Türk dış politikasında öne çıkartılan Doğu Akdeniz'deki kriz hali NATO ve AB'nin önce gücü Almanya'nın devreye girmesiyle yatışmış görünürken 'doğu cephesinde' Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalar alevlendi.
AB liderler zirvesinin Kovid-19 nedeniyle 1-2 Ekim'e ertelenmesiyle 'soluklanılan Doğu Akdeniz krizinde NATO'nun askeri komiteleri devreye sokması eşliğinde sükunet hakim. Ancak Ankara'nın 'haklarımızdan taviz vermeyiz' ve 'önkoşulsuz görüşmeye hazırız' söylemleri eşliğinde Yunanistan ile başlanması öngörülen istikşafi görüşmelerin tarihi henüz belli değil. Kriz şimdilik kaydıyla 'dondurulmuş' görünürken, Almanya'nın da Ankara'ya yönelik olası yaptırımları engellediği görüşleri hakim.
Doğu Akdeniz'deki bu sükunet görünümü eşliğinde dikkatler Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilime çevrildi. Türkiye tavrını açıkça Bakü'den yana koyarken, çatışmanın kızışması olasılığının sonuçları tartışılıyor.
Türk dış politikasının iki ana kriz başlığını ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve Dış Politika Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Bağcı ile konuştuk.
‘Doğu Akdeniz'de yapısal sorun çözülmedi, diplomasi uzatma aracı olarak rol oynuyor'
Prof. Hüseyin Bağcı'ya göre, Türkiye yönetimi Almanya'nın etkisi ve desteğinde Doğu Akdeniz’de çatışma dilinden uzaklaştı. Ankara'nın değişik vesilelerle sürekli diplomasi mesajları verdiğini belirten Bağcı, Macron ile Erdoğan arasındaki telefon görüşmesiyle de krizin Fransa ayağının teskin edilmiş göründüğünü belirirken, tüm bunlara karşılık Doğu Akdeniz'deki yapısal sorunun çözümlenmemiş olmasına dikkat çekti. "Burada bir ara verildiğini söyleyebiliriz" diyen Bağcı, diplomasinin çözüm değil ama uzatma aracı olarak rol oynadığının altını çizdi:
“Doğu Akdeniz meselesi en azından yumuşadı. Türkiye’nin diplomatik alan açmasıyla özellikle Almanya’nın etkisi ve desteğiyle Türkiye, Akdeniz’de çatışmadan çok yumuşamaya giden bir politika arayışına girdi. Bu da Avrupa Birliği içerisinde Türkiye zirvesi çok önem kazanmıştı geçenlerde. Ama başkanın Kovid-19’a yakalanması Türkiye’nin şansı. O zamanki havayla şimdiki hava çok daha farklı oluyor. Ortam Türkiye’nin lehine doğru gidiyor. Çünkü o zamandan bugüne kadar Türkiye değişik vesilelerle sürekli diplomasi mesajları verdi. Diplomasinin ön plana çıkması için atılımlarda bulunuyor. Bu ne derece başarılı olacak göreceğiz ama gerginlik iyice azalmış görünüyor. Macron ile Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmelerinde iki tarafında deyim yerindeyse geri adım atmaları ve daha fazla diyaloga önem vermelerini beraberinde getirdi. Doğu Akdeniz’deki genel anlamdaki yapısal sorun çözülmüş değil. Bunu da görmek lazım. Burada bir ara verildiğini söyleyebiliriz. Diplomasinin bir çözüm aracı olarak değil uzatma aracı olarak rol oynadığını görüyoruz. Ama özde bir değişiklik yok, sorunlar aynen duruyor."
'Bir Almanya-Fransa rekabeti yaşanıyor'
Bağcı Türkiye açısından 'taviz verme' anlamında 'göre adımın' söz konusu olmadığını dile getirirken, sorunun hala ortada durduğunu ancak boyut değiştirdiğini söyledi. Almanya'nın Fransa'nın tutumundan duyduğu rahatsızlığa atıf yapan Bağcı'ya göre Türkiye'ye yaptırımlara geçit verilmesi tek tek bazı ülkeler destek çıkıyor olsalar bile bu koşullarda zor görünüyor. Bağcı, daha kapsamlı değerlendirme için AB'nin 1-2 Ekim zirvesini beklemek gerektiğini vurguladı:
"Benim gördüğüm kadarıyla buna geri adım atmak denilmiyor. Geri adım taviz verme anlamında da yorumlanır. Öyle bir durum yok. Sorun orada sadece olayın boyutu değişti. Sert söylemden yumuşak söyleme geçiş yaşandı. Öyle gözüküyor ki tüm taraflar da bundan en azından şu aşamada memnun. Ama 1-2 Ekim’deki AB zirvesinden çıkacak kararları göreceğiz. Fransa-Almanya rekabetinde Türkiye, Almanya kartını kullanmaya başladı. Almanya üzerinden gidiyor, iyi bir taktik. Almanya açısından da iyi bir taktik. Çünkü Fransa hem BM üyesi hem savaş gemisi var. Akdeniz’de kafasına göre istediği yeri dolaşabiliyor, güç gösterisi yapıyor. Bu da Almanya’yı rahatsız ediyor. Sonuçta parayı veren Almanya. Böyle bir Alman-Fransız rekabeti yaşanıyor. Türkiye de bunun tam ortasında. Almanya’dan yana dümeni kırmış durumda. O nedenle büyük bir Türkiye’ye yönelik ekonomik ambargonun geleceğini düşünmüyorum. Türkiye’ye yaptırım uygulamak çok kompleks bir yapıyı da beraberinde getirecek. Avrupa Birliği’nin bütün ülkelerinin bunun altından kalkması mümkün değil. O nedenle AB’de özellikle Almanya’dan gelen sesler, çok önemli analizler var. Mesela German Council of Foreign Relations'ın Başkanı ‘Biz Türkiye’ye ambargo uygulamaya kalkarsak bunun sadece ekonomik boyutunu değil sosyal, siyasal, psikolojik ve askeri boyutunu düşünmemiz lazım ki Avrupa’nın şu anda böyle bir ambargodan çıkarı olmaz’ diye düşünüyor. Bunu da derken ABD’nin geçmişte Türkiye’ye uyguladığı ambargoların yarattığı olumsuz sonuçları da görüyorlar. AB içerisinde Rum tarafıyla birlikte topyekûn desteklendiğini düşünmüyorum. Teker teker ülkeler destekleyebilir. Ama genel olumsuz bir kararın çıkacağını söylemek mümkün değil.”
