Gelişmeleri İran üzerine çalışan TOBB Üniversitesi'nden Dr. Gülriz Şen ile konuştuk.
‘ABD'NİN PETROL SATIŞINI SIFIRLAMA HEDEFİNİN İRAN ÜZERİNDE ETKİLERİ OLDU’
Dr. Gülriz Şen, ABD’nin azami baskı stratejisi eşliğinde İran'ı petrol satamayan ülke konumuna getirme çabalarının Tahran üzerinde etkilerine dikkat çekti. Buna karşılık Tahran'ın 'kendisi petrol ihraç edemezse bölgeden kimsenin edemeyeceğini' vurgulamasına dikkat çeken Şen, İran'ın bölgede desteklediği Husi hareketinin de Yemen'e karşı savaş açmış Suudi Arabistan'ı epeydir hedef aldığını vurguladı. Ancak Şen, son Aramco saldırısında İran'ı doğrudan ilk suçlayanın ABD olduğunu anımsattı:
'ABD'NİN AZAMİ BASKI POLİTİKASI İRAN'DAKİ BÜTÜN HİZİPLERİ BİRLEŞTİRDİ'
"İran yönetimine baktığımız zaman Amerika Birleşik Devletleri’nin artan baskı stratejisi dışında bütün hiziplerin bir araya geldiğini, bütün siyasi cenahların birleştiğini görüyoruz. Yetkililerden gelen açıklamalarda herkesin ait olduğu siyasi fraksiyon fark etmeksizin temel amacın Amerika Birleşik Devletleri’ne direnmek olduğu dillendiriliyor. İran’ın topraklarından böyle bir saldırıyı gerçekleştirdiğini ben düşünmüyorum. Bu gerçekten İran’ın devlet aklı açısından çok sorunlu bir hamle olur. Ancak daha çok Ortadoğu’da proxy’leri üzerinden Amerika Birleşik Devletleri ile asimetrik bir savaş öngörüyor İran’ın stratejisi. Daha çok caydırıcılık olarak temellendiriliyor stratejisine baktığımızda ofansif değil defansif bir yaklaşımı benimsediklerini söylüyorlar. Ancak bölgede artan huzursuzluğun İran’ın huzursuzluğuyla yakından alakası var. Bu hem bölge ülkelerine hem Amerika Birleşik Devletleri’ne hem de Avrupa Birliği, Rusya, Çin gibi ülkelere de mesaj gönderiyor. Bölgedeki huzursuzlukların giderilmesi için Amerika Birleşik Devletleri’nin yanlış politikalarını bir an önce terk etmesi gerektiği, yeniden nükleer anlaşmaya geri dönmesi gerektiği vurgusu var. Çünkü maksimum baskı stratejisi İran’ın davranışlarında Amerika Birleşik Devletleri’nin beklediği gibi bir değişikliği henüz yaratmadı. Aksine İran, Amerika Birleşik Devletleri’nin baskısı karşısında davranışlarını değiştirmenin Amerika’ya diz çökmek olacağını düşünüyor. Bu İran’daki daha radikal kesimleri de esasen daha da şiddetlendiriyor ve politikadaki ağırlıklarını artırıyor. Aslında kırmızı çizgiler netleşmiş durumda. Trump her ne kadar Ruhani ile İran’ın foto operasyonu olarak adlandırdığı bir görüşme istese de İran’ın kırmızı çizgisi ABD’nin yaptırım siyasetini terk etmesi ve yeni bir anlaşmaya değil mevcut nükleer anlaşmaya geri dönmesi yani müzakerelerin tek yolu İran açısından bu olacak. Bu konuda İran için de büyük bir uzlaşı görüyoruz.”
‘ABD’NİN BASKI STRATEJİSİNİN ORTADOĞU’YA BÜYÜK HUZURSUZLUK VE GERİLİM GETİRDİĞİ AŞİKAR’
“Bu politikanın kazananı olmayacak kesinlikle. Amerika Birleşik Devletleri açısından da büyük kayıplar olacaktır, İran açısından keza öyle, bölge açısından da öyle. İran’ın geçtiğimiz günlerde yaptığı uyarısı önemliydi. Herhangi bir hamle topyekûn bir savaşı getirecek dedi yetkililer. İran’ın askeri kabiliyetleri ve kapasitesi Amerika Birleşik Devletleri’ne denk değil ancak İran da asimetrik savaş üzerinden ve Ortadoğu’da Amerika Birleşik Devletleri’ne ait güçleri, donanmayı vurabildiği menziline alan füzelere sahip bir ülke. Bunları kendisine saldırı yapılmazsa kullanmayacağını yineleyen bir ülke. Yapıldığı zaman da buna muhakkak misilleme yapacağını, karşılı vereceğini ifade eden bir ülke. Trump’ın stratejisi başarısızlıkla sonuçlandı, halen de sürdürülürse öyle olacak gibi. Çünkü her ne kadar barıştan ve diplomasiden yana olduğunu söylese de arada bu stratejinin Ortadoğu’ya büyük huzursuzluk ve gerilim getirdiği aşikar. Son gerilim hemen Pompeo bir bölge turuna çıktı, Suudi Arabistan ile görüştü. Suudi Arabistan’ın beklentisi ve her zaman Körfez siyasetindeki tavrı eğer bir müdahale yapılacaksa bunun Amerika tarafından yapılması çünkü birebir İran’ı karşısında almak istemediği için Amerika Birleşik Devletleri’nden bu hamleyi bekliyor. Amerika Birleşik Devletleri de Trump’ın açıklamalarına baktığımızda konuyu Suudi Arabistan’a bıraktı, Suudi Arabistan bunu öderse düşünebiliriz gibi."
