Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen son duruşmada 'örgüt üyeliği, örgüt propagandası, kamu malına zarar, görevli memura direnme' gibi suçlamalarla verilen cezalarda, 'Devrimci Halkçı Yerel Yönetimler Sempozyumuna katılmak, Demokratik Haklar Federasyonu'na üye olmak, KESK-DİSK-TMMOB-TTB'nin düzenlediği mitinglere katılmak' delil kabul edildi.
Toplamda 121 yıl ceza verilen davada ağırlıklı olarak akademisyenler ve doktora — yüksek lisans öğrencileri bulunuyor.
Yasadışı örgüte üyelik iddiasıyla 2012 yılında, Ankara merkezli olmak üzere, dört bölge ve onlarca ilde yapılan operasyonlarda Demokratik Haklar Federasyonu (DHF) üyesi 100'e yakın kişi gözaltına alınmış ve 40'tan fazlası tutuklanmıştı.
19 kişinin yargılandığı Ankara davasında karar verildi. Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği kararda 16 kişiye örgüt üyeliği gerekçesiyle 6'şar yıl 3'er ay ceza verildi. Ayrıca, 18 kişiye ise örgüt propagandasından 10'ar ay ceza verildi. Mahkeme tarafından verilen cezalar toplamda 121 yıla varıyor.
Yine kararda, Demokratik Gençlik Hareketi Derneği'nin 2012'de gerçekleştirdiği ilk kurultayının hazırlık çalışmaları, kurultay konuşmaları suç olarak gösteriliyor. Diyarbakır belediyelerinin katkılarıyla ve gençlik örgütlerinin katılımıyla örgütlenen Mezopotamya Sosyal Forumu ile 1 Mayıs, 8 Mart, KESK-DİSK-TMMOB-TTB mitinglerine katılmanın suç olarak kaydedildi
Ceza verilen kişiler arasında birer akademisyen ve araştırma görevlisi ile çok sayıda doktora ve yüksek lisans öğrencisi yer alıyor. ODTÜ'den Mimar Sinan Üniversitesi'ne, Ankara Üniversitesi'nden çeşitli yükseköğrenim bölümlerinde dek akademik çalışmalarına araştırma görevlisi, misafir araştırmacı ve öğrenci olarak devam eden sanıklar cezaları yorumladılar.
'DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ BİLİMİN EN TEMEL HAKKIDIR'
Söz konusu yargılama sonucunda örgüt yöneticiliğinden 7 yıl 5 ay ve propaganda suçlamasından 1 yıl ceza verilen Etnolog Dr. Ahmet Kerim Gültekin, kararla ilgili Twitter hesabından yaptığı açıklamada "1 Mayıslara, grevlere, boykotlara katılmanın, panellerde, sempozyumlarda konuşmanın, halkçı- devrimci belediyecilik mücadelesi vermenin, antropolojiyi sokağa indirmenin hükmü 8.5 yılmış… Elbet devran döner biz yine aynı türküyü söyleriz… Zulmünüzde boğulun…" ifadelerini kullandı.
Gültekin ayrıca, kararı şu şekilde yorumladı:
ve eylem, trajik sonlarıyla tanıdığımız bilim insanlarının hayat öyküleri toplamıdır. Temel işlevi hâkim ideolojik hegemonyanın tesisinde paradigmatik argümanların yeniden üretimi olarak belirlenmiş üniversiter kurumlar, kurullar ve kuramlar silsilesiyle boğuşan bilim insanları, sıklıkla devletlerin gadrine uğramışlardır. Ancak her zaman ve her şeye rağmen araştırmalarına devam edenler de vardır. İnsanlığın ufkunu genişleterek yeni sosyal, siyasal, ekonomik, teknik vd. olgulara yön vermişlerdir. Yani dünya dönüyor diyen Brunoların yakılmasıyla, KHK eliyle (ifade özgürlüğünü kullanmış) bilim insanlarının hukuksuz yollarla işten atılması arasında amaç bakımından bir fark yoktur. Bu yüzden bugün hapis cezalarıyla boğuşan bütün devrimci, demokrat bilim insanları, tıpkı hiçbir engel tanımadan akıp giden hayat gibi, insanlığa yeni zaman ve mekân boyutlarında ulaşarak üniversite dediğimiz kurumu bir anlamda yeniden tanımlıyorlar, üretiyorlar. Sürgün ya da hapishane koşulları bu muazzam özgürleşmenin ancak özgün boyutları olarak okunabilir. Türkiye halklarına, toplumumuzun tarihsel birikimine, bilime ve akla güveniyorum. Eninde sonunda Siyasal İslamcı tahakkümün kırılacağına, gündelik hayat üzerindeki ekonomik, sosyal, siyasal ve dinsel baskının kalkacağına, demokratik ve eşitlikçi, laik bir kamusal hayatın yeniden kurulabileceğine inanıyorum. Bunun için insanlığa ve gerçeklere karşı sahip olduğumuz sorumlulukla hareket etmek ve üretmek, çalışmak, paylaşmak dışında bir seçenek olduğunu düşünmüyorum. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü ve fiili-meşru eylem özgürlüğü emekçilerin, ezilenlerin ve kamu yararına bilimin en temel hakkıdır. Bu hakkı kullanmaya devam edeceğim."
