Mazbatasını alarak resmi olarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevine başlayan Ekrem İmamoğlu, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) başkenti Erbil merkezli yayın yapan Rudaw'a konuştu.
İmamoğlu'nun verdiği cevaplar şöyle:
Neden İmamoğlu, İmamoğlu ismi nerden çıktı? Sayın Kılıçdaroğlu sizinle bir görüşmesi olmuştu oradan isminiz duyuldu ve anlaşıldı. CHP saflarında ve İYİ parti ile olan ittifakta o kadar isim varken İmamoğlu ismi ön plana çıktı. Kimisi bu durma “proje” diyor, gerçekten siz proje misiniz? Neden siz?
Bence Genel Başkanımız belediye başkanları içerisinde bir tercih yapacaktı. Bu tercihlerinden birisi olarak bizi düşünmüştü ve birincisi olarak da bizi tercih etti. Tabi gerekçelerini de elbet kendileri daha iyi bilir ama ben şahsen öyle bir sürece hazır olduğumu, konsantre olduğumu, motive olduğumu ve özellikle Kadir Topbaş’ın istifasından sonraki dönemde, Beylikdüzü kadar İstanbul’a da penceresini açan ve İstanbul’u analiz eden bir anlayış içinde olduğumu biliyorum. Dolayısıyla sorunuza cevaben; bunun için İmamoğlu tercih edildi diye düşünüyorum.
'LİDERLİK ‘BEN LİDERİM’ DEMEKLE OLMUYOR'
Bu sonuçlarla birlikte siz sadece rakibinizi yenmiş olmuyorsunuz, aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na büyük önem veren Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’a karşı da bir başarı elde etmiş oluyorsunuz. Sizinle birlikte muhalefet adına yeni bir liderlik mi doğuyor? Elde ettiğiniz tecrübe ve başarı sizi ileride Türkiye liderliğine taşıyacak bir işret veriyor mu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Dolayısıyla böyle bir sürecin başlangıcında hemen kariyer adına, “bu da olur muyum?” diye asla plan yapmam. İnsanı özellikle halka hizmet noktasında yukarıya doğru taşıyan en önemli unsur şudur; kararı siz vermiyorsanız doğru bir yoldasınızdır. Kararı toplum verir. Dolayısıyla bundan sonra siyasetteki kariyerime de elde edeceğim başarılardan sonra toplum karar verecektir. Liderlik zaten “ben liderim” demekle olmuyor. Toplum liderliği benimserse, kabul ederse var oluyor. O bakımdan bu zamanla ortaya çıkabilecek bir şey, şu andan tespit edilip onaylanacak bir şey değil.
'HAKKARİ’Yİ DE, RİZE’Yİ DE, ANTALYA’YI DA HİSSEDİYORUM'
Şu an bütün Türkiye’nin gündemindesiniz, İstanbul’u aştı. Hakkâri’deki vatandaşta İstanbul’u merak ediyor. İmamoğlu ne oldu, mazbatasını aldı mı, verildi mi diye merak ediyor. Bu bir sorumluluk hissi de veriyor mu size?
Türkiye’yi anlamadan dünyayı anlamadan böyle bir kenti yönetirim demek büyük bir yanılgı olur. Bu bağlamda kendime çok güveniyorum. Çünkü insanı hisseden bir ruha sahip olduğumu düşünüyorum. En başta hiç önyargım yok, hiç bir şekilde yok. Yani bu ister yaşam biçimiyle alakalı olsun, en entelektüel bakış açısı olan, sanatla ilgilenen bir insanla da çok hızlı bağ kurabilirim. Ama bir emekçiyle bir lokantada komilik yapan ya da bulaşık yıkayan birisiyle de çok yakın bağ kurabilirim. Akademisyen ile de bağ kurabilirim, pazarcıyla da bağ kurabilirim. Çünkü ben hayatta çeşitlilikle yaşamış biriyim, bunların benim en büyük avantajlarım. Bu bağlamda Türkiye’yi hissederek İstanbul’u yönetmeyi elbette hedefliyorum ve bunu da başaracağım.
'PARTİZANLIĞI YOK EDECEĞİM'
Seçim kampanyasına başlayacağız zaman, adaylığınız ilan edildikten sonra kampanyanızın ana momenti olarak neyi seçtiniz? Ne eksikti kazanmak için ya da İstanbul’u değiştirmek için?
