Akdeniz'de gerilim Türkiye'nin önkoşulsuz diyalog çağrılarına rağmen dinmezken, NATO'nın Ankara ile Atina arasında teknik görüşmeleri başlatma çabası Yunan tarafından dönmüş görünüyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in yaptığı açıklamayı Atina yalanladı ve ve gerginliğin ancak tüm Türk gemilerinin Yunan kıta sahanlığından derhal kaldırılmasıyla mümkün olabileceğini belirtti. AB, Türkiye'nin sondaj faaliyetleri durdurulmazsa eylül sonundaki liderler zirvesinde 'yaptırım' alarmı verirken, ABD yönetiminin de Kıbrıs Rum Yönetimi'ne 33 sene sonra silah ambargosunu kaldırma hamlesi dikkat çekiyor. Türkiye, Akdeniz'de Libya'nın batısındaki hükümet dışında Mısır'dan İsrail ve Lübnan'a bütün ülkelerle sorunlar yaşarken, dış politikada Batı tarafından da iyiden iyiye sıkıştırılmaya başlamış görünüyor.
Bu koşullarda Ankara'daki Yüksek İstişare Kurulu toplantısında Türk dış politikası ele alınırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın partisinin MYK toplantısında kurmaylarına Kıbrıs Rum Yönetimi hariç herkesle masaya oturmanın mümkün olduğu ve zemin yoklanması talimatı verdiği Türk kamuoyuna yansıdı.
Gelişmeleri Prof. Dr. İlhan Uzgel ile konuştuk.
‘Ankara'nın elinde NAVTEX dışında bir araç kalmadı'
Prof. İlhan Uzgel'e göre gelişmeler ve Ankara'nın söylemleri, hükümetin dış politikada ne kadar sıkıştığını ortaya seriyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun 'elimizden bir kaza çıkmaz, gerekirse kazayı biz yaratırız' gibi cümleler kurarken, Türkiye medyasında iki ülkenin ordularının karşılaştırılır olduğunu, çok kısa bir süre sonra da Türk hükümetinin 'her şeyi görüşelim' noktasına geldiğini anımsatan Uzgel, Ankara'nın elinde artık NAVTEX dışında bir araç kalmadığı görüşünü dile getirdi:
“Bütün hikaye bize dış politikadaki sıkışıklığın ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ‘elimizden bir kaza çıkmaz, gerekirse kazayı biz yaratırız’ gibi cümleler kurdular. Ondan sonra ‘gelin şimdi diplomasi yapalım, her şeyi görüşelim’ diyorlar. Dolayısıyla bu çok hızlı bir savrulma. İkisini birden yapamazsınız. Biz daha birkaç gün önce, medyada Türkiye’yle Yunan ordusu karşılaştırılıyordu. Neredeyse bir savaş, çatışma olacak havası yaratılıyordu. Eğer müzakere yapılacak idiyse bütün bu kavgayı, gerilimi niye yaşadı iki taraf da? Burada bir problem var. Bu da Türkiye’nin dış politikada artık daha fazla adım atamadığını, şu anda elinde NAVTEX ilanı dışında ciddi bir araç kalmadığını ve gidebilecek başka bir yer kalmayınca da son derece alttan alan, yumuşak, ‘gelin, oturalım, Güney Kıbrıs hariç’ ki zaten bunun AKP’yle de ilgisi yok, Türkiye’de hiçbir hükümet tanıyamaz. Kusura bakmasınlar, AKP’ye yakın güvenlikçiler, generaller, amiraller de bize ‘bizim Yunanistan’la görüşecek hiçbir şeyimiz yok’ diyorlardı. Bu ‘Akdeniz’de Yunanistan’ın işi yoktur, bizim onunla konuşacak bir şeyimiz de yoktur’. Oysa bu pozisyondan bile çok geriye adım attığını görüyoruz, ön koşulsuz görüşelim diyor. Tuhaf bir şekilde askeri olarak biz güçlüyüz, hukuken biz haklıyız diyen bir Türkiye, hiçbir şey tanımadan, Yunanistan ile bunun ön görüşmelerini yapmadan, NATO Genel Sekreteri’nin sözüyle gelin görüşelim dedi. Yunanistan bunu da kabul etmedi. En son gelen haberler bu yönde."
