İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Adayı Ekrem İmamoğlu'nun eşi Dilek İmamoğlu, Sözcü'den Özlem Gürses'in sorularını yanıtladı.
İmamoğlu şöyle devam etti:
"Çocukları yetiştirirken güvendi bana o konuda, biraz mükemmeliyetçi olduğum için. Her şey planlı olsun, düzenli olsun. Ekrem o enerjiyi benden alınca, teslim oldu. Ama onun da katkıları çoktur.
Demokrat bir aileyiz, bizde “erkek şunu yapar, kadın bunu yapar” böyle bir kural olmadı hiç. Ekrem en büyük şansım, onun rahatlığı ile hem kendimi gerçekleştirebildim bu ailede, hem de çocuklarımı kendim gibi yetiştirmeye çalıştım; oğlumun kadın erkek eşitliği konusunda tamamen objektif olarak bakmasını sağladım.
Çocuklarıma baktığımda, üçünde de kendimi görüyorum. Mücadeleci ruhumu, hırsımı, o güçlü karakter yapımı.. huysuzluğumu."
Gürses'in sohbetin devamında yönelttiği sorular ve Dilek İmamoğlu'nun bunlara verdiği yanıtlar şöyle:
- Mücadele ederken biraz huysuzluk da gerekiyor..
Zaten insanları idare ederseniz mücadele etmemiş oluyorsunuz, idare etmiş oluyorsunuz. O yüzden sürekli eleştiri, sürekli mücadele olmalı ki siz bir yerlere varabilesiniz. Ben onu Selim'de çok görüyorum şu anda. O da benim gibi; her şeyi alıp hemen kabul etmiyor. Önce bakıyor, eleştiriyor, süzgecinden geçiriyor, ondan sonra..
'BİZİM HAYATIMIZ, SADE VE AÇIKTIR'
- Ekrem Bey siyasete giriş kararını size sorarak mı aldı ? Yoksa başında beri yol o yol muydu?
Her zaman aktif bir Ekrem İmamoğlu vardı. Çevreden baskı geldi ona, “hadi sen bu işe gir” diye… Ben çok istemiyordum. Bizim ülkemizde siyaset yapmak hayatınızın alt üst olması gibi bir şey! Özel hayatınıza, özel alanlarınıza müdahale oluyor. Oysa ben hayatımı sade ve düzenli bir şekilde yaşamayı seviyorum. Ve açık…
Bizim hayatımız açıktır, sadedir.
Ben hep bir hizmet gibi gördüm bunu, siyaset gibi değil.
Atatürk ile ilgili bulduğu bütün yayınları okuyor, okumuş. Bizim hayatımızın merkezinde bu; Atatürk ilkeleri, Cumhuriyet, ben bunları tartışmayı bile hakaret olarak kabul edebilirim.
'COŞKU BİRKEN İKİYE KATLANDI, YİNE KAZANACAĞIZ'
- 4 gün kaldı seçime. Ne diyor içinizdeki ses?
Kesinlikle çok büyük bir farkla biz alacağız seçimi. Gerçekten inanıyorum buna. Bu işin içindeyim çünkü, görüyorum. Destek iki katına çıkmış durumda. Bütün ilçelerde aynı, katlanarak çoğalıyor. Ekrem İmamoğlu seçim çalışmasına başladığı dönemde pazara çıkıyordu, ilk zamanlar yürüyebiliyordu. Son haftalara doğru pazarda yürüyememeye başlamıştı. Şimdi ise bırakın pazarı, biz otobüslerle bile miting alanına gidemiyoruz. Binlerce insan yolunu kesiyor, “Başkanım her şey çok güzel olacak…” diye.
Coşku birken, ikiye katlandı.
Bir fark da şu; artık insanlar bu sürece dahil oldular.
31 Mart öncesi insanlar gittiler sandıklarda seçmen olarak oylarını kullanmışlardı, ama şimdi seçimin parçası olarak hissediyorlar kendilerini. İptal edilen seçim bizim seçimimiz değildi, İstanbul'un seçimi iptal edildi, bir demokrasi mücadelesi veriyoruz biz şu anda…
- Meydanlara kadın varlığının ve genç varlığının çok yüksek olduğunu görüyorum. Sizce neden?
Kadın hakları mücadelesi veriyorken, bugün geldiğimiz noktada sanki o mücadelelerin hiçbiri verilmemiş gibi, haklarımız elimizden alınmış gibi. Ben her zaman kadın konularına çok duyarlı biri olarak yaşadım. Yaşadığımız toplumda da, dünya genelinde de kadınlar ikinci sınıf vatandaş.
