Uzun zamandır konuşulan Yargı Reformu Stratejisi Belgesi, dün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tanıtımıyla devreye alındı. Paket ana hatlarıyla genellikle beğeni toplar mahiyette yorumlar aldı. CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Seyr-i Sabah programında paketin umut verici yönlerinin dile getirilmesi gerektiğini söylerken, diğer taraftan da olağanüstü hali (OHAL) dışlamaması ve Anayasa’nın amir hükümlerine yeterli özeni göstermemesi taraflarını eleştirdi:
‘ADİL YARGILANILMAMASININ SEBEBİ NE?’
“Bu reform metnini okuduğumuz zaman bir umut ve vaat içeriyor, yaratıyor. Fakat burada yansıtılan ihtiyaç ve sorunlar şu soruyu beraberinde getiriyor: Acaba bunlar bu yargının kötü işleyişi veya adil yargılanma hakkının toptan ihlali mevzuattan mı, Anayasa’dan mı, yoksa Anayasa’nın üstün hükümlerinin ihlal edilmesinden mi kaynaklanıyor? Tarafsızlık ve bağımsızlık dediniz Anayasa tarafsızlık da kondu. Ama Anayasa’nın 138. maddesi var yargının bağımsızlığını düzenleyen ve yürütme ve yasamanın diğer güçlerin yargıya müdahale yasağını güvence altına alan bir madde bu. Bu ne kadar saygı görüyor? Bu maddeyi kim ihlal ediyor? Geçen hafta gördük YSK seçimi hangi ortam ve koşullarda iptal etti? Bu yolda bu belgeyi açıklayan kişi neleri söyledi? Bu açıdan bakınca şöyle bir izlenim doğuyor: Bir ihtiyaçlar sorunlar elden geldiğince ikinci planda tutulmuş umutlar öne çıkarılmış.
‘ASGARİ MÜŞTEREKLER UNUTULMAMALI’
Yargının atanmasında ideal sistem yoktur. Ama yargının işleyişinde veya yasama yürütme yargı ayrılığında idealden çok asgari müşterekler var. Ayrıca inanç var. Örneğin yargı bağımsızlığına yargının tarafsız olması gerektiğine dair inanç ve güven olması lazım. Bizde iki önemli zaaf var: Birincisi yapısal, kurumsal zaaflar: Yürütme tek kişinin elinde toplandı. Yasama o kişi parti başkanlığına geldiği için onun hakimiyetine kondu. Yargı ise direkt hakimler ve savcılar kurulu yoluyla gerekse diğer yüksek mahkeme üyelerinin belirlenmesi tarzındaki istisnalarla tek kişinin güdümüne kondu. Böyle bir düzenleme ve tarz, batı tipi anayasal hukuk devleti, demokratik hukuk devleti standartlarında bulunmamaktadır. Yürütmenin üstündeki yargı denetimi neredeyse kalktı. Yargı stratejisi adı verilen belge adalet bakanı tarafından bile açıklanamıyor. Oysa adalet bakanı HSYK başkanı.
Keşke Avrupa, Metin Feyzioğlu’nun söylediği gibi bizi kıskansaydı. Avukatların mahkeme salonlarında sürüklenmesini aşağılanmasını engelleyen bir reform olması bizi sevindirir. Ama bu reformun önce olağanüstü hal düzenlemelerini engellemesi lazım. Meclis bir yıl önce toplandı ilk yasa OHAL’in 3 yıl daha uzatılmasına dair yasaydı. O yasa görüşülürken yaptığımız tartışma ve öneriler hep bunu ele alalım adil yargılanma hakı temelinde bir adalet reformu hazırlayalım şeklinde önerilerdi. 2 ay önce hakim ve savcıların sınavını yeniden düzenleyen yasal düzenlemede 70 puana çıkarıldı taban puanı ki daha önce 40’lara düşürülüp yüksek sayıda parti ilişkili insanlar savcılık ve hakimliğe getirilmişti. Bunu yaparken sözlü sınavı kaldıralım veya mülakat kamera kaydı altında yapılsın dedik. Yargıya adayların devşirilmesinde partizanlık yapılmasın dedik. Dünkü pakette çok şey var ama bunu göremedik. Hukuk fakültesini 5 yıla çıkarabilirsiniz ama şu anda fakülteden uzaklaştırılan kaç yüz öğretim üyesi var? Neden onlar gece yarılarında yayınlanan KHK ile hukuk fakültesinden uzaklaştırıldı?
Birçok açıdan bu reform stratejisi eleştirilip değerlendirilebilir. Olumluya hep olumlu diyelim ama iki husus var ki mutlaka belirtmek gerekir: Bugün Türkiye’de en acımasız biçimde OHAL hukuku devam ediyor. Böylece iki ayrı hukuk sistemi var. OHAL sırasında yargısız infaza tabi tutulan sorgusuz sualsiz yaptırıma tabi tutulan kişiler oy veremesin dendi. Bu reformda bunu göremedim. İkincisi ise önce anayasanın üstünlüğüne amir hükümlerine saygı duymamız gerekiyor. Üçüncü ayakta ise yargı reformunun temel düzenlemesi TBMM’de çıkarılacak yasalarla olur. O bakımdan yasama organını dışlamadan bunu gündeme getirmemiz gerekir.”