'TÜRKİYE'NİN GELDİĞİ BU NOKTA BİZİ ÜRKÜTMEKTE'
"Maalesef bugün kötü bir haber aldık. 2013 yılında örgüt üyeliği iddiasıyla başlatılan bir yargılamada ceza almış bulunmaktayım. Gerekçe olarak da 2010-2013 yılları arasında dernek üyesi olarak katıldığım faaliyetler gösterildi. Hâlbuki bunlar 1 Mayıs'a katılmak, Ankara'da eşit ulaşım hakkı isteyen eylemlere katılmak ve üyesi olduğum Demokratik Haklar Derneği'ni ziyaret etmek gibi anayasal haklardı. Ayrıca resmi olarak 2013 yılından beri herhangi bir parti veya derneğe üye de değilm. Tüm bunlara karşın ''terör örgütüne üyelik'' cezası almış bulunmaktayım. Akademik olarak çalışmalarımın bir kısmı da AKP iktidarının toplumsal hafızayla olan ilişkisini kapsıyor. Buna dair çalışmalarım bir politika-kültür dergisinde yer almıştı. Dolayısıyla bu yargılamanın hedefi bir örgütü ve üyesini tespit etmekten ziyade, AKP iktidarının kendi söylemi ve sınırları dışına çıkan her sesi susturma, bastırma ve yok etme hevesinin tezahürü olarak değerlendirmek yanlış olmaz sanırım. Memlekete dair dertleri olan, memleketini seven ve bu noktada toplumun ilerici birikime hizmet etmek isteyen insanlar olarak Türkiye'nin geldiği bu nokta bizi oldukça ürkütmekte. Zira medyadan akademiye her alanda fütursuzca süren bu baskı ve sindirme politikasının sonucu olarak ülkeden göçlerin de inanılmaz bir boyuta ulaştığını üzüntüyle izliyoruz. Bizler de akademik bilgi üretimini kendi ülkemizde, kendi sahamızda yapmak istiyoruz ama her geçen gün her anlamda yeni bir engellemeyle karşı karşıya kalmaktayız."
'OPERASYONU YAPAN SAVCI VE POLİSLER FETÖ'DEN İHRAÇ EDİLDİ'
Orta Doğu Teknik Üniversitesi — Medya ve Kültürel çalışmalar Bölümünde yüksek lisans öğrencisi olan Cem Kaan Gürbüz ise, operasyonları yapan savcı ve polislerin FETÖ'den ihraç edildiklerini hatırlatarak şunları söyledi:
'BU BİR ÖÇ ALMA OPERASYONUDUR'
Dava avukatlarından Tünay Cengiz de, karara ilişkin değerlendirmesinde yaklaşık bir buçuk yıl teknik ve fiziki takip yapan adli kolluk görevlilerinin hemen hemen hepsinin 'FETÖ' üyeliği iddiasıyla meslekten ihraç edildiklerini vurgulayarak, "Söz konusu suçlamalar demokratik hakların kullanımı ile sınırlı Demokratik Haklar Federasyonu faaliyetleridir. 1 Mayıs’a, 8 Mart’ta katılmak ve Alevilerin eşitlik mücadelesinde bulunmak yer alıyor. Demokratik Haklar Federasyonu 15 Temmuz’dan, 17- 25 Aralık operasyonlarından ve MİT tırları krizinden önce FETÖ’nün terör örgütü olduğunu görmüştür. Tunceli, sivil alanda FETÖ’nün örgütlenemediği tek alandır ve bunda DHF’nin katkıları vardır. Zehirli ağacın meyvesi de zehirli olur. FETÖ mensuplarının hazırladığı fezleke, iddianameye de aynı şekilde girdi" ifadelerini kullandı.