Mısır’da 2011-2013 arasındaki gelişmeler ve Mursi’yi askeri darbe kurbanı, İhvan hareketini de ‘terör örgütü’ pozisyonuna düşüren gelişmeleri Yakın Doğu Haber sitesinin kurucusu ve yazarı Alptekin Dursunoğlu ile konuştuk.
‘MURSİ YÜZDE 50 KATILIMLI SEÇİMDE YÜZDE 51’İN OYUYLA CUMHURBAŞKANI OLDU’
Alptekin Dursunoğlu’na göre, Mısır’da Mübarek’in ‘kızağa çekilmesi’ sonrasında Muhammed Mursi kendisine verilen desteği doğru değerlendiremedi. Mursi’nin 2012’de toplumun sadece yarısının katıldığı seçimlerde oyların yüzde 51’ini alarak cumhurbaşkanı seçildiğini anımsatan Dursunoğlu, en büyük hatasının ‘Mısır’ı İhvan-ı Müslimin cemaati gibi yönetmeye kalkışması’ olduğunun altını çizdi. Dursunoğlu, Mursi’ye yönelen darbe sürecine dair ise şu saptamada bulundu: “Darbe 27 Mayıs darbesi gibi başladı, 28 Şubat gibi planlandı ve 12 Eylül gibi sonuçlandı”:
“Bu konuyu iki başlık altında ele alabiliriz. Birincisi Mursi’nin seçilmesi ve darbe sürecine kadar olan tavrı, hem kişisel hem parti hem de İhvan-ı Müslimin hareketinin tavrı bakımından. İkincisi ise İhvan-ı Müslimin’i destekleyen uluslararası tarafların yani Türkiye’nin ve Katar’ın tavrı bakımından. Birinciye baktığımızda şöyle bir tablo görüyoruz. Muhammed Mursi için kullanılan en önemli sıfatlardan biri, onun Mısır’ın “seçilmiş ilk cumhurbaşkanı” olmasıdır. Bu doğru bir ifade. İlk defa özgür seçimlerle seçilen bir cumhurbaşkanı. Fakat seçim atmosferini ve seçim sürecini bir hatırlamakta yarar var. Bilindiği gibi Mısır cumhurbaşkanlığı seçimleri iki turlu oluyor. İlk turda çok sayıda aday vardı ve hiç kimse zaten yüzde 50’nin üstünde oy alamadı. İkinci turda ise Ahmet Şefik ile Muhammed Mursi yarıştı. Ahmet Şefik, Hüsnü Mübarek’in son başbakanıydı. Yani devrilen rejimin son başbakanıydı. Muhammed Mursi de ‘devrim yapan kesimin adayı’ olarak seçime katıldı. İkinci turda yüzde 50 katılım oldu. Yani bir devrim yapmış ülke düşünün, bu ülkede devrimin adayı ile rejimin adayı yarışıyor. Bu seçime yüzde 50’lik bir katılım oluyor. Muhammed Mursi yüzde, 50 katılımlı bu seçimde yüzde 51’in oyuyla cumhurbaşkanı oldu. Yani bu toplamda yüzde 26’ya tekabül ediyor. Muhammed Mursi yüzde 51 oyla seçildi, doğru; ancak bu, doğrunun bir kısmını ifade ediyor. Doğrunun diğer tarafı yüzde 51’lik zafer dediğimiz şey, yüzde 50 katılımlı bir seçimde kazanıldı. Devrime gerekçe olan tam da bu. Çünkü Musri taraftarları ile Mursi karşıtları arasında halkın çoğunluğunun Mursi’den yana olup olmadığı yönünde bir tartışma var. Bu yüzden de Mursi yanlılarına göre 3 Temmuz 2013’te olan şey darbe, Mursi karşıtlarına göre ise devrimdi. 2013’te Temerrüt Hareketi diye bir hareket başladı. Bunlar, “biz rejimin adayına karşı Muhammed Mursi’yi destekledik. Fakat Muhammed Mursi geçen bir sene içinde Mısır’ı, İhvan-ı Müslimin cemaati gibi yönetmeye kalktı. Ülke yönetilemez hale geldi. Erken seçim yapılması için biz şu an imza kampanyası yapıyoruz, eğer Mursi erken seçim kararı alıp istifa etmezse 30 Haziran’da ise sokaklara çıkacağız” dediler. Bu uyarıya karşı ordu da Temerrüt Hareketine destek verdi. 30 Haziran’da gösteriler oldu, 1 Temmuz’da ise ordu, erken seçim kararı alınması ve ülkenin seçimlere taşınması yönünde muhtıra verdi. Buna karşın Muhammed Mursi, serbest seçimle geldiğini vurguladı, bunun bir darbe tehdidi olduğunu ve buna direneceğini söyledi, görevinden istifa etmedi. Bunun üzerine de 3 Temmuz’da darbe gerçekleşti. Buraya kadar anlattıklarım Mursi’nin seçilmesinden darbeye kadar olan bölümün çok özet bir tasviri. Darbe ve sonrasında Muhammed Mursi’yi destekleyen uluslararası tarafların aldığı pozisyonlar ve İhvan-ı Müslimin’in ve Mursi’nin partisinin aldığı pozisyon ise şöyle oldu: 3 Temmuz’da darbe olmuştu, ben, 5 Temmuz’da bir yazı yazmıştım. Yazının başlığı “27 Mayıs gibi başlayan, 28 Şubat gibi planlanan, 12 Eylül gibi sonuçlanan darbe” idi. Yazıda vurguladığım şuydu: Türkiye siyasi tarihi, darbeler ve darbe modelleri bakımından son derece zengin. Türkiye, yaşadığı darbe süreçleri ve darbe modelleri tecrübesi bakımından alacağı tedbirlerle, öngörüleriyle Mısır’daki müttefiklerini bu süreçten en az zayiat ile çıkacak şekilde koruyabilirdi.
