AK Parti Disiplin Kurulu Başkanı Ahmet Aydın, bölgede yaşanan son gelişmeleri, Türkiye’nin Akdeniz’de ‘olmak ya da olmamak’ mücadelesi olarak nitelendirdi. Türkiye’nin bölgedeki gelişmelere sessiz kalması halinde yaşama şansının bulunmayacağını belirten Aydın, son dönemde Türkiye’de siyasetin sosyal medyadaki algılar üzerinden yönetilmeye başlandığı değerlendirmesinde bulundu.
Dünya Gazetesi Ankara Temsilcisi Hüseyin Gökçe'ye konuşan Aydın, "İç ve dış politikada bir sıkıntı bitmeden diğeri başlıyor. Alınan kararlara yönelik eleştiriler ve ekonominin daha da olumsuzluğa sürükleneceğine dair endişeler var. Düşünceleriniz nedir?" sorusuna "Dünya uzun süredir müthiş bir hareketlilik içinde. İçinde bulunduğumuz coğrafya da çok hareketli. Türkiye yaşamak için rüştünü ispat etmek ve çok güçlü bir irade ortaya koymak zorunda. Üstelik belirttiğiniz gibi sadece dış gelişmeler değil, iç gelişmeler de süreci etkiliyor. Darbe planları, gezi olayları, 17-25 Aralık, FETÖ darbe girişimi, MİT tırları, hendek siyaseti verebileceğimiz örneklerden bazıları" yanıtını verdi.
Aydın şöyle devam etti:
"Şunu görüyorum. Dış politikada Türkiye gerçekten etkin bir siyaset yapmaya başladı. Akdeniz’de var olma mücadelesi veriyor. Ben bunu ‘olmak ya da olmamak’ mücadelesi olarak görüyorum. Barış Pınarı dahil Türkiye oldu bittilere göz yummayacağını tüm dünyaya gösterdi. Bunlar uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru hareketlerdir. Biz çevremizdeki her ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasını istiyoruz. Kimsenin toprağında gözümüz yok ama kendi haklarımızı da korumak zorundayız."
- Libya’da yaşanan süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Libya’da barışın sağlanmasını arzu ediyoruz, toprak bütünlüğünden yanayız. “Libya’da ne işin var?” diyenlere, “Tarihi bağımız var, denizden komşuluğumuz var” diyoruz. Ancak Libya ile alakası olmayan, 10 binlerce kilometre uzaktan gelip buraya müdahale edenler, burayı ele geçirmeye çalışanlar var. İtalya, Yunanistan ve İsrail, Kıbrıs Rum Kesimi ile anlaşma yaparken biz sessiz mi kalacağız? Sessiz kalırsak yaşama şansımız olamaz.
- Biraz daha geriye gidersek, Suriye politikası ne kazandırdı?
Suriye’de bugün yaşanan gelişmeler bizim arzu ettiğimiz bir durum değil. Biz yıllardır güvenli bölge tezini savunuyoruz. Savaştan kaçanların güvenli bir şekilde iskan edilmesini istiyoruz. Ancak bugüne kadar hep konu geçiştirildi ve güvenli bölge geciktirildi. Baktık olmadı biz de Afrin’e girdik. Aksi takdirde buradan Türkiye’ye yönelik çok ciddi tehditler olacaktı. Suriye’nin toprak bütünlüğü de elden gidiyordu. Bölgede savaştan kaçanlara, eşi benzeri olmayan ev sahipliği yapıyoruz, Avrupa utanç duvarı örerken. Afrin ve Cerablus’a insanlar dönmeye başladı, dileriz kısa sürede diğerleri de döner. Kimisi petrol için kimisi diğer çıkarları için orada ama Türkiye’nin duruşu hep insani ve vicdani.
- Kanal İstanbul’a harcanacak paranın üretime, istihdama yönlendirilmesi halinde daha faydalı olabileceğine dikkat çekiliyor. Bu proje bir zorunluluk mudur?
Kanal İstanbul Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılacak. 1’inci Köprü, Keban Barajı, 3’üncü Köprü, yeni havalimanı yapılırken de aynı şeyler söylendi. Yazık günah, Türkiye bütün güçlerle mücadele ediyor. Bugün sadece birkaç saat, Avrasya’yı, Marmaray’ı kapatalım, ne olur biliyor musunuz? İstanbul trafiği anında felç olur. Halen Boğaz’dan 50 bine yakın tehlike saçan gemi geçiyor. Yılda ortalama 8 kaza oluyor. Biz kendimizi niye güvence altına almayalım? Üstelik buradan da para kazanacağız.
