Doğu Akdeniz’den İran’a uzanan son gelişmeleri akademisyen ve Gazete Duvar yazarı Mühdan Sağlam ile konuştuk.
‘TÜRKİYE’NİN DOĞU AKDENİZ İLE İLGİLİ DİYALOG KURABİLECEĞİ BİR AKTÖR YOK ŞU ANDA’
“Türkiye daha önce kendisine dönük bu suçlamaya da yanı vermişti. Fatih sondaj gemisinin Türkiye kıta sahanlığını ve Kuzey Kıbrıs’ın kendisine yetki vermiş olduğu bölgelerde arama faaliyeti yürüttüğünü söylemişti. Fatih sondaj gemisi tıpkı diğer aktörlerin arama faaliyeti yürüttüğü gibi petrol araması yapmaya çalışıyor bu bölgede, yani rezerv var mı yok mu onu anlamaya çalışan bir gemi. Olayların kızışmasının bir nedeni Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın yeni bir gemi daha almış olması. Şu anda bu gemi Yalova’da ve bakım ve onarım işlemleri yapılıyor. Henüz Akdeniz’e gitmedi. Şubat ayında geldi Yalova’ya gemi. Bunun için hazırlıklar yapılacak. Mevzu yeni değil. Burada Kuzey Kıbrıs ile Güney Kıbrıs arasındaki uyuşmazlık Güney Kıbrıs’ın bütün adayı temsilen Avrupa Birliği’ne kabul edilmesiyle perçinlenmeye başladığını görüyoruz. Çünkü 2004’te, yani üyeliğinin başladığı yılda Münhasır Ekonomik Bölge’sini 200 mile çıkarttığını bitişik bölgesini 24 bine çıkarttığını söyledi. güney Kıbrıs bunu bütün Kıbrıs adasıymış gibi hareket ederek hesaplamasını bunun üzerinden yapıyor. Türkiye karasularına kadar geliyor söz konusu bu politika. Şimdi Türkiye hukuki anlamda tabii ki hakkını savunmalı. Taraf değil ancak 1982 Deniz Hukuku sözleşmesi de Türkiye’den yana bu anlamda tarafların hakkaniyet içinde hareket etmesi gerekiyor. Ancak Akdeniz açık deniz olmadığı için de anlaşma yoluyla sağlanması gerekiyor. Çünkü burada karşımıza şöyle bir sorun karşımıza çıkıyor. Bölgedeki diğer ülkeler İsrail, Mısır, Lübnan, Suriye, Güney Kıbrıs var, bir de küçük bir ada üzerinden Yunanistan var. Türkiye’nin bu ülkelerden neredeyse masaya oturup diyalog kurabileceği bir aktör yok şu anda. Hepsi ile ilişkisi kötü durumda. Örneğin onlar anlaştılar. İsrail, Mısır ve Güney Kıbrıs kendi aralarında Münhasır Ekonomik Bölgeleri konusunda anlaştılar. Lübnan ile İsrail arasında bir anlaşmazlık var. Bunun dışında büyük bir sorun söz konusu değil. Bu aktörler çıkartma çalışmalarına da başladılar. Türkiye’nin buradan dışlandığını görüyoruz aslında. Bir de 2017 yılının sonunda Yunanistan, Güney Kıbrıs ve İsrail anlaşarak Avrupa’ya doğalgaz aktarımı konusunda bir anlaşma imzaladılar. Son olarak Mike Pompeo, mart ayında İsrail’de gerçekleşen İsrail, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın olduğu zirveye katıldı. Buradaki zirvede Doğu Akdeniz’deki güvenlik politikaları ele alındı ve ABD’de de böylelikle bir tutum aldı. Biz bunun da dışında kaldık.”
‘TÜRKİYE’NİN AMERİKA, AVRUPA BİRLİĞİ VE GÜNEY KIBRIS İLE İLİŞKİLERİ GERGİN’
“Amerika ile ilişkileriniz gergin, Avrupa Birliği ile ilişkileriniz gergin, Güney Kıbrıs ile zaten gergindi. Kuzey Kıbrıs’ta hükümet istifa etti, orada siyasi bir belirsizlik var. Durağan ancak çok da yolunda olmayan ilişkileriniz var. Son Erdoğan ziyaretinde orada da gerilim biraz yükselmişti yine uluslararası hukuk üzerinden. Şimdi bunun üzerine ABD ile diğer konularda da S-400’lerden İran yaptırımlarına kadar bazı konularda kafa kafaya gelmişsiniz. Muhatap bulamıyorsunuz, kale alınmıyorsunuz. Türkiye davasında haklıdır ancak derdini anlatması için haklı olması yetmiyor. Kendi iç politikasındaki sıkışmışlık, sürekli seçim atmosferi. Bugün dolar kuru 6.20’nin üzerinde seyrediyor şu anda. Bu bir ülkenin diplomatik gücünü de etkiler. Suriye siyasetini düşünecek olursanız, Suriye’nin Akdeniz’e kıyısının olduğu bölgede Rusya’nın üsleri var. Dolayısıyla burası stratejik bir yer. ABD’nin her ne kadar NATO olarak faaliyeti bulunuyor olsa bile Doğu Akdeniz’de faaliyet gösterdiğinizde aslında Rusya’ya da buradan bir mesaj yolluyorsunuz, dolayısıyla Lübnan’a yani İran’a da bir mesaj yolluyorsunuz.”
