Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği lideri Yuri Vladimiroviç Andropov 12 Kasım 1982 tarihinde göreve geldiğinde, hem Sovyetler, hem de ABD-SSCB ilişkileri yeni bir dönemin eşiğindeydi.
Brejnev’in ölümünden (10 Kasım 1982) iki gün sonra göreve başlayan Andropov, kendisinin de ölümüne kadar geçen 15 ay içerisinde Sovyet tarihinde çok önemli bir konuma yerleşti.
Gençlik yıllarında aktif bir Komsomol üyesi, Nazi işgali sırasında Alman cephe gerisinde bir gerilla, Sovyet istihbarat örgütü KGB liderliği ve son olarak Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Merkez Komitesi Genel Sekreterliği görevinde yolsuzlukla mücadeleyi esas alan politik kimliğiyle bilinen Andropov’un yaşantısının en ilginç anlarından biri ise o dönem 10 yaşında olan ABD’li Samantha Smith ile mektuplaşması ve devamında Smith’in SSCB’ye gerçekleştirdiği ziyaretti.
Sovyet-ABD ilişkilerinde çok önemli bir yer tutan bu olay, 10 yaşındaki ABD’li Samantha Smith’in Andropov’a mektup yazmaya karar vermesiyle başladı.
Sovyet tarihinde Brejnev’le başlayan ‘kırılma’ döneminin aksine, yönetim şekliyle daha çok ‘Stalin çizgisine’ benzetilen Andropov, SSCB’yi yönetirken edindiği yolsuzluk karşıtı tutumu, önemli siyasi ve ekonomik hamlelerle Sovyet hükümetini güçlendirmesi ve uluslararası alanda SSCB’ye yönelik nükleer silah tehdidini artıran ABD’ye karşı sert tutumuyla başta ABD olmak üzere batı ülkeleri tarafından eleştiri oklarının hedefi haline getirilmişti.
Soğuk Savaş’ın tansiyonunun gittikçe yükseldiği bu dönemde Amerikalı Samantha Smith’in mektubu ise, iki ülke arasındaki siyasi ve askeri gerilimi kısa süreliğine de olsa azaltan bir işleve sahipti.
29 Haziran 1972'de, Houlton'da, Arthur Smith ve Jane Goshorn'ın kızı olarak dünyaya gelen Samanta Smith, döneminin her Amerikan vatandaşı gibi ‘Komünizm tehdidi’ anlatısıyla yetişti.
Gerçekte, iki ülke arasında devam eden Soğuk Savaş da, Brejnev döneminde girilen yumuşama döneminin terk edilmesi de ABD’nin SSCB’yi kuşatma stratejisinin bir sonucu olsa da, Smith’i ‘Sovyetler’in ABD’lileri öldürmek istediğine’ inandıran şey ABD’li siyasetçilerin ve basının SSCB’yi bu ‘tehdidin’ bir numaralı kaynağı olarak gösteren tutumuydu.
Smith’i Andropov’a mektup yazmaya götüren şey de, Time dergisinin 22 Kasım 1982 tarihli sayısında kapağında Andropov’a yer vermesiydi. Smith, mektubu kaleme alma kararını ‘Sovyetler Birliği’ne Yolculuk’ kitabında “Aslında her şey anneme bir savaş olup olmayacağını sorduğumda başladı” ifadeleriyle açıklamıştı.
Dergide görüşlerine yer verilen uzmanların ‘Andropov yönetiminin ikili ilişkilerde gerilimi artıracağı’ şeklindeki görüşlerini sorgulayan Smith, annesine “Eğer herkes ondan çok korkuyorsa, neden savaş başlatıp başlatmayacağını sormuyorlar?” diye sordu ve annesinin “Ona neden yazmıyorsun?” cevabı üzerine Kasım 1982’de şu satırları kaleme aldı:
“Sayın Bay Andropov,
Benim adım Samantha Smith. On yaşındayım. Yeni görevinizi kutlarım. Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri'nin nükleer savaşa girmesinden endişeleniyorum. Savaşmak için oy kullanacak mısınız? Eğer kullanmayacaksanız bir savaşın olmayacağı konusunda lütfen nasıl yardım edeceğinizi söyleyin. Bu soruya cevap vermek zorunda değilsiniz, ama eğer isterseniz bilmek isterim. Neden dünyayı ya da en azından bizim ülkemizi ele geçirmek istiyorsunuz? Tanrı dünyayı barış içinde birlikte yaşamak ve özen göstermemiz için yarattı. Savaşmak için veya bir grup insanın her şeye sahip olması için değil. Lütfen O'nun istediğini yapalım ve herkes mutlu olsun.
Samantha Smith
Manchester, Maine A.B.D.
Lütfen cevap yazın.”
Ancak, Andropov’dan uzun süre yanıt alamayan Smith, SSCB’nin Washington Büyükelçiliği’ne bir mektupla başvurarak, Andropov’un kendisine cevap verip vermeyeceğini sormuştu.
Smith’in beklediği yanıt ise kendisine 26 Nisan 1983'te ulaştı. Andropov imzalı yanıt mektubunda, Smith SSCB’ye davet ediliyordu:
“Sevgili Samantha,
Yakın zamanda ülkenden ve dünyadaki diğer ülkelerinden bana ulaşan diğer birçok kişi gibi mektubunu aldım.
Bana öyle geliyor ki -mektubuna göre bunu söyleyebilirim- sen cesur ve dürüst bir kızsın, tıpkı senin yurttaşın Mark Twain'in ünlü kitabındaki Tom Sawyer'ın arkadaşı Becky gibi. Bu kitap, ülkemizdeki tüm erkek ve kız çocukları tarafından iyi bilinir ve sevilir.
