Küresel koronavirüs pandemisi nedeniyle yaşanan krizin dünyayı, uluslararası sistemi nereye taşıyacağı tartışılmaya devam ediliyor. Kapitalist sistem sorgulamaları eşliğinde küreselleşmenin neye evrileceği, dünyanın bir daha 'normalleşip normalleşmeyeceği', insanlığın yeni bir dönüm noktasında olup olmadığı hakkında sayısız görüş dile getiriliyor. Bilhassa pandemiyi küresel ekonomik krizin izlemesi kesin görünürken krizin gelişmiş kapitalist ülkelerde dahi önemli sıkıntılara yol açması bekleniyor.
Türkiye de sorunlardan azade değil, aksine hükümetin krizi ele alış biçimi, Ulusal Kurtuluş Savaşı'a götürerek Tekalif-i Milliye gibi mefhumlara atıfla sunması da tartışılıyor.
Pandeminin olası etkileri ve ele alış biçimini Prof. Taner Timur ile konuştuk
'Dünya salgına aymazlık içinde yakalandı'
Prof Taner Timur'a göre, bugüne kadar her ne kadar insanlığı bekleyen salgınlardan söz edilse, romanları yazılıp filmleri yapılsa bile kimsenin bu hızla yayılan bir virüsü beklemediği görüşünde. Krizin en başta ciddiye alınmamasını da buna bağlayan Timur, aymazlığın boyutlarını Şubat sonunda salgın Çin'de yayılırken, Batı finans dünyanın önde gelen yayını The Economist'in olayı sunuş biçimine dayanarak izah etti. Timur, derginin Çin'deki salgını 'yerellik' içinde sunduğu ve daha ziyade kapitalizmin krizine ve büyük şirketlerin büyümelerine odaklandığını aktardı:
“Beklenen bir kriz olduğunu söylemek zor. Buna benzer ama daha hafif krizleri daha önce de yaşadık. Hatta bilim-kurgusal filmler çekildi, romanlar yazıldı. Soderbergh'in ‘Salgın’ adlı filminde epeyce buna benzer sahneler var. Ama virüsün bu çapta, bu şekilde bir hızla yayılacağını kimse beklemiyordu. İlk başlarda bu yüzden de o kadar ciddiye alınmadı. Ancak birkaç ay sonra dünyada ciddi tedbirler alınmaya başlandı. 22 Şubat tarihli The Economist dergisinde bir şeye rastladım. Her hafta 1 milyondan fazla satışı olan liberal ünlü dergi. O tarihte kendisi koronavirüsü sadece Çin ile ilgili yerel bir bilgi olarak veriyor. Halbuki verdiği bilgide 2 binden insan ölmüş, Vuhan eyaletinde! Ama tamamen yerel bir haber olarak görülmüş ve derginin tamamında kapitalizmin nasıl büyük bir krizle karşı karşıya kalacağı tehlikesi yer almış. Kapakta da başlıkta beş büyük şirketin son bir yıl içinde 2 trilyon dolarlık büyüme sağladığı yazılı. Yani bu kadar önemli bir dergi bile o sırada virüsün mutlaka başka yerlerde de yayılmaya başlamış olduğunu tahmin edemiyor. Böyle bir aymazlık içinde yakalandı salgına dünya; bu kadarını kimse beklemiyordu."
