Fransa art ardı radikal İslamcı saldırılarla sarsılırken, Emmanuel Macron yönetiminin karşısında 'dünya Müslümanlarının liderliği' iddiasıyla dikilen Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransa'yı boykot çağrıları tartışılıyor. Fransa'nın Türkiye ekonomisinde önemli ölçüde yatırımları bulunurken, Erdoğan'ın 'stratejik sektörleri' özellikle boykottan dışlaması dikkat çekti.
Türkiye-Fransa ilişkilerini Dünya Gazetesi yazarı Zeynep Gürcanlı ile konuştuk.
‘Fransa liderliği de Türkiye liderliği de iç politikada kazançlı çıkıyor’
Zeynep Gürcanlı'ya göre, siyasal İslamcılık üzerinden Fransa ve Türkiye liderlikleri arasındaki bilek güreşi iki tarafta da 'iç politikada kazançlı çıkmak için kullanıyor'. Özellikle Fransa'daki ekonomik sıkıntılar ve pandeminin durumuna dikkat çeken Gürcanlı, Macron'un yeniden seçilebilmek için 'aşırı sağa kaymaktan başka çaresi bulunmadığı görüşünü dile getirdi. Buna karşılık Gürcanlı'ya göre Türkiye'deki liderlik de hamasi söylemlerde bulunurken, dünyada gittikçe yalnızlaşan bir görünüm sergiliyor:
“Açıkçası iki tarafın da bu tartışmadan iç politikada kazançlı çıktığını söylemek mümkün. Zaten diplomatik çevrelerde de bu konuşuluyor. Emmanuel Macron son dönemde yaptığı kabine değişiklikleriyle olsun söylemlerinde yaptığı değişikliklerle olsun biraz ülkesindeki aşırı sağcıların oylarına talip olduğunu göstermeye başladı. Başlangıçta Macron’un seçilmesi ekonomik reformlar sözleriyle olmuştu. Fakat bu ekonomik reformlar bir türlü ortaya çıkmadı. Nitekim Fransa’da Sarı Yelekler, Fransız halkının Macron’dan umduğunu bulamadığını gösterdi. Ekonomi olmayınca öbür tarafa kayma ihtiyacı duydu. Malum Macron görev süresinin yarısını geçti. Bir kez daha seçilme şansını zorlayacak. Bunun için de söylemini biraz değiştirdi. Söylem olarak daha çok aşırı sağcıların, faşist diyebileceğimiz kesimlerin hoşuna gidecek ifadelere başvurma yolunu seçti. İfade özgürlüğü farklı bir şey. Zaten Fransız öğretmenin sınıfında yaptığı şey de bütün Fransa’da ifade özgürlüğü olarak görüldü. Cinayete gitmesinin asla kabul edilebilir bir şey olmadığı da tüm Fransız kamuoyunda sağcısıyla solcusuyla kabul edilmiş bir gerçek. Bu sadece orada değil bizde de öyle. Her kim ne yaparsa yapsın kafası kesilerek ölmeyi hak etmiyor. Bir önceki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Le Pen hakikaten beklenmedik bir başarı sağlamıştı. Biraz Macron’un yaptığı ekonomi politikalarla. Çünkü Macron her zaman zenginden yana tavır almakta, vergi sisteminde. Suçlanan bir politikacı. Sol güçlüdür Fransa’da. Sol kesimden herhangi bir oy alması mümkün değil. Biraz o anlamda cepheleşme var orada. Macron’un aşırı sağa kaymaktan başka bir çaresi de yok. Oradan biraz oy almaya çalışıyor. AKP hükümetinin yönettiği Türkiye son dönemde bütün dünyada ciddi şekilde yalnızlaştı. Bu sadece Fransa’da değil herhangi bir ülkede Türkiye ve yöneticileri aleyhine herhangi bir söz söylemek geçer akçe durumuna gelmiş durumda. Bunu da kullanıyor biraz Macron. Doğu Akdeniz sıkıntısında Yunanistan ile olan NAVTEX ve tatbikat krizlerinde hiç ilgisi olmamasına rağmen uçak gemisi gönderdi Fransa. Bunun aslında karşılığını da aldı. Yunanistan’a Rafale uçaklarını sattı. Bu işin ekonomi politiği de var. Olana bir bakmak gerekiyor. Libya’da Fransa, Türkiye’ye karşı tarafta durdu. Ama Türkiye’nin aksine öbür tarafla da bir ilişki kurmaya çalıştı. Şimdi bu ateşkesten sonra oradaki işlerine devam edecek. Türkiye liderliğinden hamasette son derece güçlü sesler çıkıyor. Kimseyi hakikaten yanına yaklaştıramayacak kadar sert ve yüksek tondan sesler çıkıyor. Fakat ne yazık ki bu bizim ekonomimize hiçbir şekilde yansımıyor ya da daha fenası kötü anlamda yansıyor.”
