DÜNYA

'Obama'ya Suriye'yi bombala diyen Erdoğan, Maduro'nun yanında anti-emperyalist oluyor'

Trump yönetiminin Güney Amerika ülkesi Venezüella’da Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya karşı açık darbe girişimi anti-emperyalizm tartışmalarını da alevlendirdi.
Sitede oku

Kalın: Erdoğan, Maduro'ya 'Kardeşim, dik dur yanındayız' dedi
Bir kanat dünya çapındaki bütün olumsuz sonuçlara rağmen ABD’nin ‘renkli devrim’ projesinin ülkeye ‘demokrasi’ getireceğini öne ürerken, diğer cephe Venezüella’nın özelleştirmelerle Amerikan öncülüğünde emperyalist talana tamamen açılacağını belirtip Bolivarcı sosyal adalet deneyiminin arkasında duruyor. Ancak Türkiye gibi ekonomisi tamamen neoliberal küresel düzene entegre olmuş ülkelerin yönetimlerinin ‘anti-emperyalist’ retoriği kullanarak Maduro’ya destek vermesi de kafaları karıştırıyor. Öne çıkan sorulardan birisi kapitalist bir sisteme sahip olup aynı zamanda anti-empeyalist olunup olunamayacağı, olunabilinse bile bunun sınırlarının ne olduğu…

Venezüella örneğinden hareketle anti-emperyalizm tartışmalarını Prof. İlhan Uzgel ile konuştuk.

‘AMERİKA BAŞKA BİR ÜLKEYE DEMOKRASİ GETİREMEZ’

Prof. İlhan Uzgel, kapitalizmin ABD öncülüğünde artık dünyanın dört bir yanında hüküm sürdüğünü belirtirken, 1980’lerden itibaren amaçlananların başarılabildiğini, aşamalı olarak Sovyetler’in çökertilmesi, Çin ve 1991’den sonra da Hindistan’ın bu sürece dahil olduğunu anımsattı. Dünyanın küresel planda kimseye ‘alan bırakmayan’ bir sistemle karşı karşıya olduğunu belirten Uzgel, hal böyleyken dünyanın en kolay işinin de ‘anti-emperyalistim’ demek olduğunu vurguladı. Ancak Uzgel, kendilerine ‘anti-emperyalist’ diyenlerin aynı zamanda ‘anti-kapitalist’ olmadıklarının altını çizdi:

Erdoğan, Maduro'yla bir araya geldi: Kiminle dostluk kuracağımıza bir yerlerden izin alarak mı karar vereceğiz?
“Kapitalizm, Amerika’nın öncülüğünde artık neredeyse kılcal damarlara kadar dünyanın her yerine ulaştı. Aslında 80’lerden itibaren amaçlanan da buydu. 89’dan sonra önce Doğu Avrupa, Sovyet coğrafyası aşamalı olarak Çin ve 91’den itibaren Hindistan da bu sürece dahil edildi. Küresel ölçekte günlük hayatın detaylarından biraz uzaklaştığımızda bize hiç alan bırakmayan bir sistemle karşı karşıyayız. Dünyanın en kolay işi antiemperyalist olmak. Kimse antikapitalistim diyemiyor. Ama çok rahat antiemperyalist diyebiliyoruz. Antiemperyalistim diyenlerin bir kısmı antikapitalist değiller. Antikapitalist olanlar aynı zamanda antiemperyalist olmak zorunda doğası gereği.