‘Amerika için Türkiye, Yunanistan’dan daha değerli’
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise Kıbrıs Rum Yönetimi'nin ardından beş günlük Avrupa turuna Yunanistan ziyaretiyle başlarken, Prof. Bağcı, ziyaretin ancak Trump'ın 3 Kasım'da yeniden başkan seçilmesiyle anlam kazanabileceği görüşünde. Trump'ın seçilmesi halinde Yunanistan'ın destek göremeyeceği ve Washington'ın Ankara'ya ağırlık vereceğini düşünen Bağcı, ABD açısından Türkiye’nin daha önemli bir ülke olduğunu söyledi:
“Amerikan Dışişleri Bakanı, Akdeniz coğrafyasını öğrenmeye başladı. Sonuçta geleceği yer Ankara. Buraya gelecek, aslında siz haklıymışsınız deyip gidecek diye düşünüyorum. Trump, tekrar seçilirse bu daha önem kazanacak. Seçilmezse, Pompeo’nun ziyareti aile ziyaretinden başka bir ziyarete dönüşmeyecek. 6 hafta bir süre kaldı. Ama Amerika Birleşik Devletleri bu coğrafyadan vazgeçmeyecek. Zaten klasik anlamda da Yunanistan ve Türkiye arasındaki tüm krizlerde Amerika hep arabulucu rolü oynadı. Bazen Türkiye kötü çocuk bazen Yunanistan şımarık rolleri oynandı. Ama bir askeri çatışma söz konusu olmadı. Şimdi farklı olan pandemi ve Amerikan seçimleri sonrası ortaya çıkacak yeni yapılanmaya göre eğer Trump devam ederse başka türlü konuşacağım Biden gelirse başka türlü yorumlayacağım. Ama Trump gelirse, Yunanistan’ın çok destekleneceğini düşünmüyorum. Avrupa ülkeleri destekleyebilir ama Trump büyük çerçeveden bakacak. Türkiye üzerindeki etkisini azaltmamaya çalışacak. Türkiye üzerindeki etkisi Yunanistan’dan çok daha değerli.”
'Türkiye'nin militan taşımaya ihtiyacı yok'
Türk dış politikası açısından 'doğu cephesinde' Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalara Ankara'nın Suriye'den cihatçı militanları taşıyarak destek olduğu iddiaları dünyaya yayılırken, Prof. Bağcı, böylesi bir şeye ihtiyaç olmadığının altını çizdi. Ankara'nın bu kez tam teşekküllü biçimde askeri, ekonomik ve sosyal anlamda Azerbaycan'ın yanında durduğunu belirten Bağcı, Ermenistan'ın 'işgalci' konumunun su götürmez bir gerçek olduğunu anımsattı. Bağcı'ya göre bugüne kadar Ermenileri topraklarından çıkarmak için gücü olmayan Azerbaycan son dönemde bu askeri güce ulaştığı için buna uygun hareket ediyor:
“Militan taşıma olayına ihtiyacı yok Türkiye’nin. Bunlar iddia olarak kalabilecek olan açıklamalar. Türkiye bu defa Azerbaycan’ın yanında tam teşekkülü şekilde askeri, ekonomik, sosyal bütün alanlarla birlikte. İşin ilginç yanı bana göre geçmişten farklı olarak yukarı Karabağ’la ilgili olarak çok ilgin analizler yayımlandı önceden. 1991’de bir referandum yapılıyor. Bu 1992’de bağımsız yukarı Karabağ Cumhuriyeti olarak ilan ediliyor. Kimse tarafından tanınmıyor. Sonuç olarak bunlar Azerbaycan topraklarının yüzde 20’sini işgal ediyorlar. İşgal eden tarafın Ermenistan olduğu tartışma götürmez. AGİT ve BM kararlarında da böyle. Suçlu var ise askeri anlamda bu Ermenistan. Mağdur olan taraf ise Azerbaycan. Bu konuda uluslararası mutabakat var. Zaten Azerbaycan’ın da söylediği, ‘Topraklarımdan çık’. Önceden bunu diyebilecek askeri gücü yoktu. Şimdi bu askeri güce ulaştığı gözüküyor. Son saldırılarda buna fırsat tanıdı. Nitekim Azerbaycan ordusu yavaş yavaş topraklarını geri almaya başladı."