‘REİS NASIL GEZİ OLAYLARINDA DİK DURDUYSA, MURSİ’NİN DE DİK DURMASI GEREKİR DEMİŞLER’
Mursi’nin devrilmesinde rol oynayan halk hareketi Temerrüt’ün rolünü anımsatan Dursunoğlu, bu hareketin içinde Mursi’ye karşı olanlar bulunduğu gibi sırf karşısındaki rejim adayına oy vermemek için kendisini tercih etmek durumunda kalmış kesimler de bulunuyordu. Temerrüt hareketinin de Mısır ordusunun da darbe yerine yumuşak geçişi tercih ettiğini dile getiren Dursunoğlu’na göre, darbeyi tetikleyen Mursi’ye süreci hatalı okuyan müttefikleri oldu. Türkiye’den MİT’in de telaffuz edildiği kimilerinin ‘darbe beklemediklerini’ ve ‘dik durması’ tavsiyesini Mursi’ye ilettiklerini söyleyen Dursunoğlu, Mısır’daki sonucu da bunların belirlediği görüşünü aktardı. Dursunoğlu, benzer gelişmelerin yaşandığı Tunus’taki İhvan yönetiminin Mursi gibi hataya düşmemesi sayesinde darbe savuşturulmuştu:
“Temerrüt hareketi içerisinde Mursi’ye karşı olanlar olduğu gibi rejimin adayına vermemek için Mursi’ye oy veren ve daha sonra da yönetim sorunu gördüğü için bundan pişmanlık duyduğunu belirten veya ülkenin daha iyi şekilde yönetilmesi talebinde olanlar da vardı. Hareket ile birlikte ordunun da planladığı şey 28 Şubat gibi bir yumuşak geçişti. Sadece erken seçim kararı isteniyordu. Fakat İhvan-ı Müslimin’in ve Mursi’nin uluslararası müttefikleri başta Türkiye ve Katar olmak üzere bunları dik durmaya taviz vermemeye yönlendirdiler. Hatta o dönemde Türkiye’de yayınlanan haberlere ve Mısır’daki gazeteci arkadaşların naklettiğine göre, İhvancılar bunu ifade ediyor. Türkiye’den gelenler özellikle AK Parti’den gelen yetkililer, MİT’i de telaffuz ederek, darbe beklemediklerini söylüyorlar, Reis nasıl Gezi olaylarında dik durduysa, Mursi’nin de taviz vermemesi ve dik durması gerektiğini söylüyorlar. Şimdi eğer bu haberler doğruysa, -ki Türkiye’nin tavrı ve pozisyonu da zaten bunun doğruluğunu teyit ediyor- Türkiye’den Mursi’ye örneğin “Erbakan’ın 28 Şubat döneminde yaptığı gibi yap” tavsiyesi verilmedi. Diren tavsiyesi verildi. Bu tavsiye üzerine de bunlar da darbe beklentisi içinde olmadıklarını dile getirdiler. O dönemde Mısır’da olan bir gazeteci arkadaşım, “Muhtıra verildi, ne yapacaklar, İhvancılar nasıl bir strateji izleyecekler” diye sorduğumda, “Hayır bizimkiler darbe beklemiyor, ben İhvan’ın dış ilişkiler sorumlusu Cihad Haddad ile görüştüm, darbe beklemiyoruz dedi” şeklinde cevap verdi. Anlaşılan o ki kendisine yapılan telkinlerden dolayı İhvan-ı Müslimin’in de darbe beklemiyordu ve direnme kararı almıştı. Bunun sonucunda bildiğimiz süreç gelişti. Yani 12 Eylül tarzı darbe oldu, sokaklara tanklar indi. İhvan ve müttefikleri, bu tavrıyla bir anlamda ordunun ya da Sisi yönetiminin işini kolaylaştırdı. Halbuki işin bu noktaya gelmesi önlenebilirdi. Mesela benzeri bir hareket tam da eş zamanlı olarak Tunus’ta gelişti, hatta aynı isimle. Onlar da Temerrüt adını aldılar. O zaman da Tunus’ta Nahda partisinin iktidarı vardı. Aynı taleplerle istifa etmesi, erken seçim kararı alması talepleriyle imza kampanyası başlattılar. Mesela Raşid Gannuşi, Mursi gibi davranmadı. Ulusal birlik hükümeti kurdu ve Mısır’daki gibi sert bir darbeyle sonuçlanabilecek bir süreci yumuşak bir geçişle atlattı ve Nahda şu anda da hala hükümet ortağı. Yani Mısır yönetimi aslında Mursi’yi hapse atmak, İhvancıları tamamen siyasetten dışlamak şeklinde bir planlama yapmamıştı, ben onun için 28 Şubat benzetmesi yapmıştım.”
