İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak'ta "Pembe mabatlılarla alıp veremediğim" başlığıyla yayımlanan yazısına "Devam etmeyi çok istememe rağmen ‘sınıf’ odaklı yazılara küçücük bir ara verip bu meseleyi yazmak istedim. Umarım anlayışla karşılarsınız" ifadesiyle başladı.
Kılıçarslan şöyle devam etti:
Bir de hiç değişmeyen bir meselem var tabii. İlgi alanımdan hiç çıkmayan… Yazının esas meselesi odur.
‘Türkiye’nin pembe mabatlıları’ olarak tanımladığım ünlü-yarı ünlü Cihangir-Etiler sanatçılarının üzerinde ittifak ettiği sihirli bir cümle vardır: ‘Sanatçı muhalif olmalı.’
Sonra şöyle devam eder bu cümle: ‘Aslında muhalefet sanatın doğasında var. Sanatçı, yaşadığı topluma karşı sorumludur. Bu sorumluluk bilinciyle hareket edip halkı aydınlatmalıdır.’
Benim açımdan sanatçının bağımsızlığı ve bağımsız hareket edebilme yetisi muhalif olmasından yüz bin kat daha önemlidir; ama şimdilik bunu hesaba katmayalım.
Çok mu ‘o tarz işlere ben pek şey yapmıyorum’ durumu oluştu? Alın bizim aslanlar aslanı pembe mabatlılarımız için şahane bir muhalefet alanı: Toplumda yükselen mülteci karşıtlığının tam karşısına geçip mülteci haklarını savunmak!
Herhangi bir pembe mabatlıyı Türkiye’nin en güncel meselelerinden biri olan mülteciler konusunda inisiyatif alıp bilinçlendirme yaparken gördünüz mü? Tam tersine Türkiye’de yaygınlaşan popülist ırkçılığa destek olanlarını bir çırpıda saymak mümkün.
2017’nin Temmuz ayında Sakarya’da bir mülteci olan 9 aylık hamile Suriyeli Emani’ye tecavüz edilmiş, ardından genç kadın 10 aylık bebeği ile birlikte vahşice öldürülmüştü. Sadece merakımdan googlea yazdım: ‘Emani cinayetiyle ilgili sanatçıların tepkisi.’
İlk sonuç ne çıktı dersiniz: ‘Sosyal medyada YSK’nın kararına ünlülerden tepki.’
İşte benim açımdan mesele budur. Mülteci probleminde, kadın cinayetinde, 15 Temmuz gecesinde, Eren’in şehadetinde akıllarına bir an olsun ‘muhalif olmak’ gelmeyen bu pembe mabatlılar, söz konusu gündelik politikanın bir meselesi olan İstanbul seçimlerinin iptali olduğunda aynı anda düğmelerine basılmış gibi birdenbire ‘muhalif ve ahlâkî’ bir poza ilerliyorlar. Üstüne bir de bizi salak zannediyorlar.
Bu muazzez halkın ‘istiklal mücadelesi’ verdiği 15 Temmuz gecesi saklandıkları güney otellerinde, girdikleri ATM kuyruklarında, perdelerini sıkı sıkıya kapattıkları evlerinde ‘muhalif olmayı’ akıl edemeyen bu pembe mabatlılar, her şeyi ile sağcı Ekrem İmamoğlu ‘sanatçılar konuşsun’ deyince birdenbire devasa bir kampanyanın en azılı muhalifleri kesiliyorlar.
Haklarını vermek lazım fakat… Bu ‘muhalif ve ahlâkî’ pozu çok ama çok iyi kesiyorlar. Oysa altı üstü ‘bir nehir yeteri kadar gür akıyorsa içine atlamak lazım’ diyerek devam ediyorlar yollarına. Ne memleket umurlarında ne bir şey esasında… O esnada alabilecekleri ‘en avantajlı pozisyonun’ ne olduğunu hesaba katarak yollarına devam ediyorlar. İnanmayan Gülben Ergen’e, Cem Yılmaz’a falan baksın. Ne dediğimi anlayacaktır.
Net söyleyeyim, net anlaşılsın. İstanbul seçimlerini kim kazanırsa kazansın, Türkiye seçimlerini kim kazanırsa kazansın bu pembe mabatlılarla alıp veremediğim devam edecek. Onların o ‘ay şekerim bunlar da çok oluyor artık’ küstahlıklarıyla, o güya hakkaniyet pozlarıyla Allah ömür ve izin verdiği sürece mücadele etmek boynumun borcudur."