AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, AK Parti Genel Merkezi'nde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyetin Rusya ziyaretinde Üst Düzey İşbirliği Konseyi'nin (ÜDİK) sekizinci toplantısını gerçekleştirdiklerini anımsatan Çelik, toplantının zamanlamasına işaret etti.
'RUSYA ZİYARETİ SEÇİMDEN SONRA İLK'
Libya'daki gelişmelerin de bu bakımdan çok önemli olduğunu anlatan Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu ziyaretinin seçimden sonraki ilk yurt dışı ziyareti olduğunu hatırlattı.
Suriye'deki gelişmelerle ilgili Türkiye'nin güvenlik kaygılarının Rusya ile paylaşılmış olması, PKK ve IŞİD konusundaki görüşlerinin, yaklaşımlarının ele alınmış olması ve Suriye'deki genel durumun ifade edilmesi bakımından karşılıklı görüşmenin önemli olduğuna işaret eden Çelik, Türkiye'nin terör örgütleri arasında ayrım gözetmeyen ve terör örgütlerinin tamamına ilkesel yaklaşan bir politikası olduğunu anımsattı.
Bunun temel bir kırılma olduğunu belirten Çelik, burada uluslararası hukuk ve meşruiyet açısından Türkiye'nin tezlerini dillendirmeye devam edeceğini vurguladı.
'PUTİN AÇIKLAMALARI TÜRK İŞ DÜNYASININ FAALİYETLERİNİN KOLAYLAŞACAĞI YÖNÜNDE BİR SÖZ OLARAK OKUNABİLİR'
Türkiye ve Rusya arasında 2019 yılının karşılıklı olarak "Kültür Yılı" ilan edildiğini anlatan Çelik, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Türk iş dünyasının Rusya'da yapacağı yatırımlarla ilgili bürokratik engellerin aşılmasına yönelik açıklamalarının da gelecek dönemde Türk iş dünyası açısından Rusya'daki faaliyetlerin daha kolaylaşacağı yönünde bir söz olarak okunabileceğini bildirdi.
YEREL SEÇİMLER
İstanbul'da seçim sonrasında yaşanan tartışmaları anımsatan Çelik, "Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü konuştu, amatör bir bakışla bile değerlendirildiğinde bunun bir bakıma bir şekilde bir iş bölümü halinde kamuoyunu sistematik olarak yanıltmaya dönük bir faaliyet olduğunu görüyoruz. Daha geçtiğimiz günlerde CHP Sözcüsü Yüksek Seçim Kurulunu tehdit ederken, biz bu tehdidin yanlışlığını anlatmak için 'kürsülere hesap makinesiyle çıkacağınıza anayasayla çıkın' dememize rağmen bundan ders alınmadığı görülüyor" diye konuştu.
"Bugün CHP'nin İstanbul adayı maalesef çok vahim bir işe imza atarak medya gruplarının sahibi olan aileleri soyadlarını zikrederek tehdit etmiştir. Şimdi bu kadar vahim bir işe nasıl imza atılıyor? Daha bir gün öncesinde bu CHP adayı 'ailelerinizin kıymetini bilin, ailelerinize sarılın, siyasi ihtiraslardan uzak durun' gibisinden açıklamalar yapıyordu, bugün ise insanların soyadlarını, aile isimlerini vererek bu insanları tehdit ediyor. Böyle bir basiretsizliğin hiçbir zaman unutulması mümkün değil. Bu insanların büyükleri var, çoluk çocukları var, eşleri, akrabaları var, aynı soyadını taşıyan çok geniş bir kesim var. Bu şekilde bir hedef gösterme basiretsizce ve şuursuzca doğrudan aile kavramını hedef alan, siyasetçilerin hiç girmemesi gereken temel konulardan birinin ihlali anlamına geliyor".