‘ABD KÜRESEL GÜNAHLARIN PARATONERİ GİBİDİR’

Uzgel, diğer yandan ‘anti-emperyalizm’ denildiğinde doğrudan meselenin ABD ile ilişkilendirildiğini belirtirken, “Amerika kapitalizmi küresel günahların paratoneri gibidir” saptaması yaptı. İnsanların bir yandan ABD’den hazzetmediklerini ama fırsatını bulurlarsa Amerika’ya gitmek istediklerini anımsatan Uzgel, toplumların bütün sorunlarını emperyalizme bağlamanın ötesine geçerek demokrasiyi içselleştirememelerinin önemli bir sorun teşkil ettiğini vurguladı. ABD dahil hiçbir ülkenin bir başka topluma demokrasi götüremeyeceğini ve hem ABD hem de AB’nin neoliberal sistemle uyumlu olduklarında otoriter ülkeleri de tercih edebildiğini belirten Uzgel, esas olanın rejimlerin kapitalizm ile kurulan ilişki olduğunu belirtti:

AK Partili Metiner: Derdiniz Maduro değil, derdiniz Erdoğan
“Antiemperyalizm diyoruz, onu da Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkilendiriyoruz. O biraz işlevseldir küresel sistemin işleyişi açısından. Amerika kapitalizmin küresel günahlarının paratoneri gibidir. Hepsini emer, kendi içinde öğütür. Ama insanlar Amerika’ya gitmek isterler. Hiçbir ülke başka bir topluma doğrudan demokrasi getiremez. Demokrasiyi siz toplumsal olarak içselleştirirseniz, bu kültüre sahip olursanız, demokrat olmak isterseniz demokrasi gelişir. Yoksa Amerika da Avrupa Birliği de demokrasi getiremez. Dikkatli ve mesafeli olmak gerekir. Amerika otoriter rejimlerle sorunlu olabilir de olmayabilir de. Esas olan kapitalizm ile kurduğu ilişkidir. Kapitalist sistem ve otoriterlik varsa, bunu Amerika tabii ki tercih edebiliyor zaman zaman. Ama otoriter ve kapanmaya başladığı anda esas işin koptuğu yer orası oluyor. Maduro, Chavez meselesi budur. Hem kapitalizme kapatıyorsun hem de otoriterleşmeye başlıyorsun. Biz bunu kendi ülkemizden de biliyoruz. Toplumsal zemin zayıfladıkça, ekonomi ile baş edemedikçe, iktidarı biraz daha sert araçlarla yönetmeye çalışırsınız. Burada Amerika’dan ya da herhangi başka bir ülkeden medet ummaya başladığınız anda o da zaten demokratik tavır kendisi gütmeye başlıyor. Esas problemli olan kısım bu.”

‘ORTADOĞU SİYASETİNDE BÜTÜN SORUNLARI EMPERYALİZME BAĞLAMA ALIŞKANLIĞI VAR’

Uzgel’i göre emperyalizmin tarihsel anlamda önemli bir rolü bulunsa bile Ortadoğu siyasetinde bütün sorunları emperyalizme bağlama alışkanlığı önemli bir sorun. ABD gibi ülkelerin bölgede etnik ve mezhepsel hatları kaşıyabildiklerini ancak yaşananlarda bölge halklarının kendi sorumluluklarının gözden kaçtığını belirten Uzgel, Irak işgali sırasında Iraklıların ABD’yi bırakıp Şii ve Sünniler olarak birbirlerini havaya uçurmalarını anımsattı. “Emperyalizm orada duruyor, emperyalizm bu tür etnik, dinsel, mezhep ayrımlarını kullanır. Önemli olan kullandırtmamak” diyen Uzgel, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’nda başardıklarına da atıf yaparak bu anlamda siyasi hareketler ve aydınlara önemli görevler düştüğünü vurguladı:

