EKSEN

‘Berlin Konferansı Moskova-Berlin diplomasisi ile mümkün oldu, Türkiye'nin asker gönderme planı bitti'

Yücel Özdemir'e göre, Libya için Berlin Konferansı Almanya ve Rusya'nın diplomasisi sayesinde mümkün oldu, Berlin, Fransa ve İtalya'ya göre öne çıktı. Konferansla Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme planının bittiğini belirten Özdemir, Ankara'nın Doğu Akdeniz'de sonuç vermeyen gerilim politikasından vazgeçip diyaloğa yönelebileceği görüşünde.
Sitede oku

Libya için düzenlenen Berlin Konferansı sonrasında BM ateşkesi sürekli kılmak için harekete geçerken, 55 maddelik sonuç bildirisinin çatışan tarafları nasıl durduracağı tartışılıyor. Berlin Konferansı, Almanya'nın da AB adına Libya'daki rolünü öne çıkarmış görünüyor. Libya üzerinde Almanya, Fransa ve İtalya'nın şirketleri üzerinden önemli çıkarları bulunurken, AB'nin çatışmaya çözüm üretme potansiyeli de merak konusu.

Berlin Konferansı Türkiye'nin Libya krizine askeri anlamda müdahil olma arzusunu durdurmuş görünürken, AB'nin Libya ve Doğu Akdeniz'deki enerji paylaşımında Ankara'ya karşı tavır alan görüntüsü de dikkat çekiyor.

Gelişmeleri Evrensel Gazetesi Almanya temsilcisi Yücel Özdemir ile konuştuk.

'Konferans için kilit görüşme Putin-Merkel arasında yapılandı'

Yücel Özdemir, Berlin Konferansı'nın hazırlanılmasında Almanya ile Rusya'nın diplomatik rollerinin öne çıktığı görüşünde. Almanya'nın uzun süreden beri bu konferansa evsahipliği yapmak için çaba sarf ettiğini anımsatan Özdemir, tarihin netleşmesinde kilidin ise 11 Aralık'ta Almanya Başbakanı Angela Merkel ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasındaki görüşme olduğunu söyledi. Berlin'in uzun süredir aktif dış siyaset yapma planı bulunduğunu belirten Özdemir, Libya krizinin Moskova-Berlin hattı açısından da bir fırsat olduğu görüşünü dile getirdi. Özdemir, iki ülkenin de Libya krizinin başında 'çekimser' kaldıklarını anımsatırken, işbirliği yapmalarının da Libya'da daha aktif rol oynamaları için inandırıcı ve yerel güçlere güven verici bir pozisyon elde etmelerini sağladı:

“Almanya’nın tabii ki önemli bir rolü var ama bu süreçte bence Rusya’nın daha fazla bir ağırlığı oldu. Bu zirvenin düzenlenmesinin kilit görüşmesi aslında 11 Aralık günü Merkel ile Putin arasında Moskova’da yapılan görüşmede oldu. O görüşmede zirvenin yapılmasına karar verildi. Ardından Merkel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile de bir telefon görüşmesi yaptı ve prensipte bir anlaşma yaptıkları ifade edildi. Yani asıl zirvenin düzenlenmesine bence Moskova’da karar verildi. Çünkü Almanya uzun süreden beri bu zirveye ev sahipliği yapmak için çaba sarf ediyordu.  Dışişleri Bakanı Heiko Maas pek çok ülkeye gitti ama istediğini tam yapamadı. yapabilir miyiz, yapamaz mıyız konusunda tereddütlüydüler. Böyle aktif bir dış siyaset izleme planı çoktan var. Uzun süreden beri dile getiriliyor ama çoktan bu tam yapılamadı. Bence bu Almanya açısından bir fırsat oldu. Libya’da şu anda hayat bulan bence Moskova-Berlin hattındaki bir yakınlaşma, uzlaşma. Çünkü başlangıç aşamasını hatırladığımızda ikisi de Libya konusunda çekimser kalmışlardı. Kararsız görünmüşlerdi. Bu bakımdan doğrudan Fransa, İngiltere, Amerika gibi Libya’nın işgal edilmesini savunmamışlardı, daha çekimser bir pozisyondu. Onun için bu ülkelerin bir arabulucu, biraz daha aktif rol oynamaları daha inandırıcı geldi. Biraz daha Libya’daki yerel güçlere de güven verdi bence. Eğer doğrudan işgal eden bir güç böyle bir hareketi yapmış olsaydı Libya içerisinden çok büyük tepki gelirdi, çünkü inandırıcı bulunmazdı. Almanya bu bakımdan baştaki tarafsızlık, çekimserlik tutumunu bu sefer iyi kullandı, Fransa’yı da yanına aldı.