- Bunun yerine gelişmiş ülkeler gibi, İstanbul’da nüfus ve trafik yoğunluğunu azaltacak projeler uygulanamaz mı?
Önemli olan insanlara yaşadıkları yerde hizmet götürebilmektir. Her şeyi reddedenlerin, karşısına alternatifleri de koyması lazım. Şimdi İstanbul’da yaşayanları köylerine geri gönderemezsiniz.
Tepkilerin çoğu, bu projelerin yapılmasından ziyade, projelere harcanan para ve Hazine’den aktarılan yüksek meblağlardan kaynaklanıyor...
Türkiye’de artık siyaset çok garip yapılıyor. İnsanların ne yaptığı çok önemli değil. Tamamen algılar üzerinden yöneltilen, reel gerçekliğin ötesinde, sanal bir hayat varmış gibi yaşanıyor. Yapılan hizmetler tek başına yetmiyor artık. Yaptığını ne kadar halka anlatabiliyorsun bu önemli. Bir de halka dokunmak gerekiyor. Sosyal medyada oluşturulan algı yüzünden herkes, her yapılan olduğundan farklı gösteriliyor.
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre yalan doğrudan 26 kat daha hızlı yayılıyor. Yalanlar üzerine kurulu bir şey var. Sosyal medyanın sorumsuz alan olarak görülmesi, her türlü iftiranın yapıldığı alana dönüşmesi, hepimizin hayatını olumsuz etkiliyor. Yalan yanlış haberlere hukuki müeyyide olması lazım, bu konuda da yetersizlik var. Siyaset olgu değil, algı üzerine yürütülmeye çalışılıyor. Hukuki altyapının sağlam temele oturtulması lazım. Bunun yasaklanması veya kapatılması değil ama bir müeyyidesi olması lazım.
- AK Parti’den ayrılan isimler yeni partiler kurdular. Ciddi de eleştiriler var. Ne düşünüyorsunuz?
Siyasi parti kurmak tek başına yeterli değil. Önemli olan vatandaşın gönlünde taht kurabilmektir. Bizim çalışma arkadaşlarımız olmakla birlikte, makamlar ellerinden gidince farklı davrananlar oldu. Kendi tercihleri ama bunların vatandaştan güçlü itibar göreceklerini düşünmüyorum. Biz kendi işimize bakıyoruz, Ak Parti olarak geleceğe yönelik neler yapabiliriz? Bunun üzerine kafa yoruyoruz. Yanı sıra, siyasette çok garip ittifakların şekillendiğini görüyoruz. Öyle enteresan ki CHP ile Saadet Partisi’nin ortak hareket etmesini akla ziyan görüyorum.
- Neden? Birliktelik güzel bir şey değil mi?
AK parti ile MHP arasında da zıtlıklar vardı ama birlikte hareket edebiliyor…
Tabi ki, milli meselelerde ortak hareket edebilmek çok güzel bir şey. Örneğin keşke, Libya tezkeresinde ortak Türkiye paydasında birleşebilseydik, milli meselede ortak hareket edebilseydik. Birbirlerine karşıtlıkla beslenen İYİ Parti ile HDP’nin de ittifakta yer almasını anlamıyorum. Bence bunları Tayyip Erdoğan karşıtlığı bir araya getirdi. Ak Parti ile MHP farklı kimlikleri olsa da büyük bir zıtlık yok. Zaten biz ideoloji partisi olmadığımız için farklı görüşleri bir arada tutabiliyoruz.
Bu endişeleri gereksiz buluyorum. Hatırlayın aynı şeyleri Barış Pınarı Harekatı için de söylemişlerdi. Türkiye hem masada hem de sahada çok başarılı sonuçlar aldı. Şu an ciddi güvenli alan oluşturuldu. Gerekirse aynı şey Libya ile de olur. Birileri bir şey diyecek, ekonomiyi sıkıntıya sokacak diye hareket etseydik, savunma sanayisinde bu kadar güçlenemezdik. Dünyanın en büyük 11 projesinin 6 tanesi Türkiye’de gerçekleştirilmezdi.