'Ekonomik kriz belki de virüsün yaratacağı kurbandan ve sosyal felaketten daha büyük olacak'
Taner Timur, koronavirüs meselesinin kapitalizmin daha önce başlamış olan sorgulanmasını pekiştirdiği ancak bunun daha ziyade egemen sınıflarda ve onların sözcülerinde 'sistemi nasıl kurtarırız' şeklinde tezahür ettiği görüşünde. Koronavirüs krizi başlamadan önce de dünyada kapitalizmin bugünkü haliyle 'yürümeyeceğinin' tartışıldığını anımsatan Timur, bu doğal felaketin yaratacağı ekonomik krizin, virüsün yaratacağı kurbanlardan ve sosyal etkilerden belki de çok daha büyük olacağının altını çizdi:
"Bu durumda kapitalizmin sorgulanması durumu da var. Daha çok da egemen sınıflarda ve onların sözcülerinde bu sistemi nasıl kurtarırız endişesi hakim. Zaten daha önce ve daha samimi bir şekilde sorgulama da başlamıştı. Thomas Piketty’nin araştırmaları milyonun üstünde satıyordu. İki kitabı da dünyada yankı uyandırdı. Yazar bu kapitalizm böyle yürümez diyordu. O kadar büyük bir gelir adaletsizliği, o kadar büyük sınıfsal uçurumlar yaratıyor ki, bu kapitalizmle bu iş olmaz. Sözünü ettiğim liberal Economist bile neredeyse bütün sayfalarını ona ayırmış. Beş büyük şirketin, (GAFAM; Google, Apple, Facebook, Amazon ve Microsoft’un) borsa değerinin 5.6 trilyon olduğunu; böyle bir şeyin daha önce hiç görülmediğini; bunun ister istemez bir tepki yaratacağını anlatıyor. 22 Şubat’ta, doğal felaket şeklinde virüs yayılırken o kapitalizmi öne çıkarıyor ve onun yaratacağı felaketten bahsediyor. ‘Backlash’ yani geri tepme lafından ‘techlash’ diye bir kelime uyduruyor. Yani bu teknoloji devlerinin yaratacağı tepkiden bahsediyor. Oysa en büyük tepki de beklenmedik bir doğal felaketten kaynaklandı. Onun için iki boyutu var bu felaketin. Ama şu anda yaratacağı ekonomik kriz, belki de virüsün yaratacağı kurbandan ve sosyal felaketten daha büyüğünü yaratacak; o hale geldik."
'ABD'den Avrupa ve Japonya'ya işsizler ordusu ortaya çıkacak, mutlaka sisteme karşı bir isyan duygusuyla dolacaklar'
Koronavirüs'ün ne aşısı ne de ilacının bulunduğunu, kısa vadede de bulanacak gibi görünmediğini belirten Prof. Timur, iktisadi hayatı durduracak bu gelişmeye karşı devletler müdahaleyi öne çıkartsalar pompalanacak paranın en büyük kısmının da büyük şirketlere gideceğini belirtti. Timur, WSJ'nin hesaplamasına göre, ABD ve Avrupa'nın 8 trilyon doları bulan tedbir paketinin, kurtarılmaya çalışılacak büyük şirketlerin son iki senelik toplam kârına tekabül ettiğini anlattı. Kurtarılacak olanın yine halklar olmayacağını belirten Timur, buna mukabil, ABD'nin yanı sıra Avrupa ve Japonya'ya uzanan işsizler ordusu ve sisteme isyan halinin ortaya çıkacağını vurguladı:
“Bu kriz, potansiyel bir tehlike olarak zaten gündemdeydi, ama krizi tetikleyen iktisat dışı, sistem dışı bir unsur oldu. Virüsün nasıl yenileceği henüz belli değil, ne aşısı var, ne ilacı. İlaçlar üzerinde de çoğu birbiriyle çelişkili haberler mevcut. Böyle bir durumda devletler aynı şekilde müdahale ediyor. Bütün iktisadi hayat durunca, piyasaya para pompalamak lazım; çünkü iktisadi çarkın işlemesi lazım. Yoksa bütün sistem çöker, herkes aç kalır. Yoksul halka da para vermek lazım ki bir şeyler alsınlar, ekonomi canlansın. Asıl amaç kapitalizmi kurtarmak olduğu halde buna ters gibi görünecek şekilde halka da yardım ediyorlar. Ama tabii para pompalanırken en büyük kısım da büyük şirketlere gidiyor. Trump, Amerika’da 2 trilyonluk ve epeyce kısmı da yoksullara gidecek bir paketi onayladı. Avrupa ve Amerika’nın birlikte garanti ettiği ve buna başladığı kredilerin toplam miktarını da Wall Street Journal 8 trilyon dolar olarak değerlendiriyor. Bu 8 trilyon, kurtarmaya çalışacağı şirketlerin takriben son iki senelik toplam kârına tekabül ediyormuş! Yani böyle bir kapitalizmi kurtarma durumu var. Bu durumda yine de halklar bu paketlerle kurtarılmayacak. Şu anda Amerika’da 6 milyonu geçen yeni işsizler ordusu var. Avrupa, Japonya dahil birçok yerde de öyle. Mutlaka sisteme karşı bir isyan duygusuyla dolacaklar. Bunu bir virüs de başlatsa, sistem demek ki buna cevap veremiyor."
