her şeyden önce Türkiye’deki bu gelir eşitsizliğini frenleyecek ve bu imar rantlarını, finansal çalkantıyı dizginleyecek ve vergilendirecek sosyal adaletli bir maliye stratejisini beninmeli. Buna IMF’nin de itirazı olmaz ama siyasi olarak çok zor kararlar bunlar. Gelir eşitsizliği ile mücadeleyi ana eksenine koyan bir istikrar programı olmadığı sürece Türkiye’de gerçek anlamda ne bir demokrasi ne de bir iktisadi güven kurulamayacağını düşünüyorum. O yüzden var olduğumuz şu noktada zaten yapılacak adımlar o kadar belli ki IMF ile çalışıyormuş izlenimi verecek sembolik bir adım bile yeterli olacaktır. Bence ikilem IMF’ye gidip gitmemekte değil, Türkiye’nin bu sürdürdüğü spekülatif yönlü emek verilerine baskıcı stratejiden vazgeçmesi olacaktır” dedi.

Ekonomist Ali Ağaoğlu: Merkez Bankası Başkanı’nın işe faiz arttırarak başlayacağını düşünüyorum

Ekonomist Ali Ağaoğlu ise Merkez Bankası Başkanı’nın göreve gelirken işe faiz artırmakla başlama ihtimaline işaret etti: 

“Ben ‘Şu anda ne olması gerekiyorsa onu yapacağım. Bunu kabul ediyorsanız ben bu işi yaparım’ demiştir diye düşünüyorum. Bu tecrübe onu gerektiriyor çünkü. Bu yüzden işe faiz arttırarak başlayacağını düşünüyorum. Piyasada çoklu faiz ortamı var. Benim iş gören faizi dediğim bir faiz var, şu an kimse parasını ne 10.25’den mevduat yatırıyor ne 10.25’den kredi alıyor. Başka seviyelerde 16-18’lerde krediler var 13-15’lerde mevduatın olduğu bir yerde 10.25 veya 14.75 merkez bankasının geç likidite penceresi dahi normal piyasa faizinin uzağında bir yerde. Tekli faize getireceğim gerçekten sadeleştireceğim diye bir tavırla Başkanlık yapacak olur ise bence başarılı olma şansı artar ama yok ben yine enflasyon faiz kavgasını devam ettirecekse çok başarılı olması beklenemez. O zaman neden değiştirdiniz diye sorarız. 16 ayda iki Başkan değişmesi de hoş bir durum değil. Ne yapacağı konusunda gerçekten ipuçları henüz daha yok, nasıl bir gönüllendirme veya tercihle oraya gittiğine dair de yok. Dedikodular var ama bunlar dedikodu şeklinde. Şu an göründüğü kadarıyla Cuma gününe göre daha iyi bir piyasa var. Türk Lirası’nın değer kaybı yavaş yavaş durmuş görünüyor.”

‘Türkiye’deki sorun sadece faizle çözülecek gibi değil; dış politika ve maliyede de atılması gereken adımlar var’

Ağaoğlu, yapılacak olan reformlarda güven sağlamanın önemini şöyle vurguladı:

“Kademeli faiz artışlarıyla çözülebilecek noktada değiliz, önden yüklemeli büyük bir faiz artışıyla başlaması gerekir. 500-600 baz puanlık bir faiz artışıyla 16-17 gibi piyasada iş gören faiz neresiyse tabela faizini iş gören faizine eşitlemesi gerekir İtibarla güven daldan toplanmaz, pazardan alınmaz. İstikrarı oluşturamazsınız belki ama o güveni oluşturmanız gerekiyor. Ne söylerseniz söyleyin sonuçta yaptığınız iş önemlidir. Ben faizleri yükseltmedim dediğinizde, aslında yükseltmişsiniz geç likidite penceresiyle, kendinizle çelişen bir şey yapıyorsunuz. Bunu yapmamanız gerekiyor. Piyasanın ve ekonominin temeli güvendir. Bu güveni tesis ettiğiniz sürece siz başarılı olursunuz ve insanlar önlerini görürler. Naci Ağbal, önden yüklemeli bir faiz artışıyla başlarsa işimiz bir parça kolaylaşır. Yetmez tabii ki çünkü Türkiye’deki sorun, sadece faizle çözülecek gibi değil. Dış politikayla ve maliye politikasıyla ilgili atılması gereken adımlar var.”

