İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi tarafından yürütülen ve yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının işletmeler ve beyaz yakalı çalışanlar üzerindeki etkilerinin incelendiği araştırma sonuçlandı.
Salgın öncesinde ofis ortamında çalışan ancak salgın döneminde evden çalışmaya devam eden beyaz yakalı çalışanları kapsayan araştırma, 27 Mayıs-22 Haziran'da 1077 kişi ile yapıldı.
Araştırma raporu, İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şebnem Arıkboğa'nın başkanlığında Doç. Dr. Ebru Doğan, Dr. Öğr. Üyesi Buket Akdöl ve Arş. Gör. Oğuzhan İrengün'den oluşan ekip tarafından hazırlandı.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun, salgının işletmeler ve beyaz yakalı çalışanlar üzerindeki etkilerinin araştırıldığı çalışmaya ilişkin bilgi verdi.
Salgın nedeniyle evden çalışmak zorunda kalan beyaz yakalılara yönelik araştırmanın, özellikle beyaz yakalıların salgın öncesinde ve salgın sırasındaki çalışma ortamını kıyaslayarak, gelecekteki zorunlu veya isteğe bağlı evden çalışma koşullarının ve işletmelerin süregelen çalışma koşullarının daha etkin ve verimli şekilde düzenlenebilmesi açısından önemli olduğunu söyledi.
Yorğun, araştırmanın her sektör, kademe, yaş grubu ve cinsiyetten beyaz yakalıların anket sorularına verdikleri yanıtların değerlendirilmesinden oluştuğunu ifade ederek, "Betimleyici bir çalışma olan bu raporda veri toplama aracı olarak online anket yöntemi ve kolayda örnekleme metodu kullanılmıştır. Araştırmaya katılarak anketi cevaplayan kişi sayısı 1077'dir. Rapor, uzaktan çalışmanın olumsuzluklarına da vurgu yapmaktadır. Çalışanların iş-yaşam dengesini sağlamada yaşadıkları sorunlar, işletmelerinden hiçbir destek almamalarına rağmen yüksek performans gösterme baskısı bunlar arasında sayılabilir" diye konuştu.
Yüzde 55'i ayrı veya ortak çalışma odasına sahip
Beyaz yakalıların yüzde 63'ünün ilk kez evden çalışmasına rağmen işletmelerin ve çalışanların çok kısa bir sürede yeni çalışma düzenine uyum gösterdiğinin görüldüğünü aktaran Prof. Dr. Yorğun, bu uyumu kolaylaştıran unsurları, 'modern ofisler olarak nitelendirilen açık ofisler', 'çalışanların ofis binalarındaki çalışma koşullarından memnuniyetsizliği' ve 'evdeki çalışma ortamlarını daha konforlu olarak algılamaları' şeklinde sıraladı.
Yorğun, uyumu kolaylaştıran bir diğer unsurun da işletmelerin sahip olduğu teknolojik altyapı ile işletmelerin ve yöneticilerin çalışanlara verdiği destek olduğunu dile getirerek, evden çalışmak durumunda kalanların evlerinde sahip oldukları olanaklar incelendiğinde, yüzde 55'inin ayrı veya ortak çalışma odasına sahip olduğunun ve genellikle çekirdek aile olarak 80 metrekareden büyük konutlarda yaşadıklarının tespit edildiğini aktardı.
Prof. Dr. Yorğun, şu bilgileri verdi:
"Salgın öncesinde katılımcılardan iş ortamını sakin ve keyifli bulanların oranı yüzde 33,5, iş ortamını sakin ve keyifli bulmayanların oranı da sadece yüzde 20,4'tür. Salgın sırasında ise iş ortamını (evden çalışma) sakin ve keyifli bulan katılımcıların oranı yüzde 48,2 iş ortamını sakin ve keyifli bulmayanların oranı da sadece yüzde 12,2'dir. Evden çalışma ortamını, iş yerine göre sakin ve keyifli bulanların oranının daha fazla olması, salgın sırasında evden çalışmayı daha avantajlı kılmaktadır. Salgın sırasında iş yerine gitmenin bireyde yarattığı endişenin, katılımcıların evde çalışmayı sakin ve keyifli bulmasında en önemli etken olduğunu söylemek mümkündür."