‘Libya’nın istikrarı Almanya için çok önemli’

Libya'da Almanya, Fransa ve İtalya'nın önemli çıkarları bulunduğunu ancak Berlin Konferansı ile Almanya'nın inisiyatifi ele geçirmekte avantajlı olduğunu belirten Özdemir, 55 maddelik bildiride petrol tesislerine yönelik maddelere atıf yapılmasının da altını çizdi:

“Almanya bir adım daha inisiyatifi ele geçirme konusunda daha avantajlı durumda. Fransa ile Almanya arasında son 1-2 yıldır dış politikada kim daha aktif olacak, kim daha kendi planlarını hayata geçirecek yarışı var aslında. Ama Libya’da Macron’un eli oldukça zayıf, önceki söylediğimiz nedenlerden dolayı. Daha geri durmayı tercih etti. Hatta zirveden kısa bir süre önce Macron Berlin’e geldi ve Merkel ile bir uzlaşma var aralarında tabii. 55 maddelik anlaşmaya baktığımızda 15. Maddesinde açık bir şekilde Libya’nın petrol tesisleri ve kaynaklarının güvence altına alınması ve petrol satışının devam etmesinden söz ediliyor. Çatışan tarafların da bunlara dokunmaması gerektiğini ifade ediyor. Libya’da bugün aktif olan petrol şirketleri İtalya, Fransa ve Almanya. Almanya’nın Rusya ve Norveç’ten sonra en çok petrol aldığı 3. ülke konumunda. Bu bakımdan Libya’nın istikrarı Almanya için çok önemli."

'Hafter önemli kazanım elde etti, Avrupa'da artık muhatab'

Özdemir'e göre Berlin konferansı ile birlikte Türkiye'nin Libya'ya asker gönderme planı da bitti. Konferans bildirisi ile ülkelerin içişlerine karışmamayı vaad ettiklerini ve ateşkesin sürdürülmesi için sorumluluk üstlenme taahhüdünde bulunduklarını anımsatan Özdemir, BM'nin de süreci kontrol edeceğini vurguladı. Özdemir'e göre Erdoğan'ın söylemlerine karşın Libya sahasının asıl kazananı ise Hafter oldu ve Avrupa'da geçmişte olmadığı kadar meşruiyet kazandı:

"Berlin zirvesi ile birlikte Türkiye’nin Libya’ya asker gönderme planı bitti. Çünkü anlaşmanın 3. ve 6. Maddelerinde şu yer alıyor: Libya’nın iç işlerine karışılmayacak. Ateşkesin sürmesi için bütün taraflar sorumluluk üstlenecek. Bu çok net bir şekilde ifade ediliyor. Bu demektir ki hiçbir ülke Libya’da çatışan ülkelere askeri anlamda bir yardımda bulunmayacak ve bu Birleşmiş Milletler düzeyinde kontrol ediliyor. Cumhurbaşkanı uçakta da söylemişti, bundan sonra Türkiye’nin orada sadece bir askeri eğitiminden söz ediliyor. Önceden kazanan aşamasına baktığımızda Hafter bu süreçte önemli bir şekilde kazanım elde etti. Bundan daha önce pek çok Avrupa ülkesi tarafından muhatap kabul edilmiyordu. Sadece isyancıların başı olarak Alman basını tanımlıyordu kendisini. Ama şimdi doğrudan bir ittifak ve taraf olarak masaya oturdu, bu Rusya’nın bir kazanımı bence. Rusya da yakın bir ilişki içerisinde çünkü. Türkiye’nin eli bu bakımdan zayıflamış. Anlaşma masasında da Yunanistan yoktu ama Türkiye’yi destekleyen, tezlerini savunan ülkeler sayısı da çok çok azdı. 12 ülke çağrıldı ve bunların önemli bir kısmı şu ana kadar Hafter’i destekleyen ülkelerdi. Türkiye bu bakımdan masada da çok zayıf olduğu için, onu destekleyen güçler olmadığı için ısrar edemedi. Israr etmesi demek bu çatışmanın sürmesini istemesi demektir. Bir ülke de bu pozisyona gelmek istemediği için Türkiye geri adım attı. Şu anda Alman basınında da bunun bir başlangıç olduğu ifade ediliyor. Hemen bir çözüm olmayacak ama şubat ayı içinde Cenevre’de buluşmalar yapılacak."