Bunu gördükçe acısını içimde hissediyorum. Süreç içerisinde bu konulara çok büyük katkıda bulunacağım. Kadınların güçlendirilmesi hem kendileri, hem toplum açısından çok önemli. Kadınlar kendilerini ötelenmiş hissediyorlar toplumda, gençler de öyle… Ekrem onların umudu oldu.
'BİZ HEP EL ELE TUTUŞURUZ ZATEN'
- O yayın gecesi siz çok dinamik bir şekilde indiniz araçtan, el ele tutuşarak… Oğlunuz Selim'le beraber… Bu çalışılmış bir şey miydi?
Genelde yürürken el ele tutuşuruz, yapışık ikiz gibi gezmiyoruz tabi ama ☺ yürürken kendiliğinden öyle oldu. Dinamik; insan sevdiği işi yapınca dinamik hissediyor kendini…
- Arabada filan gergin miydi eşiniz ? Ne konuştunuz yolda?
Hiç gergin değildi. Hatta ben “rahat ol, sakin ol” diyorum. O da bana “iyiyim ben, bir şey yok” diyor… Ben de “niye bu kadar rahatsın ?!” Rahattı yani, programa da çok rahat girdi.
- Bir uğurunuz filan yok mu…?
Bizim uğurumuz kendimiz.
- Peki girdiniz içeri… kim karşıladı sizi?
Biz direkt yukarıya çıktık, aile olarak. Ekrem yayın için aşağıya indi, biz ekrandan seyrettik.
-Dolayısı ile Binali beylerin gelişini filan…
Hepsini ekrandan gördük.
- Nasıl buldunuz Ekrem Bey'in performansını ? Selim'le oturup yorum yapmışsınızdır sanırım…
- Seçmenin yüzde 28'i hayatlarında ilk defa iki rakip siyasetçiyi ekranda izledi o gece… Tuhaf değil mi bu?
Kesinlikle çok tuhaf. Seçime girildiğinde her iki tarafın oturup konuşabilmesi lazım, projelerini anlatması lazım. Ne yapacaklar, nasıl yapacaklar… 17 yıldır biz bunu hiç görmedik. Bu arada sağ olsun İsmail bey başarılı bir program yönetti.
- Selim beğendi mi ? Çünkü o hayatında ilk defa bir siyasi münazara izledi…
Evet, o da beğendi.
'TÜRKİYE'NİN O FOTOĞRAFA İHTİYACI VARDI'
- Semiha Yıldırım'la o malum fotoğrafla ilgili yorumunuz, ardından onun size teşekkürü, toplumda da hep çok hoş jestler olarak algılandı. Semiha hanımla ilk temas o malum yayın gecesi mi oldu?
Biliyorsunuz, o resim sonrası ben bir açıklama yaptım. Birkaç gün sonra Sayın Binali Bey Ekrem Bey'i aradı, teşekkürlerini bildirdiler. Sonrasında hiçbir görüşme olmadı.
- Yayın sırasında dendi ki “iki hanımefendi de canlı yayına gelmek istemediler…” Sizin kararınız mı, Semiha hanımın ricası mı?
Benim için fark etmezdi ama karşı tarafa saygı duymak gerekir, onlar çok tercih etmediler. Tamam dedim ben de “nasıl istiyorsanız öyle olsun…” Program bitiminde çok güzel bir fotoğraf verdik, önemli olan o. Ekrem çok istiyordu böyle bir şeyi… Semiha hanımla ilgili fotoğraf konusu geçtiğinde bana “Dilek istersen ara Semiha hanımı, bir kahve için, yüz yüze konuşun…” Ama ben biraz erken bulmuştum bunu, sonra da fırsat olmadı zaten.
O akşam için de “böyle bir fotoğraf versek iyi olur, Türkiye'nin İstanbul'un böyle bir fotoğrafa ihtiyacı var” dedi. Ben de “ortam neyi gerektirir bilemem” demiştim. Ama ortamı müsait kıldı Ekrem İmamoğlu, hep yaptığı gibi.
- Binali Bey'in kızıyla da tanıştınız… Ben bir kızı olduğunu bilmiyordum doğrusu.
Ben de orada tanıştım. Çok sempatik, güler yüzlü biri Semiha hanım.
