Gündem Dışı’nda Serhat Sarısözen’in stüdyo konuğugazeteci-yazar Ahmet Tulgar’dı. Tulgar, “Gazeteci olmadan önce öykü yazarak yazmaya başladım. Gazetelerde yazdığım yazılara da hep edebiyat yapıyormuş gibi baktım. O yüzden bir haber yazarken bile nasıl bunu kalıcı hale getirebilirim, nasıl daha genel bir insanlık haline bağlayabilirim diye çabaladım. Bu yüzden yayınevleri de benim yazılarımı kitap formatında yayınlamayı doğal karşıladı... Sadece bir gazeteci gibi yazmak bana hep sıkıcı geliyordu. İnsanlar, bayiden bir gazete almak istiyorsa haz da almak istiyor, okuma hazzı olmak istiyor. Çok uzun süredir insanlar bunu alamıyor” ifadelerini kullandı.
‘Politika ve ekonominin gazetelerdeki yeri çok fazla yükseldi’
“Gazeteler, iktidarla bir çeşit iletişim, blöfleşme aracına dönüştü. O yüzden politika ve ekonominin gazetelerdeki yeri çok fazla yükseldi. Fazladan bir işlev kazandılar” diye konuşan Tulgar, şöyle devam etti:
“Kültür-sanat lüks gibi görülmeye başladı. Bu da okurun kalitesini düşürdükçe kültür-sanatın yerini magazin kapladı. Öyle kaliteli bir magazin de değil. Gazete patronu artık okuru değil; zenginleri, iktidarı muhatap almaya başladı. Bunlarla bir oyun oynamaya başladı. 1980’lerin sonunda başlayan bu ilişki son dönemde ivme kazandı.”
‘Bu beden geometrisinin yaşam içinde bir karşılığı da var’
Ahmet Tulgar’ın bu ay yayınlanan ‘Bakışın Ritmi’ adlı kitabı Nesrin Topkapı’dan Tuğrul Eryılmaz’a, Ekrem İmamoğlu’dan Muharrem İnce’ye kadar çok sayıda ünlü ismin portresini içeriyor. Kitaptaki ilk porte olan ‘Yılbaşı Dansözü-Cuntanın İletişim Uğrağı: Nesrin Topkapı’ için Tulgar, şunları kaydetti:
“Hep merak ederdim, dansözün titremesi neyi ifade eder? Yerde kıvranmaları neye tekabül eder? Bu beden geometrisinin yaşam içinde bir karşılığı da var. Bir temsil aslında o. İşkence gören bir insanın kıvranmasını da çağrıştırır bana. Ya da haz alan bir insanın o anını da veya tecavüze uğrayan bir kadının kaçışını da çağrıştır bana. O dönem insanların çocukları kaçırılıyor, işkence görüyor, elektrik veriliyorlar, titriyorlardı. Dansözün savruluşu, kendisini bir şeyden kurtarmaya çalışması, özgürlük çabası gibiydi. Bütün bunların o cunta atmosferiyle de çok uyduğunu söyleyebilirim.”
Kitapta yer alan Muharrem İnce portresine ilişkin olarak da konuşan Tulgar, “Herkese sevdireyim kendimi fikri, Türk siyasetçilerinde çok olan bir şey. Aslında bu, seçmeni küçümsemek de. Seçmeni küçümsüyorlar aslında” dedi.