Abdurrahman Dilipak "Ben niye böyle yazıyorum?" başlığıyla yayımlanan yazısında "Şöyle bir ‘yanlış anlaşılma’ söz konusu: ‘Dilipak CHP’yi eleştirmesi gerekirken, daha çok AK Partiyi eleştiriyor’. Mantık şu: Çünkü şimdi kendi kendimizle uğraşmayı bırakıp, karşı tarafa saldırmamız gerek. CHP gelirse bütün kazanımlar kaybedilebilir" ifadesini kullandı.
Dilipak şöyle devam etti:
Bu ayette ne var derseniz, burada ‘Karanlık gider ışık gelir’ demiyor. ‘Işık gelirse karanlık yok olur’ diyor. Bizden istenen başımızdakilerin değişmesinin olmazsa olmaz şartı olarak kendimizi değiştirmemizdir. Çünkü ‘karanlık aydınlığın yokluğudur’. Bu anlamda ‘Karanlığa küfretmeyi bırakıp, kalkıp bir mum yakmamız’, kendimizi bir özeleştiriye tabi tutarak kendimizi değiştirmemizdir.
İşaya aleyhisselamın kavminin Calud’un zulmün kurtulması için önce o kavmin kendini değiştirmeye karar vermesi gerekiyordu. Onlar bunun için ‘Peygamber soyundan mucizelerle donatılmış ya da krallar soyundan, güçlü ve yenilmez bir komutan’ bekliyorlardı. Allah onlar için ‘kurtarıcı bir lider’ değil, içlerinden ‘işini bilen, dürüst ve cesur’ birini seçti. Halid b. Velid’in azledilip yerine kölesi Zeyd’in komutan tayin edilmesinin arkasındaki sır burada gizli.
Kur’an-ı Kerim’de en uzun anlatılan olaylardan biri olan Talud Calud olayını okuyalım. Sonunda Talud’un ordusu daha savaş yerine varmadan, ırmaktan geçmeden önce ‘içmeyeceksin’ denilen suyu içince zaten bayıldılar. Geriye Talud’un yanında, Calud’un 100.000 kişilik ordusu karşısında 300 kişi kalmıştı. Sonunda zafer, savaş tecrübesi olmayan, zırhı ve kılıcı da olmayan 18 yaşındaki Davud’un sapan taşıyla gelmişti. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah dilerse böyle de yapar!
Biz vahyin bize gösterdiği yönde önce kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. Sonuçta hüküm çok açık: Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez.
Benim durduğum yer belli. Ben Müslümanlardanım. Ve bir kardeşimin saçının teline zarar gelsin istemem. Eğer güceniklik söz konusu ise onlar bilsinler ki, ‘Hakk’ın hatırı, kim olursa olsun, halkın hatırından kıyas kabul etmeyen ölçüde muhteremdir’. Ve dahi, her zaman duam şudur ki, düşmanımın bile hakkına zarar vermekten, kul hakkından Allah beni/bizi muhafaza buyursun. ‘Bir topluluğa olan öfkemiz, düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin!’ Başka bir endişem yok.
Elbette ben bir insanım ve her zaman hata etmem de mümkün. Hata yaptığımı anladığımda da özür dilemek konusunda tereddüt etmem, muhatabım kim olursa olsun!
Benim ‘özeleştirim’in arkasında Hz. Yunus AS’nin laf dinlemez bir topluluk olan kavminden bîzar olup, onlara sırtını dönüp gidince, ‘böyle davranmamalıydım’ diye kendi nefsini hesaba çeker. Kur’an-ı Kerim bize bunu haber verir: ‘Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, ‘Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum’ diye dua etti’ (Enbiya 87). Bir peygamber bile nefis muhasebesi yaparken, bize ne oluyor da, kendi yaptıklarımızı unutup, sadece rakiplerimizin açıklarını bulup ortaya dökerek zafer kazanma hesapları yapıyoruz. O ‘laf dinlemez topluluk’ son günden bir gün önce inadından vazgeçti de kurtuluşa erenlerden oldu. Yunus AS’den istenen sonuna kadar Hakk’a davet idi. Uyarmak, korkutmak, rıza ve cennetle müjdeleyip, cehennem azabı ile korkutmak değil mi görevimiz. O zaman birileri benim uyarı görevimi yapmaktan neden rahatsız olur ki! Hadi siz de Allah’ın ayeti ile Resulün sünneti ile beni uyarın, Hakk’a çağırın! O zaman size dua ederim.
Birileri CHP gelirse, şöyle olur-böyle olur, insanlar işinden gücünden olur’ diye bir sürü endişe taşıyor. Ben diyorum ki, ‘Hayır da şer de Allah’ın iradesi içindedir’. Biz O’nun rızasını arayalım. O’nun yardımının bize ulaşmasını engelleyen söz ve işlerden uzaklaşalım ve sonucu Allah’a hava edelim. Hak şerleri hayreyler, sen sanma ki gayreyler, arif anı seyreyler. Durum bu. O bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle azaltarak ve artırarak imtihan edecektir. Birileri nasıl cennete gidecek. Birileri nasıl cehenneme gidecek. İşte böyle. Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var!
Kendilerini unutup, sadece rakiplerinin ayıplarını, açıklarını, zaaflarını kollayanlar yanlış yapıyorlar.. Hele onları eleştirirken, benzer yanlışlar sizde var ve onların aynını ararken kendi ayıbınızı gizlemeye çalışıyorsanız, onlar da sizin ayıbınızı ortaya dökerler.. Bizim önce ‘El emin’ olmamız gerek. Sanırım bu konuda ciddi bir zafiyet söz konusu. Ehliyet ve liyakat konusu da öyle.