Akit: Maduro giderse Erdoğan da paketlenir
“Ortadoğu siyasetinde, toplumunda, entelektüel hayatında Libya olsun, Suriye olsun, Yemen olsun, Irak olsun, bütün sorunları da bu coğrafyada emperyalizme bağlama alışkanlığı var. Sorumluluğu tamamen bölge halkaları kendi üzerlerinden atmış oluyorlar. Bu da kendi içinde sorunlu bir pozisyon. Amerika, Irak’ı işgal etti, Saddam gitti. Seçimler yapıldı, seçimlere katılma oranı Irak’ta Amerika’dan daha yüksekti. Bu ülkede serbest seçim geleneği olmadığı halde ölüm tehlikesi olduğu halde bazı yerlerde insanlar çok uzun kuyruklarda beklediler. Çünkü toplumun bir kesiminde böyle bir özlem de vardı. İlk defa bu heyecanı da yaşadılar. Amerika’nın çok da hoşlanmadığı Şii biri seçildi. Toplumsal hayatı kurmak Iraklıların işiydi. Hem siz demokrasi fikrine uzak olacaksınız, Suriye’de diyelim, hem de sürekli emperyalizmi eleştireceksiniz. Bu coğrafyanın işleri iyi gitmiyorsa emperyalizmin tarihsel olarak da payı var, günümüzde de payı var. Ama bölge halklarının da oturup kendi kendilerine başımıza gelen her şeyin nedeni emperyalizmdir, bizim hiçbir sorumluluğumuz yoktur demeyip düşünmesi lazım, buradaki siyasal hareketler, buradaki entelektüel dünya, buradaki akil insanlar… Irak’ta bir Şii üzerine bomba bağlayıp Sünni mahallesinde patlatıyor, bir Sünni üzerine bomba bağlayıp Şii mahallesinde patlatıyor. Mesela Irak’ın önde gelenleri neredeydiniz, din adamları, mollalar? Siz ne yapıyorsunuz? Amerika ülkeyi işgal etmiş, Iraklılar birbirlerinin mahallelerinde bomba patlattılar. Buralarda da bölge insanı olarak bizim de belki sorumluluklarımız var. Etnik, dinsel, mezhepsel fay hatlarını tabii ki kurcalayarak kışkırtıyorlar. Manipüle de edebilirler. MOSSAD’ı da girer, CIA’yi de girer. 1919-20’de İç Anadolu işgal edilmişti. Bir ulusal kurutuluş mücadelesi verildi ve bir ülke kuruldu. Tarihsel bir örnek de var. Amerika’ya karşı savaşıp bir ülke kurma imkanı da var. Şii’si Sünni’si bir araya gelip Amerika’ya karşı bir direniş olabilirdi. Bu direniş daha sınırlı oldu. Şii ve Sünni gruplar birbiriyle daha fazla çatıştı. Niye intihar bombacısı var? Bu intihar bombacılarını Lübnan’da 1983’te olduğu gibi Amerikan birliklerine saldırırken çok görmedik. Bu sadece Irak ile de ilgili değil Ortadoğu ile ilgili. İran’dan, Suriye’den birisi çıkar, ‘Amerikan işgali var, buna karşı mücadele edin ve ülkeyi kurun’ der. Ondan sonra bu bölgenin sorumluluğuna düşüyordu. Emperyalizm orada duruyor, emperyalizm bu tür etnik, dinsel, mezhep ayrımlarını kullanır. Önemli olan kullandırtmamak.”

‘TÜRK HÜKÜMETİNİN ANTİ-EMPERYALİST SÖYLEMİ RETORİKTEN İBARET’

Uzgel’e göre ‘anti-emperyalist’ tartışmasında Türkiye çarpıcı bir ironi ortaya koyuyor. AK Parti iktidarının kendisini ‘ABD’ye direnen bir lider’ etrafında tanımlamaya çalıştığını ancak Erdoğan yönetiminin ülkenin bütün varlıklarını Amerikan şirketlerine sattığını belirten Uzgel, dünya kapitalizmine kendisini bu kadar açan Türkiye gibi bir ülke bulunmadığını vurguladı. Uzgel Erdoğan’ın bir yandan ‘Maduro’nun yanındayız’ derken, diğer yandan New York Times’a makale yazarak ‘Ortadoğu’da işbirliğine’ vurgu yaptığını da belirtirken, anti-emperyalizmin bir retorikten ibaret kaldığı ve samimi olmadığı görüşünü dile getirdi:

