Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türk hükümetinin Batı bloku ve NATO üyesi olarak izlediği politikalar, küresel rekabetin yoğunlaştığı bir ortamda bir dizi başlıkta yoğun tartışmalara sebep oluyor. Hafta sonunda Berlin Duvarı'nın yıkılışı vesilesiyle konuşan Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, NATO için 'Beyin ölümü yaşıyor' tespiti yaparken, Türkiye ile Suriye üzerinden yaşanan krizin gelinen durumda etkili olduğu görüşünü dile getirdi. Macron'a başta Alman ortağı Angela Merkel olmak üzere Avrupa'dan sert tepkiler gelse de AB-ABD ilişkilerindeki sıkıntılar da gözden kaçmıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Türkiye'nin bu denli yoğun tartışıldığı bir ortamda ABD Başkanı Donald Trump'ın davetiyle Washington'a gitti. Gündemde Suriye, YPG, S-400'ler, Amerikan Kongresi'nin yaptırım tehditleri, 100 milyar dolarlık ticaret gibi bir dizi mesele bulunuyor. Tarafların pozisyonları 180 derece zıtlık taşırken, görüşmenin gidişata etkileri de merakla bekleniyor.
Batı bloku/NATO bağlamında Türkiye'nin dış politikasına dair tartışmaları Doç. Burak Cop ile konuştuk.
'Türkiye'nin yönelimleri, NATO'nun anlamını sorgulatacak noktaya vardı'
Doç. Burak Cop'a göre, Türkiye Cumhuriyet tarihinde hem AB hem de ABD ile en sıkıntılı dönemlerden birisinden geçiyor. Türkiye'nin dış politik yönelimlerinin NATO'nun anlamını sorgulatacak hale geldiğini belirten Cop, AB ile sığınmacılar meselesi üzerinden ilişkileri yürütmeye dayalı bir bağ hala bulunsa bile ABD'nin müesses nizamının artık Ankara'yı gözden çıkartma noktasına geldiği görüşünü dile getirdi:
“Gelinen nokta gerçekten de Cumhuriyet tarihinde Türkiye’nin hem Avrupa Birliği ile hem de Amerika Birleşik Devleti ile içine girmiş olduğu en sıkıntılı dönemlerden biri. Her ne kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkisi, ABD ile yaşadığı tansiyon kadar gerilimli bir noktada bulunmasa da Macron’un da dediği gibi Türkiye’nin dış politikadaki yönelimleri NATO’nun anlamını sorgulatacak bir noktaya kadar varmış durumda. Tabii ki bu özellikle mülteci konusundaki işbirliği anlaşmasının hala masada olması yani ortadan kalkmamış olması zedelenmiş olmakla beraber Türkiye ile Avrupa Birliği’ni hala biraz bağlı tutuyor. Fakat ABD cephesine ve özellik Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihine baktığımızda Kıbrıs Harekatı ve haşhaş ekimi serbest bırakılmasından sonra yaşanan 70’lerin ikinci yarısındaki türbülanslı gerilimli bir noktadaydı. İlişkiler tabii ki kopma noktasına gelmesi söz konusu olamaz ama son derece gerildiği ve bilhassa da Türkiye’nin ABD’deki müesses nizamı, Dışişleri Bakanlığı’ndan Pentagon’a CIA’ye kadar pek çoğunun gözünde artık neredeyse gözden çıkarılma noktasına geldiğini görüyoruz. Uzun yıllardır, Türk-Amerikan ilişkilerini izleyen tecrübeli gözlemcilerin hepsinin ortaklaştığı bir tespit var, herkes bunu söylüyor. Artık her ne kadar Erdoğan hükümeti ile ABD arasındaki sorunlardan ötürü Erdoğan’a yönelik birtakım şerhler konulmuş olsa da artık iş Erdoğan’dan ötürü Türkiye’yi bile gözden çıkarmanın tartışıldığı bir noktaya geliyoruz. Erdoğan karşıtlığının Amerikan siyasetini gerçekten belirleyecek bir noktaya vardığını görüyoruz. Ecevit de bir dönem Amerikan müesses nizamının üzerine çarpı arttığı bir isimdi. Bugün Erdoğan’a yönelik olan karşıtlığın bir benzeri ne Ecevit ne başka bir Türk liderine yönelik söz konusu olmamıştı. Bu anlamda benzersiz bir dönemden geçiyoruz."
