Lübnan’da kısa süre önce ‘ekonomik OHAL’ ilan eden hükümetin sosyal iletişim ağı WhatsApp gibi uygulamalardan vergi alınması kararı üzerine 17 Ekim’de patlak veren protestolar görülmemiş protesto dalgası yarattı. En son 2015’teki çöp vergisi protestolarını aşacak şekilde kalabalıklar başta başkent Beyrut olmak üzere Lübnan kentlerinde sokakları doldurdu. Ülkede her sorunun ana sebebini oluşturan mezhep bariyerleri aşılırken, sokaklar göbek dansları atan dansözler, imamlar, protestoları tekno partiye çeviren insanlarla doldu. Sonunda Saad Hariri hükümeti geri adım atarak reformları devreye soksa da Lübnanlıları teskin etmiş görünmüyor.
Lübnan'daki gelişmeleri Beyrut'ta yaşayan Evrensel gazetesi yazarı gazeteci Hediye Levent ile konuştuk.
Hediye Levent’e göre, mezhep ayrımlarına dayanan sistemiyle değişimin mümkün olmadığı düşünülen Lübnan’daki hareketlilik başlayalı aslında epey oldu. Ancak 1990’larda iç savaşta akan kanı durduran mezhep ayrımlarına dayanan sistemin giderek ülkede üst kimlik oluşmasını engelleyen ve devlet yapısını çürüterek yolsuzluklara açık bir işlev gördüğünü belirten Levent, sonunda bütün bunların ortaya serildiği bir dönemden geçildiğinin altını çizdi.
“Lübnan’da bir şeyler başlayalı epeyce oldu. 2015’teki çöp protestosundan önce de bunun sinyalleri vardı. Arap ayaklanması başlamadan çok önce de Lübnan’da ufak ufak böyle bir filizlenmeler, rahatsızlıklar, kıpırdanmalar vardı. Bir tarafta bu iç savaşın hemen ardından 90’da kanı durduran, bütün din ve mezhepleri güvence altına alan bir anayasa var. Ama yıllar içinde geçici olması gereken bu anayasa yıllar içinde inanılmaz kronik, köklü ve bütün devleti saran bir sisteme dönüştü. Tabii bu sistem ülkede yolsuzluk başta olmak üzere bir Lübnanlılık üst kimliğinin oluşamamasına sebep oldu. Diğer taraftan herkesin özellikle siyasetçilerin, güç odaklarının ya da iş dünyasından önde gelen isimlerin de işlerini kolaylaştırdı bu mezhep esaslı sistem. Çünkü her mezhep, her etnik grup kendi çıkarının öncelikli görerek hareket ediyor. Bu bakandan, milletvekilinden, başbakana ya da diğerlerine kadar yani orduda bile benzer durumlarla karşılaşmak mümkün. Bu haliyle çok derin bir yolsuzluğun ortaya çıkmasına neden oluyor Lübnan’da. Lübnan’ın mevcut kronik ve tamamen dibe vurmuş olan ekonomik durumunun temel sebebi yolsuzluk zaten. Aslında Lübnan kendini çekip çevirecek kadar bir gelire pozisyona da sahip.”
Lübnan’da devlet otoritesinin piyasalara yönelik herhangi bir denetimi bulunmadığı, spekülatif kazancın önüne geçecek hiçbir mekanizmanın yer almadığını anlatan Levent, diğer yandan eğitim ve sağlık sisteminin tümüyle özelleştiği, kamu okul ve hastanelerinin işlemez hale geldiği bir yapı oluştuğunu belirtti. Levent, son ekonomik krizin insanların gündelik hayatını vurduğu bir manzara oluştuğunu vurguladı.