'Türkiye Doğu Akdeniz'de boru hattı projesini engelleyemez'

Özdemir, Libya'da çatışmaların durması ve geçici bir hükümet formülü bulunması halinde Türkiye'nin kendisine yakın güçlerle hükümette etkili olmaya çalışabileceğini de belirtti. Ancak bunun Trablus'taki İhvancı Sarrac hükümetiyle yapılmış deniz alanlarını sınırlandırma anlaşmasının hayata geçirilmesini getirmeyeceği görüşündeki Özdemir, Ankara'nın Doğu Akdeniz'den Avrupa'ya boru hattı projesini engelleme çabalarının devam edebileceğini zannetmediğini belirtti. Özdemir, Berlin Konferansı'na Yunanistan çağırılmamış olsa bile AB'nin bu konuda sert bir pozisyon aldığını vurguladı:

"Eğer çatışmalar durursa, geçici bir hükümet kurulursa, Türkiye yine kendisine yakın güçlerle bu kurulan hükümette etkili olmaya çalışabilir. Bu konuda çaba sarf edebilir. Ama bu plan aynı zamanda Türkiye ile Libya arasında Akdeniz üzerinde yapılan anlaşmanın da rafa kaldırılması. Zirveden hemen önce Yunanistan’a giderek onlarla da bir görüşme yaptı. Türkiye’nin yeniden bir anlaşması olacak. Akdeniz üzerinden Avrupa’ya Doğu Akdeniz boru hattıyla gaz getirme planlarını engelleme çabalarının çok fazla uzun süre devam edeceğini zannetmiyorum. Çünkü Avrupa Birliği bu konuda oldukça sert bir pozisyon içerisinde. Türkiye’nin askeri yöntemlerle çok caydırıcı pozisyonlarda olduğunu düşünmüyorum. Çünkü büyük bir yatırım, 11 milyar dolarlık bir bütçeden bahsediliyor. Hattın başında İsrail var. İsrail ile olan ilişkiyi, İsrail’i dünya enerji piyasasına yeniden bir aktör olarak koyacak olan bu hattın devam etmesi Avrupa’nın öncelikleri arasında. Çünkü Alman dış politikasında İsrail’e sahip çıkmak âdeta bir öncelikli politika haline getirilmiş. Onun için Rusya’dan kısmen bağımsız, Rusya’yı da karşısına almadan ama enerji bakımından daha farklı seçeneklere sahip olmada Avrupa’nın ısrar edeceğini düşünüyorum. Yunanistan kendi üyeleri, herhangi bir saldırı olduğunda Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı pozisyon alabileceği açık. Bu bakımdan projenin gerçekleşme ihtimali oldukça yüksek."

'Türkiye'nin çatışmacı olmak yerine diyalog ile hareket etmesi gerek'

Özdemir'e göre Türkiye'nin sonuç elde edebilmek için burada çatışmacı değil diyalogla hareket etmesi gerekiyor. Doğu Akdeniz'de en uygun hattın Türkiye üzerinden geçmesi gerektiğini ancak Ankara'nın izlediği gerilim politikasıyla dışlanmaya kendisinin yol açtığını düşünen Özdemir, sürdürülemez politikalardan geri dönüş yapılacağı öngörüsünde bulundu. Türkiye'nin Avrupa ile ekonomik ilişkilerinin derinliğine dikkat çeken Özdemir, aynı şekilde Ankara'nın Yunanistan ile de iyi komşuluk ilişkileri içerisinde çözüm bulmasının iki tarafın halklarının da hayrına olacağının altını çizdi:

"Türkiye burada bence çatışma değil de uzlaşma, diyalog ile hareket etmesi gerekiyor. Coğrafik haritaya baktığınızda bu hattın en doğru şekilde Türkiye üzerinden geçmesi gerekiyordu. Ama Türkiye izlemiş olduğu gerilim politikasıyla maalesef 2000 km Akdeniz altından bir hattın yapılmasına bir şekilde yol açmış oldu. Türkiye çok sürdürülemez bir politikanın içine girdiğinde bence bir dönüş yapacaktır. Bu süreçten kendisi de yararlanmak, bir parçası olmak için yapacaktır. Çünkü Türkiye’nin ekonomik ve ticari açıdan Avrupa ile çok yakın ilişki içinde olduğunu biliyoruz. Ticaretinin önemli bir kısmını Avrupa ile yapıyor, bu ilişkileri tehlikeye atacağını çok zannetmiyorum. Onun için mümkün olduğunca bu paylaşım mücadelesinde bir rol bir pazar kavgası bir alan kavgası sürdürme ve müdahil olma süreci içerisinde yer alıyor. Ama bu süreç bugünkü dünya denklemi açısından büyük aktörleri karşısına aldığında bunu gerçekleştirme ihtimalinin olmadığını gördük. Doğu Akdeniz hattı içerisinde pek çok ülke de böyle bir hattın yapılmasını destekliyor. Onun için Türkiye yalnız kalmıştır. Bu bakımdan Yunanistan ile karşı karşıya gelip düşmanlık yapmak yerine Yunanistan ile iyi komşuluk ilişkileri içinde bu hattın daha sağlıklı bir manevradan geçmesi, bölgenin zenginliklerinin öncelikle bölgede kalmasına destek sağlamalıdır. Eğer Akdeniz’de doğalgaz çıkıyorsa, Türkiye ve Yunanistan’ın önce bunun refahından yararlanması gerekiyordu. Ama şimdi büyük ülkelerin çıkarları Berlin’deki anlaşmada da görüldüğü gibi önce enerji kaynaklarını kendi çıkarları için elde etme mücadelesi yürütüyorlar. Libya’nın petrolü şu anda Almanya’nın öncelikleri arasında. Aynı şekilde öncelikle doğalgaz çıkacaksa, Avrupa’ya gelsin deniliyor. Bu çıkan doğalgazın bölge ülkeleri tarafından kullanılması, iletilmesi, oradaki halkın ihtiyaçları için karşılanması ise çok arka planda duruyor bence."

'Berlin, ABD'ye rağmen Rusya'yla dengeli ilişkileri gözetiyor'

Özdemir, Libya sürecinin de gösterdiği üzere Rusya ile Almanya arasındaki ilişkilerin de önemine dikkat çekti. Berlin'in ABD'nin bütün itiraz ve tehditlerine rağmen enerji ilişkisi başta olmak üzere attığı adımlarda Rusya'yı gözettiğini belirten Özdemir, 'Rusyasız bir dengeye' girişilmediğini de vurguladı:

"Kuzey Akım 1 yapılırken o zamanki değerlendirmemizde bunun sadece bir boru hattı değil iki ülke arasında çok köklü ilişkiler sağlayacağını ifade etmiştik ve nihayetinde öyle de oldu. Amerika’nın bütün itiraz, tehdit ve ambargo planlarına rağmen Almanya enerji ihtiyacı açısından Rusya ile bu ilişkisini dengeli şekilde sürdürmeye ısrar ediyor. O açıdan yeni bir eksen doğuyor mu bilemiyoruz şu anda ama Almanya izlemiş olduğu dış politikada artık Rusya’yı hep gözeterek adım atıyor. Rusyasız bir denge yapmıyor. Zaten Suriye’den sonra özellikle Ortadoğu coğrafyasında yükselen gücün Rusya, kaybeden gücün Amerika olduğunu biliyor Almanya ve ileri doğru adımlarını hep bunu gözeterek atıyor.”

Yorum yaz