‘Dış yatırımı engelleyen bir tona bürünmek üzere’
Türkiye'de otomotiv sektöründen enerji sektörüne kadar önemli Fransız yatırımları bulunduğunu anımsatan Gürcanlı, bizzat Erdoğan tarafından yapılan boykot çağrısının sakıncalarına dikkat çekti. Bunun en başta yabancı yatırımcıları korkutacağını belirten Gürcanlı, Ankara'daki diplomatik kulislerde de Türkiye pazarına yatırım salık vermenin zorluklarının konuşulduğunu aktardı:
“Şu anda çok önemli Fransız yatırımları var. Otomotiv sektöründen enerji sektörüne ya da kilit sektörlere bakarsak gıda, perakende sektöründe yatırımları var Türkiye’de. Boykot dediğiniz andan itibaren Fransa’ya bir miktar sıkıntı verebilirsiniz. Fakat bu boykotu Avrupa’daki ülkelerde hatta Araplar bile ‘Türkiye demek ki kızınca böyle bir şey yapacak o zaman yatırım yapmayalım. Biz orada yatırım yapacağız. Bir tane liderime kızacak, mallarımızı satamayacağız’ deyip dış yatırımı engelleyen bir tona bürünmek üzere. Diplomatik kulislerde konuşulan tam olarak da bu. Diplomatlar görev yaptıkları ülkeyle kendi ülkeleri arasındaki başta ekonomik olmak üzere diğer ilişkileri geliştirmek üzere görevlidirler. Burada yabancı özellikle batılı diplomatlarla konuştuğum zaman, ‘Bize geliyor birtakım şirketler. Türkiye büyük ve geniş bir pazar, iyi ve büyüyen bir pazar. Ne dersiniz yatırım yapalım mı?’ dedikleri zaman ‘Yatırım yapın diyemiyoruz’ diyorlar. Onların da böyle bir sıkıntısı var yatırım konusunda. Bu boykot çağrısı terse de düşebilir. Sivil toplumun yaptığı bir boykot ayrı. Resmi kişiliklerden üstelik Türkiye gibi cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki en güçlü insandan gelen bir boykot çağrısının etkileri sıkıntılı olur."
'Araplar da Türkiye'ye boykot uyguluyor ama resmi yapmıyorlar'
Avrupa'dan daha şimdiden Türkiye'ye karşı ekonomik adımların gündeme taşındığını vurgulayan Gürcanlı, Türkiye ekonomisini 'camdan eve' benzeterek Fransa'ya yönelik boykotun geri tepme risklerine dikkat çekti. Gürcanlı Suudi Arabistan başta olmak üzere bazı Arap ülkelerinin Türkiye'ye adı konulmamış aleni boykot uyguladıklarını anımsatırken, sivil toplumu örgütlemek yerine Ankara'dan bizzat Cumhurbaşkanı'nın çağrısıyla böylesi bir işe girişmesini eleştirdi:
"Daha şimdiden AB’de hükümetin yaptığı bu boykot çağrısına karşı nasıl önlemler alabiliriz noktasında tartışmalar başladı. Avrupa’da ‘olağan şüpheliler’ diyebileceğim Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlar hemen Gümrük Birliği’ni askıya alalım, ortadan kaldıralım derken diğer daha aklıselime sahip AB ülkeleri daha farklı unsurları düşünüyorlar. Camdan evi olanlar komşusuna taş atmasın. Bizim ekonomimiz tam bir camdan ev. Hatta küçük küçük kenarından köşesinden çatlamaya başlamış bir camdan ev. Oraya buraya taş attığımızda gelecek taşları karşılayıp karşılayamayacağımızı bilemiyorum. Çok da iyimser bakamıyorum. Söylemesi kolay yapması zor. Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü üyesi aynı anda. Suudi Arabistan da Türk mallarına boykot uyguluyor. Ama hiçbir zaman Suudi yetkili, kralı, bakanı çıkıp da biz boykot uyguluyoruz demiyor. Kim diyor, ticaret odası, işadamları diyor. Bu iş böyle yapılmaz. Dolayısıyla Türkiye’nin onları oraya buraya şikayet etme şansı da pek kalmıyor. Kalkıp da hükümetin tek yetkilisi olan Cumhurbaşkanı çok üst perdeden çıkıp da böyle bir şey dediği andan itibaren ciddi sıkıntı doğabilir.”