Bazı şeyleri söylemek kolay değildir, cesaret ister. Ortada bir Partiniz var, ittifakınız var İYİ Parti, ama ben “İstanbul ittifakının oyuna talibim” dedim ilk gün. Bu tamamen özgün ve kişisel fikrimdi. İstanbul ittifakı içinde herkes vardı. Ben daha iyi bir şehirde yaşamak istiyorum, sosyal çevresi kuvvetli olsun istiyorum, anlayışı ne olursa olsun kentte mutlu olmak istiyorum. Toleransı yüksek bir şehirde olmak istiyorum, herkesin bir birine saygı duyduğu, özgürlüğün ve mutluluğun hâkim olduğu, çocukların iyi eğitim aldığı, herkesin eşitlenebildiği bir kentte yasamak istiyorum ki kentler aslında eşitlik duygusunu besleyen merkezlerdir. Yani insanlar kırsaldan kente göç ederken yaşadıkları en büyük motivasyon duygusu eşitlenme duygusudur. Dolayısıyla bütün bu unsurları ruhunda hisseden kişi işte benim bahsettiğim İstanbul ittifakıdır. Bakmıyorum ki A, B, C, D, partisine. Bu bakımdan bu özgün ruh bence kampanya sürecinin en ana gövdesini oluşturdu. Elbette daha sonra ihtiyaç duyulan alanları belirleyip insanların ihtiyaçlarına daha mikro ölçekte dokunduk ama yola çıkışımızın hattı ve ana çizgisi bu kurgu üzerinden yürüdü diyebilirim.
Kampanya süresinde büyük mitingler yapmadınız, genelde vatandaşlarla iç içe oldunuz. Çarşıda pazarda beli bir mesai yaptınız, çok fazla insana dokundunuz ve çok fazlada şikâyet işittiniz, çok fazla dert dinlediniz. Şimdi ben bu sorunları nasıl çözerim diye bir tereddüttünüz var mı?
'KÜRTÇEYE, LAZCAYA, ERMENİCEYE KİM MANİ OLABİLİR?'
Seçim sonrası süreç neden bu kadar uzadı? Seçimlerden sonra YSK’nin kazandığınıza dair resmi olmayan bir açıklaması var ama yine de süreç çok uzadı. Bu sürecin kişisel olarak, Ekrem İmamoğlu olarak nasıl bir etki yarattı?
Hükümetten sizinle herhangi bir temas oldu mu? Resmi veya gayri resmi de olsa arayan tebrik eden oldu mu?
Yok yani çok eski görevleri olan belki insanlar aramıştır ama direkt, bizzat hükümetten öyle bir telefon almış değilim.
Elimizdeki verilere göre İstanbul’da yaklaşık 6 milyon civarında Kürt var. Kürt seçmenlerin büyük bir kısmı size oy verdi gibi görünüyor. Ebetteki yol, köprü ve altyapı hizmetleri herkes için yapılıyor ama Kürtlerin farklı beklentileri var, bu kapsamda size dönük başka sorumluluklar yükleniyor haberiniz var ya da yok bilemiyorum, ne vadediyorsunuz kolektif haklar konusunda, özellikle belediyenin yapabilecekleri konusunda?
Özellikle son dönemlerde yakın dönem büyük göçlerin belli bir kısmını Kürt vatandaşlarımızın göçü. Belirli sebeplerden dolayı tabi. Burada çok önemli bir şey var. Kesinlikle intibak meselesi var ve bunu aşmamız lazım. En başta kim burada sıkıntı çekiyor kadınlar ve çocuklar çekiyor. Sıkıntıyı çeken kitlelerle ilgili, intibak sürecini hızlandırıcı, kente uyum sağlayan ve uyum sağlarken kentle birleşebilen örneğin kadınların iş gücüne katılmasını sağlamak gibi. Veya çocuklarının daha iyi eğitim almalarına fırsat tanımak gibi. Yaptığımız araştırmalarda okul öncesi eğitime en az katılan özellikle şehrin varoş diye tabir edilen bölgelerinden olduğunu görüyoruz ki ben İstanbul’da böyle tarif edilen yerler kalsın istemiyorum. Dolayısıyla biz onları da hayat tutundurmalıyız. Bu tür problemleri aşmak benim Kürt hemşerime de hizmet etmem anlamına geliyor.
Belediyenin kültür programlarında Kürtçeyi de görebilecek miyiz?
