Süleyman Özışık, "Bizim mahallenin medyası…" başlığıyla yayımlanan yazısında "AK Parti'nin ilk yıllarında pek çok gazeteci ve yazar, Erdoğan'ı veya partiyi yapılması muhtemel hatalar veya yanlışlar konusunda samimiyetle uyarırdı. Gerek Erdoğan gerekse parti kurmayları bu eleştiri ya da önerileri ciddiyetle takip eder, anında gereğini yapardı" ifadesini kullandıç
Özışık şöyle devam etti:
Eleştiride bulunan gazeteciler birileri tarafından aranmaya başlandı. Arayanlar, ’Beyefendi bu yazıdan, şu haberden rahatsız oldu’ diyerek bu eleştiri veya uyarıların önünü kesmeye başladı.
Enteresan olan şu ki gazetecileri arayıp ’Beyefendi rahatsız’ diyenlerin çoğu gazeteciydi!
Erdoğan adına ama Erdoğan'ın haberi olmadan medyayı kendilerine göre dizayn etmeye çalışıyordu bu arkadaşlar. Erdoğan'a veya davaya sadakatin yanı sıra, kendilerine de ayrıca biat edilmesini istediler.
İş zamanla öyle bir hâle geldi ki belli gazeteleri veya internet sitelerini arayıp, ’Şu haberi çıkarın, benim şu yazımı manşet yapın’ diyebilecek kadar şirazeden çıktılar.
Söz dinlemeyenleri televizyon ekranlarından ’Paralelci’ ya da ’FETÖ'cü’ ilan ettiler. Kendileri de Erdoğan'a daha yakın, çok daha yakın olabilmek için her şeyi yaptılar. Erdoğan'ın hangi gün hangi camide namaz kılacağını adım adım takip edip, hemen yanı başında saf tuttular.
Onların sayesinde AK Parti medyası içinde sözünün itibarı olan isimler birer ikişer harcanıp gitti. Meydan onlara kaldı. Bir televizyon programıyla yetinmediler, ikincisini yaptılar. Onunla da yetinmeyip, gazetelerin genel yayın yönetmenliği koltuğunu kaptılar.
Yaptıkları televizyon programlarında âdeta bal reklamı yaparcasına AK Parti'yi övmeye başladılar. Parti içinde birilerinin yaptığı yanlışların üzerini örtmeyi marifet sandılar.
Bununla da yetinmeyip başka televizyon kanallarına el attılar. AK Parti'yi savunan gazetecilerin ekrana çıkarılmaması için baskı yaptılar. Gerekçesi sorulduğunda, ’O Erdoğan'ı savunuyor tamam ama zaman zaman eleştiride bulunuyor. O eleştiriler de Beyefendi'yi rahatsız ediyor’ dediler.
Kendilerine yanaşan ya da yılışan ama AK Parti ile uzaktan yakından ilgisi olmayan isimleri ekrana çıkarmaya başladılar.
Bir zamanlar FETÖ'ye terörist yetiştiren eski FETÖ yöneticilerini ekrana çıkarıp konuşturarak onları kahramanlaştırdılar. AK Parti'nin nimetlerinden yararlanmak isteyen gazetecileri topluma dürüst gazeteci olarak lanse ettiler...
Süreci takip ederseniz, AK Parti'ye zarar veren konulara dikkat çekenlerin değil de ’Türk'e kefen biçilemez’ diye söze başlayan, ’Hayt’, ’Huyt’ diyerek milleti gaza getirmeye çalışan isimlerin cilalandığını göreceksiniz.
Evet, meydan onlara kaldı ama onlar sayesinde AK Parti medyasının bir itibarı kalmadı.
‘CHP'ye vuracağız’ derken Ekrem İmamoğlu gibi ismi cismi bilinmeyen bir adamı kahramanlaştırdılar. ’Suçüstü yakaladık’ dedikleri Mansur Yavaş gibi bir adamı kamuoyunun gözünde mağdur duruma düşürdüler.
Acı ama gerçek olan şu ki bugün bizim mahallenin medyasının bir Sözcü kadar Cumhuriyet kadar etki gücü yok! Bizim hiçbir yazarımızın Yılmaz Özdil kadar, Uğur Dündar kadar, Bekir Coşkun veya Emin Çölaşan kadar itibarı yok!
Bu gazeteler ya da bu yazarlar çok mu matah isimler? Değil elbette. Ben başka bir şeyden bahsediyorum. ’Onların sesi daha gür, daha güçlü çıkıyor’ diyorum.
Çünkü onlar, kendi adamlarını daha yukarı çıkarmak için çırpınırken, bizim mahallenin medya mensupları birbirinin paçasından tutup aşağı çekmeyi, kendi dava arkadaşının sesini kısmayı, ona iftira atmayı marifet sanıyor.
Şahit olun!
Bu isimler de önümüzdeki dönemde partiye ve davaya zarar verdiği için uzaklaştırılacak. Ve siz onları AK Parti'nin azılı muhalifi pozisyonunda göreceksiniz. Hem de çok kısa zaman içinde…
Çünkü maalesef...
Zaten takip ederseniz, bazılarının daha şimdiden muhalif pozisyonu aldığını, 40 yıllık CHP’li gibi davranmaya başladığını göreceksiniz.
Son olarak…
Bazen bizi takip eden okurlar, ’Siz ve sizin gibiler bizim mahallenin medyasında neden yer bulamıyorsunuz?’ diye soruyor.
Bilmiyorum kardeşim…
İstemiyorum da…
Hem Doğu Perinçek gibiler çıkıp konuşuyor ya!
Bize ne hacet?"