“Öncelikle Lübnan’da dolar ve lirası sabitlenmiş durumda uzunca bir süredir. Hatta Lübnan’da ekonomi yönetimin yaptığı tek iyi şey olarak değerlendirilir bu durum. Yani 1 dolar 1500 Lübnan lirasına tekabül eder. Ama son artık ekonomik çark dönemez hale geldikten sonra dolar ve Lübnan lirası dengesi de bozulmaya başladı. Hata birkaç ay öncesinde bir dolar 1.5 lira iken, 1.8’i zorlamaya başladı. Müdahale edemiyorlardı sabitlemiş olmalarına rağmen. Piyasadan insanlar dolar toplamaya başladı, bu ikinci bir krizi tetikledi. Diğer taraftan Lübnan’da zaten bir devlet otoritesinin ya da bizim bildiğimiz şekilde bir devlet piyasalarının denetimi, fiyatların denetimi, spekülatif kazancın önüne geçilmesi, her ne kadar serbest pazar olsa bile bu tip mekanizmalar yok denebilecek kadar az ve çalışmıyor. Herkes tamamen kafasına göre fiyat belirliyor. Ben bir lira diyorum, neye göre bir lira istiyorum bundan, çünkü canım öyle istiyor çünkü buna engel olacak bir sistem yok. İnsanlar da özellikle son birkaç yıldır ekonomik anlamda ciddi sıkıntılar çekiyorlar. Çünkü eğitim ve sağlık başta olmak üzere birçok şey özel sektör tekeline girmiş durumda. Kamu okulları, kamu hastaneleri doğru düzgün işlemiyor, zaten çok az kapasitedeler. Bu nedenle insanların özellikle son birkaç yıldır ciddi anlamda sıkıntı yaşamaya başladığını biliyoruz. Diğer taraftan korkunç derecede kaynağı şaibeli ya da belirsiz birçok zengin de ortaya çıkıyor. Böyle bir dengesiz yapı var Lübnan’da.”
Lübnan’da Hizbullah hakeketinin de bir siyasi parti olarak hükümet ortağı olduğunu, Şii hareketin zannedildiği gibi koyu dindar bir baskı yapısı sergilemediğini anımsatan Levent, bunun zaten çok parçalı toplumsal yapıda ‘kendi ayağına sıkmak’ anlamına geleceğini vurguladı. Levent, Körfez’in dinci monarşilerinden Lübnan sokaklarındaki eğlenceli protestolara gelen eleştirileri de anlamsız bulurken, Suudilerin yahut bu ülkelerin zenginlerinin zaten nefes almak için soluğu Beyrut’ta aldıklarını kaydetti. Trablus gibi Sünni ve İhvancı hareketin güçlü olduğu kentlerde ise protestolar sırasında Erdoğan yanlısı sloganların atılmasının ‘normal görülmesi gerektiği’ görüşünü dile getirdi:
“Yaşasın Erdoğan diye bağırmaları çok spesifik bir olay. Trablus’da meydana geldi, orada da böyle bir sloganın atılması çok garip değil. Trablus’da zaten birkaç yıl önce iki tarafın çatıştığını biliyoruz, çok huzurlu bir yerde değil. O açıdan bakınca çok genele mal edilemez diye düşünüyorum o sloganlar. Lübnan özellikle Beyrut’taki Şii kesim çok uzun yıllardır Hristiyan ve diğerleriyle birlikte yaşamaya alışmış. Aslında Dahiye denir Hizbullah bölgesine, Beyrut’un ortasındadır. Dahiye’ye gittiğinizde çarşaflı biriyle askılı birini çok rahatlıkla yan yana gezerken görebiliriz. Dışarıdan bakıldığı gibi siyah ve beyaz çok keskin ayrımlarla bir Suudi Arabistan, İran modeli değil oradaki. Hizbullah da bu şekilde hareket etmek zorunda. Öbür türlü Lübnan içinde desteğini de koruyamaz varlığını da sürdüremez. Özellikle iç savaş tecrübesinden sonra Türkiye ya da diğer ülkelerin iddia ettiği şekilde Lübnan’ın bir baskı rejimine dönüştürülmesi Hizbullah’ın kendi ayağına sıkması