'Türkiye çok fazla coğrafyada çok fazla açıldı, çok fazla ülkeyi karşısına aldı'
Ankara'nın sürekli askeri güç kullanmaktan bahsettiğini ancak meselenin IŞİD yahut PYD olmadığını, NATO üyeleriyle muhatap olunduğunu anımsatan Uzgel, son derece sert açıklamalardan mütemadiyen U dönüşü yapılmasına dikkat çekti. Türkiye'nin çok fazla coğrafyada çok fazla açıldığı ve çok fazla ülkeyi karşısına aldığını söyleyen Uzgel, Yunanistan'ın Türkiye'nin yalnızlığını sonuna kadar kullanmaya çalıştığının altını çizdi:
"Tuhaf bir şey oldu şu an. Öyle bir hava vardı ki 'Türkiye askeri gücünü kullanır' diye, biz söylüyorduk, çünkü NATO içinde askeri güç kullanarak yapacağınız şeyler kısıtlı. Bu IŞİD değil, PYD değil, NATO üyeleriyle muhatabız biz. Dolayısıyla kullanılabilir bir güç değildi bu. Bunu herkes biliyor. Türkiye öyle bir hava yaratmadı. O kadar sert açıklamalar vardı ki. ‘Savaşsa savaş, sonuna kadar gideceğiz’ tarzında açıklamalar vardı. Sonra birden bire bir u dönüşü, ‘biz müzakereye hazırız’. O zaman neden bu kadar çok çatışma dili kullanıldı? En baştan müzakere dili kullansaydık, bu kadar gelmeseydik. Bunu söylüyoruz, ben daha önce yazdım da, Türkiye çok fazla açıldı. Yani çok fazla coğrafyada, çok fazla ülkeyi karşısına aldı. Kimseyle ittifak kuramadı. Katar’ın bir faydası yok Doğu Akdeniz’de bize. Bu yüzden Yunanistan, bana sorarsanız, Türkiye’nin bu yalnızlığını sonuna kadar kullanmaya, pazarlık payını mümkün olduğunca yüksekten kullanmaya çalışıyor. Biz bununla karşı karşıyayız şu anda.”
‘Kimse Türkiye'yi Mısır'la İsrail'le ilişkileri kötüleştirmeye zorlamadı. Yunanistan'ı NATO üzerinden masaya bile oturtamaz haldeler'
ABD’nin Güney Kıbrıs’a 33 sene sonra silah ambargosunu kaldırmasının sembolik bir önemi olduğuna işaret eden Uzgel, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yalnızlığını tüm ülkelerin kullanacağına dikkat çekti. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yaşadığı bu tıkanıklığı kendisinin yarattığı görüşündeki Uzgel, zamanında gerekli hamlelerin yapılmadığına işaret etti:
“ABD'nin Güney Kıbrıs'a silah ambargosunu kaldırmasının sembolik bir önemi var. ABD şimdilik öldürücü olmayan silahları diyor. Ben ağırlığı Rumlara verdim diyor. Bu çok belliydi. Türkiye’nin bu yalnızlığını bütün ülkeler kullanıyorlar. Sen NATO’ya kafa tutar gibi bir dil kullanıyorsun, İsrail’e çok sert ifadeler kullanıyorsun, büyükelçiyi çektin. Onlarda ‘Doğu Akdeniz’de Batı sistemiyle birlikte hareket etmezsen’, hemen İsrail, Yunanistan ve Rum Kesimi’ne yanaştı, Amerika da onları destekledi. Yunanistan da içeride sıkışık olduğu için ve Almanya’yla ilişkisi hiyerarşik kuruldu ekonomik sıkıntılardan dolayı. Onlar da Amerika’ya yanaşmayı tercih ettiler. Dolayısıyla al gülüm ver gülüm bir durum ortaya çıktı. Oysa Yunanistan’da