Çelik, şöyle devam etti:
"Son derece şaşırtıcı, basiretsiz, şuursuz bir yaklaşım. CHP'nin İstanbul adayının bir şeye karar vermesi lazım. Bu retorik şeklinde söylediği sevgi saygı cümlelerinin arkasında mıdır, yoksa bunun altına gizlenmiş bu şekilde tehditkar, bu derece insanların soyadlarını, ailelerini, çocuklarını, eşlerini, akrabalarını hedef gösterecek şekilde vahşi bir yaklaşıma mı sahiptir ya da bunlar içi içe midir? Buna bir karar vermesi lazım. Doğrusunu söylemek gerekirse bunu son derece vahim bulduğumuzu ifade ediyorum. Yanlışlıkla yapılacak bir işe benzemiyor ama yanlışlıkla yapılacaksa bu çiğlikten geri dönülmesi ve netice itibarıyla bu ailelerden özür dilenmesi gerektiğinin altını çiziyorum. Özür dilenmesi çok önemli".
'YAVAŞ, MAZBATASINI ALDI'
Mekanizmaların olağan bir şekilde işlediğini ve karar verildikten sonra siyasetçiler olarak kendilerinin hukukun verdiği kararı saygıyla karşıladıklarını anlatan Çelik, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın mazbatasını aldığını anımsattı.
Çelik, "Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayı, bugün belediye başkanlığı mazbatasını alan, her gün Anıtkabir'e gitme imkanı varken İstanbul adayı gibi sahip olmadığı bir unvanı kullanarak herhangi bir şekilde Anıtkabir ziyareti yapmadı, Atatürk'ün aziz hatırasını istismar etmedi, Anıtkabir defterini siyasi hırsları bakımından suistimal etmedi. Ne oldu? Mazbatasını aldıktan sonra bu ziyareti gerçekleştirdi ve resmi unvanını oraya yazdı." diye konuştu.
Bununla ilgili herhangi bir eleştiri olmadığını ve bunun gayet doğal bir durum olduğunu kaydeden Çelik, "Demek ki mesele devlet adabına, usullere, Anıtkabir'le ilgili protokol kurallarına, aziz Atatürk'ün aziz hatırasına saygı temelindeki davranış biçimlerine uyulmasıyla ilgilidir. Ama hala bunu maalesef bu yaptığı yanlış işten dolayı da herhangi bir özür içerisine girmemiştir Cumhuriyet Halk Partisi'nin İstanbul adayı" ifadelerini kullandı.
"Sistematik olarak bu kadar CHP skandalının art arda geldiği bir dönem çok az görülmüştür" ifadelerini kullanan Çelik, şunları söyledi:
İSTANBUL BAROSU'NUN AÇIKLAMASI
Çelik, İstanbul Barosu tarafından 31 Mart seçimlerine ilişkin yapılan açıklamayı "vahim" bir açıklama olarak değerlendirdi.
Çelik, İstanbul Barosunun, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) organı olmadığını belirterek, Baronun, yargı denetiminde yürüyen bir sürecin sonuçlanmasını beklemeden tutum almasını eleştirdi.
Cumhuriyet Halk Partisinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu'nun son birkaç gündür kullandığı argümanların aynısının İstanbul Barosu tarafından kullanıldığını ifade eden Çelik, şöyle konuştu:
"Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi adayının konuşma metinlerindeki eleştirileri, İstanbul Barosu'nda bu açıklamayı yapanlar mı yazıyor, yoksa onlar mı Cumhuriyet Halk Partisinin adayından kopya çekiyor? Bu da son derece şaşırtıcı bir benzerliktir. İstanbul Barosunun, kendisini Yüksek Seçim Kurulu yerine koyması, adeta marjinal parti gibi davranması, kendi üyelerinin iradelerine ipotek koymuş bir tutum sergilemesi, doğrusunu söylemek gerekirse son derece vahimdir. Bu kurum kendisinin parti olmadığını, kendisinin hukuk kurumu olduğunu bir kere daha hatırlamalıdır. İstanbul Barosunun üyelerini tek bir siyasi sürece angaje etmek gibi antidemokratik bir tutumu, o üyelerin de değerlendirmesi gereken bir durumdur".