‘Türkiye’nin bu değişiminin arkasındaki sahiplerinden birisi de Biden’ın seçilmesi’ 

Ağaoğlu “Bunların hepsini Merkez Bankası tek başına yapamaz, beklemek de hatalı olur. Kabine değişikliği olursa birlikte çalışacak olan bakanlar kimler olacak? Sadece Merkez Bankası Başkanı değişmedi hafta sonu, Ekonomi Üst kuruluna da Sayın Zeybekçi atandı. Kökten bir değişim geliyor olabilir ama bu değişim enflasyon faiz tartışmasının terk edildiği herkesin anlayabileceği basitleştirilmiş bir para politikasına dönüldüğünü söyler ve anlatır ise piyasa riskin daha az olduğunu hissettiğinde Türkiye’ye bakış değişecek. Türkiye’nin dış borcu yüksek ama en yüksek ülkelerden biri kesinlikle değil. Türkiye’nin risk algısı azalsın. Suriye, Libya, Doğu Akdeniz konusunda değişim olacağında da Biden faktörünü kesinlikle unutmamamız lazım. Türkiye’nin bu değişiminin arkasındaki sahiplerden bir tanesinin de Biden’ın seçilmesi olduğunu düşünüyorum” diye devam etti. 

Taner Özarslan: Şu anda büyük çağlı değişiklikler de yapılsa, Türkiye ancak önümüzdeki  bir seneyi kurtarır

Ekonomist Taner Özarslan, Türk Lirası’nın gelişmeler sonucunda dolar karşısında yaşadığı değişimleri şöyle değerlendirdi:

“Ekonomiyi ilerletmek, yavaşlatmak, döviz kazanmak ya da kaybetmek istiyorsanız hepsinde yapılması gerekenler büyük çapta bellidir. Küçük çaptakiler zaten değişime sebep oluyor. Şu anda büyük çaplı değişimler yapılsa da Türkiye’de önümüzde bir seneyi kurtarır. Üzerine yapısal reformlar koyabilmek lazım. Yeni gelecek yönetim kısa vadeli mi düşünecek yoksa uzun vadeli mi düşünecek? Uzun vadeli refah için kısa vadede bir miktar bedel ödemeye razı olunacak mı? 2023 ile ilgili 5 sene önce program açıklandığını hatırlıyoruz, 20-25 bin doların üzerinde milli gelirimiz olacaktı ama söylemekle olmuyor hiçbir şey. Bunu uygulayacak icraatlarında gerçekleşmesi lazım ama şu anda piyasa algısı şu, ya faiz artırımına gidecekler ya döviz rezervini arttırıcı politikalara gidecekler, en önemlisi uluslararası ilişkiler ve Türkiye’ye sermaye çekmek üzere programlar olacaktır. Bunun beklentisiyle Türk Lirası haftaya yüzde 1.7ye kadar dolara karşı değer kazancıyla başladı.

‘Rezerv artırıcı veya aşağı düşmesini engelleyici yönetim gelirse, piyasalar olumlu tepki verir’

Türk Lirası önceki haftaların tekrarlanmayacağını düşündüğü için olumlu bir bakış açısıyla başlıyor haftaya. Yerine kimin geleceği çok önemli, özel sektör geçmişi olan ve merkez bankacılığını bilen biri olsa daha iyi olurdu deniyor Merkez Bankası için, aynısını ekonomi yönetimi içinde muhtemelen söyleyeceğiz. Piyasa profesyoneli teknokrat diyeceğimiz bir kişi piyasanın tercihi olacaktır. Uygulama çok daha önemli, rezervlerde erime var. Goldman & Sachs’ın ‘Türkiye gerçekte 120 milyar dolar döviz rezervi kaybetti’ açıklamasının Ankara’da son iki gündür yaşananlarda çok etkili olduğunu biliyoruz. Rezervleri arttırıcı politikalar veya daha aşağı gelmesini engelleyecek olan yönetim olması halinde piyasalar olumlu tepki vermeye devam edecektir.”

Yorum yaz