Şen, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun Körfez turundan fazla bir başarı çıkmış görünmediğini de dile getirdi. Şen, özellikle Yemen üzerinden anlaşmazlık yaşayan BAE'nin Körfez'de deniz yolu güvenliği koalisyonuna katılmakta çekimser kaldığını, Avrupalıların da buna destek vermediklerini anımsattı. Şen, Washington'ın nükleer anlaşmadan tek taraflı çekilmesinden sonra uyguladığı politikalarındaki ısrarı ve Avrupalıların çabalarının başarısız olması halinde İran'ın da anlaşmadan tümüyle vazgeçeceğine işaret etti:
Bence bu turdaki en önemli gelişme Pompeo’nun Birleşik Arap Emirlikleri’nden çok beklediği desteği alamaması oldu. Çünkü Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirlikleri arasındaki ittifak zaten Yemen üzerinden çözülmeye başlamıştı. Zannediyorum İran konusunda da böyle bir çözülmeyi görüyoruz. Onun yerine savaş ya da askeri bir müdahale dışında Körfez’de bir deniz yolu güvenliği koalisyonu oluşturmak. Bu tarz diplomatik ve çok taraflı hamleler üzerinden bir strateji kurmaya çalışıyorlar. Mesela bu hamleye diğer Körfez ülkelerinin ne kadar katılacağı belirsiz. Avrupa Birliği ülkelerinden de gerekli desteği görmedi. Avrupalılar bu konuda çok çekimserler. Avrupa Birliği’nin tavrı da aslında net. Bütün bu meselelerin çözülebilmesi için aslında nükleer anlaşma temel bir çerçeve sunabilir. Ancak bu çerçevede de Avrupa Birliği’nin ne kadar yapıcı rol oynadığı da çok tartışmalı bir konu. İran’ın Avrupa Birliği’ne tanıdığı süre aşamalı olarak hep azaldı. Her defasında İran kademeli olarak nükleer anlaşmadan çekilmek demesek de anlamaya yönelik yükümlüklerini azaltmak, daraltmak gibi stratejiler benimsedi. Ancak süreç böyle devam ederse İran’ın yeni stratejik tercihi de anlaşmadan topyekun çekilmek şeklinde olabilir. O nedenle zaman herkesin aleyhine işliyor.
Gülriz Şen'e göre BM'deki temaslar, özellikle İran konusunda arabuluculuğa soyunmuş Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Trump ile görüşmesi önemli:
"Birleşmiş Milletler’deki temaslar, Macron’un Trump ile görüşmeleri, bunlar da önemli bakıldığında. Çünkü esasen Macron ve Trump arasındaki iletişim ve İran konusunda yapıcı adımlar atılıyormuş izlenimi zannediyorum Bolton’ın resimden çekilmesine neden oldu. Ancak ABD yönetimi içinde Bolton gibi pek çok kişi var. Aslında çok olumlu bir havca oluşur gibi olmuştu. Ancak hemen sonrasında patlayan bu krizle birlikte aslında Mike Pompeo’nun da Bolton’ın yerini gayet rahat doldurduğunu görüyoruz söylem ve tutum açısından. Yeni danışmanı O'Brien da aslında Bolton’a yakın özellikleri olan birisi. Zaten bir politika var, o politikada ne kadar esneklik, manevra olur, bu biraz da bölgeden gelen sinyaller belirleyecek gibi görünüyor, ama bir an önce bu maksimum baskı stratejisinin revize edilmesi gerekiyor. İran’da bir davranış değişikliği var ama bu İran’ın davranışını kışkırtan bir değişiklik oldu gibi gözüküyor.”
‘MACRON’UN ÇABALARI AVRUPA TARAFINDAN GELEN EN SOMUT ÇABA’
“Irak gibi bir işgal düşünülmüyor ama muhtemelen Pentagon’un dile getirdiği İran’da vurulabilecek yerler listesi basına yansıdı. Aramco’ya İran’ın yaptığı kesinleşen bir saldırı durumunda İran’ın tesislerinin vurulabileceği ya da Devrim Muhafızları’na ait füze depolarının, askeri mühimmat depolarının vurulabileceği gibi senaryolar üzerinde duruluyor. Ancak bütün bunlar dahi İran açısından tümüyle bir savaş işareti olarak yorumlanacak ve o döngüyü inanın çok tahmin edemiyoruz. Amerika Birleşik Devletleri yanıt vermediği zaman da Trump iç siyasette ABD’yi zayıf gösteriyorsunuz eleştirisiyle karşı karşıya kalıyor. Kendini her defasında yeniden meşrulaştırmaya çalışıyor. O nedenle yine basına yansıyan bazı senaryolarda Amerika Birleşik Devletleri’nin İran’a Suriye üzerinden yanıt verebileceği konuşuluyor. Yani ABD ve İran ilişkisi uzun süredir bölge sathına yayılmıştı, zannediyorum bu gelişmelerle birlikte yine bölgedeki krizler üzerinden derinleşecek. Macron’un çabaları aslında Avrupa tarafından gelen en somut çaba diyebiliriz. INSTEX kuruldu ama bir türlü operasyonelize edilemedi, o nedenle İran’ın beklentilerini karşılamaktan çok uzak kaldı. Macron’un önerdiği 15 milyar dolarlık kredi hattı İran açısından olumlu karşılanmasa Cevad Zarif G7 toplantısına gitmezdi. Orada verdiği başka bir mesaj da var. Biz Avrupa Birliği ülkeleriyle diyalog halindeyiz, bu meseleyi çözebiliriz vurgusu da var hem iç siyasete hem de Amerika Birleşik Devletleri’ne yönelik. Ama burada ikna edilmesi gereken diğer aktör Trump. Donald Trump da bu konuda olumlu açıklamalar yapmıştı. Ancak onun açıklamaları günden güne değiştiği için buradaki net pozisyonu görmek de zor oluyor. Öbür taraftan BM genel kurul toplantılarında bir görüşme olacak. Muhtemelen bu konu yeniden dile getirilecek. Çünkü en somut ve üzerinde çalışılabilir öneri şu an için bu gözüküyor. Öte yandan konuyla ilgili İran’da farklı görüşler var, özellikle İran Petrol Bakanı Zengene’nin yaptığı bir açıklama var. Bu geçici bir çözüm olabilir ve gerçekten yaptırımları meselesini ortadan kaldıran bir süreç değil, öte yandan bu bir kredi hattı, yani bu İran’ın borçlanması demek. Biz petrolümüzü satıp karşılığını almak istiyoruz açıklaması önemli. O nedenle bu kredi hattı İran ekonomisini geçici olarak rahatlatsa bile İran içinde bu ekonomik bağımsızlık kendi kendine yeterlik, direniş ekonomisi gibi tartışmalar bağlamında düşünüldüğünde sorunlu. Ama belki geçici bir çözüm olarak oradaki gerilimi yatıştırmak adına denenebilir. Çünkü en somut ve şu an yapıcı önerilerden biri bu gözüküyor.
'İRAN ZARİF İLE BM GÖRÜŞMELERİNİ AVANTAJA ÇEVİRMEYE ÇALIŞACAK'
"Zarif’in konuyla ilgili şöyle bir açıklaması vardı: ‘BM'nin sağladığı ortam çok önemli’. Zarif kendisine çizilen dar sınırlar içinde yine etkili bir dış politika stratejisi ve diplomasi trafiği yürütecektir. Çünkü yaptırımlara rağmen daha önce de gitti. Kendisine tanınan sınırlar içinde, Birleşmiş Milletler binası, İran misyonu vs. buralarda önemli görüşmeler gerçekleştirecektir. Çünkü Birleşmiş Milletler’in bu toplantısı açıkçası gerçekten de Aramco saldırısının gölgesinde gerçekleşecek. O nedenle kurulan diplomatik temaslar çok önemli. İran’ın uluslararası desteği koruması ve kendisi aleyhine hamleleri engellemesi açısından bir avantaj zannediyorum Netanyahu’nun katılamaması olacak. Bu şekilde İranlılar da bu fırsatı çok daha etkin şekilde kullanamaya çalışacaklardır. İzlememiz gereken başka bir şey Macron ve Trump arasındaki görüşme olacak. elbette bu Trump’ın İran’ın anlaşmada kalan diğer imzacı ülkelerle yapacağı toplantıya gelip gelmeyeceği meselesi bence o da kritik. Birleşmiş Milletler koridorlarında bir saklambaç oyunu olabilir mi diye de düşünmüyor değilim Ruhani ve Trump arasında. Trump bunu yine kullanmak isteyecektir.”