EKSEN

'Libya yeni Osmanlıcılığın ikinci cephesi, emperyal hayaller ve gerçekler arasındaki açının en büyük olabileceği yer'

Dr. Fatih Yaşlı'ya göre, Erdoğan yönetimi Osmanlı'nın kontrol ettiği coğrafyada etkili olabileceğine inanıyor. Ancak Barış Pınarı Harekatı'nın emperyal hayaller ve gerçekler arasındaki açıyı ortaya serdiğini belirten Yaşlı, Libya'da taraf olarak açılmak istenen ikinci cephenin çok daha zorlu olacağına dikkat çekti.
Sitede oku

Türk dış politikasında 2019 yılına damgasını vuran olaylar Suriye başlığı altında, İdlib bölgesinin radikal gruplardan temizlenmesi ve Fırat'ın doğusuna yönelik operasyon; Rusya Federasyonu ile artan ticari ilişkiler ve S-400 füze savunma sistemleri alımı eşliğinde ABD ile yaşanan kriz, NATO'ya taşınan tartışmalar ve AB ile sığınmacı krizi belirledi.

Yıl sonuna doğru Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları ve rotalarının paylaşımı üzerinden yaşanan tartışmalar Türkiye yönetiminin iç savaştaki Libya'nın batısındaki hükümetle yaptığı 'deniz alanlarının sınırlandırılması' ve 'savunma' mutabakatları ile derinleşti.

2019'da Türk dış politikasını, 2020'ye taşınan başlıkları eşliğinde Abant İzzet Baysal Üniversitesi'nden Dr. Fatih Yaşlı ile konuştuk.

'AKP, Osmanlı’nın kontrol ettiği coğrafyada etkili olabileceğine inanıyor'

Bakan Akar'dan Libya tezkeresi açıklaması: Libyalı kardeşlerimize ilgisiz kalmamız söz konusu değil
Dr. Fatih Yaşlı'ya göre, Türk dış politikasındaki temel paradigma, bir süredir İslami rejim tahayyülü ve 'Yeni Osmanlıcılık' adı verilen emperyal proje üzerinden ilerliyor. Erdoğan'ın Türkiye'yi ve kendisini özellikle Müslüman dünyanın lideri olarak sunmasına dikkat çeken Yaşlı, AKP kadroları ve Türkiye İslamcılığının yeniden Osmanlı'nın kontrol ettiği coğrafyalarda etkili aktör olabilecekleri inancında oldukları ve buralara inşaat ve enerji sektörleri üzerinden girmek arzusu taşıdıklarını belirtti:

“AKP’nin dış politikasını doğru bir şekilde analiz edebilmek için AKP’nin rejim değiştirici karakterine odaklanmak gerektiğini düşünüyorum. AKP adını hiçbir zaman doğrudan koymasa da kafasında İslami bir rejim tahayyülü olan bir parti. Öte yandan da sürekli olarak Osmanlı imparatorluğunu yeniden diriltebileceğine dair emperyal ihtirasları olan bir parti, biz buna Yeni Osmanlıcılık adını veriyoruz. Dolayısıyla mesele dış politikadaki temel paradigma da bir süredir tam da bu ikisi üzerinden ilerliyor. Erdoğan bir yandan kendisini ve Türkiye’yi kurmuş olduğu rejimi tüm dünya Müslümanlarının lider ülkesi ve kendisini de Müslümanların lideri olarak sunuyor. Bunun yanı sıra AKP kadroları ve Türkiye’deki İslamcılık yeniden Osmanlının kontrol ettiği coğrafyada etkili bir aktör olabileceğine inanıyorlar. Dolayısıyla Suriye, Libya, Rusya ile kurulan ilişkiler, Batı ile yaşanan gerilim, Somali ve Katar’da açtığı üsler, bunları bu bağlama yerleştirip değerlendirmek gerekiyor. AKP’nin yarattığı yeni sermaye sınıfının, yeni burjuvazinin neo Osmanlıcı hayaller içerisinde aynı zamanda bir yandan inşaat sektörü üzerinden bu bölgelere gitmeye çalıştığını te yandan enerji kaynakları meselesinde bölgedeki enerji kaynakları ve onların nakil hatlarının bu sermayenin iştahını kabarttığını görmek durumundayız."

