Hukuk konusunda derin tartışmaların yaşandığı şu günlerde adliyeden beklenmedik bir hakim-avukat tartışması haberi yansıdı. Bir kadın avukatın etek boyu hakkında konuşan bir hakim, çok büyük kesimlerin tepkisini üstüne topladı. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, Seyr-i Sabah programında bizzat olay yerinde yaşadıklarını anlatırken, konunun ardında yatan gerçekleri ve sonrasında olanları anlattı:
‘ERKEKLERDE KÜPEYİ DE İSTEMİYOR’
Genel olarak düzgün giyilmesine ilişkin kurallar var, etek boyuna kimse karışmıyor. Olsa bile bunu denetlemek yargıcın işi değil, duruşma sırasında bunu yapması mümkün değil. Adamın bakış açısını değerlendirirseniz oradaki bir erkek avukatın küpesine de karışmış, Müslüman bir ülkede bu küpe olmaz denmiş. Bizler duruşmada yargıçlarla tartışırız ama bu yargıç diğerlerinin aksine bütün bunları tutanaklara da yansıtmış. O avukata soruldu yazı işleri müdürü çağrıldı gibi şeyleri kendisi tutanağa geçirmiş.
Bu müthiş bir infial yarattı. Bir de duruşmaya devam etmeye çalıştı. Top sakallı bir adam, yaka bağır açık, öğleden sonra duruşmaya devam edeceğim demiş. İnsanlar infial halinde. Kürsüde oturan adam sakalsız, üstünde kravatı var. Sabahki haliyle öğleden sonraki hali bambaşka. Aslında tanıyoruz onu. Sakarya’da silah kullanma Balıkesir’de bir avukatın üstüne gidip yumruklama. Sakarya’dan Balıkesir’e, oradan İstanbul’a atama cezalarının neredeyse ödül olduğu bir sistemle karşı karşıyayız. Avukat arkadaşımızın uğradığı bu taciz karşısında HSYK’nın aniden karar alıyor olması bizim için önemliydi.
‘BALYOZ DAVASI SADECE BALYOZ DAVASI DEĞİLDİ’
Türkiye’de yargı uzun süreden beri yargıyı ifade etmiyor. Dosyadan ibaret bir yargıdan söz etmiyoruz. Sonunda bir kumpas olduğu belli olan, bu arada 3-6 sene yatanların mağduriyetlerini bir kenara bırakarak söylüyorum. Eğer Ergenekon davası olmasaydı Türkiye bu durumda olmazdı. Eğer referandum kabul edilmeseydi Türkiye bu bataklığın içinde olmazdı bu siyaset izlenemezdi. HSYK bir cemaatin eline geçiyor olamazdı. 2010 referandumunda evet denmeseydi 15 Temmuz 2016 olamazdı. Bu manzaranın ortaya çıkardığı dosyalar önemli siyasal değişiklikle yarattı. Ergenekon ve Balyoz sadece ilgili kişilerin mahkumiyetinden farklı sonuçları oldu. Cumhuriyet ve Sözcü davasının da önemli sonuçları oldu. Bu süreçlerin ifade özgürlüğü alanında bizi nereye getirdiğine hangi gazetelerin nasıl “satıldığına” sonrasında gelen sürecin bizlere neyi ifade ettiğine bakıldığında farklı şeyleri anlayabiliyoruz. Kadri Gürsel’e vurulan kelepçe de değil, Sözcü ya da Cumhuriyet’e açılan dava değildi bunlar. Bu davalar herkesin konuşurken herkesin haddini bilmesini sağlamaktı. Usulen hapse giden birine kelepçe takılması bur gözdağıydı.
YSK kararının da basit bir İstanbul seçim kararı olmadığını söylemek lazım. Demokrasinin sandığın seçme değil değiştirme kararının ortadan kaldırıldığını gösterdi. Geleceğe yönelik nasıl seçim yapılacak? YSK’nın şimdi ve daha önce aldığı kararlar arasında çelişki ve itirazlar önemli. Çelişkili içtihatlar dönemine girdik. Cumhurbaşkanı bugün açıklayacağı yargı reformu stratejisini açıklamadı. Sadece bunun bir toplantısına katıldı. Orada bize sunulan 6 başlık üstünden görüşlerimizi ifade ettik. Orada nelerin olduğunu ben de bugün herkesle beraber öğreneceğim.”