- O da değerli bir eğitimci…
Evet, öyleymiş. Bilmiyordum, o gece öğrendim, zaten saydığım bir insandı, daha da değerli oldu benim için…
- Tuhaf olan aslında bu fotoğrafın büyük olay olması…
Ben 10 kardeşim, 6 ablam var. 6 ablamın 4'ü kapalı. Kendi tercihleri, annem de kapalı. Her insan kendine göre özel, tek ve biricik. Başkalarının insanların o alanlarına müdahale etmesi doğru değil ki… eleştirmesi de doğru değil. O yüzden ben zaten eleştiriyi de çok doğru bulmamıştım, hala da aynı düşüncedeyim.
- Dilerim seçim gecesi de benzer bir fotoğraf verilir… insanlar yenilgilerini de zaferlerini de kabul ederler…
Ne güzel olur; Ekrem Bey'le aynı şeyi hep konuşuyoruz; siyaset bir insanın bütün hayatını kaplamamalı. Bu bir geçiş. Hizmet edersiniz biter, sonra başkasına devredersiniz. Yarın öbür gün Ekrem de bunu bir başkasına devredecek. Siyaset geçici, önemli olan insanlık, insanlık kalıcı. Bunun artık yerleşmesi lazım.
'EN ÇOK O GİDİLMEYEN GECEKONDU MAHALLELERİNE GİDECEĞİM'
- Ekrem Bey hep “kent yoksulluğu anlatıyor”. Siz Dilek olarak bu kent yoksulluğuna nasıl şahitsiniz ? Sosyal demokrat değerleri nasıl yaşıyorsunuz?
Bir şehrin yoksulluğunu gidermenin en önemli etkeni istihdam yaratmak, yani onları yoksul bırakıp sonra da yardım yaparak çözülmüyor. Bu insanın içini acıtan bir şey. Gençlerin hiç bir meslek sahibi olmamaları, annelerin evden dışarıya çıkamamaları, çalışmak isteyen annelerin hem eğitimsiz hem tecrübesiz olmaları… Ben en çok o gidilmeyen gecekondu mahallerine gitmeyi, onlara dokunmayı istiyorum. Biz hep kadınları konuşuyoruz ama, belki erkeklerin de ihtiyacı var. Birlikte çözümler bulacağız.
Dünyada medeniyetin ölçüsü bir kadının gece tek başına yürüyebilmesi…
O kadar unuttuk ki bazı şeyleri… ben hatırlıyorum, evlenmeden önce biz bunu yaşıyorduk Üsküdar'da. Sahile iniyorduk. Ama şimdi çıkamıyoruz, tedirginiz.
'BARIŞ, İSTANBUL'DAN YAYILACAK'
- Seçimle birlikte bir kırılma yaşanacak siyasette… oldukça uzun zamandır sanki birbirine düşman iki kamp gibiydi toplum. İstanbul bu siyasi kırılmanın merkezi olabilir mi? Bir barış iklimi doğabilir mi?
Ben, dünyaya barış yayılacaksa, İstanbul bunun merkezi olabilir diyorum. Çünkü sadece Türkiye'de değil, dünya genelinde bir mutsuzluk var… Belki çok büyük bir hayal gibi gelebilir herkese, ama ben Ekrem'in dünyaya barışı buradan başlatacağını düşünüyorum ve inanıyorum buna.
Ben İstanbul'u huzur ve güven şehri olarak hatırlamak istiyorum… Mutlu bir İstanbul.
Güler yüzlü bir İstanbul…
Güler yüzlü İstanbul.
- ( Elimle kalp işareti yaparak ) Böyle yapıyor musunuz siz de? Kim öğretti bunu?
Yapıyorum… Çocuklar, gençler yapıyordu bunu bize. Kalpler, öpücükler…
- Kıskanıyor musunuz Ekrem Bey'i?
Kıskanmıyorum desem doğru olmaz… Bilemiyorum, buna cevap veremeyeceğim. Beni o duyguya çok maruz bırakmıyor Ekrem.
- Ne kadar güzel, hala çok seviyorsunuz eşinizi…
Seviyoruz. Onun sevgisi çok sardı sarmaladı bizi… ( gözleri doluyor )
- Bu kadar güzel sevilmek de büyük şans…
Ben şanslı bir kadınım. Abartı değil, gerçekten sevgi anlamında şanslı bir kadınım. Belki de kendimi hep böyle hayal ettim, insan hep hayal ettiğini, düşündüğünü yaşarmış.. Çok seven birisini buldum.