'AKP'nin belirlediği dış politikayı geleneksel dış politika bağlamında anlamak mümkün değil'

Yaşlı'ya göre Türkiye'de iktidar partisinin belirlediği dış politikayı geleneksel dış politika bağlamına yerleştirerek anlamak çok mümkün değil.

AK Parti Sözcüsü Çelik'ten Libya açıklaması: Sadece sınırlarınıza kapanarak milli çıkarlarınızı koruyamazsınız
Erdoğan ve partisinin anti-emperyalist bir perspektifi bulunmadığını, izlenen siyasetin emperyalizmin krizinden faydalanarak hiyerarşi içinde Türkiye'nin yerini değiştirmek olduğunu belirten Yaşlı, ancak bu noktada da Türkiye'nin kırılgan ekonomik durumu nedeniyle hayallerdeki emperyal vizyon ile hakikatlerin çeliştiğini söyledi:

"AKP’nin belirlediği dış politikayı geleneksel dış politika bağlamına yerleştirerek anlamak çok mümkün değil. AKP anti emperyalist bir parti değil. Erdoğan’ın anti emperyalizmle özel olarak bir bağlantısı yok. Ama AKP ve AKP kadroları emperyalizmin son 15 senedir içerisinde bulunduğu krizden faydalanarak emperyal hiyerarşi içindeki çatlaklara oynuyorlar. Bu hiyerarşi içerisinde Türkiye’nin yerini değiştirmek üzerinden bir siyaset izliyorlar. Bir yandan AKP’nin birtakım emperyal hayalleri var, bunlar asla küçümsenerek analiz edilebilecek şeyler değil. Fakat diğer yandan da bu emperyal hayallerin sınırlarını belirleyen de ekonomi politik bağlam var. 400 milyar dış borcunuz var, enflasyon ve işsizlik yüzde 20’ye yakın, paranızın değeri belli dolar ve euro karşısında. Kırılgan bir ekonomik yapı var, dolayısıyla AKP’nin hayalindeki emperyal vizyonla hayatın gerçekleri çoğu zaman birbiriyle çelişiyor, bu çelişki ortaya çıktığında da zaten hemen geri adım atılıyor, Barış Pınarı Harekatı sürecinde olduğu gibi.”

‘Barış Pınarı emperyal hayaller ve gerçekler arasındaki açıyı ortaya gösterdi'

2019'da Türk dış politikası açısından en önemli meselenin S-400'lerin Türkiye'ye getirilmesi olduğunu anımsatan Yaşlı, bunun Trump sayesinde ABD-NATO ile ilişkiler bağlamında büyük kırılmalar yaşanmadan halledildiğini söyledi. Yaşlı'ya göre, yeni yılda da bu füze sistemlerinin aktivasyonu ve ikinci parti meselesi eşliğinde ABD'den gelecek yaptırımların mahiyeti öne çıkacak.

İletişim Başkanı Altun: Libya, Türkiye'nin askeri desteğini talep etti
Barış Pınarı Harekatı'nın ise ABD ve Rusya sayesinde Erdoğan'ın ortaya koyduğu kağıt üzerindeki hedeflere ulaşamadan bitişinin emperyal hayaller ve gerçekler arasındaki açıyı ortaya serdiğini anımsatan Yaşlı, 2020'de İdlib'deki gidişatın da belirleyici bir diğer mesele olduğunu vurguladı:

“2019’da Türk dış politikası açısından en önemli mesele S-400’lerin Türkiye’ye getirilmesiydi. S-400’lerin Türkiye’ye getirilemeyeceğine dair yaygın bir inanç vardı. S-400’ler artık gelecek görünüyor gibi demiştik. S-400’lerin gelişinin Türkiye-ABD-NATO ilişkileri bağlamında kırılmalara neden olacağı tahmin ediliyordu. Fakat beklenen büyük kırılmalar yaşanmadı. Bunu büyük ölçüde Trump engelledi, aynı zamanda oradaki Atlantik aklının Türkiye’yi bütünüyle Rusya’ya kaptırma korkusu da bunda etkili olmuş olabilir. S-400 meselesini konuşmaya devam edeceğiz, ikinci parti alınacak mı, aktive edecek mi? Trump bütçeyi onayladı, bütçenin içerisine yaptırımlar yerleştirildi, ne kadarı hayata geçecek onu göreceğiz. Kesinleşenler var. Mesela F35 programından Türkiye şu an çıkarılmış durumda ve S-400’lerden vazgeçene kadar böyle olacak. Ama birtakım ekonomik yaptırımlar ambargo kararları uygulamaya geçirilecek mi göreceğiz. Barış Pınarı Harekatı’nda bir güvenli bölge kuracağını ilan ederek Suriye’ye tekrar operasyon düzenledi. Fakat hem ABD hem Rusya çok kısa bir süre içinde anında meseleye müdahil oldular ve pazarlık süreci yaşandı. Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı kağıt üzerindeki hedeflere ulaşamadan bitti. Emperyal vizyonla hayatın gerçekleri arasındaki açının nasıl ortaya çıktığını bu operasyonda bir kez daha gördük. Suriye meselesi İdlib bağlantılı olarak da 2020’de devam edecek, elbette Suriye ordusunun son operasyonuyla birlikte..."

'Libya yeni Osmanlı'nın ikinci cephesi'

Yaşlı, 2020'de 'Yeni Osmanlı'nın ikinci cephesi' olarak andığı Libya cephesinin açılmakta olduğunu belirtirken, bunun Erdoğan'ın emperyal hayalleri ve gerçekler arasındaki açının en büyük olabileceği olay gibi göründüğüne vurgu yaptı.

Askeri yetkililerden Libya mesajı: Emir verildiği zaman TSK göreve hazırdır
Türkiye'nin Libya'da Katar ve İhvan hattı dışında karşısında hemen tüm ülkeleri bulduğunu anımsatan Yaşlı, bunun altında da Ankara'nın ideolojik temeller üzerinde şekillendirdiği dış politikada diplomatik sorunlar yumağı yaratmasının bulunduğunu dile getirdi:

"Benim Yeni Osmanlı’nın ikinci cephesi olarak adlandırdığım Libya cephesi açılıyor. Belki de Libya tüm bu meseleler içerisinde ortaya koyulan yığınla gerçekler arasındaki açının en büyük olabileceği olay gibi görünüyor. Karşınızda neredeyse bütün Ortadoğu ülkeleri, Güney Avrupa ülkeleri, Amerika ve Rusya var. Sadece Katar ile belki bir işbirliği yürütüyorsunuz. Bunun dışında Türkiye’nin desteklediği İhvancı hükümet BM tarafından tanınıyor denilse bile gerçek anlamda bir meşruiyete ne kadar sahip ne kadar değil onu konuşmak lazım. Ülkenin çok küçük bir bölümünü kontrol altında tutuyor, neredeyse 3’te ikisinde Hafter güçleri etkin. Biz Libya ile Akdeniz üzerinden bir anlaşma yaptığınızı iddia ediyorsunuz ama anlaşmayı imzaladığınız hükümeti ülkenin Akdeniz’e kıyısı olan yerlerini de kontrol altında tutamıyor. Dolayısıyla ülkede büyük bir karmaşa var. Bugüne kadar Doğu Akdeniz meselesinde oradaki petrol ve doğalgazın çıkarılması konusunda diplomatik hiçbir adım atmadınız. Mısır ile ilişkilerinizi İhvan üzerinden bozmuşsunuz. Yine Halifelik İhvan kavgasında bir yere oynamışsınız tam da bu nedenle Körfez petrol şeyhliklerinin tepkisini üzerinize çekmişsiniz, Yunanistan ile ilişkileriniz iyi değil, Kıbrıs meselesini çözmek için herhangi bir adım atmamışsınız. Sonra çıkıp diyorsunuz ki ‘Ben Libya’da başkenti kontrol eden ve iç savaşın yaşandığı bir ülkede hükümetle anlaşma imzaladım, dolayısıyla Doğu Akdeniz’de çok önemli bir adım attım’. Fakat bu adımın atılmasının ardından esas mesele şu. Anlaşmayı imzaladığınız hükümetin düşmemesi lazım. Bunun için neler yapılacağı sorusu gündeme gelmiştir, sorunun yanıtı da tezkere meselesidir."