'Gidişatın hangi yönde olacağı her ülkede siyasi partilerin ve aydınların verecekleri kavgaya bağlı.'
Prof. Timur, gelişmiş Batılı ülkelerde durum böyleyken, ABD'de Sanders, Britanya'da Corbyn'in da etkisiyle daha önceden başlayan sistem sorgulaması eşliğinde yarattığı sol dalgaya atıf yaptı. Anacak 'dünya eskisi gibi olmayacak' söylemine karşılık, gidişatın belli olmadığını belirten Timur, bunun her ülkede siyasi partilerin ve aydınların verecekleri kavgaya bağlı olduğunun altını çizdi:
"Amerika ve İngiltere, en kapitalist kaleler, krizin yıkımını en çok yaşayan ülkeler haline geldiler. Kaldı ki bundan önce de başlamıştı sistemin sorgulanması. Amerika’da Bernie Sanders, İngiltere’de Jeremy Corbyn milyonları peşlerinden sürükleyen, iktidara aday olan hareketlerin liderleriydi. Bu şekilde çelişkili bir durum var. Ama eksik olan şu: Sovyetlerin çöküşünden sonra, sosyalizm uğradığı darbeden bir türlü toparlanamadı. Şu anda da bu Marksist hareketler var. Ama bunlara karşı kapitalizmin çok daha büyük direnişi de var. Sık sık ‘Dünya artık eskisi gibi olmayacak; artık değişecek; bu bir milattır!’ gibi laflar ediliyor. 97 yaşındaki Henry Kissenger bile yine ortaya çıktı ve geçenlerde yazdığı makalede ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ dedi. Peki, daha adil bir dünyaya mı gidiyoruz, yoksa daha sert bir kapitalizm, daha acımasız metotlarla mı karşılaşacağız? Bu her ülkede siyasi partilerin ve aydınların verecekleri kavgaya bağlı."
'İnsanların krizle savaşırken, fırsatçı sermaye çevrelerine karşı özgürlük savaşı vermesi lazım'
Pandeminin toplumsal dokudaki etkilerini de değerlendiren Prof. Timur, Thomas Hobbs'un 'İnsan insanın kurdudur' sözüne, diğer yandan da 'Leviathan devlet' fikrine atıf yaparak yaklaşan tehlikeye dikkat çekti. Timur'a göre insanların bir yandan krizle savaşırken diğer yandan bunu önlemeyip fırsata çevirmeye alışan sermaye çevreleriyle mücadele etmesi gerek:
"Krizin bir doğal afetle başlaması her memlekette herkesi birbirinden çekinir, korkar hale getirdi. Thomas Hobbes’un ‘İnsan insanın kurdudur’ sözü var; gerçekten de insanlar artık birbirine yaklaşmıyor. Ama Hobbes’un diğer bir fikri de Leviathan devlet. Çok baskıcı bir devlet ve asıl tehlike burada işte. Buna karşı insanların seferber olması lazım. Yani ikili bir savaş olması gerekiyor. İnsanlar bir taraftan krizle savaşırken, öbür taraftan da bu krizi önlemeyen, yer yer fırsat haline çevirmeye alışan sermaye çevreleriyle özgürlük savaşı yapmaları lazım.”
'Sonuçları tahmin etmek kehanet yahut iyimser temenniye girer ama..'
Koronavirüs krizinin sonunun kestirilemeyeceğini de belirten Timur, diğer korkunun 'ikinci bir dalganın' gelmesi olasılığı olduğunu anımsattı. Dolayısıyla Timur iktisadi neticeler ve verilecek kavgaların sonuçlarını tahmin etmenin ya kehanet yahut iyimser temenniye girebileceğinin altını çizdi. Ancak Timur, insanların çektikleri unutmayacaklarını, sistem hakkında zaten var olan kuşkular ve karşıtlıkların da bileneceğini vurguladı:
“Her şey büyük bir bilinmeze bağlı. Bu da tıbbi bir olay. Sistemle, ideolojiyle, teoriyle ilgili bir şey değil; bir doğa felaketi. Sel ya da fırtınanın az çok ne zaman başlayacağını, biteceğini biliriz, ama bunu bilemiyoruz. Bu sırada iyi haber, Avrupa’da salgına en çok yakalanmış İtalya, İspanya, Fransa gibi ülkelerde yayılma durmaya başladı. Salgında ölenlerin de, hastaların da sayısı istikrara kavuştu, hatta inmeye başladı. Bugünkü Batı gazeteleri veriyor bu bilgileri. Ama aynı gün virüs ile mücadelede en başarılı olan Singapur’da da yeni vakaların çıkmaya başladığını yazıyorlar. Korku şurada; bu ikinci bir dalga mı olacak? Bu bilinmeyince, iktisadi neticeleri, verilecek kavgaların ne gibi sonuçlar vereceğini tahmin etmek de kehanet, ya da iyimser temenniler oluyor. Yine de iyimser bir tahmin yapmak gerekirse, şu söylenebilir: tüm bilim dünyası bu işe artık konsantre olmuş vaziyetteler, kısa sürede ilaç bulunmasıyla hastalık basit bir grip haline dönüşürse o zaman işler çok kısa bir zamanda tekrar yoluna girebilir. Ama bu arada insanların çektikleri de unutulmaz. Sistem hakkında zaten mevcut olan kuşkular ve karşıtlıklar daha da bilenir."
'Soyal demokrasi de ister istemez temellerini kapitalizmin en sistemli eleştirilerinde bulacak'
Prof. Taner Timur, dünyada kapitalist sistem tartışılırken sözü edilenen sosyalizmden ziyade sosyal demokrasi olduğunu belirtti. Örneğin Corbyn ve Sanders gibi isimlerin aslında 'sosyalist' değil sosyal demokrat olduklarını söyleyen Timur, diğer yandan sosyal demokrasinin de temellerini ister istemez kapitalizmin en sistemli eleştirilerinde bulacağını anımsattı:
"Sosyalizm deyince bunun asıl geleneği Marksizmden kaynaklanıyor. Şu anda daha çok sosyal demokrat bir gelişme var. Corbyn de Sanders de sosyalizm kelimesini kullanıyorlar ama geçmişlerinde Marksist bir sosyalizmden gelmiyorlar. Ama herhalde kendilerine sosyalist demelerinin nedeni de şu: son dönemde sosyal demokrasi büyük sermayeye teslim oldu; Tony Blair vb örneğinde olduğu gibi. Kendilerini onlardan ayırmak için sosyalist diyorlar. Ama bu da Amerika’da adaylığına mal oldu Sanders’in. Hatta Paul Krugman bir yazı yazdı: ‘Bu adam aslında sosyalist değil, sosyal demokrat’ diyor; onu destekliyor. Sosyalistim diyerek adaylığı kaybedecek’ diye de üzüntüsünü belli etmişti yazısında. Ama bu sosyal demokrasi de ister istemez temellerini kapitalizmin en sistemli eleştirilerinde bulacak. Öyle bir gelişme bekliyoruz, ümit de ediyoruz.”
