Rusya Federasyonu İstanbul Başkonsolosu Andrey Buravov, Cumhuriyet gazetesinin ‘Olaylar ve Görüşler’ köşesinde ‘II. Dünya Savaşı’ndan çıkarılmayan dersler’ başlıklı bir köşe yazısı kaleme aldı. Başkonsolos Buravov, II. Dünya Savaşı’nın başlangıcının 80. yıldönümü olan 1 Eylül 2019 tarihine atıfta bulunarak “Bu savaşta hayatını kaybedenlere dair kuru istatistikler dahi tek başına insanları şoke etmektedir. Zira, savaşta 26.6 milyonu SSCB vatandaşı olmak üzere 55 milyon insan öldü. Dünya tarihi açısından 80 yıl uzun bir süre değildir. Ancak bu süre, öyle görülmektedir ki uluslararası topluluğun, daha doğrusu bir kısmının gerek II. Dünya Savaşı’nın trajedisinden gerekse daha sonra yaşanan Soğuk Savaş’tan hâlâ ders çıkaramadığını veya çıkarmak istemediğini anlamak için yeterli bir süredir” değerlendirmesinde bulundu.
‘BÖLÜCÜ VE BELLİ DEVLETLERİ İZOLE ETMEYE YÖNELİK ARSIZ METOTLARDAN VAZGEÇİLMELİ’
Başkonsolos Buravov “Bu savaştan çıkarılması gereken en önemli dersler ise şunlar: Küresel hegemonya kurma çabasından, kendi sınırlı ölçekteki milli veya belirli blokların çıkarları için başkalarının güvenliği sayesinde kendi güvenliğini sağlama siyasetinden, bölücü ve belli devletleri uluslararası izolasyona sürükleme çabalarından, devletleri ve halkları karşı karşıya getirme gibi arsız jeopolitik metotlara başvurmaktan vazgeçmek gerekmektedir. Benzer metotlar, II. Dünya Savaşı arifesinde de kullanılmıştır. Gizlilik damgası kaldırılan çok sayıda belge ile ispatlanmış gerçek olgular, dönemin Avrupa elitlerinin faşist Almanyası’nın saldırılarını kendilerinden uzaklaştırmak ve bu tehdidi başta Sovyet Rusya olmak üzere Doğu’ya doğru yönlendirmek için çaba sarf ettiklerini ortaya koymakta. Bu siyasetin sonucu 30 Eylül 1938’de Büyük Britanya ve Fransa hükümetlerinin Münih Anlaşması’nı imzalamaları oldu” diye yazdı.
‘İNGİLTERE VE FRANSA İKİLİ OYNAYIP HİTLER’İN SALDIRILARINI DOĞU’YA YÖNLENDİRMEYE ÇALIŞTI’
Sovyet yönetiminin güvenlik sistemi oluşturma çabalarının İngiliz ve Fransız yönetimleri tarafından “sürüncemede” bırakıldığına işaret eden Buravov “Savaşın kaçınılmaz olduğunun artık iyice anlaşıldığı 1939 yılının ilkbaharında bu ülkeler kendilerinin savaşa dahil olmayacaklarını saf saf düşünerek ikili oynadılar ve Hitler’in saldırılarını Doğu’ya doğru yönlendirmeye çalıştılar. Bir taraftan Sovyet-İngiliz-Fransız görüşmelerinin başarısızlığının tam olarak ortaya çıktığı ve İngiltere ile Fransa’nın Almanya ile yakınlaşması ihtimalinin daha fazla yükseldiği, diğer taraftan da SSCB ile militarist Japonya arasında askeri gerginliğin arttığı bir dönemde Moskova istisnai ve kendisi için pek istenmeyen diplomatik manevra yapmak zorunda kaldı. Kendi devletinin güvenliği düşüncesiyle hareket eden Sovyet hükümeti, Berlin tarafından teklif edilen görüşmelere 1939 yılının ağustos ayının başında olumlu cevap verdi ve 23 Ağustos günü o tarihe kadar Avrupa’nın birkaç devletinin yapmış olduğu gibi Saldırmazlık Anlaşması’nı imzaladı” dedi.
‘SOVYETLER BİRLİĞİ VE SONRASINDA RUSYA FEDERASYONU’NU KARALAMAK İÇİN SPEKÜLASYONLARA BAŞVURULDU’
Başkonsolos Buravov, ‘Molotov-Ribbentrop Paktı’ diye adlandırılan anlaşma daha sonraki tarihlerde spekülasyonlara ve bazı Batılı tarihçi ve siyasetçilerin suçlamalarına sebep olduğuna vurgu yaparak “Bunlar bir taraftan kendi tarihlerindeki utanç verici olayları silmek, diğer taraftan da Sovyetler Birliği’ni, daha sonrasında ise mirasçısı Rusya Federasyonu’nu karalamak için söz konusu anlaşmayı dönemin genel durumundan kopararak değerlendirmişlerdir. Bazıları ise daha da ileri giderek birçok kez SSCB’yi savaşın en önemli müsebbibi gibi olmasa da insanlık düşmanı olan faşistlerle aynı safa koyarak birçok kez saldırgan güç olarak yansıtmaya çalıştılar. Böyle “uzmanlara” hatırlatmak gerekir ki, Hitler Almanyası’nın bozguna uğratılması ve Avrupa ile dünyanın Nazi tehdidinden kurtarılmasında en önemli ve belirleyici katkıyı Rusya ve diğer eski Sovyet Cumhuriyetleri yapmıştır” ifadelerini kullandı.
‘BATI ORTAK GÜVENLİK ADIMLARI YERİNE RENKLİ DEVRİMLERLE İSTİKRARSIZLIK YARATMAYI TERCİH ETTİ’
Soğuk Savaşı sonrası ortak güvenlik adımlarının atılması yönündeki fırsatların değerlendirilmediğini anlatan Başkonsolos Buravov “Örneğin, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’nın siyasi-askeri kısmının güçlendirilmesi sayesinde Avrupa güvenliğinin yeni temellerinin oluşturulması çok mantıklı olabilirdi. Rusya konuyla ilgili çok sayıda teklif ve inisiyatifte bulunduğu gibi hâlâ da bu konuda kapıları açık tutmaktadır. Batılı ortaklar, maalesef, başka bir yolu tercih ettiler ve NATO’nun Doğu’ya genişlemesi, Rusya’nın sınırlarına yakınlaşması gibi cepheleşme istikametinde hareket etmeyi seçtiler. Rusya’nın sınırlarında, eski Sovyet coğrafyasında istikrarsızlık noktaları oluşturmak için birbirinin ardından gelen adımlar atılmaktadır. Bu süreçte de çeşitli metotlara başvurmaktadırlar. ‘Renkli devrim’ teknolojileri kullanılmakta, kukla liderler vasıtasıyla ‘dondurulmuş’ sorunlar askeri yollarla canlandırılmaya çalışılmakta, anayasaya aykırı darbeler yaratılarak ve halkları Rusya ve Ruslarla, asırlara dayanan kardeşlik bağlarına sahip olan ülkelerde hükümetler veya ülkelerdeki birtakım gruplar Rusya karşıtlığına itilerek yeni krizler yaratılmaktadır. İşte bu tür senaryolar, Ağustos 2008’de Gürcistan’daki, 2013-2014 yıllarında Ukrayna’daki olaylara yol açtı” diye yazdı.