'ABD'de Türkiye'deki gibi tek adam sistemi yok, Trump istese bile Kongre'ye engel olamaz'
Burak Cop, Erdoğan yönetiminin adımlarını ABD Başkanı Trump'a 'güvenerek' attığını ancak ABD'de Türkiye'deki gibi her şeyi tek adamın belirlediği bir sistem bulunmadığını vurguladı. Cop, Trump'ın istemese bile Kongre'nin basıncı altında kalacağınını ve başta Erdoğan ve ailesinin mal varlığı meselesi olmak üzere yaptırım tasarısını devreye sokmak zorunda kalabileceğini kaydetti. Yine Cop'a göre Trump'ın Amerikan yargısında bulunan Halkbank'la ilgili davaya müdahale şansı da yok. Trump'ın 'öngörülemez ve dengesiz birisi' olduğunu da belirten Cop, azil sürecinin devam etmesine de atıf yaptı:
"En basitinden Suriye’den çekileceğiz diye bir karar aldı, kararı Trump Twitter’dan duyurdu. Sonra Pentagon’un, müesses nizamın baskısıyla, Kongre ayağa kalktı. O konuda da kısmen çark etme noktasına geldi Trump, bir miktar asker bırakacağız, petrol alanlarını koruyacağız diye. Trump ve Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı birbirlerine çok yakın, çok benziyorlar. İdeolojik olarak da bir yakınlık var, hepimizin uzun zamandır konuşageldiği otoriter popülist yükselişin örneklerini teşkil eden iki lider. Fakat söz gelimi Erdoğan’ın Türkiye’de devletin dış politikasını belirlemedeki sınırsız gücünün bir benzeri Trump’ta söz konusu değil. Trump, Kongre’nin basıncı altında. Her ne kadar mesela Erdoğan’ın ailesinin mal varlığını da ilgilendiren yaptırım tasarısını Senato’nun Cumhuriyetçi çoğunluk lideri Mitch McConnell’a askıya aldırmayı başarsa da Trump, yapamadı, yapamayacağı şeyler de var. Halkbank ile alakalı açılan dava. Türkiye’deki alelade bir iktidar destekçisinin pek havsalası almaz bunu ama gerçekten Amerikan mahkemesinde Halkbank ile bir davanın gidişatına Trump’ın istese de müdahale şansı yok. Orada yargının belli oranda bir bağımsızlığı var. dolayısıyla bu damatlar üzerinden ve Trump ile Erdoğan’ın şahsi yakınlığı üzerinden yürütülmeye çalışılan bir dış politikanın hele de bile Trump ile azil sürecinin devam etmekte olduğunu göz önüne alırsak sürdürülebilirliğinin, devam edilebilirliğinin garantisi yok. Zaten Trump da son derece istikrarsız, ön görülemez ve dengesiz bir lider.”
'Koz olarak başladığınız bir şey, yüke dönüşüyor'
Burak Cop, Erdoğan yönetiminin ABD ve Batı'ya karşı koz olarak kullanmak üzere Rusya'dan S-400 satın aldığı görüşünü dile getirirken, artık bu kozun 'bir yüke dönüştüğü' saptaması yaptı. Cop, Türk tarafının ABD karşısında gerçekte elinin güçlü olmadığı değerlendirmesinde bulundu:
“Bunların sızdırılması, iyimser bir havanın olduğuna dair izlenim verilmesi, siyasetin, diplomasinin bir başka alanı. Yoksa ben Türk tarafının hiç de rahat olduğunu düşünmüyorum. Fahrettin Altun bir açıklamasında, S-400’ler konusunda ABD ile bir uzlaşma noktasına varabiliriz anlamına gelen bir tweeti de var. Bu da siyasal pazarlık sürecinin bir parçası. S-400 füzeleri Türkiye’nin AKP hükümetinin elindeki bir dış politika kozuyken, şimdi kozdan ziyade bir yüke dönüşmüş durumda. Madem siz PYD/YPG’ye destek veriyorsunuz, o zaman bizde NATO’nun savunma teknolojisinin dışına çıkarız gibi bir noktadan hareket ederken, şimdi küçük çaplı kazanımlar elde etmek için elden çıkartılmasının bile konuşulabileceği bir noktaya gelmiş durumda. Bu bir dış politik başarısızlık. Koz olarak başladığınız bir şey yüke dönüştüyse, bu pazarlık masasında tam doğru stratejiyi kuramamış olduğunuzu gösterir. Türkiye’nin elindeki kozlar nelerdi; Suriye’ye girerim diyordu, girdi, kısa sürdü Barış Pınarı Harekatı. Türk tarafının gerçekten elinin pek güçlü olmadığını tespit etmek lazım. Bu aşamada ne koparabilir Türkiye Trump’tan. YPG’ye destek vermeyi keseceğiz gibi bir söz alabilir mi, zannetmiyorum. Çünkü ABD’nin YPG ile girdiği işbirliği ve YPG’den beklentileri bugüne kadar yaptıkları biraz daha uzun vadeli bir stratejik işbirliği izlenimi uyandırıyor. Orada Amerikan müesses nizamı, özellikle de Pentagon ağırlığını koyuyor.”
