Hürriyet'ten İpek Özbey'e konuşan Kurtulmuş'un açıklamaları şöyle:
Beka meselesi 31 Mart'ın öne çıkan argümanı… Anlatır mısınız, nedir beka sorunumuz? Neye, nelere karşı uyarılıyoruz?
— Beka meselesi bizim uydurduğumuz, siyaset malzemesi yaptığımız ya da fantezi olsun diye kullandığımız bir terim değildir. Türkiye'nin son 6 yılına bir bakalım. 2012'nin 7 Şubat'ından, yani MİT Başkanı Hakan Fidan'ın sorguya çekilmek istendiği tarihten itibaren Türkiye çok büyük olaylarla karşı karşıya kaldı. O olay, sadece MİT Başkanı'nın sorguya çekilmesi değil, o zaman Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ın alaşağı edilmesini planlayan bir FETÖ operasyonuydu. Ardından Gezi Parkı eylemleri ortaya çıktı. Önce bir çevre hassasiyeti diye başladı, ancak bir anda Türkiye'nin en marjinal, en aşırı radikal terör örgütlerinin sahaya çıktığı, Taksim Meydanı'nın duvarlarına teröristbaşı Apo'nun resminin asıldığı, Türk bayrağının meydanda alenen yakıldığı, bir devlet, hükümet karşıtı gösteriye dönüştü. Onu da geçtik, arkasından 17-25 Aralık operasyonu geldi. Sonra 6-8 Ekim olayları… Kobani meselesi bahane edilerek sokaklar yakıldı. Arkasından malum çukur eylemleri ve son olarak 15 Temmuz darbe girişimi… Arkasında kimlerin olduğunu, ne şekilde destek verdiğini biliyoruz. Onu da önledik. Şimdi bu olaylardan herhangi birisi, diyelim ki Almanya, Fransa, İngiltere gibi bir Batı ülkesinde olsaydı bu bir beka sorunu olarak algılanır, bütün siyaset bu olaylara karşı kendisini konumlandırırdı. Eğer siyaset bu unsurların karşısında iktidarıyla muhalefetiyle ortak bir noktada durmayı, ‘Biz hükümete karşıyız ama bu yapılanları da tasvip etmiyoruz' diyerek muhalefet milletten yana durmayı başarabilseydi, inanın biz de beka meselesini ağzımıza almazdık.
— Son altı yıldır karşılaştığımız olaylarla eski Türkiye'nin siyasi iktidarlarından biri karşılaşmış olsaydı alır şapkasını giderdi. Biz sonuna kadar, can pahasına direndik. Kolay değil. 15 Temmuz gecesi, darbenin daha nereye gideceğinin henüz belli olmadığı saatlerde başka bir siyasi lider olsa saklanacak delik arardı. Sayın Cumhurbaşkanımız, cesaretle, ferasetle milletimizin önüne çıkıp, ‘Ben buradayım, hiçbir yere gitmiyorum, haydi meydanlara çıkın, FETÖ'ye haddini bildirin. Ne olursa olsun halkın iradesinin üzerinde hiçbir irade tanımıyorum' dedi. Şayet eski Türkiye'nin siyasi alışkanlıklarına devam ediyor olsaydık, zayıf siyasi iktidarlar söz konusu olsaydı, zaten bu olayların herhangi birinde hükümet düşer, devletin birlik ve beraberliğini, milletin istiklalini, istikbalini koruyacak siyasi irade ortaya çıkmazdı. Dolayısıyla '17 senedir ne yapıyorsunuz' diyenlere '17 senedir eski Türkiye'nin karanlık odaklarının alışkanlıklarıyla mücadele ediyoruz diyoruz.
— Taksim'deki görüntüde belki o topluluğun içindeki herkes ezanı protesto etmek için öyle bir hareketlilik içinde değildi. Ama bu memlekette gayrimüslim yurttaşlarımız bile ezanı duyduğunda saygı gösterir. Ben Türkiye'de ezana, dini yaşayışa, dinin görünür olmasına karşı olan çok az sayıda bir azınlığın olduğunu düşünüyorum. Her dönemde de var olmuştur. Ama Taksim'deki gösteri, belki polis İstiklal Caddesi'ni açmadığı için yapılan bir protestoydu ama ezan duyulduğu anda bütün vatandaşların susup, ezana karşı hürmet göstermeleri gerekirdi. Orada maalesef en azından ezana karşı bir saygısızlık yapıldı.