demek. Diğer taraftan çok renkli görüntüler var. Dışarıdan bakanlar, bunlar ne yapıyor, eylem mi yapıyor, protesto mu ediyor, yoksa kutlama mı yapıyor, festival mi, kafaları mı güzel bunların diye bir sürü yorum da var. Ama Lübnan’ı bilen insanlar için şaşırtıcı görüntüler değil. Lübnanlılara o iç savaş dedikleri şey çok ağır bir yıkım yaşatmış bütün ülkeye. Şimdi çok ağır 15 yıl süren bir savaşın ardından 2006’da bir savaş daha yaşamışlar. Sürekli bir savaş tehdidi İsrail mevzusundan dolayı risk altındalar. Bu da insanlara yarın olmayabilir travması yaşatıyor. Diğer savaş coğrafyalarında da benzer eğilimler görüyoruz. Dolayısıyla insanlar daha renkli daha eğlenceli daha hayattan keyif almaya meyilli oluyorlar böyle olunca. Lübnanlılar normalde günlük hayatlarında da biz dışarıdan bakarız, Lübnan’da insanlar tırnaklarını yiyordur endişeden, bu kadar gerginlik oldu, İsrail vuracak, ABD bir şey diyor, Fransa başka bir şey diyor, Türkiye vs. Lübnan’a gidersek ne görürüz, restoranlarda insanların nargile içtiklerini, akşam bara gittiklerini, makyaj yapıp dışarıda arkadaşlarıyla deniz kenarında oturduklarını görürüz. Ama bu insanların çok rahat, laçka, umursamaz oldukları anlamına gelmez. Savaş travması çok ağır etkiler bırakmış insanları üzerinde. Lübnanlılar da bunu söylüyor zaten. Bir çeşit yarın olmayabilir, biz bu kadar şey yaşadık, hiçbir şey hayattan kıymetli değildir noktasına geliyor.”
Levent’e göre şu anda tüm siyasi hareketlerin kaygısı krizin derinleşmesi. Hizbullah’ın da gelişmelerden rahatsız olduğunu ancak Hizbullah kontrolündeki belediyelerde de yolsuzlukların eksik olmadığını belirten Levent, tüm tepkilere rağmen Saad Hariri hükümetinin düşmesine kimsenin kolay kolay izin veremeyeceğini belirtirken, bunun yaratacağı domino etkisinden korkulmasına atıf yaptı:
“Bir kere Hizbullah da tepkilerin hedefindeki hareketlerden biri. Nasrallah’ın adı çok fazla ön plana çıkmasa da Hizbullah’ın partnerlerinden Emel Hareketi ve Hükümet Sözcüsü Nebih Berri, yolsuzluk konusunda okların çevirdiği birkaç isimden biri. Diğer taraftan Hizbullah, İsrail-Suudi Arabistan ekseninde konuşuyoruz ama yönettiği belediyeler var Lübnan’da. Yani yerel seçimlere ve parlamento seçimlerine giriyor milletvekilleri, bakanları var. Artık işler ciddi bir kısır döngüye düştü, ekonomi aynı şekilde çok kronikleşti, derinleşti, çıkış bulamıyorlar. Bu bağlamda Hizbullah da aynı gemide ve halka karşı sorumlu. İnsanların tepkilerini göz ardı edemez. Çünkü Hizbullah’ın tabanı da elektrik, su sıkıntısından ekonomik krizden mustarip. Diğer taraftan mezhep meselesinin esası anayasa olduğu için hükümet kurulması çok zor Lübnan’da. Hükümet yıkılırsa, bir seneye, iki seneye ya hükümet kurulur ya kurulmaz. Bu arada zaten ekonomik kriz var, kriz iyice derinleşir, ülke ciddi kaosa yuvarlanır diye sadece Hizbullah’ın değil diğer siyasi hareketlerin de tedirginliği bu. Tek sebebi bu, Hariri’ye alternatif isim yok. Lübnan’ın bütün siyasi kesimlerin ve Sünni kesimlerin kabul ediyoruz dedi Sünni bir isim, alternatif ortaya çıkmış değil. Hariri istifa ederse, hükümet krizi çıkar ve domino etkisi halinde devam eder olumsuzluklar.”