'Bu tür krizlerde devlet adamlarından gerçekçi ve mütevazı olmaları beklenir'
Türkiye'nin koronavirüs krizine iktisadi anlamda kırılgan koşullar altında girdiğini belirten Prof. Timur, aynı zamanda Türkiye'nin savaş halinde bir ülke olduğunu anımsattı. Salgına tepki vermekte ve vehametini anlamakta Türkiye'yi yönetenlerin de çok geç kaldığı görüşündeki Timur, iktidarın 'krizden büyüyerek çıkacağız, 21'inci yüzyıla damgamızı vuracağız' gibi çok büyük laflar etmesini eleştirdi. Bu tür krizlerde devlet adamlarından gerçekçi ve mütevazı olmalarının beklendiğini anımsatan Timur, Tekalif-i Milliye üzerinden Kurtuluş Savaşı'yla yapılan kıyaslamaları da eleştirdi. "Mustafa Kemal Paşa, Millî Kurtuluş Savaşı’na ‘Biz zavallı bir milletiz’ diye başlamıştı; öyle dünyaya ders vereceğiz diyerek değil" diyen Prof. Timur, hükümetin krizin üstesinden bu şekilde gelemeyeceğini de ekledi:
“Türkiye bu krize olabilecek en olumsuz koşullar altında girdi. Bir kere zaten iktisadi durum kırılgan bir seyir takip ediyordu. Borçlar, işsizlik, dövizin yükselmesi vs. ikincisi Türkiye savaş halinde bir ülke. Krize hem doğu hem batı sınırlarımızda mülteci kamplarının, yüzbinlerce, milyonlarca insanın biriktiği bir durumda yakalandı. Salgına tepki vermekte de çok geç kaldı. Aslında bütün ülkeler vahametin boyutunu başta anlayamadı, felaket anlaşılmadı. Ama Türkiye’de, anlaşıldıktan sonra da ciddi tedbirler alınmakta geç kalındı. Tam tersine büyük laflar edildi. Biz çok büyüyerek çıkacağız krizden; 21. asra damgamızı vuracağız! vb. Halbuki böyle durumlarda devlet adamlarından beklenen şey gerçekçi ve mütevazi olmaktır. Churchill’in II. Savaş’ta, halka, “size kan ve gözyaşı vaat ediyorum” demesi gibi. Şimdi bizde iktidar ve sözcüleri Millî Kurtuluş Savaşı ile karşılaştırıyorlar durumu, Tekalifi Milliye dolayısıyla. Ama şunu unutuyorlar ki Mustafa Kemal Paşa, Millî Kurtuluş Savaşı’na ‘Biz zavallı bir milletiz’ diye başlamıştı; öyle dünyaya ders vereceğiz diyerek değil, ‘hayatını ve istiklalini kurtarmaya çalışan zavallı bir halkız!’ diye başlamıştı. Şimdi kendi yarattığımız bir sürü sorunla boğuşurken, dünyaya da ders verecekmişiz! Bu kafayla bu kriz çözülmez. Bu iktidar bu krizin bu şekilde üstesinden gelemez. Şu anda da salgın hızla yayılıyor. Resmi rakamlar hiçbir şeyi ifade etmiyor, sadece Türkiye değil başka yerlerde de. TRT radyosunda bir epidemi, sağlık uzmanı doktor bile en az 600 bin ile 900 bin arasında hasta var dedi. Rakamlara bakarsak 60 bin deniyor. Aslında bu her ülkede böyle. Londra Imperial College -ki bilim, teknoloji ve tıp alanında ünlü bir üniversitedir- birçok ülke hakkında tahminler yaptı. Mesela Fransa’da 50 bin vaka varken aslında 2 milyondan bahsetti. Türkiye’nin durumu da böyle. Buna göre çok radikal tedbirler almak lazım. Radikal derken, buna söylemle de uyuşan bir politika gütmek lazım. Şu sırada duruma baktığımızda hala iç politika kutuplaşması ve kavgalarını esas alan, ulusal dayanışma çağrısı yaparken bile ‘Gelin bize oyun, biz ne yaparsak onu destekleyin’ şeklinde bir kafayla hareket eden bir iktidar var. O nedenle kaygılıyım.”