Maduro'ya en büyük sosyal medya desteği Türkiye'den: #WeAreMaduro
“Antiemperyalist olmak kolaydır, söylemde ben antiemperyalistim dersin. Maduro için Türkiye’den destek tweetleri atılmasının bir maliyeti yok ki. AKP iktidarı kendisini Amerika’ya direnen bir lider etrafında tanımlamaya çalışıyor, bunu da böyle lanse ediyor. Sokaktaki insana medya mikrofon tuttuğunda iki tane şey söylüyor. Bölgesel büyük lider, dünyaya kafa tutan lider diyor. bu imajı kaçırmamaya istiyorlar, bir de iyi bir fırsat sundu. Dolayısıyla son derece samimiyetsiz. Türkiye’ye hem kendi tarihi açısından baktığımızda hem de dünyadaki Türkiye benzeri ülkeler açısından baktığımızda, dünya kapitalizmine bu kadar açık bir ülke yoktur dünyada. Siyasal kapitalizmi AKP döneminde öyle bir açıldı ki, inanın markete girdiğinizde, alışveriş yaptığınızda aldığınız ürünlerin çok büyük bir kısmı yabancı sermayeli. Bankaya gittiğinizde, bankacılık sisteminin yarısından fazlası yabancı sermayenin elinde. Borsanın yarısından fazlası yabancı sermayenin elinde. Türkiye’de pratikte hem lira hem dolar kullanılıyor. Seçime giderken şeker fabrikalarını Amerikan şirketlerine satan bir iktidar ondan sonra da kalkıyor ‘Biz antiemperyalistiz’ diyor. Maduro’nun yanındayız diyor. New York Times’a makale yazıyor bu ülkenin reisi. Ondan sonra gel Ortadoğu’da işbirliği yapalım diyor. onun iletişim danışmanı beraber Suriye’de çalışalım diyor. Erdoğan, Obama’yı gel Suriye’yi bombala diyor, sonra da Maduro’nun yanında antiemperyalist oluyor. Bu samimiyetsizliği her ortamda deşifre etmemiz ortaya koymamız gerekiyor.”

‘TÜRK MEDYASI ABD İLE KORKUNÇ KRİZLER VARMIŞ GİBİ YANSITIYOR AMA UFAK TEFEK SORUNLAR VAR’

Uzgel, Türkiye’deki çelişkili durumu, “Hem İncirlik üssü duracak, —mesela PYD’ye silahların bir kısmı İncirlik’ten gidiyor-, hem ABD nükleer silahları olacak, hem ekonominin yarısı dolar üzerinden dönecek, ondan sonra biz anti-emperyalistiz’ diyeceksiniz” sözleriyle özetlerken, Erdoğan’ın kendisini ‘neoliberal’ ve ‘özelleştirmeci’ olarak tanımladığı dönemde daha tutarlı olduğunu belirtti Uzgel’e göre Türkiye medyasında sürekli ABD ile ilişkilerde korkunç krizler varmış gibi yansıtılmasının da aslı astarı bulunmadığını anımsatarak, “Ufak tefek sorunlar var sadece. Erdoğan yönetimi bu sistemi bu kadar kapitalistleştirdiği için çok batmıyor bu Batı’nın gözüne” ifadelerini kullandı:

