'İnsanoğlu kainatın dengesini bilerek yaşamalı'
“Kâinatın düzeni ve işleyişi sünnetullah denilen ilâhî kanunlara göre cereyan eder” diyen Erbaş, “Cenâb-ı Hak bu kanunları sonsuz kudretiyle ve ilmiyle belirlemiştir. Toprağın, rüzgarın, suyun ya da ateşin kendine has bir yapısı ve dengesi vardır. İnsanoğlu bu yapıyı bilerek ve bu dengeyi koruyarak yaşamak durumundadır. Deprem de ilâhî kurallara uygun biçimde meydana gelir. İnsanoğlu depreme engel olamaz; depremin zamanına ve şiddetine müdahale edemez. Ama depremde zarar görmemek için çeşitli önlemler alabilir. Zira deprem, sel, yangın gibi doğal afetler karşısında can ve mal kaybının en aza indirilmesi ancak gerekli tedbirleri almakla mümkündür” diye konuştu.
'Mümin, imtihan dünyasında farklı sıkıntılarla karşılaşacağını bilerek yaşar'
Kur’an-ı Kerim’de ‘Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız, sabredenleri müjdele’ diye buyrulduğunu dile getiren Erbaş, “Mümin, imtihan dünyasında farklı sıkıntılarla karşılaşacağını bilerek yaşar. Sınırlı ve âciz bir varlık olduğunun, kul olarak Rabbine muhtaçlığının farkındadır. Sıkıntılar karşısında elinden geldiği ve gücü yettiği kadar mücadele eder. Aklını, bilgisini, tecrübesini kullanarak tedbirini alır. Sonrasında ise imanı gereği, teslimiyet ve tevekkül ile hareket eder. Uğradığı musibetten sabrederek ve güçlenerek çıkar. Nimete şükür, mihnete sabır göstererek ilâhî imtihanı kazanır. Peygamber Efendimiz müminin bu halini, ‘Müminin durumu ne hoştur. Her hâli kendisi için hayırlıdır. Bu durum sadece mümine hastır. Bir nimetle karşılaştığında şükreder, bu onun için hayır olur. Bir musibetle karşılaştığında ise sabreder; bu da onun için hayır olur’ diye buyurur” açıklamasını yaptı.
'Hem dünyalık, hem ahiretlik tedbirlerinizi alın'
'Acı tecrübelerden ders alalım'
Afetlere karşı sorumluluğunun şuurunda olmanın mümince bir duruşun gereği olduğunu vurgulayan Erbaş, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Takdir Allah’ındır, bizlere düşen ise önce tedbir almak, sonra Rabbimize tevekkül etmektir. Nitekim Resûl-i Ekrem efendimiz musibetler karşısında tavrımızın nasıl olması gerektiğini, ‘Allah ihmalkârlık ve gevşeklikten hoşlanmaz. Senin akıllı davranman gerekir. Fakat artık yapabileceğin bir şey kalmadığı zaman, Allah bana yeter. O, ne güzel vekildir’ de diye buyurdu. Öyleyse acı tecrübelerden ders alalım. Güvenli bir hayat için afetlere karşı hazırlıklı olalım. Tabiatın dengelerine ve yaşadığımız bölgenin gerçeklerine uygun, doğru ve sağlam adımlar atalım. Ailemizi afet ve acil durumlar hakkında bilgilendirelim. Hamdolsun ki dün olduğu gibi bugün de inancı, mezhebi, etnik kökeni ve düşüncesi ne olursa olsun milletçe el birliğiyle yaralarımızı sarıyoruz. Devletimizin desteği ve milletimizin dayanışması her türlü takdirin üzerindedir. Sevgili Peygamberimizin müjdesi ise bu aziz, fedakâr ve cömert milleti beklemektedir: ‘Bir kul, kardeşinin yardımında olduğu sürece, Allah da o kulun yardımcısıdır.’”
Erbaş, hutbenin ardından cuma namazını kıldırdı.