Amerikan karşıtlığı çok güçlüydü, bizden daha güçlüydü. Biz Amerika’yla Yunanistan’ı, Amerika’yla Güney Kıbrıs’ı yan yana getirdik, ona Mısır eklendi, Mısır’ı kaybettik. Bütün bu yalnızlığın farkına vardılar, çıkamıyorlar da işin içinden. Bu yüzden de şimdi ‘gel NATO, bizi barıştır’ diyor aslında Türkiye. Sürekli bu mesajı veriyordu ve NATO Genel Sekreteri de kendi yazdığı tweet’inde ‘ben zaten her iki tarafın yetkilileriyle de görüşüyorum’ diyor. Burada Yunanlılar önce Almanya’ya bir ters köşe yaptılar, şimdi de NATO Genel Sekreteri’ne ters köşe yapmışlar belli ki. Dolayısıyla ben buradan müzakere yerine Türkiye’yi daha çok sıkıştırarak hedeflerime ulaşacağım diyor Yunanistan. Biz de bunun bedelini ödüyoruz. Bu noktaya gelmeyebilirdi. Doğu Akdeniz’deki bu tıkanıklığı, izolasyonu ki bu kendi kendine izole etmekti, yani 'Türkiye’yi sıkıştırdılar, Sevr’e zorluyorlar' değil. Türkiye kendi etti, kendi buldu. Kimse Türkiye’ye İsrail ile bu kadar kötü ol, Mısır’la bu kadar kötü ol dememişti. Kimse Türkiye’ye Kıbrıs Rum Kesimi, İsrail’le, Mısır’la, Lübnan’la Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları yaparken elini kolunu bağla dememişti. Türkiye bunları ciddiye almadı, önemsemedi. Biz nasıl olsa güçlü bir ülkeyiz dedi. Burada biz Münhasır Ekonomik Bölge ilan edip balıkçı mı kovalayacağız diye düşündüler. Şimdi bedelini ödüyorsunuz. Ne yapacaksınız? Elinizde başka bir araç kalmayınca NATO üzerinde Yunanistan ile masaya oturma. Öyle bir haldeyiz ki, Yunanistan’ı masaya bile oturtamıyoruz, bırakın yenmeyi.”
‘Türkiye Yunanistan'la ne savaşabiliyor ne masaya oturabiliyor. Ankara'nın artık ciddi inandırıcılık sorunu var'
Uzgel’e göre, Ankara Yunanistan'la ne 'savaşabildiği' ne de 'masaya oturabildiği' bir pozisyonda. Mısır'la Yanunistan'ın yaptığı anlaşmayı çok önceden Ankara'nın yapması gerektiğini dile getiren Uzgel, ancak zamanında atılmayan adımlarla çok geride kalındığını dile getirdi. Uzgel'e göre, Türkiye’nin iç ve dış politikalarının ciddi bir revizyona ihtiyacı var. Ankara'nın her şeyin üzerine bir de artık 'inandırıcılık' sorunu ortaya çıktığını belirten Uzgel, Türkiye'nin dış politikasını yeniden kurgulayacağını ilan etmesi ve uzlaşma arayışlarına girmesiyle rahatlatabileceği görüşünde:
“Bu tıkanıklığı aşmamız gerekiyor. Artık dilimizde tüy bitti, tabii başka yolu yok. Ama bunu mesela Yunanistan Mısır’la deniz alanlarını sınırlandırma anlaşmasını yapmadan önce yapmamız gerekiyordu. Bizim yapmamız gerekiyordu. Şimdi nasıl olacak? Türkiye Libya’yla yaptı bu anlaşmayı, Yunanistan da Mısır’la. Biz bu süreçte çok geride kalıyoruz. Dolayısıyla bundan sonra Yunanistan ile ne savaşabiliyorsunuz ne masaya oturabiliyosunuz. Bu bütüncül bir sorun. Türkiye’nin hem iç politikasında hem de dış politikasında ciddi bir