'İncirlik Üssü kapatılsın, yerine millet bahçesi yapılsın'
“Hem İncirlik üssü burada duracak, mesela PYD’ye giden silahların bir kısmı İncirlik üssünden gidiyor. Hem Amerika’nın nükleer silahları olacak Türkiye’de hem ülke ekonomisinin yarısı dolar üzerinden dönecek, ondan sonra da biz antiemperyalistiz diyeceksiniz. Bu kadar da samimiyetsizlik olmaz, neyseniz onu söyleyin. Bir zaman daha sunilerdi. Ben neoliberalim, ben özelleştirmeciyim diyordu. O hiç olmazsa kendi içinde tutarlıydı. Ama bunu böyle yeni keşfettiler. Dünyaya kafa tutan, onu tasfiye etmeye çalıştığı… Böyle bir şey yok. Hem muhalif medyada hem ana akım medyada, Türkiye ile Amerika arasında korkunç krizler varmış gibi temsil ediliyor. Böyle bir şey yok. Kriz yok, ilişkilerde ufak tefek sorunlar var sadece. Erdoğan yönetimi bu sistemi bu kadar kapitalistleştirdiği için çok batmıyor bu kadar Batı’nın gözüne de. Esas kritik noktası da burası. Yok Brunson’dı yok S-400’dü, Patriot’du, Halkbank derken, esas kritik yönü gözden kaçıyor diyelim.”

‘ÇİN VE RUSYA KAPİTALİST DÜNYAYA EKLEMLENİYORLAR, DÜNYANIN KURTARICISI DEĞİLLER’

Uzgel, diğer yandan başların Rusya ve Çin’e çevrilmesinde dünya halklarının ABD’den başka sorunlarını dengeleyecek ülkeler arayışının yattığı görüşünde. Ancak Rusya ve Çin’in de kapitalist sisteme eklemlendiğini anımsatan Uzgel, bu ülkeleri de dünya kapitalist sisteminin dışında ve dünyanın kurtarıcısı olarak düşünmenin yanlış olacağını kaydetti:

Lavrov: ABD'nin diğer ülkelere müdahalesi, neo-emperyalist bir yaklaşım
“Amerikan hegemonyası Batı ile birlikte hareket edince çok güçlü aslında. Yanına Kanada’yı alıyor, Meksika’yı alıyor. Şimdi Brezilya’yı alıyor, Avrupa Birliği’ni alıyor. Japonya, Güney Kore topladığınızda hakikaten sermaye var arkasında, askeri güç var, istihbarat var. Dolayısıyla bizim gibi toplumlar bunalıyorlar, bunalınca da arayışa giriyorlar. Kendileri baş edemeyince onu dengeleyecek alternatif güç arayışına giriyorlar. Onu da Rusya ve Çin’de bulduklarını zannediyorlar. Çin’in egemen olduğu bir dünyanın nasıl olacağını tam olarak bilmiyoruz. Amerika’yı gördük. Emperyalizm ile hegemonya arasında bir farktır bu. Hegemonik güç küresel kapitalizmin koruyucusu güçtür. Şu an Amerika bu fonksiyonu yerine getiriyor, eylemlerin bir kısmı buradan kaynaklanıyor. Kafamızı karıştırıyor bir miktar. Çin ve Rusya yalnızca devlet refleksi göstermiyorlar. Kapitalist dünyaya eklemleniyorlar. Ama ölçekleri büyük olduğu için bazı terimleri bazı koşulları kendileri dayatabiliyorlar. Aradaki fark bu. Bizim gibi ülkeler bunu dayatamıyorlar. Amerika da onu tolere ediyor. Rusya ve Gürcistan’ı tolere ediyor, Suriye’yi tolere ediyor. Çin’e diyor ki ‘Sen kendi bölgende dur. Dünyanın başka yerlerine çok fazla bulaşma. Ben sana yatırım yapayım, sen bana onu sat. Artan parayla elinde dolar kalırsa gel benden tahvili al’ diyor Amerika. Pazarlıkları buradan kuruyorlar. Yoksa bunlar kapitalizm dışı ve dünyanın kurtarıcısı ülkeler değil. Yalnızca bu tıkanıklığın farkındalar. Dünyada Türkiye gibi çeşitli ülkelerin Amerikan hegemonyası altında ezildiklerinin farkındalar. O arayışa bazen cevap veriyormuş gibi görünüyorlar. Kendi çıkarlarını orada halletmeye çalışıyorlar. Çin açısından Afrika bunun örneklerinden biridir.”

Yorum yaz