İki ülke arasında nükleer bir savaş olup olmayacağı konusunda endişeli olduğunuzu yazıyorsun. Ve savaşın başlamayacağına dair bir şey yapıyor muyuz diye soruyorsun.
Sorun, her düşünen insanın sorabileceği en önemli sorudur. Sana ciddi ve dürüst cevap vereceğim.
Evet, Samantha, Sovyetler Birliği'nde bizler dünyada savaşın olmaması için her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Her Sovyet yurttaşının istediği budur. Devletimizin kurucusu yüce Vladimir Lenin'in bize öğrettiği şey budur.
Sovyet halkı, savaşın ne kadar korkunç bir şey olduğunu iyi biliyor. Kırk iki yıl önce, tüm dünyada üstünlük çabası gösteren Nazi Almanyası ülkemize saldırdı, binlerce köyümüzü ve kasabamızı yakıp yıktı, milyonlarca Sovyet erkeğini, kadınını ve çocuğunu öldürdü.
Zaferimizle sona eren bu savaşta Amerika Birleşik Devletleri ile ittifak halindeydik, birlikte birçok insanın Nazi işgalcilerinden kurtuluşu için savaştık. Umarım bunu okuldaki tarih derslerinden biliyorsundur. Ve bugün barış içinde yaşamak, dünyadaki tüm komşularımızla ticaret ve işbirliği yapmak istiyoruz. Ve kesinlikle Amerika Birleşik Devletleri gibi büyük bir ülke ile de.
Amerika'da ve ülkemizde nükleer silahlar var, bir anda milyonlarca insanı öldürebilecek korkunç silahlar. Ama bunların hiç kullanılmamasını istiyoruz. İşte tam da bu yüzden Sovyetler Birliği tüm dünyada asla -asla- kullanılmayacağını ciddiyetle deklare etmişti. Genel olarak daha fazla üretime son vermeyi ve dünyadaki tüm stokların kaldırılmasına devam etmeyi öneriyoruz.
Bana öyle geliyor ki, bu ikinci sorun olan 'Neden tüm dünyaya ya da en azından Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı savaşı sürdürmek istiyorsunuz?' için yeterli bir cevap: Bu türden bir şey istemeyiz. Ülkemizde hiç kimse -ne işçi, ne köylü, ne yazar, ne doktor, ne yetişkin, ne çocuk, ne de hükûmet üyeleri- büyük ya da 'küçük' bir savaş istemez.
Biz barış istiyoruz. İçinde bulunduğumuz bir durum var: Buğday yetiştirmek, inşa etmek ve icat bulmak, kitap yazmak ve uzaya uçmak. Kendimiz ve gezegenin tüm halkları için barış istiyoruz. Çocuklarımız ve senin için Samantha.
Eğer ailen izin verirse, ülkemize en uygun zamanda gelmek için seni davet ediyorum. Ülkemiz hakkında bilgi sahibi olacak, yaşıtlarınla tanışacak, denizde uluslararası bir çocuk kampını ziyaret edeceksin: Artek. Ve Sovyetler Birliği'ndeki herkesin barış ve dostluk içinde olduğunu kendin gör.
Mektubun için teşekkürler. Genç hayatında sana her şeyin en iyisini diliyorum.
Y. Andropov”
Karşılıklı gönderilen mektupların ardından, Smith ailesi Andropov’un davetini kabul etti ve Smith, ailesiyle birlikte 7 Temmuz 1983 tarihinde SSCB’ye ulaştı.
SSCB’deki iki haftalık ziyareti boyunca ülkenin önemli bölgelerini gezen Smith, Lenin’in hayatının son dönemini geçirdiği apartmanı, Kızıl Meydan'ı ve Meçhul Asker Anıtı'nı da ziyaret etti. Smith, sonraları ziyaretini aktardığı kitabında 'Sovyet insanlarının aynı kendileri gibi olduklarını' söyledi. Bu ifadeler, ABD’de propaganda edilen Sovyet algısının boyutunu göstermesi açısından önemli bir örnekti.
Smith ayrıca, 1925'te uluslararası çocuk kampı olarak kurulan ve hem Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinden, hem de diğer ülkelerden gelen birçok çocuğa ev sahipliği yapan Artek Çocuk Merkezi'ni de ziyaret etti.
Moskova’ya döndükten sonra uzaya çıkan ilk kadın olan Valentina Tereşkova ile de bir araya gelen Smith, sağlık sorunları nedeniyle Andropov’la görüşme fırsatı bulamadı ancak kendisiyle lideriyle telefonla görüştü.
SSCB ziyaretinin sonunda duygularını aktaran Smith, bir çocuğun gözünden savaş karşıtlığına ilişkin tarihe geçecek şu satırları kaleme aldı:
“Demek istediğim, sadece birbirimizi daha iyi tanıyarak arkadaş olabiliyorsak, ülkelerimiz neyi paylaşamıyor? Eğer savaş her şeyi yok edecekse, hiçbir şey savaşmamaktan önemli olamaz.”
SSCB ile ABD ilişkilerinde olumlu bir molaya vesile olan ‘en genç büyükelçi’ Smith’in ömrü ise kısa sürdü.
Smith, 25 Ağustos 1985 tarihinde, sonradan ‘öldürüldüğü’ yönünde çok sayıda komplo teorisine konu olacak bir şekilde ABD’de bir televizyon dizisi çekiminden dönerken, babasıyla birlikte bulunduğu uçağın düşmesi sonucunda 13 yaşındayken hayatını kaybetti.