'ÖSO'cuların Libya'ya taşınması Türkiye'yi uluslararası alanda zor duruma düşürebilir'

Yaşlı, uluslararası medyaya yansıyan haberlere gre Suriye'de bir iç savaşın parçası olarak gösterilip merkezi hükümete karşı örgütlenmiş ÖSO unsurlarının Libya'ya taşınarak bir başka ülkenin savaşın dahil edilmesinin yaratacağı sıkıntılara da değindi. Bu durumun Türkiye'yi uluslararası planda zora düşüreceğine dikkat çeken Yaşlı, TSK'nın doğrudan kullanımının da askeri zorluklar yaratacağını vurguladı.

CHP'li Özel: Askerimizin Libya çöllerinde yeri yok
Yaşlı, Libya'ya müdahil olunmasının şu anda ilişkilerin iyi olduğu Rusya ile de sıkıntılara sebep olabileceğine vurgu yaparak Akdeniz'de Mısır ve Yunanistan'la da sıcak çatışma riski barındırdığı değerlendirmesini yaptı:

"Birkaç gün önce biz Suriye’deki bir grup ÖSO’cunun Libya’ya gönderildiğini öğrendik. Bu da son derece tehlikeli bir süreç, ÖSO’yu Suriye’de bir iç savaşın parçası olarak gösterip merkeze hükümete karşı örgütlediğinizi iddia ediyordunuz. Fakat şimdi ÖSO yeni adıyla Milli Ordu denen gücün aslında uluslararası bir şebekeye dönüşümünü ve böylece başka bir ülkenin sınırlarında bir savaşa dahil olabildiğini görüyoruz. Bu Türkiye’nin artık vekil ordular kullandığını ve aynı zamanda dünyanın farklı yerlerinde cihatçıları desteklediği ve finanse ettiği çok açık bir şekilde ortaya koyan ve dolayısıyla Türkiye’yi uluslararası alanda son derece zor duruma düşürebilecek bir mesele. Bunun dışında Türkiye oraya gerçekten bir asker gönderme girişiminde bulunacaksa hangi güçleri kullanacağı, hava operasyonları yapıp yapamayacağı, uçaklarını nereye konuşlandıracağı, ülkeye kaç tane askere gireceği, bu askerlerin sıcak çatışmaya girip girmeyecekleri dolayısıyla meselenin askeri boyutu da son derece zorlu görünüyor. Siyasi açıdan büyük bir zorluk var. Aranızın şu an en iyi olduğu ülke Rusya, Libya’da desteklediğiniz grubun karşı gruba ciddi bir destek veriyor. Farklı aktörler arasında bir denge gözetmeye çalışıyor ama Rus paralı askerlerinin niye orada olduğunu biliyoruz da Rusya’yı karşınıza almanız anlamına gelecek. Bir yandan Türkiye’nin dış politikadaki yalnızlığının biraz daha katmerlenecek. Öte yandan özellikle Akdeniz’de Mısır ya da Yunanistan ordusuyla birtakım sıcak çatışmaların yaşanma ihtimaline doğru gidebilecek bir süreç var.”