‘İHVANCILAR VE MÜTTEFİKLERİ ÇOK YANLIŞ POLİTİKALAR İZLEDİ’
“Bizim basında özenle şu vurgulanıyordu; İhvancılar kesinlikle silaha, şiddete başvurmadılar. Varsayalım ki başvurmadılar, ancak burada da şöyle bir çifte standart söz konusu. O dönemlerde eş zamanlı olarak benzer bir durum Suriye için söz konusuydu. Bizim hükümet ve basın o dönemde ısrarla Suriye’de halkın “savunma hakkından” bahsediyordu. Yani Suriye’de muhaliflerin silahlandırılması gerektiğinden bahsediyordu. Suriye’ye gelince silahlı mücadele özendiriliyordu, Mısır’da ise tam tersine İhvan’ın silahlanmadığı hatta silahlanmaması gerektiği söyleniyordu. Buna rağmen Mısır hükümetine göre ve bazı nesnel görüntülere göre silah çekildiği de oldu. Bunun ordunun böylesi bir sindirme politikası için ne kadar gerçek bir bahane olduğu tartışılabilir. Ancak şöyle bir gerçeklik var. Siz muhtıraya ve sokaktaki duruma direnmeyi tercih ediyorsanız sonuçlarını öngörüyor olmanız gerekir. General Sisi muhtırada bunu söylemişti. Sokaklar karışırsa, ordu sessiz kalmayacak demişti. Bu aynı zamanda darbe yanlılarına da bir mesajdı. Sokaklarda kaos yaşanırsa ben müdahale ederim diyerek aslında darbe yanlılarına eğer darbe istiyorsanız sokaklarda kaos yaratın mesajıydı. İhvan’ın silahlanma konusu bir provokasyon da olabilir, gerçekliği de olabilir. Sonuç itibariyle bunun zemini, Raşid Gannuşi’nin Tunus’ta veya Necmettin Erbakan’ın Türkiye’de davrandığı gibi davranmaması sebebiyle yaratıldı. Eğer Erbakan 28 Şubat döneminde benzer bir şekilde Türkiye’de direnseydi muhtemelen Türkiye’de tanklar sokağa inebilirdi; ancak bu yumuşak bir geçişle önlenmiş oldu. Refah Partisi’nin siyasi hayatı bitti ama ardından da diğer partiler bir şekilde devam etmiş oldu. Tunus’ta da benzer bir şey oldu, Raşid Gannuşi, ulusal birlik hükümeti kurdurarak darbeyi, iç huzursuzluğu önlemiş oldu. Direnseydi muhtemelen aynı şeyi Tunus’ta da görebilirdik. Mısır’da ise İhvancılar ve müttefikleri çok yanlış bir politika izledi. Bir anlamda onları direnmeye veya sokağa teşvik ederek aslında Mısır yönetiminin işini kolaylaştırdılar. Çünkü İhvan-ı Müslimin silaha ve şiddete başvurmamasıyla tanınan siyasi İslami hareketti.”
‘İHVAN-I MÜSLİMİN DİĞER ÖRGÜTLER GİBİ SİLAHLI DİRENİŞ BAŞLATACAKSA İSMİNİ KOYARAK YAPMIYOR, BELİRSİZLİK YARATIYOR’
İhvan-ı Müslimin de silahlı direniş başlattığını ancak bunu yaparken bir örgüt kurmadığını, sahiplenmediğini söyleyen Dursunoğlu, İhvan-ı Müslimin’in eğer işine yarayacaksa saldırıyı üstlendiğini belirtti ve Suriye’den örnekler de verdi: