Türkiye'nin yaklaşık 70 yıldır müttefiki olduğu NATO'nun kuruluş antlaşmasındaki, "silahlı bir saldırı, birliğin hepsine yönelmiş bir saldırı olarak değerlendirilir" ibaresinin yer aldığı 5. maddeyi hatırlatan Aydın, bu kapsamda, Türkiye'nin de yaşadığı güvenlik sıkıntılarında NATO'nun müttefiklik hukuku gereği kendi yanında duracağını düşündüğünü dile getirdi.
Ancak durumun böyle olmadığına işaret eden Aydın, "Özellikle hain terör örgütü FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde ve sonrasında BM, AB, Avrupa Karma Parlamentosu ve NATO gibi uluslararası camiaların, üyesi olmamıza rağmen müttefiklik hukukuna uygun hareket etmediklerini gördük" dedi.
'FİYATI DA UYGUN, MEZİLİ DE DAHA UZUN'
Suriye'de 2011'de başlayan iç savaş sonrası Türkiye'nin ABD'den Patriotların getirilmesi için talepte bulunduğunu hatırlatan Aydın, bu talebe cevap gelmeyince Türkiye'nin "kendi göbek bağını kendinin kestiğini" söyledi.
Türkiye'nin milli güvenliği için bir çözüm bulmak zorunda olduğunu ifade eden Aydın, "Baktık fiyatı da uygun, menzili de daha uzun; S-400'leri almaya karar verdik" dedi.
'S-400'LERİN SATIN ALINMASI İLLEGAL DEĞİL'
"Rusya ile S-400 anlaşması yapmak, NATO müttefiklik hukukuna aykırı değildir. NATO bünyesinde böyle bir kural yok, her ülkenin istediği silahı alma özgürlüğü vardır. Bunlar NATO'nun kendi sistematiği içinde kağıda dökülmüş kullardır. Buna binaen Türkiye'nin S-400'leri satın alması asla illegal değildir. NATO'daki müttefikimiz Yunanistan daha önce Rusya'dan S-300'leri satın aldı, Girit Adası'na konuşlandırdı ve bu füzeler aktif.
Bugün Türkiye sanki Rusya ile yakınlaşıyormuş gibi bir bardak suda fırtına koparıyorlar. Biz hala NATO'nun güçlü bir müttefikiyiz. NATO'nun aldığı kararlarda en ufak bir caymamız, vazgeçmemiz söz konusu dahi olamaz. NATO müttefiklik hukukumuz ayrı. NATO'nun bu konuda bir yaptırım kararı olamayacağını da bilerek S-400'leri satın aldık. Şimdi bunu tutup da F-35'lere bağlamak çok saçma, çok yanlış."
Uluslarası ilişkilerde ebed müddet müttefiklik, ilelebet dostluk, ilelebet düşmanlık olmayacağının altını çizen Aydın, "Hatırlayın, 2. Dünya Savaşı'nda birbirleriyle kanlı bıçaklı olan iki ülke Almanya ve Fransa sonrasında AB'nin temellerini attılar. Bana göre, Rusya'ya yaklaştığımız yönünde ifadeler çok duygusal ifadeler. Türkiye'nin gerçekten böyle bir yakınlaşması söz konusu değil. Bizim bölgesel dengeleri, dinamikleri dikkate alan, çok boyutlu düşünen uluslararası hamlelere ihtiyacımız vardı" dedi.
'TÜRKİYE, DOĞU AKDENİZ'DE DOĞRU YOLDA'
Doğu Akdeniz'de önce Kıbrıs Rum Kesimi'nin sondaj çalışmaları başlattığını hatırlatan Aydın, buna ne AB'den ne de Akdeniz'e sahili olan Arap Birliği ülkelerinden tepki gelmediğini söyledi.
Türkiye'nin de bölgeye KKTC'nin daveti ve talebi üzerine uluslararası hukuka dayalı garantörlük hakkını kullanarak Fatih sondaj gemisini gönderdiğini anımsatan Aydın, "Sonrasında hiç üzerine vazife olmadığı halde Fransa bile devreye girdi. Keşke Fransa, Kaşıkçı cinayeti meselesinde de devreye girebilseydi ve bu işe çanak tutan yapılara müdahale edebilseydi." dedi.
Aydın, Doğu Akdeniz konusunda Türkiye'ye karşı çok açık ve net çifte standart uygulandığını dile getirerek şunları söyledi:
"Kaldı ki bu Doğu Akdeniz'de bulunan enerji kaynakları meselesi Türkiye'ye karşı ABD ve AB tarafından yaptırıma dönüşüyorsa, o zaman Türkiye'nin tam da doğru yolda olduğunu çok açık bir şekilde ifade edebilirim. Türkiye Doğu Akdeniz konusunda çok güzel hamleler yapıyor. Biz uluslararası ilişkilerde doğru yaptığımız hamlelerin mukavemetini Çarşamba günü Erbil saldırısıyla gördük. Biz doğru adım attıkça, Türkiye'nin ali menfaatlerine uygun davrandıkça, düşmanlarımız bizi zayıflatacak birtakım hamleler yapmaya çalışıyor. Artık PKK uzantısı terör örgütlerinin olayı farklı ortamlara çektiklerine tanıklık ediyoruz. Erbil'deki olay bunun çok net bir açıklamasıdır. Demek ki Türkiye uluslararası ilişkilerinde çok doğru işler yapıyor.
Türkiye uluslararası ilişkilerde şimdiye kadarki kabul edici teslimiyetçi çizgisinin tam tersine, Doğu Akdeniz meselesinde egemenlik hakkından taviz vermeyen bir tutum sergilemektedir. Eğer Doğu Akdeniz'de paylaşılacak bir şey varsa, bu doğal olarak Kıbrıs Türkü'nün de hakkıdır. Bu hakkın da yerine getirilmesi için Türkiye de garantörlüğünün gereğini yapmaktadır. Ben Yavuz sondaj gemimizden sonra diğer sondaj gemilerimizin de gönderilmesiyle Yunanistan'ın ve Rum kesiminin aklıselim hareket etmeye başlayacağı kanaatindeyim. Aklıselim şunu gerektirir: Gelin ortak akılla hareket edelim ve paylaşımı adil bir şekilde yapalım."