Niye olmasın? Bir kültür programında Kürtçe şarkı söyleyen bir gurubun gelip orda şarkı söylemesine kim mani olabilir? Kürtçe de söyleyebilir, Lazca da, Ermenice de söyleyebilir. Bu şehirde biz dünyanın her bölgesinden insanları getirip onların kültürlerini sahneliyorsak benim vatandaşımın diliyle orada bir kültürel faaliyette bulunmasına neden karşı olalım? Bunları aşmamız lazım. Bu toplum bunları aşarsa inanın en büyük kardeşlik, en büyük birlik orda olur. Benim ana unsurlarım var. Ben vatanımı ve milletimi çok seviyorum, topraklarımı çok seviyorum, her karışını ayrı seviyorum. Ben bu vatanın insanlarına hayranım. Diyarbakır’a, Muş’a, Erzurum’a da hayranım. Rize’ye de Sinop’a da, Kastamonu’ya da hayranım. Her yerin ayrı bir rengi, ayrı bir sıcaklığı var. Biz kısıtlayarak kardeşliği yaratamayız. O kardeşliği yaratmak için insanların özgürlüğü hissetmeleri lazım. Gerçekten ihmal etiğimiz, sıkıntı çektiğimiz taraflar var. Geçmişte yapılan hatalar var. Olabilir, biz hatalarımızla bir aradayız. Biz niye 2019 yılındayız e o zaman 1700 küsülerde yaşayalım bu mümkün değil. 2019’da yaşıyorsak geçmişten bu güne gelen tecrübelerle bu günün mükemmelini yakalamakla ve geleceğe daha iyi bir Türkiye bırakmakla mükellefiz. Ben bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmaktayım, ben bu ülkenin bayrağına ve milli birliğine sahip çıkmaktayım. Milli birlikten kastım burada yaşayan insanların halkların birlikteliğinden bahsediyoruz.
'DEMİRTAŞ’IN SİYASETTE AKTİFKEN ÇİZDİĞİ ÇİZGİYİ BEĞENİYORDUM'
CHP Kürt sorununun çözümünü programına da aldı. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak sizin biraz da bu şehri aşan bir konumunuz da bulunuyor. Kürt sorunu hakkında ne düşünüyorsunuz? Nasıl bakıyorsunuz?
Seçimlerden önce Selahattin Demirtaş’ın bir twit attığı ve böylece Kürt seçmenin oylarını size konsolide ettiği belirtiliyor. Bunu duyduğunuzda ne hissettiniz? Bir de Türkiye’de açlık grevleri konusu var ve kritik aşamaya ulaşmış durumda. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
'ŞAM’LA İLİŞKİLERİN DÜZELTİLMESİNİ İSTERİM'
Türkiye 2003’ten sonra Bağdat ve özellikle Erbil ile yakın ekonomik, ticari ve siyasi ilişkilere sahip oldu. Fakat bağımsızlık referandumundan sonra Erbil ile bu ilişkiler aksadı. İstanbul’da Erbil merkezli 270 küsur şirket vardı ve bölge ile ticaretin gelişmesine katkıda bulunuyorlardı. Ancak onların da tamamı çekildi. Yeniden Erbil’den buraya bir yatırım olması ve yeniden böyle bir sürecin başlatılması için girişiminiz olacak mı?
Mülteciler hakkında söylediğiniz bir söz yanlış anlaşıldı...
Hayır, yanlış anlaşılmadı, yanlış yazıldı.
İstanbul’da çok sayıda Suriyeli mülteci var ve vatanlarına dönmesinden yanayız diye bir söyleminiz var, bu söylerken neyi kastediyorsunuz?
Yani bunun altyapısının oluşturulması gerekiyor diyorsunuz...
Aynen öyle. Üç politika sıraladım. Mülteci politikasında başlangıç doğru değildi, böyle yönetemezsiniz. Sınırlarınızı açarak bir anda İstanbul’a bir milyon mülteci almanız, bu dünyanın hiçbir ülkesinin kaldırabileceği bir sistem değil. Kaldı ki bu bir mülteci süreci de değildir. Bu aynı anda bir topluluğun başka bir toprağa veya topluluğu taşırılmasıdır. Dünya buna tedbir almazsa yarın öbür gün bu tür toplu yer değiştirmeler her ülkenin kapısını çalabilir. Dolayısıyla bu uluslararası bir sorundur. Ama sorunun çözümünde 16 milyonluk bir kentin, 1 milyon Suriyeli misafiri eden bir kentin sözcüsü olacağım, konuşacağım. Çünkü birebir bu sorunu yaşayan insanım ben. Sokaklarda artık çatışmalar başladı. İstanbul’da bu nüfusla uyuşamayan, kavga eden ve benim ekmeğimi elimden alıyorlar diyen insanlar var.
'İSTANBUL İLE ERBİL KARDEŞ KENT OLABİLİR'
Olabilir tabi, konuşuruz. Tabi kardeş şehir politikaları sürdürülebilir olmalı. İlçe düzeyinde de bunu yaparken çok araştırdık. Çünkü bazen anlık karar veriyorsunuz ama çok işlemiyor. İlk önce kardeş kent politikaları ne durumda, neler yapılmış, onları analiz edeceğiz. Ama Erbil artık o bölgenin önemli bir kenti ve önemli bir ticaret merkezi. Orada ticaret yapan çok arkadaşım var ve beklentileri oldukça yüksek. Erbil’in hızlı geliştiğini de biliyorum. Bu bağlamda mutlaka düşünürüz. Karşılıklı diyaloglar kurar, konuşur ve hep birlikte karar veririz.