‘Libya hükümetini ayakta tutmak hedefi için çatışmadan kaçınma ihtimali düşük'

Yaşlı, Libya ile imzalanan anlaşmanın geçerliliğini koruması için Türkiye’nin anlaşma imzaladığı tarafın egemenliğini devam ettirmesi gerekliliğini anımsattı. Ancak Libya gibi kaotik bir ortamda bunun zorluklarına atıfta bulunan Yaşlı, "Oraya konuşlandırdığınız askerleri çatışmanın taraflarından biri olmama ihtimali son derece düşük görünüyor" dedi. İktidar partisinin 'anti-emperyalist' söylemleri muhalefeti hizaya getirmek için kullandığına dikkati çeken Yaşlı, muhalefetin askeri maceraya karşı duruşunun olumlu olduğunu ekledi:

“İmzalanan anlaşmanın ayakta kalmasının, geçerli olabilmesinin yollarından biri anlaşmayı imzaladığınız tarafın bir şekilde Libya’daki egemenliğini devam ettirebilmesi. Dolayısıyla Trablus’un hiçbir şekilde düşmemesi gerekiyor. Eğer asker gerçekten oraya gönderilirse muhtemelen hedefi başkenti Hafter güçlerine karşı savunmak olacaktır. Belki Hafter güçleri doğrudan TSK ile çatışmayı göze alamaz diye düşünülüyordur. Ama Libya’da iç savaşın yaşandığı farklı aşiretlerin farklı kabilelerle güç mücadelesi içine girdikleri ve son derece kaotik bir yapı içinde sıcak çatışma olmama ihtimali bana son derece düşük geliyor. Gidelim Hafter’İn üslerini basalım, şehirleri ellerinden alalım diye bir plan yapılmıyordur en azından öyle düşünmek gerekiyor. Herhalde Trablus’u savunacak bir güç konuşlandırılması, barış görev gücü misyonunu üstlenme iddiasıyla. Ama oraya konuşlandırdığınız askerleri çatışmanın taraflarından biri olmama ihtimali son derece düşük görünüyor.

Çavuşoğlu, Akşener'i 'Libya tezkeresi' hakkında bilgilendirdi
Muhalefet anlaşmanın birinci aşamasını onaylamıştı. Tezkereye destek vermeyeceklerini açıkladılar, ben bunun olumlu olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin AKP’nin kendi kurduğu rejimle doğrudan bağlantılı dış politikasını sürekli milli çıkarlar adı altında muhalefeti hizaya getirmek için kullandığına özellikle Suriye bağlamında defalarca tanıklık ettik. Anti emperyalizm söyleminin iç kamuoyundaki desteği saplamak, egemenliği tesis etmek için kullanıldığını da gördük. Dolayısıyla AKP’nin iç ve dış politikasının birbirinden ayrı başlıklarla değerlendirilemeyeceğini düşünüyorum. Örneğin AKP’ye Montrö Sözleşmesi’ni askıya almaya çalışıyor, Karadeniz’e NATO gemilerini sokmaya çalışıyor diye eleştiriyle gidenlerin Doğu Akdeniz’de AKP’nin çıkarlarını koruyor demesindeki çelişkiye dikkat çekmek istiyorum. Aynı anda hem emperyalizmle mücadele edip hem de emperyalizmle işbirliği yapıyorsanız saçma bir değerlendirmedir bu. AKP dış politikasına bütünlüklü bakışla bakmak gerekiyor. AKP’nin nasıl bir parti olduğunu, nasıl bir siyasal rejim tahayyül ettiğini, tüm dünyada da buna uygun bir şekilde hareket ettiğini görmek ve eleştirileri de bu perspektif üzerine yerleştirmek gerektiğini düşünüyorum.”

Yorum yaz