Kadınlarda tükenmişlik algısı daha yüksek
Araştırmaya katılanların tükenmişlik algılarının da incelendiğine değinen Yorğun, zorunlu evden çalışma ve ofiste çalışma dönemlerine ilişkin tükenmişlik algılarında genel olarak önemli değişiklik olmadığını dile getirerek, "Alt ve orta kademe yöneticilerle çalışanların tepe yöneticilere ve kadınların erkeklere göre iş yükü nedeniyle daha yüksek tükenmişlik hissettikleri belirlenmiştir. Ancak, aile büyükleri ile birlikte yaşayanların tükenmişlik algılarının diğer gruplara kıyasla daha düşük olduğunu söylenebilir" dedi.
Yorğun, pandemi sürecinde kadınlarda tükenmişlik algısının erkeklere göre yüksek çıktığına işaret ederek, şunları kaydetti:
"Salgın sırasında 'İş yüküm nedeniyle tükenmiş hissediyorum' ifadesinin cinsiyete göre dağılımına bakıldığında iş yükü nedeniyle her zaman tükenmiş hisseden kadınların oranı yüzde 17 iken, erkeklerin oranı yüzde 11,7'dir. Çoğunlukla kendisini tükenmiş hisseden kadınların oranı ise yüzde 11,1'dir. Kadınlarda tükenmişlik algısının erkeklere göre yüksek çıkması, ülkemizdeki toplumsal cinsiyet rolleri göz önünde bulundurulduğunda salgın sırasında evde artan uğraşların, çocukların veya evdeki büyüklerin ihtiyaçlarının karşılanması, evle ilgili sorumluluklar gibi nedenlerle bu, beklenen bir durumdur.''
Tek yaşayan beyaz yakalılar işletmenin geleceğinden daha çok kaygılanıyor
Araştırmanın bireylerin çalıştıkları işletmenin geleceği hakkındaki algılarına yönelik sonuçlarına da değinen Yorğun, şunları söyledi:
"Araştırmada 'Çalıştığım işletmenin geleceği, beni ciddi olarak ilgilendiriyor' ifadesine katılan ve tamamen katılanların oranı, tek başına yaşayanlarda yüzde 57,6 ile diğer gruplara göre daha yüksektir. Bu oran, eşi veya ev arkadaşıyla yaşayanlarda yüzde 54,2 iken, çocuklarıyla beraber yaşayanlarda yüzde 52,6'dır. Aile büyükleriyle yaşayanlarda bu oran yüzde 50,8 ile en düşük düzeydedir. Tek başına yaşayanların, başka bireylerle bir arada yaşayanlara kıyasla daha fazla gelecek kaygısı içinde oldukları; aile büyükleriyle beraber yaşayanların ise temel ihtiyaçları karşılamaya ilişkin daha az kaygı içinde ve daha fazla destek mekanizmasına sahip oldukları anlaşılmaktadır."
'Salgın çalışma hayatını değiştiriyor'
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun, araştırmanın sonucunda salgın sonrası çalışma hayatında pek çok şeyin değişeceğinin tespit edildiğinin altını çizerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Evden çalışma esnasında çalışma süresinin belirlenmesinde etkili kural ve politikalar, çalışanların verimli çalışmasını destekleyecek ve iş tatminleri üzerinde de olumlu etkiye sahip olacak şekilde ayarlanmalıdır. Araştırma sonuçlarına göre, evden çalışma saatlerini katılımcıların yarısından çoğu kendileri belirlemekte; bu nedenle çalışanların öz disiplini önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak evden çalışma sürecinde çalışanlar kendi kontrollerinde olmayan pek çok nedenle çalışmaya ara vermek zorunda kalabilmekte ve iş-yaşam dengesi sorunları yaşayabilmektedirler. Bu zorlu süreçte, çalışanlarla kurulan güçlü iletişim ve esneklik sağlanması ile çalışanların iş yaşam dengelerini kurmalarını teşvik etmek onların verimliliklerini ve iş tatminlerini olumlu yönde etkileyecektir."
Araştırma sonuçlarının, küresel salgınla yaygınlaşan evden çalışmanın, işletmelere ve çalışanlara önemli avantajlar sağladığını gösterdiğini belirten Yorğun, "İşletmeler ve çalışanlar yalnızca olumlu unsurlar üzerine odaklanmayıp bu çalışma sistemi ile birlikte ortaya çıkabilecek olan olumsuz noktaları da dikkatlice değerlendirmelidir. Evden çalışma sisteminin çalışan üzerinde yaratacağı uzun dönemli etkiler ve küresel salgının henüz bitmediği göz önünde bulundurularak stratejiler geliştirilmelidir'' diye konuştu.