revizyon gerekiyor. Yani biz içeride demokratikleşiyoruz, dışarıda da dış politikayı gerginlik siyasetinden, kriz siyasetinden, askeri araçla ulusal hedeflerimize varma siyasetinden vazgeçiyoruz. Biz müzakereyle, uzlaşıyla ve diplomasiyle siyaset yürüteceğiz deyip, Suriye’de, Doğu Akdeniz’de, Mısır’la, Libya’yla uzlaşma siyasetine geçmemiz lazım. Dış politikanın baştan bir revizyonu gerekiyor. Yoksa bunu parça parça yapamıyorsunuz. Libya’da da şu an çok sıkışık Türkiye. Yalnız kaldı, Serrac hükümeti Türkiye’yi yavaş yavaş terk ediyor, bunun işaretleri var. Doğu Akdeniz’de çok yalnız. Suriye’de de çok kırılgan. Amerika’yı Rusya’ya, Rusya’yı Amerika’ya karşı kullanma siyaseti orada da sınırlarına ulaştı. Dış politika mantalitesini yeniden kurmazsanız, küçük küçük parça parça, orada bir diplomasi yapalım diyerek bir yere varamayacaksınız. Türkiye acilen şunu ilan etmeli; ‘biz dış politikamızı yeniden kuruyoruz’ diye söylemek zorunda. Yoksa ciddiye alınmıyor, ikna edici olmuyor. Türkiye’nin bir inandırıcılık sorunu da var. Bu içeriden de kaynaklanıyor. Ama zararın neresinden dönerseniz kardır. Mısır’la, İsrail’le mecburen, bayılmıyoruz İsrail’e, nasıl bir devlet olduğunu biliyoruz ama bir reel politik var burada ve bunun dışına çıkamaz Türkiye. Dolayısıyla Mısır ve İsrail ile ilişkileri yeniden kurmak zorunda. Libya’da çatışmanın değil, uzlaşmanın bir parçası olmak zorunda. Bu tansiyonu da düşürür, Türk dış politikasını da rahatlatır.”
‘AB yine de Türkiye'nin öneminden ötürü Yunanistan'a koşulsuz çek vermiyor, ciddi bir ambargo uygulayamazlar'
Türkiye’nin dış politikada yaşadığı sıkışıklığın herkesin farkında olduğunu dile getiren Uzgel, bu sebeple Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye isterse ambargo uygulayabileceğini söyledi. Ancak Uzgel’e göre AB'nin böylesi bir yola başvurmamasının iki nedeni var: Türkiye’nin bu coğrafyada önemli bir ülke olması ve Yunanistan’a peşine takılıp ‘koşulsuz bir çek’ vermek istememeleri:
“Türkiye yalnız yakalandı bu coğrafyada ve bunun herkes farkında. Eskiden ‘biz kendimizi iyi anlatamıyoruz’ gibi bir şey vardı. İnternet dünyasında yaşıyoruz, Türkiye’deki her şey anında dünya tarafından biliniyor, sosyal medya ve medya aracılığıyla. Dolayısıyla Türkiye’nin içinde bulunduğu bu sıkışıklığı, bu krizden çıkamama, bulaştığı sorunlar içinde debelenmesi durumunun herkes farkında. O yüzden istedikleri gibi Türkiye’yi köşeye sıkıştırabilirler. Bu Libya için de Suriye için de Doğu Akdeniz için de geçerli. Yunanistan görüşmeye bile yanaşmıyor. Dolayısıyla Avrupa Birliği Türkiye’ye istediği ölçüde ambargo koyabilecek durumda. Türkiye’nin elinde çok fazla bir araç yok. Ne yaptı? En son yaptığı şey; sığınmacıları sınıra yığarım dedi. O kozu bir kere kullandınız, yeterli olmadı. Ama Avrupa