‘DOĞU AKDENİZ’DEKİ EKONOMİK BOYUT İLE ASKERİ CAYDIRICILIK’
“Bu olayın bir de ekonomik boyutu var. Geçen yıl ExxonMobil ve Türkiye’nin kardeş ülke olarak kategorize ettiği Katar’ın petrol şirketi Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile bir anlaşma yaptılar. Onların petrol ve doğalgaz arama çalışmalarında görev alıyor bu iki şirket. ExxonMobil, Akdeniz’e indiğinde olası bir güvenlik tehdidine karşı 6. Filo ile buraya gitti. Bir bu şirketin çıkarının korunmasını sağlıyorsunuz, ikincisi 6. Filonun burada zaman geçirmesi için de bir meşru zemin yaratıyorsunuz. Sizin filonuz sürekli orada duramaz, öyle bir noktada olduğunda dersiniz ki benim enerji şirketim burada, ben onlara korumalık çekiyorum bir süre. Yani sürekli askeri olarak burada bulunurken, şirketinizin hem pay kazanmasını sağlıyorsunuz hem de ekonomik enerji denkleminin içine de giriyorsunuz bir yanıyla. Dolayısıyla hem Rusya’nın sıkıştığını görüyoruz burada jeopolitik olarak enerji denklemi üzerinden hem de İran’ın. Çünkü doğalgaz kaynağı olan iki aktöre de buradan mesaj var, eğer daha fazla doğalgaz kaynağı bulursanız sizin şirketiniz de pay alacak bundan, üstelik Akdeniz’de filonuz olacak. ABD biraz meseleye bunun üzerinden yaklaşıyor bence.”
‘İRAN, AVRUPA KONUSUNDA TAMAMEN HAKLI AMA…’
“ABD, Abraham Lincoln uçak gemisini bölgeye yollayacağını deklare etti. Bunun yanına bir tane de bombardıman gemisinin gideceğini söyledi. Katar’daki üsse gidecek bunlar. Bunu yaparken de İran’ın adını doğrudan verdiler, dediler ki, ‘Bizim müttefiklerimizi ve çıkarlarımızı tehdit ettiği sürece bu eylemlerimiz devam edecek’. Yani biz korumalık için şu an bölgedeyiz ama tabii ki bu bir mesaj. Benim tahminimce şu beklenecek. Öncelikle İran’ın ekonomik olarak köşeye sıkışması, bunu bekleyecekler. Enerji yaptırımları devreye girdi, muafiyetler artık son buldu. Ülkeler alternatif stratejiler belirlemek zorunda kalacaklar. Çünkü hem muafiyet alıp sonrasında muafiyet süreniz bitince, ben vazgeçtim, aslında İran’dan enerji almaya devam edeceğim dediğinizde kendinizle çelişkili pozisyona düşüyorsunuz. En başından bunu reddedebilirdiniz, örneğin bir x ülkesi olarak. Bunun yanında Avrupa konusunda İran tamamen haklı. Çünkü kendisine dediler ki, siz anlaşmada kalın bu çok taraflı bir anlaşma, biz bir alternatif geliştireceğiz’. Şu ana kadar gördüğümüz bunun bir oyalama taktiği olduğu. Bu mekanizmadan bir şey çıkmadı. Ne zaman uygulayacağını ABD, ilan etti. Ancak buna rağmen hiçbir adım atılmadığını görüyoruz. Bana göre en nihayetinde varacağı nokta ya İran’da ekonomi yoluyla rejimi değiştirmeye zorlanacak İran ya da ABD’nin daha önceki pratiklerinden alışkın olduğu üzere İran’ı yaşanmaz bir hale getirmeye uğraşacaklarmış gibi gözüküyor.
‘TÜRKİYE YAPTIRIMLAR NOKTASINDA SIKIŞMIŞ DURUMDA’
“Türkiye’nin en başında söylediği argümanı haklı bir argüman. Ben komşumdan tabii ki doğalgaz ve petrol alacağım, çünkü bu benim komşum, maliyeti düşük. Buraya kadar çok uyumlu gidiyorsunuz, tamam. Ama en büyük rafinerinizin yönetimini ABD’ye gönderiyorsunuz, hatta Türkiye, rahip Brunson krizi ile çalkalanırken. Diyorsunuz ki, ‘Biz aslında uyarız da bize biraz süre verin’. Süre veriliyor. Siz kasım ayında alımınızı sıfıra indirip yapıp yapamadığınızı deniyorsunuz. Sonra alım çok cüzi miktarlara düştü. Aralıkta yüzde 3 civarındaydı. Ocak ayında yüzde 12’ye çıktı tekrar. Ama belli bir düzeyde kaldı. Daha önce yüzde 50’ydi çünkü. Ardından aslında muafiyetler uzatılabilir diyorsunuz, anlıyorsunuz ki siz muafiyetlerin uzatılmasına dahil edilmeyeceksiniz. Bu sefer de diyorsunuz ki ‘Hayır ben bu yaptırımları doğru bulmuyorum aslında. İran benim komşumdu’. Ama bir taraftan petrol de almıyorsunuz. B planı geliştiriyorsunuz, giderek o aktörle el sıkışıyorsunuz, ben 6 ay sonra bunu yapacağım diyorsunuz. Sonra diyorsunuz ki ‘Hayır ben uymuyorum buna’. Bu bildiğimiz bir şey dış politikada bunu başka ülkeler de yapıyor. Siz yaparsınız ama ne kadar güçlüyseniz o kadar kale alınırsınız. Dolayısıyla Türkiye bu noktada sıkışmış durumda bence. Yaptırımlara uyacaktır diye düşünüyorum.