‘TÜM DÜNYAYI KONTROL ETMEK İÇİN GENİŞ ASKERİ ÜS AĞI GELİŞTİREN RUSYA DEĞİL ABD’DİR’
Batı’nın güvenlik için adım atmamasına rağmen SSCB ve Rusya karşıtı çarpıtmalara başvurduğuna değinen Buravov “Bu arada Batılı liderler ve siyasi uzmanlar, bilerek olup bitenleri olduğundan tamamen başka türlü gösterip çarpıtarak yansıtmaktadırlar. Geniş ölçekte bilgi savaşı yürütülmekte, Rusya karşıtı isteri yaratılmakta, tek taraflı temelsiz ekonomik yaptırım mekanizması devreye sokulmaktadır. Rusya ile ilgili eski askeri gücünü ve SSCB’nin jeopolitik üstünlüğünü canlandıran saldırgan bir ülke imajı yaratılmaya çalışılmaktadır. Halbuki tüm dünyayı kontrol altında tutmak için geniş askeri üs ağını geliştiren ülke, Rusya değil ABD’dir. Her sene askeri ihtiyaçları için yıllık harcamaları artıran da Rusya değil de ABD ve NATO’dur. 2018’de ABD’nin silahlanmaya ayırdığı bütçe, Rusya’nınkinden 14 kat, NATO’nunki ise Rusya’nınkinden 20 kat fazlaydı” dedi.
‘SORUNLARIN TEMELİNDE ABD VE AVRUPA’NIN GELENEKSE BATI DEĞERLERİNİ, EŞŞİZ GÖSTERMESİ YATIYOR’
ABD’nin 2002 yılında, Anti-Balistik Füze Anlaşması’ndan, 2019’da Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndan çekildiğine işaret eden Başkonsolos Buravov “ABD yönetiminin süresi 2021 yılının şubat ayında biten Nükleer Silahların İndirimi Anlaşması’nın (START) yürürlükte kalması için yapılması gereken görüşmeleri başlatmayı reddetmesini de yine aynı çerçevede değerlendirmek gerekmektedir. Rusya ve bazı diğer ülkelerin ABD ve birçok Avrupa ülkesiyle ilişkilerinin zarar gördüğü sistematik sorunların kökeninde ABD ve bazı Avrupa ülkelerinin kendilerini ‘istisnai’ görmeleri, uydurulan medeni üstünlüklerine inanmaları ve ‘geleneksel Batı demokratik değerlerini’ eşsiz olarak değerlendirmeleri gibi unsurlar yatmaktadır. Bu çıkmaz sokaktan kurtuluş ise ancak diyaloğun II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurulan Birleşmiş Milletler Örgütü’nün de dayandığı uluslararası hukuk normları ve genel kabul gören prensipler temelinde yürütülmesi gerektiği anlayışının kavranmasıyla mümkün olabilecektir. Uzun vadeli başarı, yalnızca farklı kültürlerin karşılıklı saygı çerçevesinde işbirliği ve etkileşimine dayanan medeniyetlerin ortaklığı desteklendiği takdirde elde edilebilecektir” dedi.
‘RUSYA, ABD, NATO VE AB DAHİL ÇOK GENİŞ İŞBİRLİĞİ İSTİYOR’
Başkonsolos Buravov “Saygı çerçevesinde gelişen devletlerarası diyaloğun önemli örneklerinden birini günümüz Rus-Türk münasebetleri oluşturmaktadır. Zaman zaman bazı bölgesel sorunlarla ilgili farklı yaklaşımlar ve anlaşmazlıklar olduğunda bizim ülkelerimiz her zaman eşit haklı ve amaca uygun diyaloğa hazır olduklarını göstermekte, en zor meselelerde dahi ortak dil bulmaya çalışmaktadırlar. Rusya kimse ile çatışmak istemiyor. Tam tersine biz ABD, NATO ve AB dahil olmak üzere bunu isteyen bütün taraflarla en geniş işbirliğini geliştirmek için hazırız. Rusya Federasyonu yönetimi bunu defalarca dile getirmiştir. Yeni ortak tehditler karşısında Avrupa-Atlantik ve Avrasya’da eşit, paylaşılmaz güvenlik mimarisini oluşturmaya yönelik ısrarcı çalışmalara ve bağımsız ülkelerin çok yönlü işbirliğine dönüş yapmak gerekmektedir” diye ekledi.