“Dün açıklanan pakette bir reform olmadığını, değil ben köşe yazarları da görmemiş. Bu işin turnusol kağıdı piyasalardır. İyi bir şey olsaydı, döviz aşağı inerdi. Paket açılır açılmaz birdenbire döviz yukarı doğru harekete geçti. Belli ki piyasalar beğenmedi. Dağ fare doğurdu.
Bizde bir alışkanlık var: Bu toplantılara olağanüstü önem atfediyoruz. Sanki birisi bir şey açıklayacak, birden sihirli bir dokunuşla her şey değişecek. Ne değişebilir ki? Her şey ortada. Ağustos ayında döviz fırladı, onu kontrol etmek için direndiler ama faizi yükselttiler. Ekonomi durgunluğa girdi. Yeni ekonomik programı devreye aldılar sonra seçim dönemi başladı. Ekonomi küçüldü, negatife düştü. Şimdi seçim konjonktürü tamamlandı.
Şimdi ne olacak? Eski paketi uygulamaktan başka çare yok ama onda da bir numara yok. Türk ekonomisi herkesin bildiği gibi dış dünyaya bağlı. Dış dünyadan para gelirse büyür, gelmezse büyümez. Şu anda da dış dünyadan para gelmiyor. Neden gelmiyor? Çünkü para gönderenler ‘Bizden aldığınız borçları yanlış kullandınız ödeyemiyorsunuz. Bütün bunları kullanırken ekonomiyi kırılgan hale getirdiniz. Size para vermek riskli, komşularla ilişkileriniz iyi değil. Siyaseten kutuplu ve kırılgan bir yapı var. Paralarınız yurt dışına kaçıyor. Başka yer mi yok?’ dediler. Şimdiki mesele para sahiplerini ikna etmek. Bunun yolu onlara güven vermek. Sandılar ki seçim konjonktürü bittiğine göre Albayrak açıklama yapar, dünya musluğu biraz açalım… Ama bununla bitmiyor. Paketten çıkan şeyler sadece askıya aldıkları bazı şeylerin harekete geçirilmesi.
Emeklilik sisteminin reforme edilmesini, kıdem tazminatı fonunu hayata geçireceklerini söylediler. Söyleyip de yapamadıkları ve yapamayacakları bir şey. İnsanlar razı değil buna. Sen benim kıdem tazminatımı alıp bir fona götüreceksin. İşveren beni işten çıkaracak, para ödemeyecek, git fona diyecek. Fon bana bir başka tarihte verecek. İşsizlik sigortası fonunun nasıl kullanıldığı belli. İşverenleri caydıran en önemli unsur kıdem tazminatı. Çalışanlar için de bu bir silah. Sendikaların kırmızı çizgisi kıdem tazminatı bunu yaparsanız, sokağa çıkarız dediler. 24 Ocak 1980’den beri bu vardır. Hep kıdem tazminatı yükünü işverenin sırtından alacağız denir.
Batık krediler meselesi kapıya dayanmış durumda. Seçim nedeniyle bankalara kredisi olan şirketlerin üstüne gitmeyin dediler. Şirketlere de işten adam çıkarmayın dediler. Şu anda zombi şirketler var. Batmış ama yüzdürülen şirketler. Bunlar bankaların sırtında. Bankalar yeni kredi açmadığı için ekonomi donmuş durumda. Önce bu batıkların halledilmesi lazım. Kamu bankalarını tepe tepe kullandılar. Havaalanına, Demirören’e krediler verdiler. Ucuz döviz sattırdılar, kredi sattırdılar. Dolayısıyla bu bankalar müthiş açıklar verdi. Batık kredileri olağanüstü hale geldi. Bunları işler hale getirmek için hazine elini cebine atıyor. Hazineden çıkacak imkanlarla bunlar yüzdürülecek. Ama yük önce hazineye oradan da toplumun sırtına binecek. Özel bankaların da alacak problemleri var. Onlara henüz net olmayan bir çözüm öneriyorlar. Batık kredilerinizi bir fona verirsiniz. Seçim bitti piyasaya terk ediyoruz sizi diyorlar.
‘DÜNYANIN GÖZÜ YSK KARARLARININ ÜSTÜNDE’
Yeniden seçimi İstanbul ile ilgili istiyorlar. Aradaki fark 13 bin. Bir türlü aşağı inmiyor. Niye bu sandık kuruluyor? Kim diğerinden bir oy fazla alacak diye. O oyların nesini beğenmiyorsunuz? Bir oyla seçim kazanılmaz diye bir şey yok. Yasaya kazanmak için en az bu kadar fark olması lazım yazın. Beklentilerimi karşılamadı hislerime karşılık vermedi diyerek olmaz bu. Yine mağdur edebiyatı yapıyorlar. Biz alacaktık ama oyunlar yaptılar diyorlar. Dağılıyorlar artık.
Seçimi tekrarlatmak isteyebilirler. Bunun için ağır bir baskı yapıyorlar. Ama burada mesela YSK’da. YSK Türkiye’yi kaosa mı götürecek yoksa iyi kötü hukuku ayağa mı kaldıracak. Buna bakmak lazım. YSK üyelerini markaja alıyorlar. Buna rağmen işini yapacak hukuku uygulayacak. Eğer seçim tekrarlanırsa Türkiye’nin bir gram itibarı varsa bu kalmaz. İnsanların hukuka karşı bir gram güvenleri varsa bu kalmaz. Sandığa gitmek istemezler. Haklarının yenildiğini düşünürler. Adalete güven kalmaz. Bunu göze alabilecekler mi konusu önemli. Aldığım seçim tanınmayınca en sandığa niye gideyim der insanlar. Bu, ülkeyi daha büyük bir kaosun içine sokar. Eğer İmamoğlu’na mazbata verilirse adalete karşı umudumuzu koruruz dünyada da itibarımız artar. Normalleşmeye ihtiyacımız var. Ben YSK’nın yüksek yargıç mertebesindeki insanların sorumluluklarını görmesi gerektiğini düşünüyorum. Madem bu sorumluluğu almışlar hukuku uygulayacaklar. Bunun tersi cinnet olur.”