‘Hakarete tabii ki tepki gösterilir ama küfürlü ifadeler Türkiye'nin imajı açısından ciddi sıkıntı’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransa dışında Almanya'ya karşı da 'Naziler' söylemini tekrarlarken, Gürcanlı, bu çıkış karşısında sessiz kalan Merkel'in eninde sonunda tepki gösterip Macron'la açık dayanışma içine gireceği görüşünde. Gürcanlı Türkiye'den ise devlet yetkilileri düzeyinde Fransa'ya aleni küfürlü söylemlerin Türkiye'nin imajı açısından yarattığı ciddi sıkıntılara dikkat çekti:
“Şunu biliyoruz ki bir AB dayanışması son noktada hep galebe çalıyor. Özellikle İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden Fransa ile Almanya aralarındaki koordinasyonu bozmamak için çok özel bir çaba sarf ediyorlar. İstemeden de olsa bazen birbirleri içinde dayanışmada olmak zorunda hissediyorlar. Şu anda Angela Merkel sessiz ama Macron’un ısrarı olması halinde onun da bir şekilde Türkiye’ye karşı dayanışma ortağıyla bir tavır içine girmesini bekliyorum. Bu çok sert bir tavır olmaz ama söylem bazında olma ihtimali var. Söylem konusuna geldiğimizde bunu söyleyen birinin bir de kültür bakan yardımcısı olması ayrıca sıkıntı verici bir durum. Hakaret eden bir kime olursa olsun tepkinizi tabii ki göstereceksiniz. Ama hakaret, her dilde küfür olabilecek ifadelerle böyle bir tepkinin kültür bakan yardımcısı tarafından gösterilmesi aslında Türkiye’nin imajı açısından da ciddi sıkıntı."
'Erdoğan Türklüğü de katması İslam dünyasının kolektif tepkisinin önünü kesen bir tavır'
Gürcanlı, diğer yandan Türk liderliğinin Fransa üzerinden Müslümanlarla ilgili meseleyi 'Türklerle bütünleştirmesini' de eleştirdi. Macron'un peygamberin bir çiziminin de yer aldığı bazı karikatürleri hükümet binalarına yansıtmasının Müslümanlar için 'rencide edici' olduğunu belirten Gürcanlı, ancak bunun karşısında 'Türklüğün' öne çıkartılmasının İslam dünyasının kolektif tepkisinin önünü kesen bir tavır olacağı değerlendirmesinde bulundu:
"Bir başka söylem sıkıntısı da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinde gizli. Erdoğan bir önceki konuşmasında Fransa’da yapılan Müslümanlara karşı tavrı Türklerle bütünleştirdi. Müslüman Türktür, Türk Müslümandır, bunu ayırmak mümkün değildir dedi. Türkiye nüfusu 83 milyon. Avrupa’daki Türkleri sayarsak 90-100 milyon. Oysa milyonlarca Müslüman var. Siz Türkler Müslümandır deyip, kendinizi lider ya da ön cephe olarak gösterdiğiniz anda diğer Müslümanları da kaybetmeniz söz konusu olabilir. Eğer sizin inanç dünyanızda olduysa ki olabilir karşı tarafta da öyle bir atak var. Macron’un peygambere ilişkin fotoğrafları, devlet binalarına yansıtma kararı ve bunu desteklemesi açıkçası kabul edilebilir bir şey değildi, çok rencide ediciydi dünyadaki çok önemli bir inanç grubu için. Buna tek başınıza liderlik görevi üstlenerek bir tepki göstermeniz aslında kolektif tepkinin de önünü kesen bir tavır. Bunun da özellikle çok sorunlu olduğunu düşünüyorum. Arapları da dışlıyorsun. ‘Lider benim, büyük abi benim. Ben tepki gösteririm, siz de etrafımda sıralanın’ gibi bir sonuç çıkıyor. Bu da zaten yalnız Türkiye’nin daha yalnızlaşmasını getirecek bir unsur. Hatta bir nevi öbürlerinin tepki göstermesinin önüne geçmiş oluyorsunuz.”