'AB ile ABD arasındaki makas da açılıyor'
Cop, Macron'un NATO ile ilgili çıkışını değerlendirirken, Fransa'nın geçmişte de yıllarca ittifakın askeri kanadında bulunmamış olmasına atıf yaptı. NATO'da her şeyin her zaman süt liman olmadığını anımsatan Cop, yine de Trump'ın geçmişteki liderlerden farklı bir profil çizdiğini ve izolasyonist eğilimlerle NATO'yu yük olarak gördüğünü vurguadı. Trump'ın AB ile ekonomik alandaki gerilimlerini de anımsatan Cop, yönetimi altında AB ile ABD arasındaki makasın da açıldığını dile getirdi:
'Denge politikası değil, dengesizliğin yapılaşması'
Cop, Erdoğan yönetiminin Batı ile Rusya arasında 'denge politikası' yürüttüğü görüşüne katılmazken, dengeleri kollamanın taraflardan bazılarıyla ilişkileri sağlam tutarak sağlanabileceğini vurguladı. Erdoğan'ın ABD ve AB ile zaten çok gerilmişken, şimdi S-400'ler konusunda Batı'ya taviz vermesi halinde Rusya ile de sıkıntılar yaşayacağını belirten Cop, "Herkesle kavgalı herkes ile bozuştuğunuz zaman dengecilik değil orada dengesizliğin yapılaşması söz konusu olur" dedi:
"Dengeleri kolluyorsanız o zaman taraflardan bazıları veya biriyle ilişkinizi sağlam tutarsınız. Türkiye’nin ABD ile ilişkileri Kıbrıs Harekâtından sonrasından bile kötü. AB ile ciddi sorunlar var. Şimdi S-400 konusunda bir taviz verildiğini düşünün, Türk-Rus ilişkileri ne hale gelecek? Herkesle kavgalı herkes ile bozuştuğunuz zaman dengecilik değil orada dengesizliğin yapılaşması gibi bir politika söz konusu oluyor. Kıbrıs ile ilişkili ambargo sonrası Türk siyaseti bu konuda sağlam durdu, bedeller de ödendi. Hatta 70’lerin sonunda silah ambargosunu kaldırdı ABD. Şimdi günümüzde mevcut yönetimin çeşitli kısıtlarından, zayıflılarından dolayı geçmişteki herhangi bir Cumhuriyet yönetimi kadar, bir Ecevit’in, Demirel’in hatta 90’lardaki Yılmaz Çiller hükümetleri kadar bile sağlıklı durabileceğini zannetmiyorum. Şu anda bu Senato’da askıya alınmış olan yaptırım tasarısı gündemden kalkabilirse bunu belki iktidar bir başarı olarak sunabilir. O noktada da Türkiye’de muhalefet partilerinin tavrına dikkat etmek lazım. ‘Hayır, bu bir başarı değil, Erdoğan’ın ailesini de ilgilendiren bir konuda yaptırım tasarısı askıya alındı ama bakın Ermeni Soykırımı geçti. Belki Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesinden ötürü başka bir yaptırım tasarısı söz konusu olabilir. Ortada bir kazanım yok. Burada Türkiye’nin ulusal çıkarları ve bekasını ilgilendiren bir durumdan ziyade Türkiye’yi yönetenleri ve belki onların çok yakınlarını ilgilendirecek bir konuda kazanım elde edilmiştir. Bunun ulusal çıkarlarla ilişkisi tartışmalıdır’ı muhalefet öyle bir durumda seslendirebilir mi, onu da göreceğiz.”