Birliği 2 nedenden dolayı paldır küldür Türkiye’nin üzerine gelmiyor. Bunun birincisi, Türkiye hakikaten bu coğrafya açısından önemli bir ülke. Tamamen karşılarına almak istemiyorlar. AB ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşları var. AB ülkelerinin Türkiye’de yatırımları var. Türkiye’nin tamamen batmasını istemezler. Çünkü Türkiye ekonomisi zaten AKP döneminde el değiştirdi zaten. İkincisi de koskoca Avrupa Birliği bir tek Yunanistan’ın peşine takılmak istemiyor. Böyle de bir gerçeklik var. Yani burada Yunanistan’a sonsuz bir çek verilmiş de değil. Böyle bir yanılsama var. Dolayısıyla bir denge içinde hareket ediyorlar. Türkiye’ye çok büyük bir yaptırım gelmez. Ama dostlar alışverişte görsün, birkaç tane yaptırım unsuru çıkabilir. Çünkü Yunanistan ve Fransa çok bastırdı. Almanya buna razı olmuyor. Şimdilik böyle bir denge devam ediyor. Bu yüzden de Avrupa Birliği’nden hele Türkiye ‘müzakereye hazırız’ dedikten sonra yaptırım kararı çıkması ihtimali çok düştü."
'Herkes ittifak sistemi içinde hareket ediyor, bir tek Türkiye tek taraflı, her sorunun parçası ve çatışma içinde'
Ankara'nın muhatap aldığı ülkelerin hepsinin belli bir ittifak sistemi içerisinde hareket ettiklerini, bir tek Türkiye'nin tek taraflı durduğu, her sorunun bir parçası olduğu ve çatışma içinde bulunduğuna dikkat çeken Uzgel, Ankara'nın kendi kendisini soktuğu sıkışmışlıktan nasıl çıkacağına dair bir fikrinin de bulunmadığı görüünde:
"Ama ‘Elimizden bir kaza çıkmaz, biz yaparız, sonuçlarına katlanırsınız’ diyeli kaç gün oldu? Çok savaşkan bir dil kullanıyordu Türkiye. Birdenbire müzakereye geçti. İkisi de olmadı, ne savaşabiliyorsunuz ne müzakere yapabiliyorsunuz. Bu sıkışıklığın göstergesi. Normalde Türkiye büyüklüğünde bir ülkenin, hani biz çok güçlüyüz, bölgede bizden habersiz yaprak kımıldamıyor ama bir sonuç elde edemiyoruz. Demek ki askeri güçle elde edebileceklerinizin bir sınırı var. Bu sefer Türkiye’nin muhatap aldığı ülkelerin hepsi belli bir ittifak sistemi içerisinde hareket ediyorlar. Yanlarına müttefik alıyorlar. Bir tek Türkiye tek taraflı, her sorunun bir parçası ve çatışmaların içinde. Buradan bir yere varamayacağımız çok belliydi. Bunu aklı başında her ideolojik kesimden bir sürü insan bunu tekrar ettiler. Hükümet çevresi anlamak istemedi. Dolayısıyla geldiğimiz noktada da tıkandı. Şimdi Yunanistan müzakere de yapmazsa, ne yapacaksınız? Bir aracı yok Türkiye’nin. En son kullandığı araç NAVTEX’ti. Bu da çok zayıf bir araçtır. Bir coğrafyada diyorsunuz ki ‘şu enlem şu boylamda sismik araştırma yapacağım, tatbikat yapacağım’. Bunu biraz uzatıyorsun. Bu bir egemenlik alanı yaratmıyor ki size. Türkiye çok sıkışmış durumda ve nasıl çıkacağına dair bir fikri de yok. Tek tutunduğu şey müzakereydi, o da olmadı. Şimdi düşünsünler.”