'Astana sürecinin benzeri çıkabilir'
Ankara'nın kayıtsız şartsız Azerbaycan'ı yanında durmasının Rusya ile ilişkilerini etkileyeceğini belirten Bağcı, 'Astana sürecinde' çıkan resmin benzerinin burada da söz konusu olabileceği görüşünde. Erivan'da iki yıl önce iktidara gelen Batı yanlısı Paşinyan'ın Rusya karşıtı tutumuna dikkat çeken Bağcı, Paşinyan'a geri adım attırabilme temelli bir politika izlendiği değerlendirmesinde bulundu:
"Türkiye, kayıtsız şartsız resmi açıklamalara göre Azerbaycan’ın yanında. Bu Türkiye-Rusya ilişkilerini de etkileyecek. Rusya da Ermenistan’ın koruyucusu konumunda. Bir başka ifadeyle tıpkı Astana sürecinde olduğu gibi İran-Türkiye-Rusya nasıl birlikte hareket ediyorlarsa, Azerbaycan konusunda da şöyle bir durum ortaya çıkacak. İran, Ermenistan’la çok yakın. Rusya, Ermenistan’ı koruyor ama Türkiye ile ilişkileri var. Türkiye hem İran hem Rusya ile yakın ilişkilere sahip. Ama Azerbaycan’ın en büyük destekçisi. Denklem değişti, şöyle okumak gerek. Kaybeden bana göre Ermenistan, açık ve net. Çünkü Başbakan Paşinyan, Putin ile anlaşamıyor. Putin’in en hoşlanmadığı şey, Azerbaycan Türkiye’nin yanında. Ama özellikle Kafkasya coğrafyası dahil olmak üzere İpek Yolu’nun bütün geçiş yolu üzerindeki projelerde Ermenistan çıban başı olmaya başladı. Çünkü Türkiye ve Azerbaycan’ın olduğu hiçbir projeye girmiyor. Bu da Rusya’nın çıkarlarını engelliyor, enerjiden başlayarak ulaşıma kadar birçok sektörde. O nedenle Putin öyle gözüküyor ki Paşinyan’a burnunu sürttürecek politika takip ettiriyor geri adım attırıp uluslararası projelere katılıncaya kadar."
'Putin Türkiye'yi daha fazla ön plana çıkaran bir politika uyguluyor'
Prof. Bağcı 1992'den beri Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bölgesel örgütlenmelere kıyıdaş olmamalarına rağmen hem Azerbaycan hem Ermenistan'ın alındığını anımsatırken Ermenistan'ın sürekli 'reddiyeci' tutumuna dikkat çekti. Ermenistan üzerinde diaspora kaynaklı ABD ve Fransa etkilerine de atıf yapan Bağcı, ancak bu ülkelerin bölgede etkili olma olasılıklarının bulunmadığını kaydetti. Bağcı'ya göre Putin Türkiye'yi daha fazla ön plana çıkaran bir politika uyguluyor:
"1992’den beri Türkiye’nin Karadeniz Ekonomik İşbirliği çerçevesinde hem Ermenistan hem Azerbaycan alındı. İkisini de Karadeniz’e kıyısı yok. Ama bir platform sunuldu. Türkiye bu anlamda bütün projelere Ermenistan’ı ekledi. Ermenistan reddeden taraf oldu. Literatürde de kabul gören bir görüş. Ermenistan’a hem Fransa’daki hem Amerika’daki diaspora önceden çok etki yapıyordu. Ancak son yıllardaki gelişmeler çerçevesinde lobilerin önceki gibi Amerikan veya Fransa siyasetinde o kadar etkili olamayacakları görülmeye başlandı. Fransızlar, Ermenistan’a ne kadar destek verebilirler. Karadeniz’den geçebilmeleri için Türkiye’den izin almaları gerekir. Savaş gemisi gönderecek hali yok. Gürcistan savaşında 2008’de Nikola Sarkozy, oraya gitti ve ‘Ben buradayım’ mesajı verdi. Ona da küçük Napolyon diyorlardı. Bir diğer giden de Polonya başbakanıydı. Çünkü ikisi de Rusya’nın bu coğrafyada etkin olmasını istemiyor. Putin öyle bir politika uyguluyor ki Türkiye’yi daha fazla ön plana çıkaran, zaten uluslararası hukuk açısından haklı olan Azerbaycan’a destek vererek daha fazla sempatisini kazanıp Ermenistan’ı köşeye sıkıştırıp projelerde yer almasını sağlama yoluna gitti diye düşünüyorum.”